02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kafa Bulduran Yiyecekler Koltuğunuza kurulmuşsunuz ve televizyondaki her zamanki saçmalıkları izliyorsunuz. Her gece olduğu gibi, yine o karşı konulmaz arzuya kapılıyorsunuz. Önce bastırmaya çalışsanız da, başaramıyorsunuz. Sonunda dayanamayıp soluğu mutfakta alıyor ve dondurmanın bir bölümünü mideye indiriyorsunuz. Bir anda gevşiyorsunuz ve kimyasallar kanınıza karıştıkça beyniniz müthiş bir mutluluk duygusuyla dolup taşmaya başlıyor. Bir iki top dondurmanın yarattığı harikalar karşısında şaşırıp kalıyorsunuz. B öyle bir olayı kişinin salt güçsüzlüğüne yormadan önce şekerin beyinde yarattığı etkinin kokainden hiç de farkı olmadığını göz önünde tutmanızda yarar var. Araştırmalardan elde edilen bulgular abur cuburların çoğunda olduğu gibi bol miktarda şeker, yağ ve tuz içeren yiyeceklerin beynin kimyasında tıpkı kokain ve eroin gibi yüksek düzeyde bağımlılık yaratan maddelere benzer değişikliklere yol açabileceğini somut bir biçimde ortaya koyuyor. Beş yıl öncesine dek son derece marjinal olduğu düşünülen bu görüş, yeni araştırmalardan elde edilen verilerle desteklendikçe ve “abur cubur bağımlılığına” yol açan dirimsel (biyolojik) etmenler açıklığa kavuşturuldukça yaygınlık kazanıyor. Tuz, şeker ve yağ Kimi bilim insanlaiçeriği açısından rı “fast food” endüstrisinin hükümetler tarazengin abur cubur yiyecekler konusunda fından denetlenmesini gerektirecek yeterli herkesin kesin miktarda kanıt bulunduğuna bile dikkat çeolduğuna inandığı bir kiyorlar. Peki, şekerli gerçek, bunların tıpkı yiyeceklere duyulan tutuyuşturucular gibi, ku gerçekten de uyuşturucu bağımlılığı kadar etkili ve karşı kötü olabilir mi? konulması güç Şeker tutkusunun biyolojik düzenekleri uyuşturucu bağımlılığından farklı olmadığı devinime görüşünün, henüz bigeçirdikleridir. limsel kanıtların olmadığı bir dönemde, zayıflama endüstrisi tarafından ilk kez kamuya sunulduğu tartışılmaz bir gerçek. Örneğin, 1988’de yayımlanan “Şeker Alışkanlığının Üstesinden Gelin” adlı kitabında, bir “şekerkolik” olduğunu kendi de kabul eden Nancy Appleton kişinin şeker bağımlısı olup olmadığını anlamasını sağlayacak bir soru çizelgesine yer veriyordu. Yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan bu kültürel olgu karşısında kafaları karışan Florida Üniversitesi sinirbilim uzmanlarından Nicole Avena ile Princeton Üniversitesi’nden Bartley Hoebel ise, 2001 yılında, bu görüşün dirimsel bir dayanağı olup olmadığını birlikte araştırmaya koyuldular. Araştırmanın ilk aşamasında abur cuburla beslenen hayvanlarda bağımlılığa işaret eden belirtiler olup olmadığını saptamaya çalıştılar. sürdüğüne tanık oldular. Dopamin ister yiyecek, ister uyuşturucu ya da cinsel kaynaklı olsun haz duygusunu körükler. Beyindeki bu kimyasal öğrenme, anımsama, karar verme ve ödüllendirme devrelerinin oluşturulması açısından can alıcı bir önem taşır. Normalde bu kimyasalın sıçanların alışık oldukları bir yiyeceği değil de, yeni bir yiyeceği tattıklarında salgılanması beklenir diyen Avena “Uyuşturucu bağımlılığının göstergelerinden biri budur” diye ekliyor ve bunun şeker bağımlılığının dirimsel temellere dayandığının somut kanıtlarından biri olduğuna dikkat çekiyordu. Bu araştırmadan elde edilen bulgular son 20 yıl içinde obezlik konusunda yapılan araştırmalardan elde edilen en çarpıcı bulgular olarak kayda geçti. Yine de, abur cubur yeme arzusunun tam anlamıyla bir bağımlılık olduğu yönünde son noktayı koyan kısa süre önce insanlar üzerinde yapılan araştırmalar oldu. BAĞIMLI BEYİNLER Bağımlılık, genelde, herhangi bir uyuşturucunun aşırı kullanımına bağlı olarak “ödüllendirme devrelerinin” körelmesi olarak tanımlanır. Obezlerin beyinlerinde yaşanan tam da böyle bir durumdur. ABD Enerji Bakanlığı’na bağlı tıp bölümünün yöneticisi GeneJack Wang, 2001 yılında yayımlanan yine önemli bir araştırmanın sonucunda obezlerin beyinlerindeki striyatum bölgesinde tıpkı uyuşturucu bağımlılarındaki gibi bir dopamin eksikliğine tanık oldu. Obez olmayan bireylere bile en sevdikleri yiyecekler gösterildiğinde beyinlerinin karar verme ile ilintili olan orbital frontal korteks adlı bölgesinde ani bir dopamin artışı meydana geldiğine tanık olan Wang, kokain bağımlısına bir miktar beyaz toz gösterildiğinde de aynı bölgenin devinime geçtiğine dikkat çekiyor. Abur cubur yiyeceklerin bağımlılık yarattığı konusunda bir başka önemli adım da Oregon Araştırma Enstitüsü sinirbilim uzmanlarından Eric Stice tarafından atıldı. Stice, kendilerine soğuk sütlü içecek verildiğinde obez anababaları olan ince be denli ergenlerde, anababaları zayıf olanlara kıyasla, daha fazla bir dopamin artışı (daha çok hazzın göstergesi) meydana geldiğine tanık oldu. Stice’a göre, sorunun kökeni burada yatıyordu. Kimi insanlar yemek yemekten daha büyük bir haz duymak üzere dünyaya geliyorlardı. İnsanları aşırı yemek yemeye iten doğuştan gelen bu yiyecek keyfi idi. Ancak bu kişiler yedikçe ödüllendirme devreleri köreliyor, buna bağlı olarak da yiyeceğin verdiği haz azalıyordu. Bu da onları daha çok yemeye itiyordu. Alkol ve madde bağımlıları için de aynı durum söz konusuydu. Scripps Araştırma Enstitüsü sinirbilimcilerinden Paul Kenny de sınırsız abur cuburla beslenen obez sıçanların beyinlerini incelediğinde, Wang’ın insanlarla ilgili araştırmasında olduğu gibi, striyatum bölgesinde dopamin eksikliği meydana geldiğine tanık oldu. Ayrıca, D2 adıyla bilinen dopamin alıcısında da belirgin bir düşüş olduğunu fark etti. Görünüşe bakılırsa, D2 alıcılarındaki azalma ile bağımlılığa yol açan abur cubur tüketimi arasında karşılıklı bir etkileşim söz konusuydu. Kenny’nin elde ettiği bulgular Stice ve Wang’ın sonuçlarıyla birlikte ele alındığında, D2 alıcılarının sayısı doğuştan düşük olanların abur cubur bağımlılığına da yatkın olabilecekleri görülüyor. Ancak Kenny bu konuda kesin bir yargıya varmadan önce insanlar üzerinde daha çok araştırma yapılması gerektiğine dikkat çekiyor. Tuz, şeker ve yağ içeriği açısından zengin abur cubur yiyecekler konusunda herkesin kesin olduğuna inandığı bir gerçek, bunların tıpkı uyuşturucular gibi, etkili ve karşı konulması güç biyolojik düzenekleri devinime geçirdikleridir. Bireyler kendi sağlıklarını korumakla sorumlu olduklarına göre, abur cubur yeme... ve televizyondaki ipe sapa gelmez programları izleme alışkanlığından kurtulmak da onların elinde. Rita Urgan, Kaynak New Scientist, 4 Eylül 2010 Baştarafı 7. sayfadan Yargıçlar değişse de sonuç değişmemiş ve Kral Midas da kavalın lirden üstün olduğu yolunda karar vermiş. Apollon ise müzik aletlerini bir de ters tutup son kez yarışmayı önermiş. Kendisi lirini ters tutup çalabilmesine karşın Marsyas kavalını öttürememiş ve bu yüzden de sonuçta yenik düşen Marsyas olmuş. ginliğinin içinde rengârenk çiçekler arasında kıvrılarak akan duru, zümrüt renkli akarsuyu, geçmişle geleceği birbirine bağlayan tarihi anıtları ve eşiz doğası ile milli park olması gereken bir yöreyken, Çine Çayı üzerinde tamamlanan baraj ile tüm doğal ve tarihi değerlerini yitirmekle karşı karşıya. Tüm bu değerler artık gün sayıyor. ÇİNE ÇAYI’NA DÖNÜŞÜYOR Bunun üzerine Apollon, Marsyas’ı tutmuş ve bir ağaca asarak diri diri derisini yüzdürmüş. Lirinin güzel sesini yeterince önemsemeyen Kral Midas’ın kulaklarını ise eşek kulaklarına çevirmiş. Diri diri derisi yüzülen Marsyas acı çekerek can vermiş. Daha sonra Marsyas’a yaptıklarına pişman olan Apollon, lirini yere atarak kırmış ve Marsyas’ı bir ırmak haline dönüştürmüş. Aydın’dan Muğla’ya doğru giderken Gökbel Mevkii’nde yol boyunca uzanan yarın içinde akan ancak gitgide göle dönüşecek Çine Çayı, antikitede Marsyas adını taşıyan ve efsanede Marsyas’ın dönüştüğüne inanılan ırmaktır. İçinde bu çayın aktığı vadi yurdumuzun en etkileyici köşelerinden birisidir. Gökten düşmüş üst üste yığılmış kapkara meteorları andıran jeolojik yapısı, gümrah bir bitki zen O DA MİL İLE ÖRTÜLÜYOR Özellikle devrinin sıradışı bir antik mimarlık yapıtı olan İncekemer Köprüsü de Paşa Ilıcası /Allianoi ile ayni kaderi paylaşıyor: Baraj göl alanında birikecek sulara gömülerek mille kaplanmak. Ancak gömülme konusunda İncekemer Köprüsü daha da bahtsız. Arkeolog denetimi olmadan bugünlerde iş makineleri ile alelacele molozla dolduruluyor. Ülkemizdeki tarihi ve doğal mirası dikkate almadan hayata geçirdiğimiz projelerdeki duyarsızlıklarımızın son kurbanı olan İncekemer Köprüsü’nü son kez görebilmek için ne yazıkki ancak günler söz konusu… 2011’den itibaren bu eşsiz kültür mirası bu coğrafyada artık bizle birlikte olamayacak. Söz Çine’de de bitiyor… (*) Bu konuda bkz. N. Başgelen “Mitolojik Efsaneden Gerçeğe Bir Cennet Köşe: Çine Çayı (Marsyas) Gökbel Vadisi / İncekemer Köprüsü” Arkeoloji ve Sanat Dergisi 75 (1996) s. 16. ŞEKER TUTKUNLUĞU Şeker çoğu abur cubur yiyeceklerin temel malzemesini oluşturduğundan, Avena ile Hoebel sıçanlara sodalı içeceklerdekine eşit yoğunlukta bir şeker şerbetinin yanı sıra, su ve sıradan sıçan yiyeceği sundular. Araştırmacılar bir ay gibi kısa bir süre boyunca bu düzenle beslenen sıçanların beyinlerinde ve davranışlarında kimyasal açıdan morfin bağımlısı sıçanlarda görülenlere özdeş değişikliklere tanık oldular. Sıçanlar şerbeti iştahla içiyorlar, şerbet önlerinden alındığında huzursuz oluyorlardı. Sıçanların ödül ve hazla ilintili nükleus akumbens bölgesindeki sinir iletenlerinde de birtakım değişiklikler meydana geldiği görüldü. Daha da önemlisi, araştırmacılar her şerbet içişte sıçanların beyinlerinin dopamin salgıladığına ve bu etkinin haftalarca CBT 1230 / 15 15 Ekim 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle