02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cerrahpaşa’da kanser ilacı üretildi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Türkiye’de ilk kez nöroendokrin kanseri için Lu177 DOTA TATE adı verilen radyonüklit bir ilaç üretildi. Ticari satışı yapılmayan bu ilacı dünyada yalnızca 67 merkez üretiyor. Şimdi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı, Eczacılık Fakültesi Farmasötik Teknoloji Anabilim Dalı ile birlikte bu ilacı üreterek hastalara uygulamaya başladı. Reyhan Oksay ükleer tıp, hastalıkların tanı ve tedavisinde radyoaktif maddelerin kullanıldığı bir alan. Lu177 DOTA TATE isimli ilaç da nükleer tıbbın kullandığı bir madde ve hastane ortamında üretilmesi gerekir. Nöroendokrin kanserlerine yakalanmış hastalara uygulanan bu ilaç bugüne dek hep yurt dışından temin ediliyordu. Şimdi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Levent Kabasakal’ın girişimleriyle Cerrahpaşa’da üretilmeye başladı. İlk kez 3 Mayıs tarihinde bir hastaya uygulanan ilacın ülkemizde üretilmesi, hem ekonomik açıdan, hem de Türk bilim insanlarına teknik ve bilgi donanımı kazandırması açısından önemli bir gelişme. Prof.Dr.Levent Kabasakal sorularımızı yanıtladı: Bu ilacı hastaneniz bünyesinde geliştirme fikri nasıl doğdu? Bu ilacı biz geliştirmedik. Hastanemiz bünProf. Dr. Levent Kabasakal ve Ecz. Emine Meltem Ocak Proje ekibi. Soldan sağa; İbrahim Vargel, Özgür Deren, Şafak Gücer, Yasemin Alanay, Nurten Akarsu, Gökhan Tunçbilek, Sevim Balcı, Mehmet Alikaşifoğlu, Dilek Aktaş, Elif Uz. Proje ekibinde yer alan Engin Yılmaz ve Hilal Özdağ fotoğrafta bulunmamaktadır. N CBT 1209/8 21 Mayıs 2010 yesinde üretilebilir ve kullanılabilir hale getirdik. Amacım ülkemizde bulunmayan nükleer tıp biliminin en önemli kollarından biri olan radyofarmasi alanında yetişmiş insan gücü oluşturmaktı. 2000 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ile temasa geçtim ve bu alanda çalışılması gerektiğine ikna ettim. 2001 yılındaki ekonomik krizden sonra nöroendokrin kanserlerin tanısında kullanılan bir radyoaktif ilaç olan In111 oktreotid, çok pahalı olduğu için ülkemizde temin edilemez hale gelmişti. İlacın daha gelişmiş halinin Batı Avrupa’da uzmanlaşmış bazı merkezlerde hastane içerisinde üretildiğini biliyordum. Kongrelerden tanıdığım çok ünlü bir radyofarmasist olan Prof. Helmut Maecke ile temasa geçtim. Basel, İsviçre’de Laboratuvarını gezdim. Radyofarmasi alanında yetişmek üzere 2002 yılında Ecz. Emine Meltem Ocak farmasötik teknoloji anabilim dalında yüksek lisans tezine başladı. 2004 yılında, European Cooperation for Science and Technology’den (eCOST action) davet aldım. Meltem Ocak 2005’te aynı bölümde doktorasına başladı sonra Insbruck Avusturya’ya gitti. 2008 yılında COST aksiyonunun partne ri olarak destek almaya başladık. 2009 yılında TÜBİTAK’a üretim projesi, İstanbul Üniversitesi Bilimsel Araştırma Fonu’na işaretleme ve uygulama projesini verdik ve kabul edildi. Laboratuvar altyapısı Aralık 2009 tarihinde tamamlandı. 13 Ocak 2010 tarihinde ilk görüntüleme hastası çalışıldı ve 3 Mayıs 2010 tarihinde ilk tedavi uygulandı. İlacın etki mekanizması nasıl çalışıyor? Radyoaktif maddeler 60 yıldan beri hastalıkların tedavisinde kullanılıyor. Bu tür radyoaktif maddelerden çıkan ışınlar yaklaşık 0.5 cm’lik bir mesafeyi çok yüksek dozda ışınlayarak bulunduğu bölgedeki dokuları ortadan kaldırıyor. Diğer dokulara önemli zarar vermiyor. Nöroendokrin kanserler ne tür kanserlerdir? Bu ilacın etkisi ne kadar sürüyor? Bu kanserlerin tek tedavi yöntemi bu ilaç mı? Yoksa Lu177 tamamlayıcı bir tedavi (diğer tedavilere ek olarak) olarak mı uygulanıyor? Nöroendokrin kanserler nadir görülür ve genellikle oldukça yavaş ilerler. En çok midebarsak sistemi, pankreas ve akciğerlerde gelişiyor. Tanısı oldukça zor. Genellikle tanı konduğunda ilerlemiş oluyor. Tedavisi cerrahidir. Bu ilacı cerrahi tedavi uygulanamayan ve diğer tedavi seçeneklerine cevap vermeyen hastalara uyguluyoruz. İlacın maliyeti yüksek mi? Halen ülkemizde kullanılan ve esasında hastaları tedavi etmediği bilinen ilaç için yurt dışına 25.000 TL ödüyoruz. Bu ilacın maliyeti yaklaşık 5000 TL. Hazırlanması ve kalite kontrolleri ise 11.5 saat sürüyor. Diğer merkezlerdeki ilaçlardan hiçbir farkı yok. Ancak hasta sayısı artar ise maliyet düşüyor. Bu merkezler bu tedavi konusunda uzmanlaşmış merkezler ve çok sayıda hasta tedavi ediyorlar. Bu nedenle oralarda daha ucuz olabilir. Bu projelerin en önemli ayağı bu tür ilaçları üretebilecek teknik ve bilgi donanımına sahip olmaktı. Bu ilaçları üretmiş olmakla sadece 3 ay içerisinde yaklaşık 150.000 Avro ülke kaynaklarından tasarruf sağladık. Yıl sonuna kadar bu rakamın 750.000 Avro’dan fazla olacağını düşünüyoruz. İlacı 7 değişik kuruma da vereceğiz. Üniversite bir kurum olarak amacımız ticari üretim değil, daha çok kendimize ait yeni, patentlenebilir ürünler geliştirmek. Lu177 DOTA TATE isimli ilaç radyonüklit bir madde. Yan etkisi? Bilinenin aksine diğer kemoterapi ilaçlarıyla karşılaştırıldığında radyonüklit tedavilerin yan etkileri yok denecek kadar azdır. Etkinlikleri ise karşılaştırma yapılamayacak kadar fazladır. Radyonüklit tedavi yöntemi onkolojik tedavide “model” olarak kabul edilebilir. Çünkü en önemli etkisini bulunduğu kanser dokusu üzerinde oluşturur. Hacettepe’de önemli başarı: Yüzün gelişiminden sorumlu gen bulundu Hacettepe Üniversitesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı’ndan bilim insanları, dudak, damak ve yüzde ciddi yarıklara ve gelişme bozukluklarına neden olan Aristalesslike homebox1 (ALX1) adı verilen geni bularak, embriyo döneminde yüzün nasıl geliştiğine ilişkin çok önemli bilgilere ulaştılar. Türkiye gen bulma çalışmalarında yükselen bir yıldız oluyor. Bu genetik bozukluklar erken devrede saptanabilecek... Reyhan Oksay H acettepe Üniversitesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Gen Haritalama Laboratuvarı sorumlusu Prof. Dr. Nurten Akarsu ve ekibi, bu çalışmanın insanlarda yüz gelişiminin anlaşılabilmesi açısından çok büyük önem taşıdığına dikkat çekerek, doğum öncesi tanı şansının arttığını, dudak, damak ve yüz yarıklarının yenilikçi tedavi yaklaşımlarına ışık tuttuğunu belirtiyor. Prof. Nurten Akarsu çalışmalarıyla ilgili sorularımızı yanıtladı: ALX1 adı verilen geni keşfederek, yüzün orta hattının fizyolojisini oluşturan gen ailesinin fonksiyonunu ortaya koydunuz. Bu keşif kaç yıllık bir çalışmanın sonucu Bu çalışma yaklaşık 10 yıl önce o zaman Hacettepe Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif cerrahi Anabilim Dalı üyesi olan Doç. Dr. İbrahim Vargel’in ve Prof. Dr. Yücel Erk’in beni Hacettepe Üniversitesi Kraniyomaksillofasiyal Cerrahi Çalışma Grubuna davet etmesi ile başladı. Bu grup bünyesinde farklı disiplinleri (Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi, Beyin Cerrahisi, Radyoloji, Ortodonti ve Genetik) barındırıyor. 10 yıl boyunca henüz geni bilinmeyen kraniyofasiyal hatalı oluşumlarına yönelik bir veri ve örneklem bankası oluşturduk. İlk başlarda bilinen genlerin bu hatalara yol açmadığını gösterdik. Bu arada TÜBİTAK Avrupa Birliği 6. Çerçeve Programlarında Nadir Hastalıklara yönelik olarak kurulan bir konsorsiyumun (ERARE) partneri oldu. Projemiz (CRANIRARE) ilk çağrıda desteklenen 13 projenin arasına girdi. Asıl gurur verici olan, Türkiye’den iki grubun daha (Doç. Dr. Hülya Kayserili, İstanbul Üni. Tıbbi Genetik) ve Prof. Dr. Erhan Pişkin, Hacettepe Kimya Müh. ve Biyomüh.) proje partneri olmaları idi. Bu arada projemize katılan Bio. Dr. Elif Uz ve Doç. Dr. Yasemin Alanay’ın katkılarını da özellikle belirtirim. Başarı tüm gruba aittir. Bu keşfin önemi nereden kaynaklanıyor? İnsanlarda yüz gelişimi birkaç tomurcuk halinde başlayıp bunların tam bir koordinasyon ile birbirleri ile birleşmeleri ile sonlanıyor. Bu koordinasyonun bozulması farklı derecelerde dudakdamak ve yüz yarıklarına neden oluyor. Bu koordinasyonda rol alan genler şu ana kadar bilinmiyordu. Bu çalışma ile ilk kez ALX gen ailesinin, yüz taslağının oluşmasında birincil derecede etkili olduğu ispatlandı. Bu gen ailesi 3 genden (ALX1, ALX3 ve ALX4) oluşuyor. ALX2 şu ana kadar hiçbir türde tanımlanmadı. Geçen yıl bizim ve Oxford Üniversitesinden Andrea Wilkie ve grubunun çalışmaları ile ALX4 ve ALX3 genlerinin bu fonksiyonda oynadığı etkin rol gösterilmişti. Genom taramaları sonucunda ALX1 gen mutasyonlarına bağlı bozuklukları tanımlamamız ile tüm ALX ailesine ait resim tamamlanmış oluyor. Buna göre ALX1 geni en erken ifade buluyor ve eksikliği diğer genler tarafından dengelenemiyor (Şekil). YAZININ DEVAMI 18. SAYFADA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle