Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN İlköğretim Kuşağına Niye Eziyet Ediyorsunuz ? Bundan galiba üç yıl önce eğitimcilerimiz bir “seviye belirleme sınavı” icat ettiler. Herhalde eğitim düzeyinin pek de parlak olmadığını görmüş ve çareyi eğitim düzeyini yükseltmek yerine, yetiştiremediklerini elemekte bulmuşlar. T ürkiye’de ilk eğitimin seviyesinin düşük tansiyon gibi endişe verici düzeylere ulaştığının farkına varmış olmaları bile bir aşama. İzmir’de oturup Yunanistan’ın nerede olduğunu bilmeyen ve ilköğretimi teşekkürle bitirip (!) hiçbir dersten üçten fazla numara alamamış birini tanıyorum. Okulun kendisine teşekkür etmesi herhalde okula gittiği için olmalı. Bu zavallı çocuk lisede birinci sınıfta iki kez kaldı ve okulu terk etti. Bir harita bile görmediğini tahmin etmek yanlış olmaz, bir kitap okuduğunu da görmedim. Başka bir lise mezunu tanıdım: liseyi bitirip bir meslek okuluna girmişti. Ders notları dışında başka hiçbir kitap okumadı, ve okumadığını söylerken de en ufak bir utanma hissine sahip değildi. Eğitimi örgütleyenler çocuklara öğretim adı altında verilen bilgilerin içeriğine kendileri de inanmadıkları için bu sınav sistemini düşünmüş olmalılar. Yeni sınav sistemi yıl sonunda öğrencinin hem yıl içi başarısını, hem de yıl sonunda o yıl içindeki bilgileri öğrenme düzeyini belirlemek açısından doğru bir sistem olabilir. Üç yıl boyunca yapılan bu sınavların ortalama değerleri girilecek liseyi saptadığı, ve nedense liseler kendilerine göre öğrenci kabul etme puanları koydukları için yurt düzeyinde kabul edilemeyecek eşitsizlikler ortaya çıkıyor. Bu eşitsizliklerin giderilmesini sağladığı kabul edilen sınav sistemi ilköğretimi ahlaki olduğu şüpheli gelişmelere ve para çıkarlarına kurban eden bir mecraya dökmüş gibi algılanabiliyor. Velilerin “bul karayı, al parayı” diye tanımlayacağımız bu ortamda çocuklarına avantaj sağlamak için başvurdukları bir olumsuz mekanizma şekilleniyor. İlköğretime ilişkin dinlediğim bir hikâye şöyle: veliler, prestijli liselere girebilmeleri için çocuklarının öğretmenlerine puanları biraz yükseltmeleri için ricada bulunuyorlarmış (!). Bu arada öğretmenler öğrenci sayısının çokluğu nedeni ile çocuklara yeteri kadar ulaşamadıklarını ve bunun için çocukların dışarıda kurslara ya da ekstra derslere girmelerini öneriyorlarmış. Haklı da olabilirler. Fakat böyle bir mekanizmanın ulaşabileceği sonuçlar endişe verici. İnanmak istemediğim abartılı durumlardan söz etti ler. İki saatlik bir ders için yüzlerce lira alan öğretmenler olduğuna inanamıyorum. Fakat kördüğüm olmuş bir sistemde melek olmayan insanların varlığı da yadsınamaz. Kaldı ki kurs sistemi denilen öğretim marketi resmen kabul edilmiş olduğuna göre bu ancak öğretim sisteminin bir zayıflığından kaynaklanabilirdi. Nedeni ‘sayı çok yetişemiyoruz’. Bu, mahalleye günlük ekmeği yetiştiremeyen fırıncının savunmasına benziyor. Eski Roma’da halk günlük ekmeğini bulamadığı zaman isyan ederdi. Olağanüstü bir okula girmek veya olağanüstü bir okulda okumak için insanların özel bir öğretim kurumu seçmeleri evrensel bir uygulama. Bu eşitsizliğe bir şey diyemiyoruz. Fakat bütün bir ilköğretim sisteminin yanında kanser gibi büyümüş paralı bir ikinci sistemin varlığı utanılacak bir gelişmedir. Dünyada bunun paraleli yok. Bunun ne denli büyük eşitsizlikler kaynağı olduğu göz ardı edilemez. İstanbul’daki öğretim düzeyi ile Ardahan’daki öğretim düzeyi arasında bir karşılaştırma yapılmış mıdır? Bunun parasal içeriği nedir? İki saatlik derse yüzlerce dolar para verebilen ailelerin çocuklarıyla, evlerine ayda o kadar para girmeyen ailelerin çocukları arasında fırsat eşitliğinden söz edilebilir mi? Üniversite sınavlarında sıfır çekerek başarı kazanamayan binlerce çocuk, acaba toplumun hangi katlarından geliyorlar? Öğretim amacını yitirmiş bir ilköğretim, ortaöğretim sistemi ve kamburu olan kurs marketinden geçerek istemedikleri bir üniversiteye, ya da meslek okuluna sadece puanları tuttuğu için giren çocuklar topluma ne kazandırabilir? Olay burada da bitmiyor. Dershane denilen market ambalajlanmış ve özetlenmiş bilgi satmaktadır. Bu bilgi soruları hazırlayanların