02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR EN UZAKTAKİ GALAKSİ KÜMESİ Astronomlar evrenin derinlikte, bilinen en uzak galaksi kümesini gözlemlediler. 9,6 milyar ışık yılı uzaklıktaki küme evrenin başlangıcına ait. Garching MaxPlanck Yerötesi Fiziği Enstitüsü’nden yapılan açıklamaya göre daha önceki rekor sahibi 400 milyon ışık yılı daha yakında yer almakta. Kızılötesi ve röntgen ışığında yapılan gözlemlerle, kümenin, evrenin ilk dönemlerinde oluşan eski ve yoğun kütleli galaksilerden meydana geldiği anlaşılmış. Benzer incelemelerle astronomlar evrenin başlangıcıyla ilgili yeni bilgiler edindiler. Galaksiler evrenin en büyük yapıtaşlarıdır. Samanyolumuz 2000 galaksiden oluşan Virgo kümesinin bir parçası. Japon ve Alman bilim insanlarından oluşan araştırma ekibi, Subarı/XMMNewtonDeepFields ile röntgen alanında yaptığı gözlemlerle, kümenin içindeki galaksileri tek tek teşhis edebildi. Subaru teleskopuyla kızılötesi alanda yapılan gözlemlerle de uzaklık tespit edilmiş. Demek ki koşmak yeni sinir hücrelerinin oluşmasını sağlıyor diyor bilim insanları. Hatta mesela epilepsi nöbeti gibi hastalıklı beyin etkinlikleri bile kök hücrelerini bölünmek için uyarmakta. Sinirsel kök hücreleri sadece fare değil insanın hipokampüs bölgesinde de yaşam boyu oluşabiliyor. Bilim insanları bu yüzden insan beyninde de etkin ve etkin olmayan kök hücre tiplerinin bulunduğunu tahmin ediyorlar. İnsandaki etkin olmayan kök hücrelerinin de farelerdekine benzer bir şekilde etkinleştirilebileceği sanılmakta. Epilepside fazladan yeni sinir hücrelerinin oluşması önemli bir rol oynamakta. Bu nedenle beyindeki sinirsel kök hücrelerinin, beyin yaralanmalarında veya Alzheimer gibi dejeneratif hastalıkların tedavisinde kullanılabileceği düşünülmekte. DNA’mızda Neandertal genleri var Uluslararası bir araştırma ekibi uzun bir süredir tahmin edileni kanıtladı. DNA araştırmasından çıkan sonuca göre Neandertal ve Homo sapiens bir araya gelerek yeni nesiller üretmiş. Modern insan kalıtımında yüzde dört oranında Neandertal DNA’sı taşıyor. H GÜZEL KADINLAR SAĞLIĞA ZARARLI Güzel bir kadınla sadece beş dakika aynı mekânda bulunmak, stres hormonu kortizol seviyesinin artmasına yetiyor. Üstelik bu kadın ne kadar ulaşılmaz görünürse, o kadar çok kortizol salgılanmakta. Sonuç Valencia Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bir araştırmayla elde edildi. Deneyler sırasında bir odada Sudoku bilmecesi çözen bir üniversite öğrencisinin yanına yabancı bir erkek ve bir kadın verilmiş. Kadın odayı terk ettiğinde öğrencinin kortizol seviyesi aynı kalırken, erkeğin odayı terk etmesi halinde kortizol seviyesi artmış. Deney 84 erkek öğrenciyle tekrarlanmış. Normalde insanın kendisini iyi hissetmesini sağlayan kortizol hormonu çok fazla salgılandığında kalp hastalıkları, diyabet ve iktidarsızlığa neden olmakta. YAŞLILIKTA YENİ SİNİR HÜCRELERİ Sinir hücrelerinin birçoğu doğumdan önce oluşur, daha sonra ise fazlalıklar indirgenir. Almanya’da farelerle gerçekleştirilen son bir araştırmayla, yaşlılıkta da beyinde bölünebilir hücrelerin bulunduğu anlaşıldı. MaxPlanck bilim insanlarına göre yeni sinir hücreleri oluşturabilen dört farklı sinirsel kök hücre tipi söz konusu. Fareler için geçerli olan insanlar için de geçerli olabilir, çünkü insan beyninde de yetişkinlik dönemine dek bölünebilir sinir hücreleri bulunuyor diyor bilim insanları Cell Stem Cell dergisinde. Daha önceki tahminlerin aksine öğrenme ve bellek için önemli bir rol oynayan bölge olan hipokampüste yaşam boyu yeni sinir hücreleri oluşturabilen sinirsel kök hücreleri tespit edilmiş. Farelerle yapılan incelemelerden yeni oluşan hücrelerin halihazırdaki ağ sistemiyle bütünleştiği ve hayvanların öğrenme yetisi için önemli olduğu bilinmekte. Ancak yeni hücre oluşumu ilerleyen yaşla birlikte azalmakta ve bunun sebebi bugüne dek bilinmiyordu. MaxPlanck İmmünoloji bilim insanları yetişkin fare beyninde niye daha az yeni sinir hücresinin oluştuğuyla ilgili ilk kez bir açıklama getirdiler. Araştırmacılar farklı popülasyonlara ait sinirsel kök hücreleri saptamış. Buna göre hipokampüste etkin, dinlenmekte olan ve etkin olmayan sinir hücreleri bulunmakta. Genç farelerdeki kök hücreleri yaşlılara göre dört misli fazla bölünüyor. Hücrelerin sayısı yaşlılıkta sadece biraz daha az. Yani sinirsel kök hücreleri yaşlılıkta tamamen yok edilmek yerine, ihtiyaç halinde kullanılmak üzere “dinlendiriliyor”. Dinlenmekte olan kök hücrelerinin ne şekilde tekrar etkinleştiği kesin olarak bilinmiyorsa da bilim insanları hücrelerin yeniden uyarılabileceğinden eminler. Mesela bedensel açıdan daha hareketli olan farelerde daha fazla hipokampüs nöronu oluştuğu görülmüş. ALTI SAATTEN AZ UYKU ÖMRÜ KISALTIYOR Altı ila sekiz saat uyku insan için en ideal uyku süresidir. İngiltere, Amerika, Avrupa ve Doğu Asya’da gerçekleştirilen on altı araştırmayı değerlendiren bilim insanları, altı saatten az uykunun erken ölüme davetiye çıkaracağını söylediler. Genelde altı saatten fazla uyumayan insanların yirmi beş yıl içinde ölme olasılıkları normal uyku çeken insanlara kıyasla yüzde on iki faz CBT 1209/ 4 21 Mayıs 2010 la. Fazla uykuda bu etki saptanmamış olsa da düzenli olarak dokuz saatten fazla uyumak hastalık habercisi olabilir diyor bilim insanları. Uyku bedensel ve zihinsel sağlığımız için bir tür turnusol kâğıdı gibidir ve depresyon gibi birçok hastalık tarafından etkilenmekte. Bilim insanları beş saat uykunun çok az olduğunu ve bu durumda sağlıkla ilgili bir sorunun olabileceğini söylüyorlar. Nilgün Özbaşaran Dede ırvatistan, İspanya, Rusya ve Almanya’da bulunan yedi farklı kemiğin incelenmesine dayanan araştırmanın hedefi, modern insanın en yakın akrabasından ne derece farklı olduğunu görmekti. Kemikler, Leipzig MaxPlanck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü bilim insanlarının yönetiminde incelendi. Neandertal uzun bir süre Avrupa’da yaşamıştı. 40.000 yıl kadar önce de modern insan Avrupa’ya geldi. Son araştırmadan anlaşıldığı üzere Homo sapiens, bu bölgede başarılı bir şekilde hayatta kalabilecek genetik donanıma sahipti. Neandartal ve modern insanın kalıtımı arasındaki fark sadece yüzde 0,2 oranında. Daha önceki araştırmalarla, insan ve şempanze arasındaki genetik farkın da sadece yüzde bir civarında olduğu ortaya çıkmıştı Bilim insanları modern insana evrimsel üstünlük sağlayan genler saptamışlar. Bunların çoğu zihinsel yetilerle ilgili olsa da beden yapısı ve metabolizmayla ilgili olanlar da var. Bilim insanları karşılaştırma amaçlı olarak modern insana ait beş kalıtımın dizilim analizini de yapmış. Bunlardan ikisi Afrikalıya, diğerleri Avrupalıya, Çinliye ve Papua Yeni Gineliye ait. Bu beş kişi genetik olarak Neandertal insanıyla aynı uzaklıkta olması bekleniyordu; ama sadece Afrikalı olmayanların kalıtımında yüzde dört oranında Neandertal DNA’sı bulundu, dolayısıyla da bunların Neandertal insanına Afrikalıdan daha yakın olduğu görüldü. Bu iki insan türünün melezleşmesi Yakındoğu’da gerçekleşmiş. Neandertal ve Homo sapiens cinsel ilişkiye girmekle kalmayıp üremeye yetisine sahip çocuklar da dünyaya getirmiş. Kalıntıların analizlerinden anlaşıldığı üzere iki insan türü arasındaki karışım 60.000 yıllık bir dönemle sınırlanabilmekte. Yakındoğu’da bulunan en eski Homo sapiens kalıntıları yaklaşık olarak 100.000 yıllık. Neandertal insanı bu bölgede 40.000 yıl öncesine kadar yaşıyordu. Alman bilimci Johannes Krause, Neandertal ve Homo sapiens Avrupa’da binlerce yıl bir arada yaşamasına rağmen, burada bu genetik karışımı görmedik, diyor. Hücrelerin enerji santralleri olarak bilinen mitokondrilerin analizlerine dayanan daha önceki araştırmalarla Neandertal ve Homo sapiens arasında yakın bir akrabalık bulunmamıştı. Son araştırmada hücre çekirdeğindeki kalıtım incelenmiş. Sadece anneden geçen mitokondrilere karşın hücre çekirdeğindeki genler bambaşka bir öykü anlatabilirler diyor Krause. Bilim insanları hücre çekirdeğimizdeki genlerin yüzde yirmi beşinin Neandertal genleri olduğunu tahmin ediyorlardı ama yalnızca yüzde dördünü Neandertal insanıyla paylaştığımızı gördüler. Neandertal ve modern insanın melezleştiğine dayanan tez, aslında uzun bir süre önce Amerikalı antropolog Erik Trinkhaus tarafından ortaya atılmıştı. Trinkhaus kemik karşılaştırmalarıyla bu sonuca varmıştı. Ancak klasik tabloda, genetik karışımın Avrupa’da meydana geldiği görülüyordu. Son araştırmayla bu düşünce kanıtlanamadı. Ayrıca bazı antropologlar seksenli yıllarda Papua Yeni Gine ve Avustralya’daki insanların daha ilkel bir insan biçimini temsil ettiklerini varsayıyorlardı. Yeni sonuçlar bu tezi de kanıtlamıyor, sonuçta bu insanlar da aynı oranda Neandertal geni taşıyorlar. Geçen Cuma (7.5.10) Science dergisinde yayımlanan araştırmanın yazarlardan olan ar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle