Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Hıristiyan Batı egemenliğinin son elli yılı Dünyada kabaca dört kültür alanı var: Hıristiyan Batı, Müslüman Ortadoğu, Monoteist olmayan Asya ve oldukça karışık bir Afrika. Bu kültürler erken ortaçağdan bu yana coğrafi bölge olarak da birbirlerinden ayrılıyorlar. Fakat Avrupa’nın Amerika uzantısı gibi, İslamın da Asya uzantıları var. O rtadoğu coğrafyasında Müslümanların egemenliği ortaçağda 815. yüzyıllar arasında, dünya coğrafyasında Hıristiyan egemenliği 1721. yüzyıllarda sürdü. 21. yüzyıl ikinci yarısından sonra, belki de daha önce, egemenlik ekonomik olarak Asya’ya geçecek. 15. yüzyıldan bu yana Avrupa ve sonra da onun Amerika’daki Hıristiyan kolonileri giderek dünyayı tek bir uygarlık tanımında birleştirdiler. Bugün dünyaya bilimi, felsefesi, teknolojisi, sanayisi, ekonomisi, musikisi, sanatı, modası ve spor zenginliği ile egemen olan AvrupaHıristiyan uygarlığıdır. 19. yüzyılda Avrupa sömürgesi olan Çin, Hint ve Müslüman toplumları kimliklerini korudular ama, çağdaş uygarlığın tek temsilcisi olan Batı’nın müşterileri olarak bugüne eriştiler. Birinci Dünya Savaşında Avrupalıların birbirini yemesi bile sömürgelerin sonunu getirmedi. Sadece Japonya ve Türkiye Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu boyunduruğu kırmışlardı. Rus Komünist Devrimi ve İkinci Dünya Savaşı Avrupa sömürgelerine son verdi. Komünizm Batılıların Çin’e diş geçirmelerini engelledi. Hindistan’ın Gandi ile başlayan ve komünist Rusya ayakta durdukça ondan destek alan idareleri de bugün, bütün fakirliklerine karşın, direnip ayakta kalma gücü gösterdiler. Sömürge sisteminin erimesi Çin ve Hindistan gibi ülkelere mutlak özgürlük kazandırdı. Bu kez Batılı Hıristiyanlar doğrudan sömürgecilik yerine İkinci Dünya Savaşı başarısına ve Amerika’nın olağanüstü gücüne dayanarak, kendilerinin kontrol ettikleri bir dünya ekonomik sistemi kurdular. Bu altmış yıllık sistem Avrupa ve Amerika’nın dünya işlerinde borusunun ötmesine hâlâ yardım ediyor. Batılılar politik iradelerini Vietnam, Kore, Afganistan, Irak’ta dayatmaya çalıştılar. Amerika hâlâ dayatıyor. Fakat bu ekonomik egemenlik döneminin sona ermesini engelleyecek nitelikte değil. Amerika’nın ve Avrupa’nın ekonomik ve idari zorlukları ötesinde, bilim ve sanayi üretiminde de on yıl içinde Çin ve Japonya’dan geri kalacakları, Çin’in 201020 yılları arasında bilimsel araştırma ve yeni buluşlarda Amerika’nın önüne geçmesi öngörülüyor. Batı egemenliği bilim ve teknoloji üzerine kurulmuştu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ileri teknoloji ürünü satarak egemenliğini sürdürüyordu. Fakat Asyalı ortaklar ortaya çıktı. Vaktiyle Avrupalıların yaptıkları gibi, şimdi de Japonya, Çin, Kore damping yaparak Batılı pazarları ele geçiriyorlar. Batı’nın mutlak egemenliğinin sona ereceği bu değişim sürecinde dünyanın doğu ve batı uçlarındaki aktörler tarafından oynanan oyunda Müslümanların ve Afrikalıların rolü yok gibi. Şu anda dünya politikası hesaplarında Müslümanlar sadece konu olarak var, fakat etkin varlık olarak yok. İslam ülkelerinin 21. yüzyıl statüleri egemenler için belli ve sömürülme hesapları da yapılmış durumda olmalı. Kendi iç kavgaları, cahillikleri ve fakirlikleriyle şu anda dünyanın geleceğini kontrol eden DoğuBatı gelecek kapışmasında söyleyecek sözü olmayan seyirci bir Müslüman dünyası var. Bazen sahnenin süpürülmesine, örneğin zararlı atıkların atılmasına yardım ediyorlar ya da toprak satıyorlar. Yeni dünya düzeninin politik ve ekonomik yapılaşması içinde düşünce, ahlak, sanat, insan sevgisi, doğa sevgisi gibi zaman zaman bütün toplumların ürettiği bir birikim olan uygarlık kuşkusuz insanlığın ortak malı. 15. yüzyıldan bu yana bütün boyutlarıyla Batı’nın ürettikleri çağdaş uygarlığı tanımlıyor. Fakat son beş yüz yılda kurgusunu Avrupa’nın kurduğu bugünkü uygarlık aşamasının olasılıkla sonunu yaşıyoruz. 21. yüzyıl yerine başka bir uygarlık kurgusu geçecek. Bu uygar kazanımların yok olması anlamına gelmiyor. Beethoven, Michelangelo ya da Goethe’den vazgeçmek gerekmeyecek. Bilimsel düşünceye bütün dünya ortak. Fakat bugün Amerika’nın başı çektiği bilimsel araştırma ve sanayi öncelikleri kısa bir süre sonra Çin’de olabilir. O zaman Nobel Edebiyat Ödülü, bilim ödülü yerine Çinliler, Hintliler, Japonların ödülleri geçebilir. Doğu Asya sineması, vurdulu kırdılı Amerikan filmlerinin yerini alabilir. İçeriğini zaman saptayacak. Dünya sporunun baş temsilcileri Doğu Asya’dan çıkabilir. Tabii, yeni sömürü ‘pattern’leri de ortaya çıkacak. Hıristiyan Batı birkaç şeyhle ortak olarak sürdürdüğü ilişkiler dışında, ortaçağdan bu yana kendisine en çok düşman bildiği İslam dünyasını 21. yüzyılda köle olarak kullanma olanağını savaş, komplo ve akla gelecek her tür oyunla bir ölçüde sağladı. Çin’de, Hint’te, Kore’de, Japonya’da yapamadığını Müslüman ülkelerde yaptı. Hıristiyan Batı Müslüman ülkelerin suyunu altmış yıldır ısıtıyor. Dünyanın en fakirleri ve en az okumuşları, özellikle petrol kabadayılıkları bitince, sömürü listesinin başında olacaklar. Bütün dünya Batı uygarlığına mutlak olarak ortak olurken, Müslümanlar Sünni, Şii tartışması, şeriat kavgaları yapıyorlar. Eğer 22. yüzyıla dünya iklimsel afetleri atlatarak ulaşırsa, Mısır, Aztek, İnka, Maya gibi tükenmiş kültürler listesinin son adayı da böylece İslam kültürü olacak. Bugünkü sayısal verilere göre böyle bir gözlemi gerçeğe yakın olarak dile getirmek kolay. Fakat bizim gibi Batı egemenliğine karşı üç yüz yıldır savaşmış bir toplum için bu gerçek çok acı. 1923’de kırdığımız boyunduruğu Amerikan Huntington Doktrini ile yeniden boynumuza geçirdiler. Yine de ağırlıklı olarak Türkçe konuşanlar dünyasının ve olasılıkla İran’ın bilimsel düşünceyi, üretimi, ortaçağ düşüncesinin elinden alacak sağduyuyu gösterebilirlerse kurtulma şansları var. Kurumlarını çağdaşlaştıramayan bütün toplumlar yeni ve belki de eskisi kadar acımasız olacak bir yeni sanayi dünyasının köleleri olacaklar. Şimdi başlamazlarsa bir daha yetişme şansı olmayacak. Eğer bu yorumlar bir rüya değilse, Türkiye’de olup bitenler, dünya gerçeklerinden kendini soyutlamış bir toplumsal hastalığı yansıtıyor olmalı. Düzeltme:Doğan Kuban'ın geçen haftaki “Cehalet Osmanlı Mirasıdır” yazısına, yazının içeriğiyle ilgisi bulunmayan Cumhurbaşkanı Gül ve eşinin fotoğrafı yanlışlıkla girmiştir. Doğan Kuban, Gül ve eşi ile okurlardan özür dileriz.. (CBT) Tayfun Akgül İki Türk araştırmacısının başarısı Yardımcı Doçent Dr. Çağla Eroğlu ve Yardımcı Doçent Dr. Akif Tezcan, alanlarında başarılı çalışmalarından dolayı, ABD Ve Kanada’nın en prestijli bilim ödüllerinde olan Alfred P. Sloan Vakfı 2010 Genç Araştırmacı Bilimsel Araştırma Bursunu kazandı. Alfred P. Sloan Vakfı Araştırma Bursu 1955’den beri her yıl, Kuzey Yrd. Doç. Dr. Çağla Amerika’da temel bilimler, mateEroğlu matik, ekonomi ve bilgisayar bilimi dallarındaki gelecek vaadeden ve bilime çok önemli katkıda bulanacağı öngörülen belirli sayıdaki araştırmacılara verilmekte. Bu ödülü kazanan bursiyerler arasından, 38 Nobel, 14 Field Medal (matematik nobeli eşdeğeri) ve 8 John Bates Clark (ekonomi) ödüllerini kazanan bilim insanları çıktı. Dr. Çağla Eroğlu, ODTÜ Kimya Mühendisliği Bölümünden (1996) mezun oldu, Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümünden (1998) yüksek lisans, Almanya’da Heilderberg Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Akif EMBL (Avrupa Moleküler Biyoloji Tezcan Laboratuvarı) bursiyeri olarak (2002) doktora derecelerini aldı. Sonra Stanford Üniversitesinde Sinirbilimi Bölümünde (20032008) International Human Frontiers (Uluslararasi İnsanlık Öncüleri) bilim programi bursiyeri olarak doktora sonrası çalışmasını yapan Çağla Eroğlu, 2008 yılından bu yana Duke Üniversitesi Hücre Biyoloji Bölümünde kendi kurduğu laboratuvarda yardımcı doçent CBT 1199/2 12 Mart 2010 olarak, sinir sisteminin gelişimi konusunda çalışıyor. Dr. Akif Tezcan, İstanbul Alman Lisesi’ni bitirdikten sonra Minesota, Mac Alester College Kimya Bölümünden mezun oldu (1995), 2001’de California Technical Institute’da doktorasını tamamladı. 20012005 yılları arasında Prof. Dough Rees’in laboratuarında doktora sonrası çalışmasını tamamladı; 2005 yılından bu yana UCSD (Kaliforniya Üniversitesi San Diago’da) kendi labratuarında, yardımcı doçent olarak, Protein Kristolagrafisi konusunda çalışıyor.