yetenekleri oranında sulandırılmış bir çorbadır. Türk çocukları test kitaplarındaki kutu kutu oyununu oynamaktan vakit bulup ne kitap okuyorlar, ne de kendilerini ifade edecek kadar yazı yazabiliyorlar. Eskiden okullarda liseyi bitirene kadar yaptığımız kompozisyon çalışmaları (tahrir) yorum ve yazı ile ifade niteliklerini ortaya çıkarabilen bir sürekli egzersizdi. Bugün karşımızda bir sayfa yazı yazmakta zorlanan bir üniversite gençliği var. Bugünkü sistem düşünmeyen robotlar yetiştiriyor. (+) ve () ye indirgenmiş bilgi (fastfood) servisi yapan Mc Donald’s servisine benziyor. Acaba bu sınav sorularını hazırlayanları kim seçiyor? Hangi bilgi ve yetenekleriyle bu çok ciddi indirgemeyi gerçekleştiriyorlar? Bir bilgi ve düşüncenin soruya indirgenmiş biçimi ile gerçek bilgi arasındaki ilişki irdelenmesi gereken bir bilgi sorunudur. Türkiye’de ilk ve orta öğretimde utanılacak bir ticaret yapıldığı gerçeğini göz ardı edemeyiz. Böylece SBS sistemi (Bir öğrenci bu sınavlara “Sana ne Benim Seviyemden” adını takmış) öğrenci sayısı ile baş edemeyen bir idarenin yapmaya zorlandığı korkutucu bir kalitesizliğe işaret ediyor. Çocuklarını cahil bırakmak istemeyen ve parasal olanakları sınırlı olan aileler çocuklarını okutmak için forsa gibi çalışmak zorundalar. Hiç olanakları olamayanların yakınmaktan başka yapacakları bir şey yok. Bir anne velilerle konuştuğunu, hiçbir velinin “çocuğum önce ruh sağlığı olan bir ortamda eğitimini tamamlasın, bu eğitimde gerçek bilgilerle donatılsın ve bu sınav hastalığından kurtulsun” demediğini anlattı. Tanrı kelamı gibi kabul ettiklerini, hiçbir şeyin düzeleceğine inanmadıklarını söylüyordu. İlköğretimin bir öğretim olmaktan çıkmış birdirbir ya da seksek gibi bir oyun haline dönüşmüşe benziyor. Özel okullara para kazandırma aracı ödevi görüyor. Bir hikaye daha dinledim: Bazı özel okulların müdürleri 1.5 ay sonra yapılacak SBS sınavı için çocuklara “artık okula gelmeyin, kurslara gidin!” diyorlarmış. Bunlara inanmak istemiyorum. Ama öğretmen olarak onurum kırılıyor. Bu olayları anlatan annelerin bunları anlatmakta hiçbir menfaatleri yok. Eğer böyle bir tane bile örnek olsa bu bir çürümedir. Kaldı ki o kadar iyi niyetli olmak da olası değil. Sınav sonuçlarında farkına varılan hastalıklı sonuçlar bir öğretim sistemi iflasıdır. Bir yandan ülkeyi eğitim kurtarabilir derken, ilkokuldan üniversiteye bütün öğretimin cenaze duasını okuyor olabiliriz. Okullar marketlerden daha hızlı açılıyor. Türk toplumu okumak istiyor. Fakat bu salaş sistemden daha kötüsü topluma ihanettir. Türkiye’nin geleceğini tehdit eden cehaletin ve çağdaş dünyayı paraya endeksleme eğiliminin ülkenin geleceğini içinden çıkılmaz bir kaosa döndürdüğünü algılamakta zorlanırsak, 21. yüzyılda köle statüsünde yaşamaktan kurtulma şansımız çok azalabilir . Tayfun Akgül Yeni Başlayanlar İçin Akıl Oyunları Hazırlayanlar: F. Çalapkulu S. Yürekli D. Çağlayan Akıl Oyunları Dergisi 7 senelik yayın hayatında çok çeşitli zekâ oyunlarına yer vermiş. Derginin editörleri ve Türk Beyin Takımı üyeleri, yıllardır eksikliğini hissettikleri, yeni başlayanlara nasıl yardımcı olabiliriz, onlar için nasıl bir kaynak bir başucu kitabı yapabiliriz sorularından hareketle bu kaynak kitabı hazırlamışlar. Dünya Zekâ Oyunları Şampiyonası’nda da kullanılan zekâ oyunu çeşitlerini içeren bu kitap; soru anlatımlarıyla, örnek çözümleriyle ve zorluk seviyeleriyle yeni başlayanlar için bulunmaz bir kaynak kitap olmuş. 128 sayfa, 1 hamur, Fiyatı 10 tl. Ayrıntılı bilgi için: Akıl Oyunları Dergisi Tel: 0 216 450 30 55 Kare Karala Derleyen: Kamer Alyanakyan Ülkemizde ve dünyada çok sevilen Kare Karala sevenleriyle, onu tanımak isteyenlerle yeni resimler oluşturmak için kitap olarak karşımızda. Sudoku ve Türevleri2 Hazırlayanlar: Serkan YürekliGülce Özkütük Dünyanın geneline yayılan “Sudoku çılgınlığı bir başka forma büründü ve peşinden gidecekleri bulmak için bütün dünyayı dolaşmaya başladı. Artık herhangi bir otobüsteki kadının, öğle yemeği arasında yemeğini bekleyen adamın, ders arasında öğrencinin, bir kahve arasında bekleyecek olanların elindeki, aklındaki tek kitap. CBT 1209/2 21 Mayıs 2010