Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Quo vadis Homo futuris? (Gelece in insan nereye?) Son genetik araştırmalardan elde edilen bilgiler, insanların artık evrim geçirmediği iddiasını çürütüyor. Homo sapien’ler ortaya çıktıkları andan bugüne dek sürekli evrildiler. Dolayısıyla modern insanın vücudu ve beyni atalarına benzemediği gibi, torunlarına da benzemeyecek. TERS NE EVR M DD ASI Bir başka görüş de, genetik evrimin bugün de devam ettiği ancak ters yönde ilerlediği yönünde. Modern yaşamın bazı özellikleri, insanoğlunun türünün devamını sağlama konusunda daha uyumlu değil, daha uyumsuz hale gelmesine yol açabilir. Buna en iyi örnek akademik eğitimini uzatan öğrencilerin evliliği ve çocuk sahibi olmayı ertelemeleridir. Eğer daha az zeki olanlar daha çok sayıda çocuğa sahip oluyorsa, ortalama zekanın inişe geçecek şekilde evrildiğini söyleyebiliriz. Ortalama zekân n giderek inişe geçtiği iddiası ise uzun süredir tartışılan bir konu. Bu görüşe karşı çıkanlar, insan zekasının çok sayıda gen tarafından denetlenen, farklı yeteneklerin bir araya gelmesiyle oluştuğunu ileri sürerek, zekânın kuşaktan kuşağa kalıtım yoluyla geçmesinin çok düşük bir olasılık olduğunu söylüyorlar. Oysa doğal seçilim yalnızca kalıtım yoluyla geçen özelliklerle ilgilidir. Dolayısıyla bilim insanları zekânın kalıtsallığını tartışadursun, ortalama zekanın düştüğünü gösteren herhangi bir ipucu şimdiye dek bulunmuş Humması denilen ateşli hastalıklara direnç kazanmalarına yol açan genetik değişiklikleri ortaya çıkarttı. Harpending ve Hawk ekiplerinin çalışmalarına göre son 10.000 yılda insanların geçindiği değişiklikler, hominidlerin modern şempanzelerin atalarından kopmalarından bu yana geçirdikleri değişikliklerden 100 misli daha fazla. Bilim insanlarına göre evrimin hızının 100 misli artmasının nedeni tar m n ba lamas ve kentle me. Kentleşme ile birlikte yeni mikropların ortaya çıkması, beslenme tarzının değişmesi gibi değişiklikler evrimin hızını artıran etmenlerin başında geliyor. değil. B ilim kurgu öykülerinde, geleceğin insanının neye benzeyeceği konusunda üç aşağı beş yukarı benzer bir görüntü çizilir. Çoğunluk, bu öykülerin etkisi altında, geleceğin insanının koca kafalıbüyük beynin dışa vurumu , geniş alınlı, ince kol ve bacaklara sahip, klasik uzaylı görüntüsünde bir yaratık olacağını düşünür. Ayrıca bu yaratıklar bizlerden çok daha zeki olacaklardır. Ne var ki herkes aynı kanıda değil. Karşı görüştekilere göre insanların dış görünüşü artık evrim geçirmeyecek, çünkü teknoloji, doğal seçilimin ilkel mantığına bir son verecek ve evrim yalnızca kültürel bazda devam edecek. DNA’LARDAN FARKLI ÖYKÜ Büyük beyin varsayımı gerçek bir bilimsel temele dayanmıyor. Birkaç bin yıllık kafatası kayıtları incelendiğinde, beynin büyüme sürecinin uzun süre önce sona ermiş olduğu ortaya çıktı. Bu bulgulara bağlı olarak bilim insanlarının pek çoğu birkaç yıl önce insanların fiziksel evriminin durduğu görüşünü benimsediler. Fakat hem geçmişi hem de bugünü irdeleyen DNA teknikleri, evrim çalışmalarında devrim yaratacak yepyeni bilgileri gün ışığına çıkarttı ve sonuçta bugüne dek doğru bilinenlerin pek çoğunun geçerli olmadığını ortaya koydu. Yeni DNA araştırmalarına göre Homo sapien’lerin, türümüzün oluşumundan bu yana genlerinde önemli değişiklikler meydana geldi. Ayrıca, insan evrim hızının da arttığı keşfedildi. Diğer organizmalarda olduğu gibi vücut şeklimiz türümüzün ilk oluşumunda dramatik bir değişiklik geçirmişti. Ancak fizyolojimiz ve davranışlarımız genetik yapımızın tetiklediği değişiklikleri geçirmeye devam ediyor. Görece olarak yakın geçmişimizde, dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan insan ırkları, giderek birbirine benzeyeceğine daha farklı bir görüntü kazandılar. Bugün bile modern yaşam koşullarının etkisiyle genler değişiyor ve bazı davranış özelliklerini şekillendiriyor. CBT 1144/8 20 Şubat 2009 cak mı? İnsan evriminin geleceği genlerimizde mi saklı, yoksa teknolojimizde mi? İnsanlar bir gün gelip Dünya’yı ele geçirecek makineleri üretecek mi? Eskiden yalnızca paleontologlar insan evriminin izini sürerlerdi. Hominidae denilen insan familyasının geçmişi en az 7 milyon yıl öncesine – Sahelanthropus tchadensis adı verilen küçük protoinsanın ortaya çıkmasına dayanır. O tarihten sonra familyamızın içinde farklı, çok sayıda yeni türler oluştu. Bugüne dek 9 türün oluştuğu konusunda görüş birliği sağlanmış olsa dahi, hominid fosillerin azlığına bağlı olarak bilinmeyen başka türlerin de ortaya çıkmış olması büyük bir olasılık. Tortul kayaların içine gizlenmiş ilk insan iskeletlerinin sayısı çok az olduğundan, türlerin sayısına ilişkin tahminler, yeni iskeletlerin ve yeni yorumların ortaya çıkmasına bağlı olarak günden güne değişiyor. Yeni türlerin her biri, küçük bir hominid grubunun, bağlı olduğu büyük popülasyondan kopup, farklı koşullara uyum sağlayarak evrim geçirmesiyle oluşur. Bu küçük grup, kendini yepyeni bir ortamda farklı koşullara uyum sağlamış olarak bulur. Benzerlerinden ve akrabalarından ayrı düşen küçük grup, kendi genetik rotasını izler ve zaman içinde eski popülasyonun bireyleriyle eşleşmesi olanaksız hale gelir. YÖNLEND R LM EVR M EVR M N SÜREKL L Fosil kayıtlarına göre bizim türümüzün en eski üyesi bundan 195.000 y l önce, bugün Etiyopya olarak bilinen bölgede yaşamış ve buradan tüm dünyaya yayılmış. Yaklaşık 10.000 yıl önce modern insanlar, Antarktika’nın dışında diğer kıtalara yerleşmişler. Buralarda bölge ko ullar na uyum sağlama sürecinde çe itli rklar oluşmuş. Ancak, bu farklı bölgelerde yaşayan insanlar, aralarında yeterince sıkı bağlar oluşturarak, farklı bir türün ortaya çıkmasına uygun koşullarının oluşmasına izin vermemişler. Bütün bu gelişmeler insan evriminin hemen hemen bittiğine işaret ediyor gibi görünse de evrim eskisi gibi görüntüde değil, genetik bazda devam ediyor. Wisconsin Üniversitesi’nden John Hawks ve Utah Üniversitesi’nden Henry C. Harpending, insanın uluslararası genetik haritasını inceledikleri zaman insan genlerinin en az %7’sinin 5.000 y l öncesi gibi görece yakın bir zamanda değiştiğini keşfettiler. Bu değişikliklerin büyük bir kısmı koşullara uyum şeklinde kendini göstermiş. Örneğin Çin ve Afrika’da çok az sayıda insan yetişkin dönemlerinde taze sütü sindirebiliyor. Oysa İsveç ve Danimarka’da hemen hemen herkes sütü rahatlıkla sindirebiliyor. Bu yetenek tahminen süt ürünleri yetiştiriciliğine uyum sağlamak üzere gelişmiş olabilir. Harvard Üniversitesi’nden Pardis C.Sabeti ve meslektaşlarının yürüttüğü son bir çalışma da Afrika’daki popülasyonların sıtma ve Lassa DO AL OLMAYAN SEÇ L M Son yüzyılda türümüzün yaşam koşulları yeniden değişikliğe uğradı. Ulaşımın kolaylaşması farklı grupların coğrafi yalnızlığına son verdi. Ayrıca farklı ırklara mensup grupları birbirinden ayıran sosyal engellerin ortadan kalkması da coğrafi yalıtımı sonlandıran önemli etmenlerden biri. Kısaca ulaşımın dünyanın dört bir yanını birbirine bağlaması, türümüzün homojenizasyonunu artırıyor. Aynı zamanda do al ay klamaya da sekte vurulmuş durumda. Nedeni teknolojinin gelişmesi ve yeni ilaçlar. Dünyanın pek çok yerinde toplu bebek ölümleri görülmüyor. Eskiden ölümle sonuçlanan genetik hastalıklar artık insanları öldürmediği gibi normal bir yaşam sürmelerinin de önünü açıyor. Doğal zararlılar da hayatta kalma kurallarını artık etkilemiyor. İnsan evriminin sona erdiğine inanan University College London’dan Steve Jones, şu anda dünyanın Ütopya dönemini yaşadığını söylüyor. Jones, gelişmiş ülkelerde insanların konforlu yaşam koşullarına sahip olduklarını belirterek, genetik kalıtsallıktan çok, insanların yaşamasında veya ölmesinde kültürün belirleyici olduğunu düşünüyor. Kısaca Jones’a göre evrim bugün genetik değil, memetik (fikir ve düşüncelerle ilgili) olabilir. Bugüne dek insanoğlu, pek çok hayvan ve bitki türünün evrimini yönlendirmeyi başarmış bulunuyor. O halde kendimizinkini niçin yönlendirmeyelim? Doğal seçilimin devreye girmesini beklemek yerine, kendimiz için yararlı olacak bir değişikliği biz daha hızlı ve etkin bir şekilde niçin yapmayalım? Zaten gün geçtikçe genetik haritayı çıkartmak kolaylaşıyor ve yaygınlaşıyor. Dolayısıyla insanların bu sonuçlara göre tedavi edilebilmesi mümkün olacak. Bu aşamadan sonra sıra insanların genlerini değiştirmeye geliyor. Bu şu anda iki şekilde yapılabiliyor. Biri ilgili organdaki genleri değiştirmek (gen terapi) veya kişinin gen haritasının tümünü değiştirmek (eşeyhat germline terapi). Bilim insanları, hastalıkların tedavisinde henüz kısıtlı bir hareket alanına sahip olan gen terapisini geliştirmeye çalışırken, eşeyhat terapisi yalnızca hasta olan bireyi değil, bireyin çocuklarını da etkileyeceği için çok daha geniş bir kitleye hitap edebilecek. Büyük beyin varsayımı geçerli değilse, bizi nasıl bir gelecek bekliyor? Boyutlar m z daha küçülecek mi yoksa daha büyüyecek mi? Daha akıllı mı yoksa daha aptal mı olacağız? Yeni hastalıkların ortaya çıkması veya küresel ısınma bizi nasıl etkileyecek? Bir gün yepyeni bir insan ırkı ortaya çıka 1.ElastographyA safe Modality for Differentiating Breast Lesions with Ultrasound ? (Thomas A,Fischer T. Toshiba Broşürü); 2.Hitachi Realtime Tissue Elastography (HIRTE) , HİTACHİ Medical Systems dökümanları; 3.SonoElastography, A valuable additional method to improve diagnostic precision of prostate cancer European Hospital,Vol.17.Nr. 4/2008 s.19. CBT 1144/9 20 Şubat 2009 YANITLANMAMI SORULAR… Genetik mühendisliğinim önündeki en büyük engel, gen haritasının karmaşık yapısı. Genler ge KARAMSAR GÖRÜ LER 2002 yılında yitirdiğimiz evrim biyoloğu nellikle birden fazla işleve sahiptir. Bunun tam tersi işlevler de birden fazla gen tarafından kontrol Steven Jay Gould, geleceğin olumsuz gelişmelere edilir. Bu özelliğe (pleintropi olarak bilinir) bağlı gebe olduğunan inanan tarafta yer alıyordu. olarak, tek bir gene müdahale edildiğinde isten Gould’a göre aralarında atalarımızın da dahil olmeyen sonuçların ortaya çıkması çok büyük bir duğu fosiller, evrimin süreklilik gösteren bir süreç olmad n gösteriyordu. Ona göre evrim ani sıçraolasılıktır. malar ve dallanmalara sahne olan Bu durumda insanlar, bu soGenlerimizin en az bir olguydu; kesintisiz olarak ilerrunlar çözülmeden niçin genlelediği ve belirli bir yönü olduğu riyle oynanmasına izin veriyoryüzde 7’si 5 bin yıl söylenemezdi. Organizmalar bülar? Bu baskı çoğunlukla doğaönce değişti. yüyebildiği gibi, küçülebilirlerdi cak çocuklarının cinsiyetini önNedeni: Özel koşulde. Bütün bunlara karşın evrim en ceden tespit etmek ve belirli lara uyum! 10 bin azından kesin bir vektöre sahipti. özelliklere sahip olmasını sağlaO da karmaşıklığın artmasıydı. mak isteyen anne babalardan yılda geçirdiğimiz Belki de insan evriminin kageliyor. Bu talepler çok yaygın değişiklikler, eskiye deri budur: Anatomi, fizyoloji veve güçlü. göre 100 misli daha ya davranışların birleşmesinden Öte yandan ya lanmay endoğan daha karmaşık bir yapı. gelleyecek genetik müdahalelefazla! Gould’a göre bizi şöyle bir gelecek rin biran önce devreye girmesini isteyenler de az değil. Son yapılan araştırmalar, bekliyor: “Uyum sağlamaya devam ettiğimiz takyaşlanmanın yalnızca vücut parçalarının eskimesi dirde hayatta kalmamamız için genetik veya evolarak algılanmaması gerektiğini ortaya koyuyor. rimsel açıdan herhangi bir engel yoktur. Yaşlanma Yaşlanma daha çok genetiğin kontrolünde bir sü olgusundan farklı olarak herhangi bir türün genereç. Eğer bu doğru ise, gelecek yüzyılda araştırma tik olarak yok olmaya programlanmış olduğunu lar yaşlanmayı kontrol eden genlerin gizini çözme söyleyemeyiz.” Gould, bütün bu görüşleri çerçeveye odaklanacak ve bu genlere müdahale edilecek. sinde Homo sapien’in gelecekte yok olmayacağını Eğer genleri etkin bir biçimde değiştirme ola söylemekle birlikte, olumlu yönde gelişeceğini söynağı elde edilirse, bu insanoğlunun geleceğini na lemeye de dili varmıyordu. Bu arada Oxford Üniversitesi’nden filozof sıl etkileyecek? Büyük bir olasılıkla bunun etkisi çok büyük olacak. Anababalar doğmamış çocukla Nick Bostrom, Gould’dan daha karamsar. rının zekâsını, dış görünüşünü ve yaşam süresini – Bolstrom insan beyninin bilgisayarlara yüklenmeIQ 150 puan, yaşam süresi 150 yıl gibi değiştir sinin kıyamete yol açacağına inanıyor. Bu şekilde meyi başarırlarsa, dünyanın geri kalanından daha ortaya çıkan ileri yapay zekâ, insan bilişselliğinin fazla sayıda çocuğa ve zenginliğe sahip olabilirler. pek çok unsurunu kontrolü altına alabilir ve bunBu durumda kendileri gibi olanlarla birlikte coğra ları artık insani olmayan bir tarzda biraraya getirerek insanı yeryüzünden silebilir. fi ve sosyal olarak bir kopma yaşayabilirler. Bostrom yapay zekânın insan zekâsını tutsak Bu durumda genleri tümüyle değişir ve zaman içinde ortaya yeni bir tür ç kabilir. Böyle bir yolu etmesinin sonucunda olabilecekleri şu sözleriyle diizleyip izlemeyeceğimiz çocuklarımızın alacağı ka le getiriyor: “İnsan yaşamına anlam katan pek çok şey –mizah, aşk, oyun oynama, sanat, seks, dans, rarlara bağlı. sosyal iletişim, felsefe, edebiyat, yiyecek ve içecekMAK NELER N ROLÜ NE ? ten keyif alma, dostluk, çocuk sevgisi, spor gerekGenetik müdahale kadar kesin olmasa da ma siz uğraşlar olarak görülecek.Bütün bunlar insanın kineler konusunda attığımız adımlar da insanın ge evrimsel geçmişinde uyumu sağlayan unsurlardı. leceğini etkileyebilecek. Bu arada insanların mı Gelecekte bu faaliyetlerin olmaması uyumsuzluğu makinelere, yoksa makinelerin mi insanlara mü doğurur. Ve bu da insanın sonu anlamına gelir.” dahale edeceği bilinmiyor. Türümüzün nihai evriminde makineler ile sembiyoz ÖZETLE.... Kısaca Homo sapien gelecekte da var olacak ise (ortakyaşam) bir yaşam bizi bekşu yollardan birini seçmek zorunda kalacak: liyor olabilir mi? STAZ (HAREKETS ZL K): Büyük ölçüde Pek çok bilim kurgu yazarı vücutlarımız robotlara ilişkilen bugünkü halimizle kalacağız. Irkların ortaya çıkıdirebileceğimize veya aklımızı şına benzer şekilde bazı küçük değişiklikler geçirebilgisayarlara yükleyebileceği biliriz. TÜRLE ME: Bu gezegende veya diğerlerinde mize inanıyor. Aslına bakarsanız şu anda bile makinelere bağım yeni bir insan türü evrilebilir. MAK NELER LE SEMB YOZ: Makine ve lıyız. Makineleri kendi gereksinimlerimizi karşılmak üzere insan beyninin birleşmesinden doğacak ortak zeürettiğimiz sürece, onların ihti ka, bugün insanca olarak nitelendirdiğimiz özellikyaçlarını da gidermekle yüküm lerin ortadan kalkmasına yol açabilir. Derleyen: Reyhan Oksay lüyüz. Makineler giderek karmaşıklaştıkça ve birbirleri ile olan Kaynak: Scientific American, Ocak 2009 bağları güçlendikçe onlara hiz www.indiana.edu/~ensiweb www.web4health.info/en/aux/homosapiensfuture.html met etmek zorunda kalabiliriz. Prostat kanseri tanısında Elastografi Derleyen Dr Murat Diren, Üroloji Uzmanı drmuratdiren@gmail.com E sneklik (elastisite) canlı dokuların önemli özelliklerinden birisidir. Yaşlanma, iltihabi değişim ve kanser gibi normal dışı (patolojik) değişimler doku esnekliğinde de farklılıklara sebep olur. Bu anlamda esneklik, bir dokuda yüklenme (strain) sonucu ortaya çıkan uzama değişimi için gerekli gerilim (stres) oranı ve aynı zamanda dokunun elastik deformasyona uğrayabilmesi için ne kadar güç kullanılması gerektiğidir (1). Bir hastalığın tanısı ve onun tedavisi için harcanan zaman ve maliyetin ciddi rakamlara ulaştığı çağımızda, tanı koymaya yönelik her akılcı yöntem dikkat çekiyorr. Bunlarda biri de, 1990 yılların başından beri de Ultrason resminde prostat içinneysel olarak bilinen rutin ultrasono de kanserli bölge.Bu alanların grafi (US) uygulamalarına ek olarak, normal dokudan ayrımı güç olo doku özelliğini (sert veya yumuşak duğu için,sertlik katsayısının olma) ölçerek, gri skala, renkli dopp elastografi ile değerlendiriller, power doppler gibi özelliklerin ya mesi biyopsilerde ek bilgi denına, Sonoelastografi diye adlandırı mek olacaktır. lan doku esnekliği ölçümü verisidir . Böylece US’de tesbit edilen kitlelerin sert veya yumuşak olmalarına dair bir ek bilgi, iki boyutlu, önceki ve bası sonrası kesit resimlerde elde edilmiş olmaktadır. 2006 yılından itibaren konu ile ilgili çıkan makalelerde klinik uygulamada, dokuya ne kadar baskı yaparak esneklik yaratılabileceği, gerilimin ölçümü (kuantifikasyon) standartları, uygulayıcı hekime bağlı farklılıklar anlatılmaktaydı. Son yıllarda ultrasonografi cihazları üreten firmaların (2) bu konuyu ihmal etmeleri önemli ölçüde pazar şartları ve uygulayıcı hekimlerden ilgi ve talep gelmemesi ile ilgilidir. Bilhassa meme ve prostat kanseri tanısında ultrasonla oryante biyopsilerin (TRUS) standartlaşması, bu konuda gereksiz biyopsilerin azaltılması ve tanı kalitesini arttırma isteği, görüntülemeye ek bilgi sağlayabilecek elastografiyi mercek altına almıştır. John Hopkins Hospital (ABD) üroloji bölümü şefi Prof. Dr. P.Walsh prostat kanseri tanısında, ihtiyacımız olan bilginin en kritik önemdeki kısmının, kanserin kesinlikle bulunduğu yerle (precise location) yayılımı (extend of cancer) olduğunu söylüyor. Bilindiği gibi prostat kanserinin erken tanısında kanda PSA değeri (4 ile 10ng/ml arasında) önemli oynamalar gösterebilir. Bu da prostatın iyi huylu gelişmesi ile kötü huylu prostat kanseri tanısı koymada üroloğun daha fazla tanı aracına ihtiyacını arttırır (3). Klasik, parmakla makattan prostat dokusunun incelenmesi (palpasyon) önemini yitirmedi. Ancak görüntüleyerek sert ve sabit görünümlü, düzensiz nodüler prostat dokusu içindeki yapıların ayrıca kuantitatif (sayısal) değerlendirilebilmesi sonoelastografi’yi gelecek yıllarda güvenilir, sonuçları karşılaştırılabilen, tanıyı kolaylaştıran bir yöntem haline getirebilir. Kaynaklar: