02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR TERE BİTKİSİNDEKİ UZMAN GENLER Amerikalı bilim insanları tere bitkisinin kalıtımında iki anahtar gen saptadı. Bu genler köklerin, sapın ve yaprakların yerini belirliyor. Tohumun bir tarafında çenekli bir filiz diğer tarafında daha sonra kök olarak biçimlenecek soluk bir uzantı büyüyor. Peki bitki hangi “organın” nerede büyümesi gerektiğini nasıl biliyor? Doğada yetişen bitki embriyosu, yaşamsal önem taşıyan organların gelişebilmesi için buna uygun bir karışımı üretmek zorunda ki bu süreç genler tarafından çalıştırılmakta. Bu konuda “Toplessgen” olarak bilinen genin önemli bir rol oynadığı biliniyordu. Çünkü değişime uğramış Toplessgenine sahip bazı embriyolar tamamen yapraksız ve buna karşın altta ve üstte kök üretiyorlar. Kaliforniya Tere bitkisi Salk Enstitüsü’nden Zachery Smith ve Jeff Long, Toplessgenin gerçekten de kök gelişiminden sorumlu anahtar gen olduğunu saptadı. Topless genin Bitki embriyosu: Yeşil kısım filiz altında Plt1 ve Plt2 olarak gelişecek. genleri çalışıyor. Topless bu iki geni sap ve yaprakların büyüyeceği kısımdan uzak tutuyor. Bu engel bir mutasyonla ortadan kalktığında çift köklü embriyo gelişmekte. Smith ve Long mutasyona uğramış binlerce bitkiyle deneyler yaparak embriyonun diğer ucundaki “parçayı” da bulmuşlar: sorumlu genler HDZipIII grubuna dahil. Kök tarafında etkinleştirildiklerinde bu sefer de iki filizli tere bitkisi büyüyor. Bitkinin iki ucu genlerle belirlenmiş olsa da büyüme yönü ışığa ve yerçekimine göre ayarlanıyor. Bitkiler fitokrom sistemi olarak bilinen protein ve pigmentlerin yardımıyla ışığın nereden geldiğini görebildikleri gibi, belli başlı koşullarda da büyümeye yatırım yapmaları gerektiğini biliyorlar. Mesela gölgede daha fazla büyüyor, bu yüzden de ormandaki bitkiler daha uzundur. Bitkilerin yerçekimini ne şekilde algıladıkları konusunda temel fikir şu: hücredeki küçük nişasta tanecikleri, plazma zarına baskı yaparak her zaman karşı yönde büyümeyi uyarabilir. Bu teori 1880 yılına ait ve bugüne kadar hâlâ çürütülemedi. Uzay istasyonu MIR’da gerçekleştirilen deneylerle ortaya çıkan gerçek: Kök ve filizin yön tayini yerçekimsiz ortamda çok daha kötü işlemekte. Ancak uzayda da tamamen devre dışı kalmıyor. taşında bulunmuş. Bugüne kadar bilinen 120 türden sadece sekiz tanesi kafatasıyla birlikte çıkarılmış. Sauropod’ların kafatasları uzun bir boyun üzerinde bulunduklarından, memelilerinkine göre daha hafif diyor Brigham Young Üniversitesi paleontoloğu Brooks Britt. Kalın ve birbirine kaynamış kemikler yerine sauropod kafatası, sadece bağdokularıyla birbirine tutunan ince kemiklerden oluşmakta. Bağdokusu ölümden kısa bir süre sonra bozulduğu için kafatası dağılıyor ve bir bütün olarak korunagelmiyor. F a k a t Abydosaurus mcintoshi’ye ait dört kafatası sert kumtaşında tüm kemikleri ve dişleriyle korunmuş. Kemiklerin analizi, 105 milyon yıl önce yaşamış olan bu hayvanların 45 milyon yıl daha eski olan Brachisaurus ile akraba olduğunu göstermekte. Abydosaurus’un kafatası tüm beden hacminin sadece yüzde ikisi kadar olduğu için gelişkin çiğneme sistemi eksik. Bu yüzden hayvanlar yediklerini çiğnemeden yutuyorlardı. Abydosaurus’un dişleri beslenme alışkanlığı dışında sauropod evrimi hakkında da bilgi veriyor. Yaklaşık olarak 200 milyon yıl önce başlayan ve aşağı yukarı 145 milyon öncesine kadar devam eden Jura devrindeki sauropod’larda çeşitli diş biçimleri vardı ve dişler yaşam süresince büyümeye devam ediyordu. Fakat tebeşir devrinin sonunda tek tip diş kalmış geriye. Tüm sauropod’lar ince kalem biçiminde dişlere sahip olmuştu. Daha sonra ise git gide daha kısa diş dizileri gelişmişti. Son olarak bulunan Abydosaurus kafataslarındaki dişler az çok ince biçimlere sahip ama yine de bir geçiş dönemini temsil ediyor. CEVİZDE HAMİLELİK HORMONU Progesteronun hayvanlarda ve insanlardaki varlığı seksen yıldır bilinmekte. Journal of Natural Products dergisinde yayımlanan araştırmaya göre progesteron ve benzer maddeler ceviz ağacı ve keklik otu gibi gelişkin bitkilerde de görülmekte. Ancak bu maddelerin bitkilerdeki işlevi henüz tam olarak bilinmiyor. Plasenta tarafından üretilen cinsellik hormonu progesteron her şeyden önce hamileliği korur. Cevizin yapraklarında saptanan progesteron aslında yeni antitümör etki maddesi arayışları sırasında bulunan bir yan ürün. Yapraklarda, büyümeyi engelleyen ilkeyi ararken habis tümörleri etkili bir şekilde önleyen maddeleri renksiz bir katı madde üzerinde bulmuş araştırmacılar. Bu maddenin kitle spektrometre ve manyetik rezonans spektrometre verilerinden anlaşıldığı üzere bunun progesteron olduğu ortaya çıkmış. Paralel araştırmalarda ise keklik otunda da Pregnenolon grubuna ait steroitler ve Cardenolid Strophanthid’lere yakın, yeni bir madde olan Spirophantigenin bulunmuş. Bilim insanları bu steroitlerin, evrensel bi neurons) tarafından etkinleştirildiği zaten biliniyordu. Bunlar ise diğer bir grubu, kanda vasopresin salgılaması için uyarmakta. Vasopresin hormonu bedene sıvı depolama sinyali veriyor. Vasopresin hormonu uyku sırasında önemli ölçüde artarken, gündüz ritmini çalıştıran nöronların etkinliğini azaltmakta. Montreal McGill Üniversitesi Sağlık Merkezi’nden Eric Trudel ve Charles Bourqe, Nature Neuroscience dergisinde yayımlanan araştırmalarıyla, düşük etkinliğin vasopresin salgısına neden olup olmadığını incelemişler. Bu amaçta fare nöronları elektriksel olarak uyarılmış ve hücreler arasındaki iletişim kaydedilmiş. Buna göre “saat nöronları” su ayarından sorumlu bir anahtar görevini görüyorlar. Nöronların etkinliği yüksekse vasopresin salgısı engellenmekte, etkinlik düştüğündeyse hormon sargılanıyor. Bu da bedenin su rezervlerini korumasını ve gece susuz kalmamasını sağlamakta. YEDİKLERİNİ ÇİĞNEMEDEN YUTUYORLARDI Amerikalı paleontologlar Utah’ta daha önce bilinmeyen bir dinozor türüne ait dört kafatası buldu. Yeni kalıntılar uzun boyunlu otçul sauropod’ların yediklerini çiğnemeden bütün halinde yuttuklarını gösteriyor. Bugüne kadar gün ışığına çıkarılan sauropod kalıntılarında genelde kafatası bulunmamıştı. Yeni buluntular bu yüzden bu dinozor grubunun beslenme alışkanlığına yeni bir bakış açısı sunmakta. Tebeşir devrine ait ve daha önceleri bilinmeyen bir sauropod türüne ait dört kafatası Utah’taki ulusal parkın 105 milyon yıllık kum yoregülatörler olduğunu ancak bitkilerdeki öneminin araştırılması gerektiğini düşünüyorlar. Bilim insanlarının amacı çok etkili doğal maddeleri özellikle de kanser terapilerinde kullanılır hale getirmek. Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma DİŞLERİN GELİŞİMİNDEN SORUMLU BEŞ GEN Beş genden oluşan bir grup, yaşamımızın ilk yıllarında dişlerimizin gelişiminden sorumlu. Bu kalıtım bozuk olduğu zaman, kişi daha sonraları çene ameliyatı olmak zorunda kalabiliyor. Araştırmacılar bazı bozuklukların kansere bile yol açabileceğini düşünüyor. 6000 kişinin kalıtım karşılaştırması sonucunda belli başlı genetik varyantlara sahip bebeklerin dişleri daha geç büyüyor. Bu nedenle de bir yaşına geldiklerinde ortalamanın altında dişe sahip oluyorlar. Saptanan genler ayrıca çene ve uzuvların oluşmasında da önem taşımakta. İnsanların yüzde onunda 32 dişin gelişimi sorunludur. İngiliz ve Finlandiyalı bilim insanları geniş kapsamlı bir araştırma çerçevesinde bir yaşına basan 4564 Kuzey Finlandiyalı ve 1518 Batı İngiliz bebeğinin dişlerini karşılaştırmışlar. Bu erken evre dişlerin tamamlanmasında önemlidir diyor uzmanlar. Araştırmada ayrıca altı bini aşkın kişinin tüm kalıtımı hamilelikten ve yetişkinlik dönemine kadar incelenmiş. Bu çalışmalar sırasında dişlerin büyümesinden sorumlu beş gen saptanmış. Ve gen varyantları kısmen de hastalık riski taşıdığından bilim insanları genlerdeki bozuklukların olası etkilerini araştırmışlar. Gen varyantlarından biri örneğin kişinin otuz yaşına geldiğinde çene ameliyatı olasılığını yüzde otuz beş yükseltiyor. Hatta diğer dört “diş genindeki” bozukluklar kansere bile yol açabiliyor diyor bilim insanları. Çünkü dişlerin gelişimi izole bir olay değil, uzuvların ve organların ilk gelişimini takip etmekte. Mesela beş diş geni çenenin, kulakların, el ve ayak parmaklarının ve kalbin gelişimini de destekliyor. Kalıtımın diş gelişimi üzerindeki etkisinin aydınlatılması, araştırmayı yöneten MarjoRitta Jarvelin’e (İmperial College Londra) göre diş ve çene problemlerinin erken tedavisinde yardımcı olacak. İnsanın gelişimi için önemli olan belli başlı genetik ve çevresel faktörler bilindiğinde, insanların daha sonraki yaşamlarında ortaya çıkabilecek hastalıkların anlaşılması da kolaylaşabilir. UYURKEN NİÇİN SUSAMIYORUZ? CBT 1199/ 4 12 Mart 2010 Kanada’da gerçekleştirilen son bir araştırma, geceleri uyurken niçin susamadığımızı ve normalde niçin tuvalete kalkmadığımızı açıklıyor. Buna göre iç saatimiz su ihtiyacından sorumlu hormonu çalıştırmakta. Beden, su ihtiyacını gece susuzluğu için rezerv yaratarak ve fazlalığı idrarla atarak ayarlamakta. Düşük sıvı seviyesinin belli başlı sinir hücresi grubu (osmosensörik nöronlar/osmosensory
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle