17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] Başka ülkeler, krizi fırsat bilip, iletişim yatırımları için kamu kaynaklarını seferber ederek, kendi firmalarının üretimlerini artırıp yeni ürün ve yeni teknolojiler geliştirmelerini tetiklerken, biz neyi tetikledik? Süper hızlı depremler fayların uzağındaki bölgeleri de etkiliyor İzmit depreminin hızı saniyede 5 km’ye ulaştı: Fay hattının yakınlarında yaşamak yeterince tehlikelidir. Ancak bazen fay hattının uzağında yaşamak da tehlikeden muaf olmak anlamına gelmeyebilir. Yırtılmanın ses hızını aştığı deprem türlerinde, yıkımın etki alanı ve şiddeti hakkında tahminde bulunmak bugün için mümkün değil, fakat “Süpermakaslama” olarak bilinen bu tür depremlerin yaratacağı yıkımın etkisi fayın 5 km ötesindeki bölgelerde bile hissedilebilir. 1999 İzmit depremi buna bir örnek... Krizde Teknolojiyi Tetiklemek (4) Pek çok ülkede hükumetlerin, krizi aşmak için başvurdukları yollardan birinin kamu kaynaklarından yaptıkları harcamalarla teknolojiyi tetiklemek olduğunu artık biliyoruz. Bu harcamalarını, âcilen yürürlüğe koydukları, yeni yatırım ve kamu tedarik politikalarına dayandırıyorlar. Üç haftadır sözünü ettiğim Amerikan yasası buna ilişkin tipik bir örnek. Yaptığımız incelemede de gördük ki, bu yasada ifadesini bulan Amerikan yatırım politikasında enformasyon ve iletişim altyapı yatırımlarının önemli bir ağırlığı var. Ayrıca, OECD’nin yayımladığı bir makaleden, başka ülkelerde de bu tür altyapı yatırımlarının kamudan fon sağlanarak hızlandırıldığını öğrenmiş olduk. Geçen haftaki yazımı bitirirken demiştim ki: “Bunları okuyunca bizdeki ‘3G Devrimi’ akla geliyor. Sonuç olarak bu da ülkemiz insanının, daha gelişkin bir enformasyona erişim ve iletişim ağına, daha gelişkin cep telefonlarıyla bağlanması değil mi? Gerçekten bizde de hükumet, krizi aşma yolunda bir uçtan da teknolojiyi mi tetikledi? Hem de ABD ve diğerleri gibi, isabetli bir alanda!” Ve hemen eklemiştim: “Bu işte bir gariplik var ama ne?” Burada, bir mobil iletişim ağına sâdece cep telefonlarıyla bağlanmak söz konusu değil elbette. Reklamlarda o nokta öne çıkıyor ve bizim insanlarımızın çoğunu da, aslına bakarsanız işin o yönü görüntülü konuşmak ilgilendiriyor ama, bu ağa bilgisayarlarla da (USB bağlantısına takılacak bir ‘3G modem’le) bağlanılabiliyor. Peki o zaman, cep telefonumuz aracılığıyla görüntülü olarak iletişim kurabilmek ya da hizmet aldığımız operatörün kapsama alanındaki her noktadan, bilgisayarımızla internete, hem de çok yüksek bir hızda bağlanabilmek; ve bu ağ üzerinden ileride sunulabilecek daha gelişkin hizmetlerden yararlanabilmek; ve de bütün bu imkânları Türkiye’de de bulabilmek fena bir şey mi? Hayır, iyi bir şey... O zaman, garip olan ne? Gariplik, olayın, ‘Türkiye teknolojide gerçekten olağanüstü bir atılım yapıyor’ havasında takdiminden kaynaklanıyor ve pek çok insan, bu takdim biçiminin etkisinde kalarak; “yahu, Türkiye’de teknolojide atılım filan olmaz; hükumetin de, ‘teknolojide atılım yaparak krizi aşalım’ gibi bir derdi olmaz; onun için bunda bir gariplik var,” diye düşünüyor. Böyle düşünen doğru düşünüyor. “3G Devrimi” olarak takdim edilen olay, gerçekte, kısaca ‘3G’ olarak anılan bir ‘mobil’ iletişim teknolojisi standardına uygun ürün ve hizmetlere sonunda Türkiye pazarının da açılmasından ibârettir. Hükumetin buradaki rolü de pazarı açma iznini vermek olmuştur. Böylece, bütün dünyada 78 yıldır kullanılmakta olan bir teknolojinin ürünlerini biz de kullanmaya başlayacağız. Bilindiği gibi, anılan standarda uygun hizmetler, ticarî ölçekte, Japonya’da 2001’de, G. Kore’de 2002’de, ABD, Avustralya ve Avrupa’da (ilkin Birleşik Krallık ve İtalya’da olmak üzere) 2003’te; G. Afrika Cumhuriyeti’nde 2004’te verilmeye başlandı. Bizde de Telekomünikasyon Kurumu, bu standarttaki hizmetlerin Türkiye’de de verilebilmesi için, 2007 başlarında ‘frekans bandı’ tahsis ihalesi açtı; sonuç alınamadı. Yinelenen ihale 2008 Kasım’ında sonuçlandı. Üç mobil iletişim operatörünün 3G standardında hizmet sunmaya başlamaları bu ihaleyle oldu. Sözün kısası, başka ülkeler, krizi fırsat bilip, iletişim ağlarındaki genişletme ve iyileştirme yatırımları için kamu kaynaklarını seferber ederek, kendi firmalarının üretimlerini artırıp yeni ürün ve yeni teknolojiler geliştirmelerini tetiklemekle uğraşırlarken, bizim hiç böyle dertlerimiz olmuyor. Bizim derdimiz, onların geliştirdikleri teknolojilerin ürünlerini satın alıp kullanabilmek... 78 yıllık bir gecikmeyle de olsa bunu yapmayı “devrim” sayıyoruz. Bu minval üzere gidersek, günümüz kriz ortamında tetikledikleri iletişim teknolojilerinin yeni ürünlerini de 78 yıl sonra kullanmaya başlayıp bir “devrim” de o zaman yaparız! P aris Jeofizik Enstitüsü’nden Yann Klinger ve ekibi 2002 yılında, Tibet’teki Kunlun fayı üzerinde bir yıl önceki depremi incelediler. Fayın 30 km uzağında, 7.8 şiddetindeki depremin yol açtığı bir dizi paralel çatlağa rastladılar. Bu çatlaklar, onlara göre, yerin bir sünger gibi sıkılıp daha sonra gevşemesinin kesin bir kanıtıydı. Ne var ki çatlakların ana fay hattının çok uzağında olması depremle ilişkisi olmadığı olasılığını da akla getiriyordu. Büyük bir olasılıkla Klinger ve ekibi “süpermakaslama” denilen depremin izlerine rastlamışlardı. Bu depremde kayma o kadar yüksek hıza ulaşmış olmalıydı ki, Yer’in yırtılma hızı, depremin yarattığı sismik dalgaların hızını aşmıştı. Bu da ses duvarını aşan bir jet uçağının neden olduğu patlama sesine eşdeğer bir deprem yaratmış; başka bir deyişle önüne çıkan her şeyi çekiç darbesi gibi darmadağın etmişti. ğını gösterir. Çünkü bu hızlarda fayın sürtünerek kayması, ısıyı mekanik enerjiye dönüştürebilir. Bu da termodinamik olarak imkânsızdır. Yırtılma, böyle bir bölgede ivme kazanamayacağına göre, saniyede 3.5 km’nin üzerinde bir hız olasılığı da otomatikman ortadan kalkmış oluyordu. Uzun yıllar boyunca yalnızca tek bir gözlem bu çıkarımı yalanladı. 1984 yılında Kaliforniya Üniversitesi’nden Ralph Archuleta, Kaliforniya’yı 1979 yılında vuran Imperial Vadisi depreminin saniyede 3.5 km’den daha hızlı olduğunu belirtti. (Journal of Geophysical Research, vol 89, p 4559). LABORATUVAR ORTAMINDA CBT 1171/ 6 28 Ağustos 2009 Pasadena’daki Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nden Ares Rosakis, Caltech’ten Hiroo Kanamori isimli bir jeolog ile birlikte süpermakaslama depremini laboratuvar ortamında gerçekleştirdi. Yırtılmanın dinamiğini yapay malzemeler üzerinde inceleyen Rosakis, basınç altında ışık yayan iki FAYIN UZA INDA DA TEHL KE polimer plakadan yararlandı. Deneyin ileri aşamalaVAR rında beklemedikleri bir gelişme ile karşılaştılar. 7 yıl sonra bu tür depremlerin sanılandan daha Aniden “ana” yırtığın önünde yeni bir “yavru” yarıfazla olduğu görülüyor. Tahminen 60 milyon insan ğın oluştuğunu ve anneden daha hızlı hareket ettiğini fark ettiler. Makaslama depremleri nasıl oluyor? Daha sonra yavru yarık hızla genişledi ve anne yarık ile birleşti. Yırtılma, fay hattı üzerinde, makaslama dalgalarının kaçışından daha hızlı bir şekilde ilerlerse, bu dalgalar birleşir ve yıkıcı bir güç oluşturur. Bundan sonra yarığın tümü, makaslama dalgalarından daha hızMakaslama dalgaları Fay hattı Kırılma lı bir şekilde ilerleyerek “yasak bölge” denilen hıza ulaştı. Makaslama dalgaBu kadarla da kalmadı; yeni ları havuzdaki dalgacıklar gibi yayılır NORMAL KIRILMA makaslama dalgaları yaratmaya ve hiçbir zaman devam etti. Bu yeni dalgalar, ilk Kırılma yönü üst üste gelmez dalgalarla birleşerek yeni ve daha güçlü şok dalgaları yarattılar. “Mach cephesi” denilen bu yeni Mach SÜPERMAKASLAMA KIRIĞI şok dalgaları, yarılmanın peşi sıcephesi ra yol alıyordu (Science, vol Kırık makaslamadalgalarını yakalar. oluşur Dalgalar üst üste gelir ve birbirlerini besler 303, p 1859). Bu da jet savaş uçaklarının ses duvarını aştıkları ve Mach hızına ulaştıklarında ortaya çıkan durum ile benzerlik taşıyordu. Uçaklar havada hızbu risk bölgelerinde yaşıyor. Oysa daha önceleri bu landıkça basınç dalgaları yaratır, ancak bunları yabölgelerin pek çoğunun deprem riski taşımadığı dü kalayacak kadar süratli yol alırlar. Sonuçta dalgalar şünülüyordu. Hatta depreme dayanıklı binaların bi tek bir sonik patlama yaratacak şekilde birbirleriyle le bu şiddetli depremlere dayanıp dayanmayacağı ko temas eder ve uçağın arkasında genişleyen bir koni nusunda kimse kesin bir değerlendirme yapamıyor. yaratır. Süpermakaslama depremlerinin sahneye çıkmasına kadar, depremlerin yapısal, kendilerine özgü ZM T DEPREM bir hız limiti olduğu düşünülüyordu. Bu görüşe göre, Laboratuvardaki bu deneyler, depremlerin süperfay hattı zayıf bir noktada kayma yaptığı zaman kı makaslama denilen olguyu kuramsal olarak yaratarılma, fay üzerinde ilerler. Matematiksel denklemler bileceklerini gösteriyordu. Ancak gerçek yaşamda yırtılmanın “yasak bölge” olarak bilinen saniyede 3 buna en iyi örnek 1999 yılındaki İzmit depremiydi. ile 3.5 kilometre hıza ulaşmasının mümkün olmadı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle