24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR KOLESTEROL DÜŞÜRÜCÜ İLAÇLAR ALZHEİMER’E DE İYİ GELİYOR Alman bilim insanlarının “Journal of Biological Chemistry” dergisinde yayımlanan araştırmalarına göre, kolesterol seviyesini düşüren ilaçlar, beyindeki tehlikeli proteinlerin indirgenişini hızlandırmakta. Statinler grubuna dahil etki maddeleri, bağışıklık sisteminin beyinde belli başlı enzimi üretmesini sağlıyorlar. Bu enzim ise Alzheimer hastalığında sinir hücrelerinin ölmesinden sorumlu olan Amyloidbeta peptidini İleri Alzheimer Sağlıklı beyin hastası bozuyor. Statinler, yüksek kolesterol tedavisinde en sık yazılan ilaçlar. Bazı epidemiyolojik araştırmalar ise stat i n l e r i n Alzheimer hastalığından koruyabileceğini göstermişti. Ancak bu bağlantı henüz tartışmalıydı. Bonn Üniversitesi bilim insanları şimdi bu tezi destekleyecek sonuçlar ortaya koydular. Hücre kültürleri ve farelerle gerçekleştirilen deneyler sonucunda statinlerin, IDE enzim salgısını arttırdığı anlaşılmış. Alzheimer hastalığında beyinde protein birikim meydana gelmekte ve bu birikimler her şeyden önce küçük AmyloidBetapeptidinden oluşur. IDE işte bu ABeta peptidini etkili bir şekilde indirgiyor. Bilim insanlarına göre bu etki mekanizması yeni Alzheimer ilaçlarının üretiminde yararlı olabilecek. Mesela hücrelerin kolesterol girişini etkilemeden izoprenoid sentezini engelleyen maddeler bulunmakta. Bunlardan bazılarıysa örneğin belli başlı kanser türlerinin tedavisinde kullanılıyor.. Bu tür bir kanser ilacıyla fareleri tedavi eden bilim insanları, kandaki ABeta’nın önemli oranda indirgendiğini görmüş. Araştırmacılar bundan sonra bu maddelerin beyindeki etkisini araştıracak. ni türün bulunması bekleniyor. Araştırmacılara göre dünya denizlerinde en az bir milyon tür yaşıyor. Nitekim bugüne kadar incelenen tüm yaşam alanlarında ve çok az oksijen ve ışığın bulunduğu yerlerde bile organizmalar bulunmuş. Bilim insanları uyduların ve diğer teknik araçların yardımıyla, denizdeki yaşamın haritasını çıkararak türlerin göç yollarını görebilmiş. Mesela erimekte olan buz kütlelerine doğru bir hareketlilik tespit edilmiş. Veriler, iklimsel ve çevresel faktörlere bağlı değişimlerin incelenmesine yardımcı olacak. ci yarısına ait. Mezar odası gerek bu tarihlendirme gerekse iyi korunagelen tonozu ile Helenistik mimarlık tarihine önemli bir ışık tutacak diyor arkeologlar. Mezarın kentinin kuzeydoğusundaki seçkin bir tepede bulunması nedeniyle mezar sahibinin önemli bir kişi olduğu sanılıyor. Felix Pirson, mezar sahibinin Bergama kraliyet ailesine yakın olabileceğini düşünmekte. Mezar kapısından geriye kalanları daha fazla tahribattan korumak amacıyla, kalıntı Çevre ve Orman Bakanlığı’nın bir helikopteriyle Bergama müzesine taşındı. renk pigmentlerinin niçin geliştiğini araştırmış. Anlaşıldığı üzere bu evrim araşmasında sırttaki siyah renk değil tüylerin kalıcılığı daha önemliydi. Dev renk molekülleri sadece siyah rengi üretmekle kalmayıp, tüylerin mikro yapısını da değiştirerek daha sağlam ve kalıcı hale getiriyorlar diyor araştırmacılar. Bu şekilde penguenler suya uyum sağlarken melanozomlar sayesinde frak görünümündeki siyah tüylere kavuşmuşlar. Konuyla ilgili araştırma Science dergisinde yayımlandı. ŞIKLIK DAHA SONRA GELMİŞ Penguenlerin frak biçimindeki siyah tüyleri, suya uyum sağlamalarından sonra gelişmiş. Sonuç Peru’da bulunan 36 milyon yıllık penguen (Inkayacu paracasensis) fosilini inceleyen Texas Üniversitesi’nden Julia Clarke ve arkadaşlarına ait. Peru’daki Paracas Ulusal Parkı’nda bulunan penguenin ilk önce kanat biçimine ve tüy kalıntılarına dikkat eden bilim insanları, hayvanın 36 milyon yıl önce iyi bir yüzücü olduğu sonucuna varmış. Ancak ilkel penguen günümüzdekilerden farklı olarak kahverengi ve gri tüylere sahipti. Günümüzdeki penguenlerin sırtlarındaki siyah renk melanozom olarak bilinen büyük renk moleküllerince üretilmekte. Melanozomlar, özel yapılarla birbirine bağlı olan melanin moleküllerinden oluş u r . Melanozomlar diğer kuş türlerinde bulunmaz. “Pedro” da bu özel renk moleküllerine sahip değildi henüz. Tahminlere göre bunlar son 36 milyon yıl içinde gelişmiş. Bilim insanları ilk önce penguenlerde bu özel HEPATİT B VİRÜSÜNÜN İLKEL AKRABASI Amerikalı bilim insanları 19 milyon yıllık kuş fosillerinde hepadna virüs kalıntıları saptadı. Bulgu ilk kez bu virüslerin kalıtımlarını konakçının kromozomlarına aktardıklarını gösteriyor. Daha önceleri bu yetiye sadece retrovirüslerin sahip olduğu sanılıyordu. Texas Üniversitesi bilim insanları hepadna virüs izlerini önce beş farklı kuş türünde incelemişlerdi. Aynı hastalık etkenine ait izleri daha sonraları 19 milyon yıllık bir kuş fosilinin kalıtımında bulmuşlar. Bu tür virüslerin sadece birkaç bin yıl yaşında oldukları sanılıyordu. Hepadna virüsler ve daha birçok diğer virüs düşündüğümüzden çok daha eski diyor Pennsylvania Eyalet Üniversitesi virüs uzmanı Eddie Holmes. Araştırma öte yandan bu virüslerin milyonlarca yıl içinde hiç değişmediklerini de gösteriyor. Virüs geçmişte kuşlara bulaştıysa, günümüzdeki kuşlarda da bulabiliriz ve belki HepatitB türü virüslerinin hangi kuş türlerine bulaştığını da öğrenebiliriz diyor uzmanlar. DÜNYA DENİZLERİNDE 20.000 YENİ CANLI TÜRÜ Dünya denizlerindeki tür çeşitliliği sanılandan çok daha zengin. Londra’da açıklanan bir araştırmada yaklaşık olarak 20.000 yeni türden söz edilmekte. Bu yeni canlı türleriyle birlikte bugüne kadar saptanan tür sayısı neredeyse 250.000’e çıktı. Geniş kapsamlı araştırmaya sekseni aşkın ülkeden 2700 bilim insanı katıldı. Denizdeki yaşamın beşte biri henüz hiç araştırılmadığından daha çok sayıda ye Nilgün Özbaşaran Dede BERGAMA’DA HELENİSTİK DÖNEME AİT MEZAR ODASI Bergama’da gerçekleştirilen çalışmalar sırasında Helenistik döneme ait bir tümülüsteki mezar odası bulundu. Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden yapılan açıklamaya göre mezar odası hazine avcıları tarafından tahrip edilmiş. Yasadışı kazılar yüzünden mesela odanın kapı kanadı ağır hasar görmüş. Fakat toprak altındaki lahit, sürpriz bir biçimde özgün konumda bulunmuş. Arkeologlar lahit kapağının antik dönemlerde kırıldığını ama içinde hâlâ kırk yaşındaki bir erkeğe ait kalıntıların bulunduğunu söylüyor. Mezar armağanı olarak bırakılan çömlek İ.Ö.3.yy’ın ikin Araştırma SİGARA İÇENLERİN BEYİN KABUĞU DAHA İNCE Sigara içenlerin ve içmeyenlerin farklı beyin yapısına sahip oldukları ortaya çıktı. Sigara içenlerin büyük beyin kabuğu özellikle de ödüllendirme ve içtepi kontrolünden sorumlu bölgede daha ince. Beyin zarının sigara içimine bağlı olarak mı inceldiği yoksa doğuştan ince beyin zarına sahip kişilerin mi sigara içtikleri kesin olarak bilinmemekte. Berlin Charité Enstitüsü ve Fiziksel Teknik Federal Enstitüsü bilim insanları, 22 sigara içen ve hayatlarında hiç sigara içmeyen 21 kişinin beyninin çekirdek spin tomografisiyle inceleyerek üçboyutlu modellerini çıkarmış. Bu modellerle, en içteki beyin zarı ve boz ve ak maddeye geçiş arasındaki mesafeyi ölçerek beyin kabuğunun kalınlığını belirlemişler. Bu şekilde özellikle de göz yuvarlarının hemen üzerinde yer alan beyin kabuğunun sigara içenlerde daha ince olduğu görülmüş. Medial orbitofrontal korteks karar verme ve içtepi kontrolü gibi beyin işlevlerinde etkilidir. Beyindeki bu bölgenin kalınlığı içilen sigara miktarına göre değişmekte. Mesela uzun süredir çok sigara içenlerde daha ince diyor uzmanlar. CBT 1230/ 4 15 Ekim 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle