24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Nüzhet Gökdoğan 100 yaşında Prof. Dr. Nüzhet Gökdoğan ülkemizin hem ilk kadın astronomu, hem de ilk astronomi lisanslı bilim insanıdır. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com üzhet Gökdoğan, cumhuriyet tarihimizin birçok bakımdan en seçkin insanlarından biridir. O, cumhuriyetin yarattığı bir bilimcidir ve aynı zamanda da cumhuriyete güç veren, onu yükselten bir bilim insanıdır. Cumhuriyetin kadın eşitliğine ve özgürlüğüne verdiği değerin bir eseridir ama, bilime uluslararası ölçekte katkılarda bulunarak cumhuriyetimizin nasıl kadınların omuzlarında da yükselmiş olduğunu gösteren bir simgedir de. N ü z h e t Gökdoğan, 1910’da İstanbul’da doğdu. İlk öğrenimini Lyon, Fransa, 24 Mayıs 1933 Bezmi Alem ile Şişli Terakki Lisesi’nde gördükten sonra Erenköy Kız Lisesi’nden mezun oldu. 1928’de devlet bursuyla Fransa’ya gönderildi ve Lyon Üniversitesi’nde matematik, Paris Üniversitesi’nde de fizik öğrenimi gördü ve Paris Rasathanesi’nde staj yaptı. 1934 yılında aldığı matematik, fizik ve astronomi sertifikalarıyla ülkesine döndü ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi’nde yeni kurulmuş bulunan Astronomi Enstitüsü’ne ilk Türk doçenti olarak atandı. Böylece 1934 yılında yeni üniversitede Avrupa’nın önde gelen astronomlarıyla birlikte bilimsel eğitim ve araştırma hayatına başlayan Nüzhet Gökdoğan, emekli olduğu 1980 yılına kadar bu çalışmalarını her zaman uluslararası düzeyde sürdürdü. Prof. Dr. Nüzhet Gökdoğan, 11 doktora çalışması yönetmiş, 3 telif eser, 1 kitap bölümü, bir sempozyum kitabı (editör), 3’ü yabancı dergilerde olmak üzere 24 makale ve bildiri yayınlamıştır. Ayrıca matematik, fizik ve astronomi üzerine 8 kitap çevirmiştir. Nüzhet Gökdoğan 1937 yılında kabul edilen doktora teziyle İstanbul Üniversitesi’nin ilk fen doktoru unvanını kazanır. F. Freundlich’in yönetiminde hazırladığı doktora tezi, “Güneş’in çevresinde yıldızlararası homojen karanlık bir maddenin varlığı üzerine araştırmalara katkılar” başlığını taşıyordu. Nüzhet Gökdoğan’ın profesör olduğu 1948 yılına kadar enstitüde sürdürülen teorik çalışmalar, uzay absorpsiyonu ve yıldızların iç yapıları konularına yönelikti. Bu tarihten sonra çalışmalar özellikle Güneş lekeleri çevrimine, günlük Güneş lekeleri gözlemlerine ve küçük gezegenlerin gözlemlenmesine yönelmiştir. Nüzhet Gökdoğan’ın yönettiği doktora çalışmalarının da hemen tamamı yıldız yapıları ve Güneş lekeleri üzerinedir. 1952 yılında satın alınan gelişmiş gözlem aygıtlarıyla Güneş gözlemlerinin Dogmatik düşünen kişi varlığından haberdar olmadığı o “referans sistemi”ni ya da “baz”ı aslında değişmez, tek alternatif olarak varsaymıştır. Onun dışına çıkamaz. Onun dışında kalan bir alan olabileceğini bile idrak edemez! Herşey onun içinde, onun bakış açısındadır. N İki Artı İki 11 (de) Eder! Adam işyerine muhasebeci alacak; adaylarla mülakat yapar ve her birine iki artı iki kaç eder diye sorar. Sonuçta “Siz kaç olmasını istersiniz?” diye cevap veren adayı işe alır. İki artı iki dört etmez miydi? Nereden çıktı bu 11? Eskiden yedinci sınıf matematik kitaplarında öğretilen bir olguydu “modüler matematik”. Mesela hepimizin her gün kullandığı aritmetikteki modülasyon 10’dur. O nedenle mesela 9 ile 2’yi toplamak istediğimizde sonuç olarak 1 yazıp, soluna da (“onlar” basamağı) ekstradan bir 1 yazarız. Modulasyon sadece 10 ile sınırlı değil. Örneğin bilgisayar dünyasında ikili sistem (binary), sekizli sistem (oktal), onaltılık sistem (heksadesimal) bildik modüler sistemlerdir. İşte “bilgisayar birler ve sıfırlardan oluşur” denilen şey aslında ikili sistemin bir ifadesidir. Şimdi başlıktaki eşitliği sağlayıp, sonra da asıl konuyla bağlayalım. Yukarıda sayılanlardan farklı olarak üçlü sistemi ele alalım (mod 3). Yani dünyasında sadece 0,1 ve 2’den oluşan bir modülasyon sistemi olsun. Bizim “toplama” diye bildiğimiz işlem bu sistemde aşağıdaki tablo baz alınarak yapılabilir : + / 0 1 2 0 / 0 1 2 1 / 1 2 0* 2 / 2 0* 1* Yanında yıldız olanlar, soluna “1” eklenmesi gereken işlemleri gösterir. Buna göre 2+1=10 2+2=11 olur. (Tıpkı “bizim” 9+1=10, 9+2=11’de olduğu gibi). Eğer toplama işleminin bir modülasyon sistemi baz alınarak yapıldığını öğrenmemişseniz, dünyanın hiçbir yerinde iki artı ikinin 11 edeceğini kabul edemezsiniz. İşte “dogmatik düşünce” denilen şey budur. Nedenlerin öğretilmeyip sadece sonuçların ezberletildiğini öğretim sistemlerinde bireylerin dogmatik düşünceli yetişmesi doğaldır. Dogmatik düşünen kişi varlığından haberdar olmadığı o “referans sistemi”ni ya da “baz”ı aslında değişmez, tek alternatif olarak varsaymıştır. Onun dışına çıkamaz. Onun dışında kalan bir alan olabileceğini bile idrak edemez! Herşey onun içinde, onun bakış açısındadır. Şimdi son dönemde karşımıza çıkan iki örneği anımsayalım. Birincisi bir imzanın ıslak imza olup olmadığı, söz konusu şahısın elinden kaleminden çıkmış olup olmaması. İkincisi ise internet üzerinden servis edilen ana muhalefet partisi genel başkanıyla ilgili olduğu iddia edilen “kaset”. Konunun uzmanlarından oluşan bilirkişilerin “hüküm”leri kamuoyundan çok daha bilimsel, objektif olmak durumdadır. İşte tam da burada yukarıdaki modülasyon mantığı devreye girmektedir. Acaba bu konularda uzman olan “bilir”kişiler kendi uzmanlık alanlarındaki en son teknolojik ilerlemeleri ne kadar biliyor? (toplamayı hangi moda göre yapıyor?) Baz aldıkları bilgi, deneyim, teknik araç altyapısı ne kadar gelişmiş? Ya bu deneyim ve araçlar tarafından tespit edilemeyen ve yapma objeler (imza, kaset) üreten teknikler gelişmişse? Ya kesin orijinal denilen kaset kopyala/yapıştır ile oluşturulmuşsa? Ya ses kaydı denilen şey farklı tümcelerin içinde geçen kelimelerin birleştirilmesiyse? Ve bizim uzman ya da bilirkişilerimizin elindeki imkânlar ya da bilgi birikimi bunu tespit edecek düzeyde değilse? Doğru şeyi sorgulamazsak; ulaştığımız sonucun ne önemi var! kapsamı genişletilmiş ve yapılan hassas gözlem sonuçları peiyodik olarak uluslararası gözlem ve yayın merkezlerine gönderilmeye başlanmıştır. Bu çalışmalar uluslararası düzeydedir ve uluslararası astronomi çalışmalarına katkı niteliğindedir. 1954 yılında Nüzhet Gökdoğan Fen Fakültesi dekanı seçildi. O böylece ülkemiz tarihindeki ilk kadın dekan unvanını da elde etmiş oluyordu. O tarihe kadar doktora derecesi belgesinin biçimi konusunda karar verilememiş olduğu için doktora diplomalarını alamamışlardı. Bu nedenle Nüzhet Gökdoğan kendi diplomasını imzalayan muhtemelen dünyadaki ilk dekan oldu. 1958 yılında Nüzhet Gökdoğan Astronomi kürsüsü başkanlığına getirildi. Bu tarihten sonra kürsünün bilimsel araştırmalarında Güneş gözlemlerinin yanı sıra astrofizik araştırmalarına da hız verilmiş ve bu çerçevede yabancı rasathanelerden çok sayıda bilim insanı araştırmalara katılmak, ders veya konferans vermek için Türkiye’ye gelmişler, Astronomi kürsüsü üyeleri de yabancı rasathanelerde araştırmalar yapmaya gitmişlerdir. 1933 üniversite reformunu izleyen yarım yüzyılda ülkemizde bilimsel araştırmalarında uluslararası işbirliğini en çok gerçekleştiren ve bilimde uluslararası düzeye en çok yaklaşan enstitülerden biri, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi Enstitüsü olmuştur. Prof. Dr. Nüzhet Gökdoğan 2003 yılında aramızdan ayrıldı. Ama o, eserleri ve cumhuriyet bilimimizdeki büyük öncü rolüyle her zaman aramızda olmaya devam edecektir. Prof. Dr. Nüzhet Gökdoğan’ın hem eserleriyle, hem de astronomide uluslararası düzeyde bilimsel eğitimi ve araştırmaları başlatan ilk Türk astronomumuz olması bakımından bilim ve sosyal tarihimizde çok seçkin bir yeri vardır. İstanbul Kültür Üniversitesi, 30 Nisan 2010 tarihinde, Prof. Dr. Nüzhet Gökdoğan’ın 100. doğum yılı münasebetiyle bir anma toplantısı düzenledi. Gökdoğan ailesinin de katıldığı toplantıda Nüzhet Gökdoğan’la ilgili bir belgesel film gösterisinin ardından söz alan konuşmacılar onu çeşitli yönleriyle tanıtan konuşmalar yaptılar. Kültür Üniversitesi bu toplantı için yayımlamış olduğu Kâinatta Bir Nokta: Nüzhet Gökdoğan adlı bir kitabı da konuklara sundu. Feryal Saygılıgil’in, Nüzhet Gökdoğan henüz hayattayken onunla görüşmeler de yaparak hazırlamış olduğu bu kitapta, Nüzhet Gökdoğan’ın yaşamı, eserleri, düşünceleri, güzel fotoğraflar eşliğinde anlatılmakta ve vefatının ardından meslektaşları ile öğrencilerinin açıkladıkları onunla ilgili anıları ve düşünceleri yansıtılmaktadır. CBT 1209/ 12 21 Mayıs 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle