05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Katsayı ve toplumsal boyut YÖK’ün katsayı ile ilgili kararı bazı kesimlere göre, meslek liselerinin önünü açan demokratik bir karar. Oysa geçmişteki ilköğretmen okulu mezunlarının yükseköğrenime geçişi ile ilgili benzer uygulama tersi sonuç doğurmuş; bu okulların kaynağını oluşturan köy çocuklarının ve alt sosyoekonomik kesim çocuklarının, daha önce eğitim enstitülerine gidebiliyorken, yükseköğretime girme olanakları hemen hemen hiç kalmamıştı. Abdullah Uz, Profesör, Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Ö ğrencinin nitelikleri çoğunlukla içinde bulunduğu toplumsal çevre özelliklerinin damgasını taşır. Bu özellikler büyük ölçüde öğrencinin eğitim sistemi içinde bulunacağı yeri belirler. Konuya ilişkin pek çok araştırma ve veri vardır. Sosyoekonomik yapıya göre ortaöğrenim yelpazesinin bir tarafında özel lise yer alırken öbür tarafında İmamHatip Liseleri bulunuyor. Türkiye’de sosyoekonomik gelişmeler, alt kesimdekilerle üst kesimdekilerin arasını giderek açtı, eğitimde de bu duruma koşut bir yapı oluştu. 1970 yıllarından itibaren kırsal kesim ve alt sosyoekonomik kesim için eğitim yoluyla yükselme seçeneği geçerli olmaktan büyük ölçüde çıktı. Öğretmen yetiştirme düzeninde önceden köy çocuklarının bir bölümü yatılı ilköğretmen okulları (daha önce köy enstitüleri) aracılığıyla okuma ve sınırlı da olsa sanat, bilim alanında yükselebilme olanağı bulabiliyorlardı. Bunun dışında ilköğretmen okulu mezunlarının üniversitelere girme hakları yoktu; yalnızca yatılı eğitim enstitülerine girebiliyorlar, bir bakıma “yoksul üniversitesi”nde öğrenim görebiliyorlardı. (Aksoy, 1987, s.21) Bu okulların 1970’lerde yatılılık ve öğretmen yetiştirme işlevleri kaldırılmış; mezunlarına yükseköğrenimin bütün alanlarına girme hakkı verilmişti. Eğitim enstitüleri bu dönemden başlayarak, liselerin zayıf yetişmiş, çoğu kentli öğrencilerini almaya başlamışlardı. Sonucunda köy çocuklarının okuma olanağı kısıtlanmış; giderek yükseköğrenime girme olanakları hemen hemen hiç kalmamıştı. Bu gelişmeler, müzik ö retmenli i programlarına daha belirgin biçimde yansıdı. 1973 yılından önce eğitim enstitülerinin müzik bölümlerine çoğunluğu ilköğretmen okulu mezunu öğrenciler girmekteydi. Bunların çoğunluğu köylükasabalı ve alt ya da orta gelir grubundan ailelerin çocuklarıydı. 1973’ten sonra ise durum hemen hemen tersine döndü. 199192 öğretim yılında Gazi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümü’ne giren öğrencilerin yalnızca % 4.35’i (iki öğrenci) köy kökenlidir. hakkı açısından olumsuz yapı daha belirginleşmekte. Böylece çocukların ilgi ve yetenekleri yerine ,sosyoekonomik durumları ön plana geçti. Bu yapı içinde çeşitli toplumsal sınıflara dağılmış yetenekli çocuklar yeterince değerlendirilemiyor. Buna paralel, müzik eğitimcisi yetiştirme sistemi kısal kesimin ve alt sosyoekonomik çocuklarını kaybetti; diğer kesimlerin de en yeteneklilerini alamaz duruma geldi. Çünkü bu programlara yetenekli olsalar dahi yüksek puanlı adaylar başvurmuyor. Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri de, sorunları hafifletecek bir yapıya kavuşturulamıyor, bunun temel nedenlerinden biri, kırsal kesimdeki yetenek havuzuna büyük ölçüde ulaşamamaları. MAMHAT P L SELER 1963–1964 öğretim yılından itibaren İmamHatip Liselerine (İHL) parasız yatılı öğrenci alınmaya başlanması, bunların yapısını, işlevini değiştirdi. Sonraki yıllarda esas kaynağını köy çocukları oluşturan ve Köy Enstitülerinin uzantısı olan İlköğretmen Okullarının işlevini yitirmesi nedeniyle köy çocukları bu okullara yöneldi. İHL’ler imamhatip yetiştirmekten çok genel lise gibi çalışıyor. Bizzat görevli olarak gözlemlerime ve uyguladığım ankete dayanan İHL araştırmama (Uz, 1985) göre, bu okulların öğrenci kaynağını köylülük oluşturmakta. Ailenin kökeni açısından, babası köylü olanlar %82,8’e kadar çıkmakta. İHL öğrencisinin İHL’ye yönelmesinde bu olgunun yattığı söylenebilir. %36.7 öğrenci ailesi, çocuğunun din adamı olmasını isterken, öğrencilerin arasında bu istek %25,2’dir. Bu sayı son sınıflarda % 10,2’ye kadar düşüyor. Babanın tutumunun otoriter olduğunu ortaya koyan veriler bu bulguyu desteklemektedir. Bunun yanında öğrencinin İHL’yi seçmesinde okula girmeden önce aldığı din eğitiminin etkisi açıkça görülüyor. Öğrencilerin % 55’i İHL’ye girmeden önce din eğitimi görmüş. İHL öğrencilerinin yalnızca %35,1’i kendini imamlık konusunda yetenekli buluyor; yani yanlış okuldadır. Öğrencilerin %17,2’sinin müzik, resim, beden eğitimi dallarında kendilerini yetenekli bulmaları ilginçtir. Azımsanamayacak bir grup da (%11) İHL’nin yeteneğinin körelmesine yol açtığı görşünde. İHL üzerinde yapılan tartışmaların odak noktalarından biri laiklik konusudur. Öğrencilerin laiklik/demokratiklik açısından tutumlarını ölçmek için, “Bir kimsenin dine aykırı bir davranış içinde olması (içki içmek, oruç tutmamak gibi) sizde nasıl bir etki uyandırır?” sorusuna, “Hoşgörü ile karşılar, onun anlayışı öyledir diye düşünürüm” yanıtıyla laik/demokratik yanıt verenler %11,1 ile küçük bir gruptur. “Günaha gireceği için yalnızca acırım” diyen %22,5 ile “Kızarım ama tepkimi dışarı vurmam” diyen %22,9 edilgen tepki içindeler. “Çok kızarım ve sözle uyarırım” sözüyle açıkça tepki gösterebilecek grup %29 ile en büyük grubu oluşturmakta. Ama asıl tehlikeli olanı “Elimden gelse cezalandırırım” diyen %13,4’lük gruptur. Yanıtlarında, “Çok kızarım ve sözle uyarırım” seçeneğini yeğleyenler sınıflar ilerledikçe yükselmekte yani okul laiklik/demokratiklik karşıtı tutum geliştirmektedir denebilir. Bunlara göre sekiz yıllık zorunlu ilköğretim uygulaması, demokratik/laik toplumun gerektirdiği bireyi yetiştirmeye yönelik, özünde demokratik, çok yerinde ve önemli bir uygulamadır ve “28 Şubat”ın büyük başarısıdır. Katsayı düzenlemesinin uzun süreli sonuçlarının bu bulgulara göre değerlendirilmesinde büyük yarar vardır. Sonuç: YÖK’ün üniversiteye girişle ilgili yeni düzenlemelerinin mesleki ve teknik okul mezunları için benzer sonuç doğurması beklenir. Bu öğrenciler, önceki okullara girme olanaklarını da yitirebileceklerdir. Yalnızca katsayı düzenlemeleriyle sorunun çözüleceğini hatta durumun iyileşeceğini düşünmek doğru değildir. Eğer asıl sorun mesleki eğitimin güçlendirilmesi ise mesleki eğitimin çekici hale gelmesi ve geniş bir yetenek havuzunu kapsaması için önlemler alınmalıdır. Notlar: Aksoy, Nihat. “Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme Deneyimi”, Abece Ayl k E itim Kültür ve Sanat Dergisi. 12 (Mart, 1987). Altunya, Niyazi. E itim Sorunumuza Ku bak Görü ve Öneriler. Ekli 3. Baskı. Ankara: Ürün Yayınları, 1997. Uz, Abdullah. “İmamHatip Lisesi Öğrencileri ve Sorunları” Yayınlanmamış Bilim Uzmanlığı Tezi, Ankara; Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü, 1985. YÖK’ÜN KARARI Öte yandan YÖK’ün katsayı ile ilgili aldığı karar, “fırsat eşitliği” olarak değerlendiriliyor. Oysa, “...‘E itimde e itlik’ kavram yetersiz, hatta geçersiz ve aldat c d r. …Önceki e itim ya ant s nda yeterli e itim olanaklar ndan yoksun b rak lan bir çocu a, örne in okullara giri s nav nda ‘f rsat e itli i’ tan mak, yap lacak en büyük e itsizliklerden biridir. ‘E itim e itli i’ yerine, ‘e itim hakk ’ ve ‘e itim olana ’ kavramlar n kullanmak daha yerinde olacakt r. E itim hakk ise, ‘herkesin yetene ine göre, herkese ihtiyac kadar’ sa lanmal d r. ...herkese e it e itim olanaklar sunmak, herkese yeterli e itim hakk sa lamak anlam na gelmez. Ki ilerin yetenek farl l klar , gereksinmeleri, sa l k durumlar ; onlara farkl e itim olanaklar sunulmas n gerektirebilir. Örne in, ... müzik yetene i üstün olanlar , bu yeteneklerini geli tirmeleri için daha fazla olanak sa lamak da bu alanda daha az yetenekli olanlara haks zl k yap ld anlam na gelmez.” (Altunya, 1997, s.39) Bu verilere göre eğitim sistemimizde giderek eğitim Doğan Kuban ve Bilgi üzerine Sayın Bursalı, 7 Ağustos 2009 tarih ve 1168 sayılı CBT’deki bazı görüşlere eleştiride bulunmak istiyorum. İbrahim Gedik, Jeoloji Y.Müh.; www.ibrahimgedik.com 1) Sayın Kuban hocanın ikinci sayfada yayımlanan “Çağdaşlığı isteyen toplum” başlıklı yazısının “Bilgi nedir?” altbaşlığı altında belirttiği görüşleri hem kendi içinde ve hem de sizin köşe yazınızda imam hatip liseleri ile ilgili görüşünüzle çelişki halindedir. Kuban hoca şöyle demekte: “Ekonominin temel oldu u her çaba, pazarlayan her reklam ve marka pe indeki her yurtta ça da n mü terisi. Ça da l n itibar çok yüksek. Yüksek yap , otomobil, telefon, internet, bütün dünyay seyretti i televizyon, büyük ticaret merkezlerini dolduran dünya markalar halk n ne denli ça da oldu unu kan tl yor. Ba n örtmek, ya da imam hatip okulunda okumak bu evrensel olgulara engel olacak eyler de il. Sadece grupsal aidiyet gösterileri.” Bu görüşe göre, şeriatla idare edilen petrol zengini Arap toplumları da çağdaştır. Dolayısıyla, onun bu görüşü hem çağdaş bir insanın kabul edemeyeceği bir görüştür ve hem de kendisinin şu görüşleriyle çelişki halindedir. Metnin ikinci paragrafından: “Çağdaşlığın fiziksel, örgütsel, düşünsel, bilgisel ve davranışsal göstergeleri var. Bu göstergelere uyulmadığı zaman, biz çağdaşız, biz demokratız, biz uygarız sözleri sözde çağdaşlığın imgesini sergiliyor.” Metnin sondan ikinci paragrafından: “Herhalde bizim toplumun zoru, bilginin ne olduğunu tam bilememek. Kısaca söylersek bilgi otomobil ithal etmek değil, otomobil yapmaktır.” Son paragraftan: “Osmanlı ve İslam dünyası CBT 1171 / 14 28 Ağustos 2009
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle