Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE EVRİM KURAMI ÜZERİNE SORULAR Charles Devillers ve Henri Tintant, çev. İsmail Yerguz, İletişim Yayınları, 285 s Evrim kuramı, sürekli bir ilerlemeyi ve mükemmelleşmeyi mi öngörür? Bazı toplumbilimcilere de ilham veren “doğal ayıklanma süreci”, en güçlünün ayakta kaldığı, zayıfın dünya yüzünden silinmeye mahkum olduğu bir rekabet mi demektir? Bu basmakalıp düşünceler Darwin ve ardıllarına ait değildir. Zaman içinde büyük değişimler geçiren evrim kuramına göre, ne rastlantı eseri değişimler ne de deterministik bir zorunluluk söz konusudur. Biyolojik ortamdaki değişiklikler, soyların genetik yapısı ve cinsel üreme rastlantıları her anı özgün kılar ve bu özgünlük her olaya özel ve olası karakterini verir: kurallarla olasılıkların yan yana geldiği biricik yaşam birimleri. Devillers ve Tintant da evrimin, “tam yol ileri” bir gelişme değil, tersine, zaman zaman gerilemelerin de yaşandığı, zamana ve mekâna yayılmış bir deneyim olduğunu söylüyorlar. Buna göre, yaşam tarihi bize hiçbir gelişme yasası göstermez. Gözlemlenen değişiklikler, çevre değişimleri ve genetik mirasın muazzam, ama gene de sınırlı olanakları arasında sürekli bir denge arayışıdır. Dolayısıyla bu uyarlanma bir ilerleme faktörü değil, yaşamı sürdürmenin aracıdır: evrim yaratmaz, sadece “onarır.” Oysa bu, insan türünün yaşam macerası için düpedüz yanlış bir yorumdur. Bu kitap, evrimin insana ilişkin yüzünü de ele alarak, çevre koşullarını alt edip evrim sürecine direnen ve bir noktada tamamen özgürleşen insanın nasıl bir “antiekolojik tür” olduğunu çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. duğu kadar heyecan verici; milli iktisat ilkesi temelinde hızlı sanayileşmeyi ve bağımsız ekonominin oluşturulması sürecini zengin görsel belgelerle inceliyor ve yarınlar için umudun ve mücadelenin kapısını aralıyor.” Prof. Dr. Sinan Sönmez, Atılım Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanı Bu incelemede Atatürk’ün ve Cumhuriyetin kurucu kadrolarının iktisadi gelişme sorunsalına nasıl yaklaştıklarını sergileyen ve daha az bilinen bilgi ve belgeler değerlendirilmiş; siyasal kurtuluş ve çağdaşlaşma mücadelesi ile iktisadi gelişmenin tek bir bütünün farklı öğelerini oluşturduğu açıkça ortaya konulmuştur. Genç kuşakların bu anlatıdan çok şey öğreneceklerine eminim. Dr. Şahinkaya’yı övgüye değer çalışması dolayısıyla yürekten kutluyorum.” Prof. Dr. Oktar Türel, ODTÜ İktisat Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Serdar Şahinkaya bir taraftan emperyalist, öbür taraftan, aşiretçi, cemaatçi saldırılara, fiziki, ideolojik ve kültürel baskılara karşın yaşamaya devam eden, bağımsız, çağdaş bir ulusal ekonomi inşa etme projesine sadakatin, doğuş anının öyküsünü anlatıyor…” Dr. Ergin Yıldızoğlu, Cumhuriyet Gazetesi Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Dijital dünyaya sansür uygulanamaz! Bunu yapabileceğini sananlar ancak kafalarını kuma sokmuş olurlar. Nida İçin Ağıt! “Benim sarı gülüm için, gözyaşı dökmeyecek misin?”(*) UYGULAMACI GÖZÜYLE ÖĞRENEN KURUMLAR Doç. Dr. Bayla Altuğ Özel sektörde uzun süre çalışan, kendi danışmanlık şirketiyle hizmet veren ve İstanbul Aydın Üniversitesi’nde hocalık da yapan Altuğ, yöneticilere rehber, öğrencilere referans olarak yayımladığı kitapta, sanayiüniversite ilişkileri üzerine deneyimlerini, çok önemli bir kavram olan "öğrenen kurum" çerçevesinde okurlara sunuyor. Yazar önsözünde diyor ki: "Kitap, yöneticilere uygulamada rehber ve üniversite, yüksek lisans, doktora öğrencilerine referans kaynağı olmayı amaçlamaktadır. Öncelikle, 'öğrenen kurumlara dönüşüm', 'bu süreçte momentin korunması ve zorlukların aşılması', 'sistem düşüncesiyle zihniyet değişikliği yaratarak problemlerin çözümü' için gerekli uygulama adımlarını ve önlemlerini açıklama amacını güdüyorum. Bu yaklaşımla pratik bilgilere ve uygulamaya ağırlık vererek, üniversite sanayi ilişkilerinde boşluğun bir ölçüde doldurulmasının mümkün olduğunu düşünüyorum.." Kitabın "Başlarken" bölümünde, öğrenen kurum kavramı ve kitapla ilgili bilgiler veriliyor. Sonraki bölümlerde, kurumların öğrenen kurumlara dönüştürülmesi, bu yoldaki zorlukların aşılması, bilimsel disiplinlerin geliştirilmesi, problem çözümleri için temel örnekler ele alınıyor. (www.gyayingrubu.com; 0216337 1559) GAZİ MUSTAFA KEMAL VE CUMHURİYET EKONOMİSİNİN İNŞASI Yazar : Serdar Şahinkaya “Dr. Şahinkaya, yapıtı ile ‘cumhurun’ topyekun, o günün de bu günün de devlerine karşı verdiği olağanüstü bir ‘Kurtuluş Savaşı’na’ dayanan Cumhuriyetin, sanayi temelli bir ulus devleti kurma mücadelesinde Gazi Mustafa Kemal’in yol gösterici önderliğinin izlerini sürüyor.” Doç. Dr. Recep Boztemur, ODTÜ Tarih Bölümü, Öğretim Üyesi “Serdar Şahinkaya, bu kitabıyla yalnızca üniversitelere değil, tüm aydın kamuoyuna Atatürk dönemini anlamak bakımından yeni ve çok gerekli olan bir bakış açısı sunmakta ve mutlaka bilinmesi gereken önemli belirlemelerde bulunmaktadır.” Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, Siyasal Bilgiler Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi “Serdar Şahinkaya’nın çalışması öğretici ol CBT 1162/ 10 26 Haziran 2009 1989’da Çin’de Tiananmen Meydanı’nda yapılan gösteriler dünyaya çekilen faks mesajlarıyla duyurulmuştu. Yirmi yıl sonra faks cihazları yavaş yavaş tarihe karışırken yerini teknolojinin son harikası internet aldı. İran’da son yapılan seçimler sonucunda ortaya çıkan tablo dünyaya internet üzerinden iletiliyor. İranlı protestocular Twitter üzerinden anlık haberleşme ve organizasyon mesajları gönderiyor. Facebook üzerinden organize oluyorlar. Çekilen fotoğraflar Flickr sitesinde videolarsa Youtube’da yayımlanıyor. Özellikle Twitter üzerinden yapılan haberleşme o denli kritik bir hal aldı ki ABD Dışişleri Bakanlığı bir kaç gün önce firmadan Twitter’ı bakım için birkaç saatliğine hizmet dışı bırakma işlemini Tahran saatine göre gece yarısından sonraya gelecek şekilde organize etmesini talep etti. Siyaset dünyası, konvansiyonel dünyadan öğrenmiş oldukları deneyimi son hızla uygularken (örneğin yabancı medya mensubu kişiler İran’a ancak bir haftalık vize ile girebiliyor ve vizeleri sona erdiğinden ülkeden çıkmaya zorlanıyor) dijital dünyaya karşı aciz kalıyorlar. Aslında şu gerçeği çok iyi biliyorlar; dijital dünyaya sansür uygulanamaz! Dijital dünyaya sansür uygulamak, başını kuma sokmak anlamına gelir. Bakın ülkemizdeki Youtube yasağına. Başbakanımız bile bu tür yasakların aslında kolaylıkla delinebildiğini kendisi beyan etti: “Ben girebiliyorum siz de girin” diye açıklama yaptı. Gerçekten de bugün çok basit bir işlemle her ne kadar fiziksel olarak Türkiye sınırları içinde bulunsanız da, dijital anlamda başka bir toprak üzerinden Youtube’a erişirsiniz. Bu tıpkı, herhangi bir ülkeye gitme yasağına rağmen, o ülkeye gidebilme imkânına benzer. Türkiye’den çıkarken o yasaklı ülkeye değil de başka bir ülkeye gidersiniz. Böylece kapıda sizi kontrol eden görevliler sizin geçmenize izin verir. Sonra gittiğiniz o ülkeden yasaklanmış olan diğer ülkeye geçersiniz. İşiniz bitince de geri dönersiniz. Bugün de youtube’a direkt www.youtube.com adresi yazarak gidemeyen internet kullanıcıları başka bir tampon web sitesine gider, oradan www.youtube.com adresini yazarak siteye ulaşır. Denilecektir ki yasalardaki tanımlar gereği bu tür yasakları koymak ne yazık ki mümkün. Pek de öyle olmadığı geçtiğimiz günlerde çıkan bir haberle doğrulandı. Mart ayında yapılan yerel seçimler öncesinde birileri Facebook sitesinde, CHP’nin İstanbul Belediye Başkan adayının terör örgütünün bir mensubu olduğunu ifade eden bir grup oluşturdu. Buna karşılık adayın avukatı dava açarak, ilgili yasa gereği o grubun ya da Facebook’un kapatılmasını talep etti. Mahkeme bu yönde karar aldı. Ancak Telekomunikasyon İletişim Başkanlığı mahkeme kararını ilgili yasaya göre uygulamayacağını beyan etti. İlginç değil mi? Örneğin birisi Türkiye ile ilgisi dahi olmayan bir web sitesindeki bir habere okur görüşü beyan ediyor. Bu görüşte bir Türk vatandaşının kişilik haklarına saldırı olduğu gerekçesiyle açılan dava sonucu tüm web sitesi topyekun kapatılıyor. Ancak bir başka örnekte değil siteyi topyekun kapatmak, ilgili grup bile kapatılamıyor. Demek ki bazıları daha eşit! Şimdi denilecektir ki temelde “yasaklamanın kendisi yasaklanmalıdır.” Elbette. Ancak iş politika olduğunda mesajların yorumlanması ne yazık ki farklı olabiliyor. Örneğin bir medya kuruluşu bir kişi ya da kurum hakkında bir haber yapıyor. O kişi ya da kurum haberi yalanmazsa bu durum bile kamuoyunun dikkatine sunularak şöyle dolaylı bir mesajın zihinlerde oluşması sağlanıyor: Yalanlamadı; demek ki doğru! Oysa tam tersi olması gerekmez mi? Doğru olduğu ispat edilene dek yalandır! Farkında değiliz ama yargısız infazı her gün hepimiz birbirimize karşı yapıyoruz. Bunu medyadan öğrendik. Belki Roger Waters gibi duyarlı bir başka sanatçı çıkar da onun 1989’da Çin’de öldürülen “sarı gül” için yaktığı ağıt gibi bir ağıtı da İran’da öldürülen Nida için yakar. (*) Roger Waters, “Watching TV” (Amused to Death albümünden)