16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sağlık Yoğun Bakım Tedavisi: Hastalar ve Yakınları Bireylerin önemli sağlık sorunları olmadığı sürece, özellikli tıp disiplinleri hakkında bilgi sahibi olmamaları doğal kabul edilebilir. Fakat konu yoğun bakımsa, hasta yakınlarının bilgi yetersizlikleri, ilgili doktor ile iletişim zorluklarına neden olabiliyor. Herkesi rahatsız eden sıkıntılı durumlar sık sık ortaya çıkabiliyor. Prof. Dr. Mois Bahar, VKV Amerikan Hastanesi, Genel Yoğun Bakım Direktörü, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı yoğun bakım tedavisinde başarıları artırmıştır. ÖZELL KLER NELERD R ? Yoğun Bakım uzmanı anesteziyologlar, yaşamı tehdit eden ciddi hastalık durumlarında, kazaların yarattığı organ hasarlarında ve majör (çok ciddi) cerrahi girişim gerektiren ameliyatların sonrasındaki tedavi aşamalarında, önemli bilimsel çalışmalar ve buluşlar yaptılar ve tedavinin başarıyla sonuçlanmasına katkıda bulundular. Yoğun bakımda anesteziyologlar, farklı özellikleri olan eğitimden geçerler; hastaları ve organlardaki değişimleri 24 saat boyunca izleyerek tedavide farklı yöntem ve teknikler kullanırlar. Yoğun bakımlarda, solunum sistemi, kalpdamar sistemi, merkezi sinir sistemi [beyin], böbrek sistemi, karaciğer ve midebağırsak sistemi yakından izlenir; organ yetersizlikleri olan hastaların tedavileri, uzman bir ekip çalışması ile ve son teknolojik gelişmelere uygun cihazlarlar sürdürülür. H asta ve yakınları ciddi sağlık koşullarında panik olur ve yoğun bakımdaki farklı tedavi yaklaşımlarını anlamakta güçlük çeker. Çoğu kez karşı karşıya kaldığımız bu durum, ana sorunu oluşturur. Hastanın tedaviyi kabul ya da reddetmeyi dile getirememesi, hasta hakları ile ilgili ortaya çıkan farklı sorunlar, yapılması gereken acil girişimler, yüksek maliyetler vb. çoğu kez hasta yakınlarının yakınmalarına neden olabiliyor. Avrupa ülkelerine paralel, toplumumuzda da yaşlı oranımız giderek artıyor. Kronik rahatsızlıkları olan yaşlı hastaların damarsal bozuklukları ön plandadır. Tüm organlarını etkileyen bu durum özellikle beyin damarlarındaki dolaşımı bozar. Giderek, merkezi sinir sisteminde değişik fonksiyon bozukluklarına yol açar ve yoğun bakım tedavisini zorunlu kılar. Hastalık öncesi dengede olan yan hastalıkların bakım sırasında ön plana çıkması yatış sürelerini uzatır. Trafik kazalarında ise çoklu organ hasarları da yoğun bakım tedavisi gerektirir. Ama burada bakım daha kısa sürer. Kanserde de ağır cerrahi uygulamalar az da olsa, bazı ameliyat sonrası komplikasyonlarına yol açarken, yine yoğun bakım tedavisi kaçınılmaz olur. Onkoloji hastalarının kemoterapi tedavileri sırasında ve sonrasında ve beyin cerrahisi girişimlerinde de belli oranlarda yukarıda sıralanan benzer koşullar oluşabiliyor. Bu durumlarda yoğun bakıma rağmen, sonrasında ortaya çıkan hasarlar hastaları uzun süreli bazen de yaşam boyu bir ikinci kişinin yardımına muhtaç hale getirebilir. Tedavi yoğun bakım koşullarında yürütülürken pek sözü edilmeyen şikâyetler, yatış süresi uzadıkça dile getirilmekte ve sebepneden ilişkisi haline sokulmaktadır. Hekimler, ameliyat öncesi hastalarına, ameliyat sonrasında yoğun bakım koşulları altında kalabileceklerini belirtmeye özen gösterirler. Kimi hasta yakını bu açıklamaları önemserken, bazıları da, genellikle hastalığa kilitlenmiş oldukları için durumu algılayamıyorlar. YO UN BAKIM NED R? Yoğun bakım, organizmanın bir ya da birden fazla organ yetersizliklerinde aksayan fonksiyonlarının normal sınırlara getirilmesine olanak sağlayan ve yoğun tedavilerin sürdürülmesi sırasında özellikle yapay solunum ve diğer destekleyici cihazlardan yararlanan bir üst düzey bilgi ve yetenek gerektiren bir bilim dalıdır. Yatak sayısına göre bir bazen de iki hekim hastaların tedavileri ile sürekli ilgilenir, başka bir işle uğraşmaz. Bakımın özellikleri nedeniyle bu dalda çalışan hemşireler farklı bir eğitime tabi tutulur. Genelde 1,5 hastaya bir, ciddi durumlarda hasta başına bir hemşire verilir. Onlar sürekli hasta başındadır, kayıtları mükemmel tutarlar. Dijital ortamda izlenen yaşamsal fonksiyonlar otomatik kayıta alınır ve istenildiğinde geçmiş olayların değerlendirmesi yapılabilir. Yoğun bakım bilim dalında çalışan tıp disiplinleri farklı olabilmektedir. İyi örgütlenmiş üniversite hastanelerinde Genel Cerrahi, Kalp Cerrahisi, Beyin Cerrahisi, Kardiyoloji, İç Hastalıkları, Yeni Doğan, Çocuk Hastalıkları, Çocuk Cerrahisi yoğun bakımları ayrı ayrı yerleşim alanlarında olabilir. Fakat yoğun bakım yatağının yüksek maliyeti ve ilgili hemşire ve personelin sayısal yetersizlikleri nedeniyle, çoğunlukla hastalık grupları birleştirilir. Genel Yoğun Bakım adı altında, içinde birkaç disiplini kapsayan hastalara hizmet veren üniteler çoğunluktadır. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp ve İstanbul Tıp Fakülteleri’nde ilk yoğun bakım ünitelerini, 1967’den sonra eşzamanlı olarak, dönemin zor koşullarında, rahmetli anesteziyoloji hocalarımız Prof. Dr. Sadi Sun ve Prof. Dr. Cemalletin Önen kurdular. O dönemlerde Tıp, Fransız etkisindeydi ve adları Reanimasyon (yeniden canlandırma) Ünitesi olarak geçmekte idi. Günümüzde ise Yoğun Bakım (Intensive Care; Critical Care; Soins Intensives) diyoruz. Tanısal ve elektronikdijital teknolojilerin gelişmesi, biyomedikal mühendisliğin önem kazanması, modern cihazlar, LKELER NELERD R ? Yoğun bakım tedavilerinin giderleri yüksektir ve ortaya ağır maliyetler çıkar. Bu nedenle yoğun bakımdan sorumlu hekimler hastaya yararlılığı ön planda tutmalı ve etkinlikmaliyet ilkelerine özen göstermeli. Bu amaçla; • Hastalar n hastanedeki tan (radyoloji) ve tedavi bölümlerindeki ko ullardan yararlanmas • Ça da ve bilimsel düzeyde tedavi hizmeti verilmesi ve tedavi protokollerinin uygulanmas , • Hem ire bak m n n kontrolü ve çal ma ilkeleri ça da ve ideal ko ullarda olmas , • Di er uzmanl k dallar ile i birli i yap lmas , hastalar n yarar na medikal ve etik ilkeler temelinde hasta haklar na sayg gösterilmesi ve bu ilkelerin korunmas nda etkin rollerin yönetim ile payla lmas, • Yo un bak m ile ilgili ça da geli melerin takip edilmesi ve hastalar n bunlardan yararlanmas ; birinci derecedeki hasta yak nlar na her türlü tedavi bak m ile ilgili bilgilerin aktar lmas sa lanmal d r. Thomas Kuhn ve bunal mdan do an bilimsel devrim tezi Thomas S. Kuhn’un önemli tezlerinden biri de, bilimsel devrimlerin, bunalımların ardından ortaya çıktıklarını ileri sürer. Bilimsel devrimlerle siyasi devrimler arasında da büyük bir benzerlik bulan Kuhn, şunları söylemektedir: Osman Bahadır, [email protected] “...Gerek siyasi, gerek bilimsel gelişmede devrimin önkoşulu, düzenin bunalıma varan ölçüde işlerliğini yitirdiğini haber veren belirtilerin algılanmasıdır.” (s. 185186). Öncelikle belirtmeliyiz ki, Kuhn, bilimsel devrimlerin önkoşulunun bunalım olduğu konusunda yanılıyor. Bazı bilimsel devrimlerin bunalımların ardından ortaya çıktığı doğrudur. Fakat bu olgu bütün bilimsel devrimler için geçerli değildir. Örneğin Newton’un evrensel gravitasyon kuramını ortaya attığı 1666 yılında bu kuramın doğuşuna etkide bulunan bir bunalım mı vardı? Aristoteles’in Ay altı bölgesi ile Ay ötesindeki bölgede farklı hareket yasalarının geçerli olduğunu ileri sürmüş olmasını 17. yüzyılda bir problem ve bunalım kaynağı olarak kabul etsek bile, Newton’dan çok daha önce Tycho Brahe, Ay ötesinde bir kuyruklu yıldızın varlığını ve bir yıldızın yeni oluşumunu saptayarak, Aristoteles’in Ay ötesindeki hareketlerin değişmez olduğu düşüncesini çürütmüştü. Ayrıca Kepler de yine Ay ötesinde yer alan gezegenlerin hareket kanunlarını bularak ve sabit hızlarla hareket etmediklerini göstererek Aristoteles’in düşüncelerinin yanlışlığını göstermişti. Böylece hareket yasalarının evren ölçülerinde geçerli olduğu düşüncesinin zemini oluşmuş durumdaydı ve Newton da zaten kendi bulduğu hareket kanunlarını Kepler’in gezegenlerin hareket kanunlarına uygulayarak evrensel gravitasyon yasasıyla ilgili büyük devrimini yapmıştı. Özel görelilik ve kuantum kuramlar , gerçekten bunalımların ardından doğdular. Özel görelilik kuramı, esirin olmadığının ve ışık hızının boşlukta daima sabit olduğunun anlaşılmasının yarattığı bunalımlı ortamda, çıkmazdan kurtulmanın bir yolu olarak doğdu. Kuantum kuramı da, kara cisim radyasyonunun ortaya çıkardığı enerji ölçme problemine açıklama ve çözüm getirme çabalarından doğmuştur. Ama genel görelilik kuramının doğuşu bir bunalımla ilgili değildir. Bu kuram için de elbette uyarıcı olguların varlığından söz edebiliriz ama kuram Einstein’in düşünce deneylerine dayalı olarak gelişti ve çıkışından önce bu kuramın geliştirilmesini etkileyecek veya hızlandıracak bir kriz bulunmuyordu. S YASAL DEVR MLER TEZ Bunalımların, bilimsel devrimlerin önkoşulu olmadığının gösterilmesi, Kuhn’un bilimsel devrimlerin siyasal devrimlere benzedi i tezini de doğal olarak çürütmüş oluyor. Çünkü siyasal devrimler gerçekten bir bunalımın ardından doğarlar. Güçler * Thomas S. Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yap s , K rm z Yay nlar , Birinci Bask , May s 2006, stanbul. CBT 1171 / 13 28 Ağustos 2009 savaşı olan siyasal devrimlerde savaşan tarafların güçlerini yüzlerce etken belirleyebilir ve devrimlerin arifesindeki bunalımlar, eski güçlerin yönetme ve meşruiyet zaafına, yeni güçlerin ise oluşma ve güçlenme evresine karşılık gelir. Ayrıca siyasal devrimlerden geriye dönüş olasılığı her zaman vardır. Bilimsel devrimler ise, doğanın nesnel gerçekliğinin anlaşılmasında daha büyük adımların veya sıçramaların gerçekleştiği anlardır. En büyük güçlerini de iyi tasarlanmış gözlem ve deney sonuçlarından ve bu sonuçların doğru yorumlanmasından alırlar. Siyasal devrimler siyasal sistemin değiştirilmesiyle ilgilenir, bilimsel devrimler ise doğa sisteminin anlaşılması ve açıklanmasıyla. Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yap s adlı eserinin ilk baskısından yedi yıl sonra, Sonsöz başlıklı bir bölümü, kitabının yeni baskılarına eklemiştir. Bu bölümde Kuhn, eski görüşlerine biraz esneklik getirmiş gibi görünmektedir. Devrim öncesi bunalım konusuyla ilgili olarak örneğin şunları söylemektedir: “...Bunal m yaln zca s k görülen bir ba lang ç, ola anbilimin kat l n n sonsuza dek sorgulanmadan sürmesini önleyen bir tür özdenetim mekanizmas d r. Devrimler ba ka yollardan da olu turulabilirler, ama benim kan mca çok ender olarak.” (s.289). Önkoşul olan bunalım, “sık görülen başlangıç”a ve krizsiz imkânsız sayılan bilimsel devrim ise “çok ender olsa da krizsiz mümkün”e dönüşmüş görünüyor. Fakat dört büyük bilimsel devrimden ikisinin bunalımsız bir ortamda gerçekleşmiş olması, bunalımdan doğmayan bilimsel devrimlerin çok ender olduğunu mu gösterir?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle