05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE tkal mühendislik alanlarına ağırlık verilmektedir. Dr. Özdamar üniversitelerde biyoteknolojik kurumsallaşmanın ilk kez 1989 yılında Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Araştırma Merkezi’nin, yine aynı yıl Ege Üniversitesi’nde de Biyoteknoloji Araştırma Merkezi’nin kuruluşlarıyla başladığını belirtmektedir. Arkasından, 1990 yılında ODTÜ ve Ege Üniversiteleri Fen Bilimleri Enstitülerinde lisansüstü çokdisiplinli Biyoteknoloji Anabilim Dalı, Hacettepe Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünde lisansüstü çokdisiplinli Biyomühendislik Anabilim Dalı, 2007 yılında da ODTÜ Fen Bilimleri Enstitüsünde lisansüstü çokdisiplinli Biyomedikal Mühendisliği Anabilim Dalı, kurulmuştur. Bilkent Üniversitesi 1995 yılında FenEdebiyat Fakültesinde Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nü kurarken, aynı yıl Boğaziçi Üniversitesi ve 2000 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Biyoloji Bölümlerini Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü olarak yeniden yapılandırdı. Bu gelişmelerin tetiklemesiyle 2000 yılında Ege Üniversitesi ve 2007 yılında Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakülteleri Biyomühendislik Bölümlerini kurdular. 2000 yılında DPT, Ankara Üniversitesi’nden biyoteknolojinin sanayi ve ekonomiye etkin katkısının gerçekleştirilmesi için daha aktif bir rol üstlenmesini istedi. DPT’nin bu misyon için 20 milyon dolar karşılığı bütçe tahsis etmesine karşın Üniversite 2001’de önce Sağlık Bilimleri Enstitüsünde lisansüstü Biyoteknoloji Anabilim Dalını; gecikmeyle 2002’de taahhüt ettiği Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@Gmail.com) Teknoloji dostu bir ülke olmanın basit kriteri şu olsa gerek: Ülke vatandaşının konumu teknolojiden ilk istifade edecekler arasında mı; yoksa en çok bedel (zaman, para) ödeyip en son istifade edecekler arasında mı? 2010 ve Teknoloji Dostu Ülke Olmak Web, mobil GSM, ADSL, MPEG gibi bugünün dijital dünyasına yön veren bilgi ve iletişim teknolojileri (ICT) alanındaki buluşlar nerede icat edildi? Eğer Amerika diyecekseniz bir daha düşünün. Tüm bu teknolojik yeniliklerin merkezi Avrupa. Peki, Avrupa 2005’ten beri ne yapıyor? ICT alanında geri kalmamak ve son ekonomik krizden çıkabilmek için canla başla çalışıyor. Bilgi toplumunu, dijital toplumu AB’nin her ülkesinde birbirinden farksız olacak şekilde yerleştirebilmek, gündelik hayata entegre edebilmek için. Bu stratejinin adı i2010. i2010’un üç temel ölçütü var: Gerek bireyler gerekse de firmalar için tek bir dijital pazar altyapısının teminine destek, bilgi ve iletişim teknolojileri alanındaki araştırma ve yenilikçi çözümler üretmeyi teşvik, AB’nin tüm vatandaşlarının bu gelişmelerden aktif olarak faydalanmalarını sağlamak. Bu konuda ilgili AB komisyonunun son raporu ağırlıklı olarak bilgi ve iletişim teknolojilerinin geliştirilmesinin önemine işaret ediyor. Öyle ki Avrupa’yı da etkisi altına alan global ekonomik krizden kurtulmak için bu alanda yapılacak yatırımlar, geliştirme faaliyetleri AB’nin krizden kurtulması için en önemli katkı unsuru olarak belirlenmiş. Bu alandaki dinamo teknoloji, hızlı internet bağlantı altyapıları olarak belirlendi. Ülkemizin de kablo ve ADSL ile tanışmış olduğu hızlı internet altyapısı konusunda, bu teknolojilerin mucidi konumundaki Avrupa’nın çok ciddi hedefleri var. Örneğin Finlandiya 2010’a dek, 1 Mbit erişim altyapısını tüm ülke için zorunlu bir standard ilan etti. 2015’te zorunlu asgari bağlantı hızı ise 100 Mbit olacak. Almanya’nın hedefi 2010’da tüm ülkeye hızlı internet altyapısını kavuşturmak. 2014’te ise internete erişen hane halkının %75’inin internete 50 Mbit ile bağlanmasını sağlamak. Fransa’nın hedefi 2012’de hızlı internet erişiminin aylık ücretinin en çok 35 Avro olmasını sağlamak. Portekiz tüm ülkeyi optik fiber altyapısı ile donatmayı hedefledi. Biz bugün ülkemizde dijital uçurumun bir türlü kapanmadığını anlatmaya çalışırken, aynı kaygıları taşıyan AB ülkeleri eyleme geçiyor. Örneğin hızlı internet altyapısı konusunda Japonya’nın ve Kore’nin, kablosuz iletişim konusunda Asya ülkelerinin, dijital uygulamalar ve sosyal ağlar konusunda Amerika’nın AB’yi geçtiğini görüyorlar. Farkın kapatılması için alınan öncelikli önlemler: Bilgi ve iletişim teknolojilerine, bu alandaki ARGE faaliyetlerine yatırım yapmak, internet hizmetlerini AB ülkelerinde yeknesak bir düzenleme altında ele alabilmek (erişim, vergi, güvenlik, ücretlendirme vb konularında ülkeden ülkeye değişim göstermeyecek standartlar geliştirmek), hızlı internet erişim altyapısını lüks değil zaruri bir altyapı bileşeni haline getirmek vb. Bu altyapı yatırımlarının son kullanıcıya gözle görülür fayda sağlayıp sağlamadığını ölçmek için de tedbirler alınmış. AB ülke vatandaşlarının gündelik hayatının kalitesini artırmaya yönelik çalışmaların yapılması da i2010 stratejisinde önemle belirtiliyor. Ülkemizde sanırım ilk yapılması gereken şudur: Teknoloji alanındaki yatırımların, ulusal ekonomik problemlerimizi çözmek için icat edilmiş iki metot olan özelleştirme ile vergi toplama kısır döngüsünden bizi kurtaracak yegâne çözüm olduğunu kavrayabilmek; bu amaçla bilgi ve iletişim teknolojilerine yatırımları hemen teşvik etmek. Teknolojiyi ana konu yapacak kadar ciddiye almak. Teknoloji dostu bir ülke olmanın basit kriteri şu olsa gerek: Ülke vatandaşları teknolojiden ilk istifade edecekler arasında mı; yoksa en çok bedel (zaman, para) ödeyip en son istifade edecekler arasında mı? kın olduğu ikinci nesil biyotek sektörü bugün kritik bir kütleye erişmiş durumda. Artık neye ihtiyaç duyulduğu da biliyorlar: Araştırma ve buluş (inovasyon). Kötü gidişi durdurmak için devlet gençyeni şirketlere sermaye desteği sağlıyor. ÜN VERS TELERDE ARA TIRMALAR Üniversitelerimizde yürütülmekte olan biyoteknolojik araştırmalar başlıca şu başlıklar altında toplanıyor: Fermentasyon prosesleri ile biyomoleküllerin üretimi, Biyodönüşüm prosesler ile biyomoleküllerin üretimi, Biyomoleküllerin ve biyomoleküler sistemlerin modellenmesi, Hücreiçi reaksiyon sistemlerinin modellenmesi, Metabolik mühendislik, Biyomoleküllerin saflaştırılması ve ayırılması, Çevresel biyoteknoloji, Enerji, Biyosensörler ve kontrol Biyomedikal mühendislik Temel biyobilimler: Önemli bir gelişme beklenmekte Pınar Çalık ve Hikmet Geçkin MESAJLAR: Biyoteknoloji alanındaki öncü çalışmalarını yaklaşık 30 yıldan beri sürdüren Dr.Özdamar Türkiye’nin sesini bilim ve teknoloji konusunda dünyaya duyurmak için şu önlemlerin alınmasını öneriyor: 1) Devlet yönetimine ve araştırma ile ilgili yüksek bürokratlara: Türkiye “araştırma ve teknoloji geliştirme” ile ilgili bir “bakanlığa” ihtiyaç duymaktadır. Hükümetlerin ise, “bilim ve teknoloji politikaları konseyi” olarak aktif danışmanlık yapan bir kabine organı olmalıdır. 2) Öğretim üyelerine ve her düzeydeki üniversite yöneticilerine: 1992 yılından bu yana sürmekte olan “seçim humması”nın araştırmatembeli öğretim üyelerinin her seviyede etkin olması sonucunu getirdiğinden, yönetimlerin önceliklerini araştırmaya yöneltmeleri, bunun için aktif ve başarılı bilim insanlarının öğretim üyeliği kadrolarına atanmalarını sağlamaları gerekmektedir. 3) Biyoteknolojik araştırma alanlarındaki öğretim üyelerine: Öğretim üyelerinin birbirleriyle bir yarış içinde olmadıklarının bilincine varmalı, üniversitelerin içindeki ve üniversiteler arasındaki çatışmalar durmalı, çatışma yerine biyoteknolojik araştırma alanlarına daha fazla katkıda bulunmak için çalışılmalıdır. Derginin ilgili sayısına aşağıdaki adresten erişilebilir. http://www3.interscience.wiley.com/journal/11054 4531/home Biyoteknoloji Enstitüsünü kurdu. Ancak, aradan sekiz yıl geçmesine karşın Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü yanlız Biyoteknoloji Anabilim Dalı ile hala tek bir anabilim dalından oluşuyor. TÜB TAK VE RKETLER Üniversiteler dışında, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nde Genetik Mühendisliği ve Biyoteknoloji Enstitüsü 1985 yılından bu yana faal durumda. Bu Enstitü Hayvan, Bitki, Tıp ve Enzim ve Mikrobiyal Biyoteknoloji bölümlerinden oluşuyor. Türkiye’de ilk “Bilim ve Teknoloji Politikası” 19832003 yılları, ikincisi 20032023 yılları için uygulamaya konuldu. Plan, kritik kütle ve dünya çapında orijinal teknolojiler –biyoteknoloji de dahilgeliştirmek için temel altyapıyı güçlendirmeyi hedeflese de beklenen etkiyi yaratmakta yetersiz kalmaktadır. CBT 1171/ 10 28 Ağustos 2009 B YOTEKNOLOJ RKETLER 2009 yılında Türkiye’deki belli başlı biyotek şirketlerinin sayısı onun altında ve sektörün hacmi de giderek küçülüyor. Ancak dikkati çeken bir nokta da küresel durgunluğa karşın yeni biyotek şirketlerinin sayısının ve biyoteknoloji projelerinin Türkiye’de artış göstermesi. Küçük şirketlerin bas
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle