Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Türkiye’nin en iyi 60 bilim kurumu ve Ankara Numune Hastanesi Bilim ve Teknoloji’de yayımlanan ‘Günümüzde Türkiye’nin En İyi 60 Bilim Kurumu’ başlıklı makalede, objektif kriterlere göre yapılan seçim ve sıralamaya karşın, kendi kurumum açısından incelediğimde yine de bazı önemli noktalara dikkat çekmek zorunlu. M. Mahir Özmen, Doç Dr., Ankara Numune EAH, 7. Cerrahi Kliniği Şefi, info@mahirozmen.com ramalarda sık rastlanılan hatalardan biri, kurum isimlerinin yazımı ile ilgilidir. Örneğin Ankara Numune Hastanesinde 20042008 yılları arasında yapılan yayınları taradığımızda karşılaşılan durum tabloda gösteriliyor. Bu durumda bütün yayınların tek tek kontrol edilerek birden fazla listelenmiş olan yayınların çıkarılması gereklidir. Böyle bile olsa, Ankara Numune Hastanesi yine de Sayın Onat’ın listesindekinden çok daha yukarılarda bir yere yerleşir. Hele bir de akademik personel başına düşen yayın sayısı dikkate alındığında bu hastanelerde istihdam edilen hekimlerin eğitici kadrolarda olsalar bile ‘akademik personel’ olarak kabul edilmedikleri, YÖK’e bağlı üniversitelerde çalışan meslektaşları ile aynı haklara sahip olmadıkları ve hatta her iki kurumdaki ‘tam gün’, ‘parttime’ veya ‘yarızamanlı’ tanımlarının da farklı olduğu görülür… (Hastanelerde yarı zamanlı hekimler haftada 40 saat, üniversitelerdeki yarızamanlı öğretim görevlileri haftada 20 saat çalışır). Üstelik aynı kariyer basamaklarını büyük zorluklarla tırmanan bu hastanelerdeki ‘eğitici’ hekimlerin aldıkları maaşın da üniversitelerdeki doçentlersim Yay n Say s den daha az olduğu... Hatta Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 27 bunca bilimsel çalışmaya rağmen asla Profesör olma şansAnkara Numune Hastanesi 17 larının olmadığı dikkate alıAnkara Numune Hospital 31 nır ve buralarda çalışan doAnkara Numune Education and Research Hospital 221 çent unvanlı birçok hekimin Ankara Numune Teaching and Research Hospital 35 bakanlığın eğitim hastaneleAnkara Numune Training and Research Hospital 272 rinin kendi kariyer basamak L isteye baktığımızda üniversiteler dışında 5 kamu kuruluşu olduğu görülür. Bunlardan yalnızca ikisi diğerlerinden farklı. Yani, 49 devlet ve 6 vakıf üniversitesinde olduğu gibi, GATA, TÜBİTAK ve Gebze İleri Teknoloji Enstitüsü’nün de kendilerine ait ARGE bütçeleri, araştırma merkezleri, tam zamanlı araştırma elemanları var. Hatta TÜBİTAK’ın araştırma için gerekli ortam dışında tüm kurumların araştırma gereksinimi olan bütçelerin de en büyük kısmını elinde tuttuğu görülür. Yalnızca Ankara Numune Hastanesi ve Yüksek htisas Hastanesi bu kurumların tümünden farklı. Üstüne üstlük, bu iki hastanenin yayınları sadece Tıp ve hatta sadece klinik bilimler alanında. Yani, bu hastaneler ancak üniversitelerin klinik bilimler bölümlerinden yapılan yayınlarla kıyaslanabilir. Bu kıyaslama da bize bu iki hastanenin ne büyük bir iş yaptıklarını anlatmaya yeter. Ama, yine de hem listedeki sayısal bazı hatalara gönderme yaparken hem de Ankara Numune Hastanesi özelinde bu iki bilim kurumunun öneminden bahsetmek isterim. ISI Web of Science’da adres verilerek yapılan ta larında dahi bir yer edinemedikleri düşünülürse… Bir de unutmadan, birçok araştırmanın masraflarını tamamen kendi bütçelerinden finanse ettikleri gerçeği görülürse… Tüm bunlara karşın ‘tükenmişlik’ duygusu yaşamak yerine yine de eğitim vermeye, araştırma yapmaya devam eden ve yüzyıldan daha uzun süredir ayakta olan bu hastanenin ruhunu özümsemiş onunla bütünleşmiş bu hekimlerin ne büyük bir i ba ard klar daha iyi anlaşılabilir. YÖK’ün web sayfasında listelenen 94 devlet üniversitesi ve 45 vakıf üniversitesi olduğu düşünülürse asıl önemli olan bu listede yer almayan di er 84 üniversitenin nerede olduğudur. Bu üniversitelere yapılan ARGE yatırımları ne kadardır? Devlet Hastanelerinin girebildiği bu listeye her geçen gün yenileri açılan bu üniversiteler neden giremedi? Bu hastanelerde çalışan Doçentlerden esirgenen profesör kadroları bu üniversitelere hangi ‘objektif kriterlerle’ dağıtılmakta? T.C. Sa l k Bakanl hemen hemen hiçbir spesifik araştırma altyapısı ve ARGE düzenlemesi olmayan, ama yine de Türkiye’de bilim üreten diğer 58 kuruluşla yarışan bu iki hastanesinin yapılanması ve çalışanları için diğer eğitim hastanelerinden farklı bir formül üretemez mi? 128 yıldır bu ülkenin sağlığına olduğu kadar bilimine de katkı sunan Ankara Numune Hastanesi bugün de dün olduğu gibi son derece özveriyle çalışan, her şeye karşın bu kurumun adını layık olduğu yerlere taşıyan hekimlerden kuruludur. Umarım yarın da bu ülkenin geleceğinde önemli bir yer tutacak olan bu hastanenin çalışanları, bugünkünden daha iyi koşullarda çalışma ve bilim üretme olanağı bulurlar. Bu konuda herkes üstüne düşeni yapmalı… Kaynak: Onat A. Günümüzde Türkiyenin En İyi 60 Bilim Kurumu. CBT 1168, 7 Ağustos 2009; s:7 TINAZ T T Z VE DE M 2) Sayın Tınaz Titiz’in 14. sayfada yayımlanan “Bilim için ‘başlıca yol göstericiler’ şunlar olabilir mi?” başlığıyla yayımlanan yazısının “D. DE M” altbaşlığı altında ortaya koyduğu “(1) Sistemler, değişimlere karşı dengelerini korumak eğilimindedir. Canlı CBT 1171/15 28 Ağustos 2009 çağdaşlaşmayı dine karşı bir tavır olarak gördüler. Biçimsel bir değişme ve teknoloji ithali ile yetinilir sandılar.” Son üç tırnak içindeki görüşleriyle biçimsel değişmenin ve teknoloji ithal etmenin “çağdaş” olmanın kriteri olamayacağını ima eden Kuban hoca, ilk tırnak içindeki görüşü ile çelişki halindedir. İslam dünyasında belli bir ideolojik amaçla kullanılan başörtüsü, bilim ve teknoloji üreten çağdaş toplumlardaki giyim biçimiyle bağdaşmıyor. Çağdaş yaşam biçimi tektir ve bilimin ve teknolojinin üretildiği toplumlardaki yaşam biçimi çağdaştır. Çünkü yaşamı esas olarak bilim ve teknoloji yoğurur ve biçimlendirir. Bilim ve teknolojinin biçimlendirmediği bir yaşam, asla çağdaş olamaz. Bilim, düşünsel çağdaşlaşmayı gerçekleştirirken, çağdaş mal kullanımı da şekilsel çağdaşlaşmayı gerçekleştirir. Bu bağlamda, türban meta olarak çağdaş bezden yapılmış olsa da, bu şekilsel değişim, beynin çağdaşlığını ya da çağdaş düşünceye sahip olduğunu göstermez. Ancak başın açılması durumunda hem düşünsel ve hem de gerçek şekilsel değişim gerçekleşmiş olur. İmam hatip okulunda okumak, amacı doğrultusundan sapmamak ve beyinlerin bilimle donatılması (din ile harmanlanmış cemaat ve tarikat ideolojisiyle değil) koşuluyla elbette çağdaş olmaya engel değildir. Prof. Dr. Cengiz Yalç n’ın “Evren ve Yaratılış” adlı kitabındaki görüş doğrultusunda verilen bir eğitim, bu okullara çağdaş düşünceyi getirir, bu doğrultuda yetişen beyinler çağdaşlığa adım atmış olurlar. Bilim dünyasına devrimsel katkılar sağlamış kilisede yetişme veya inançlı birçok bilim insanı var. Galileo döneminde bilimsel gelişmeye ayakbağı olan, dinle yoğrulmuş Hıristiyan tarikatçılarının ideolojileridir. ya da cansız, bireysel ya da toplumsal tüm sistemler içinde bulundukları durumu değiştirebilecek etkilere karşı koyarlar” görüşü, eksiktir. Doğrudur, tüm sistemler dengelerini korumak için değişime karşı koyar. Ancak, bu karşı koyma eğiliminin değişime karşı yenik düştüğü de belirtilmelidir. Hareket demek değişim demektir. Her sistem hem bulunduğu durumu korumak ister ve hem de değişir; değiştiği yeni durumda dengesini yeniden kurar. Her yıl Dünya Güneş’ten 15cm, Ay Dünya’dan yaklaşık 4cm uzaklaşmaktadır. Uzaklaşmanın, yani değişmenin her anında denge yeniden oluşmaktadır. Biz canlılar da her an değişmekteyiz ve vücut dengemiz her an kurulmaktadır. Aksi halde yaşlanmazdık. Bireyler de alışkanlıklarından dolayı değişime karşı koyar; ancak, bilim ve teknolojinin gelişmesine koşut olarak değişirler ya da değişmek zorunda kalırlar; değiştikleri yeni durumda toplumsal denge yeniden kurulur. Eğer toplum değişmemekte direnirse, değişen toplumlarla dengesi bozularak yine ölüme mahkum olur.