Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TÜSİAD’ın ilk on yılı: Meşruiyet arayışından meşruiyetin kaynağı olmaya Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin kuruluşundan itibaren 9 yıl başkanlığını yürüten Tekfen Holding kurucu ortağı Feyyaz Berker'in desteğiyle TÜSİAD'ın ilk 10 yılı kitaplaştırıldı. Gazeteciyazar Güngör Uras'ın yazdığı ''Fikir Üreten Fabrika” ve Mehmet Altun'un yazdığı ''Ortak Aklı Ararken” adlı kitaplar bir toplantı ile medya mensuplarına tanıtıldı. Dr.Şükran Gölbaşı (sgolbasi@gmail.com) ki darbe arasında kalan bu dönemin birçok önemli olayına ışık tutan bu iki kitap, esasında özel sektörün 1970'lerin başında başlattıkları meşruiyet mücadelesinden, bugün gelinen noktada nasıl meşruiyetin kaynağı olduklarının bir hikâyesi olarak okunabilir. Vehbi Koç, 1960'dan sonra yeni anayasanın verdiği özgürlüklerin sol akımların güçlenmesine ve özel sektöre karşı havanının değişmesine neden olduğunu düşünüyordu. Sol söylem, özel sermaye sahiplerinin, vergisini kaçıran, yasal olmayan yollardan kazanç sağlayan, devletin olanaklarını kendi ticari çıkarları için kullanan bir kitle olarak tanınmasına neden olmuştu. 1970’lerin başlarında, işadamlarına 'potansiyel hırsız' gözüyle bakılıyor, kamuoyunda yaygın olarak kullanılan ''çıkar çevreleri'' sözcüğünden işadamlarımız ciddi biçimde alınıyorlardı. Böyle bir kesim vardı şüphesiz, büyük sermaye çevreleri bir çatı altında toplanarak kendilerini bu kesimden ayrı tutmak istiyordu. Bu meşruiyet çabaları, 12 Mart askeri darbesinin hemen ardından kurulan TÜSİAD’ın, sadece kendi mensuplarının çıkarlarını değil, bütün Türkiye'nin menfaatını kollayan bir dernek misyonuyla ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bir meşruiyet göstergesi olarak da vergisini ödemeyenleri derneğe kabul etmeyeceklerdi. Berker, aralık ayı sonunda kitapları kamuoyuna tanıtmak için yaptıkları toplantıya aralarında Süleyman Demirel'in de bulunduğu kişileri çağırdıklarını, aktif politikada olanları ise davet etmediklerini söylüyordu. “Çünkü” diyordu Berker, “TÜSİAD'ın ilkeleri var, bir; siyaset d nda kalmak. İkincisi; kendi irketlerimizin de il Türkiye'nin menfaat n ön planda tutmak” Berker, bir gazetecinin, ''TÜSİAD'ı Koçman'ın tanımladığı gibi büyük sermayenin lobi örgütü'' olarak tanımlar mısınız'' sorusunu ise, ''Evet bir lobidir, doğrudur. Dünyanın her yerinde, ABD'de, Japonya'da da var. Başbakanları seçtirirler. Bizim öyle bir gücümüz hiç olmad , milletvekili seçtiremedik” diye yanıtlıyordu İş çevrelerinden hepimizin de bildiği gibi, bugüne kadar bir değil, birçok milletvekili seçildi. Belki sayın Berker, “biz seçtirmedik, kendi keyfiyetleridir, seçilmişlerdir” diyebilir. Fakat, “TÜSİAD'ın ilkelerinden biri siyaset dışında kalmak” sözüyle keşke siyasetten ne kastettiğini biraz daha açsaydı. TÜSİAD tam da bu sözlerin tersine, kurulduğu ilk günden beri siyasetin tam ortasında oldu. Kurulduğu ilk günden beri, siyasette taraf oldu. Siyasetin taraflarını belirledi. Nasıl mı? Geriye doğru şöyle bir bakalım. CBT 1144 / 12 20 Şubat 2009 İ jim hükümeti başbakanı Nihat Erim’le yaptı. Peki neydi bu ilk toplantının amacı? Amaçları hükümet üyelerinden bazılarını çekilmeye zorlamaktı. Mehmet Altun'un kaleme aldığı ''Ortak Akl Ararken TÜS AD' n lk On Y l 19701980'' adlı kitapta işadamlarının başlangıçta büyük umut bağladıkları Nihat Erim hükümetinin, özel kesimin önünü kesmeye çalışan bir niyet içinde olduğundan şüphelenmeye başladıkları belirtilmektedir. İşadamları, kota tahsislerini, Ticaret Odalarının elinden alan Dış Ekonomik İlişkiler Bakanını ve icraatlarından rahatsız oldukları (Karaosmanoğlu, Topaloğlu gibi) bakanları kabinede istemiyorlardı. Bu baskılar sonunda 11 kabine üyesi istifa etti. Bakanlar istifa mektuplarında kısaca “Harcadığımız çabalar, sadece kendi çıkarlarını düşünen çevrelerce engellendi. Bu engelleme.. her seviyede devam etmiştir” diyerek nasıl bir kuşatma harekâtına maruz kaldıklarını gözler önüne seriyorlardı. Erim hükümetinin dağılması işadamlarının ilk siyasi başarısıydı. Bundan sonraki icraat, FeyzioğluSatır ikilisini ön plana çıkartmak olacaktı. Sonra Melen Hükümeti kuruldu. Melen dönemi, işadamlarının tam egemenliğinin sağlandığı bir dönem oldu. Ardından Talu Hükümeti ise, işadamlarının işbirliği ile ülkeyi birlikte yönettikleri dönem oldu. 5 Haziran seçimleri ile bu saadet zinciri bozuldu. Ecevit büyük bir çoğunlukla seçimin galibiydi. Vehbi Koç’a göre ise CHP kendini solda tanımlamıştı ve solla mücadele partilere bırakılamayacak kadar vatan için önemli bir işti. rarlarının çatısını oluşturacaktır. Bu kararların hayata geçirilebilmesi için, toplumun ve baskı gruplarının askeri yönetimle zaptü rapt altına alınması sonucu, Özal bu kez de Demirel’le yaptığına benzer bir pazarlığa askerlerle tutuşacaktır. Pazarl n her a amas hakk nda, ABD büyükelçisi Spain’e bilgi verdii sonradan Amerikan belgelerinde yayımlanacaktır. Pazarl n uzamas sonucu yine işadamları devreye girerek (Vehbi Koç askerlere mektup gönderecek) ne yapıp edilip Özal’ın görevde tutulması sağlanacak, Özal Başbakan Yardımcısı olarak yine ekonominin başına oturtulacaktır. Darbe sonrası ilk seçimlerde Özal’ın yeni kurduğu partisinin seçimlere girmesini sağlamak için bir yandan Amerika, bir yandan işadamları tarafından askerlere baskı yapılacaktır... OECD Türkiye Masası şefi Türkiye’ye gelerek katıldığı seçim toplantılarında Özal’ı övecek; ABD, Dışişleri Bakanı Haig’i bu misyonla Türkiye’ye gönderecekti. Tabii bu hikâyenin Derviş’li yılları var, Tayyip Erdoğan’ın henüz partisini oluştururken Amerika’ya ve işadamlarımıza takdimi var. Yazının sınırlarını aşmamak adına biz burada bu kadarla keselim. TÜSİAD’ın ilkelerinin ikincisi; sayın Berker’in ifadesiyle “Türkiye'nin menfaatını ön planda tutmak” olarak tanımlandığına göre, demek ki işadamlarımıza göre Türkiye’nin menfaatları, Erim ve Ecevit hükümetlerinin dağıtılmasını, Özal’ın her şeyden sorumlu süperman yapılmasını, Türkiye’nin tüm kurumlarının piyasa odaklı yeniden inşasını, AKP’nin desteklenmesini gerektirmiş olmalıydı. Peki bütün bu eylemlerin hem baş aktörü olup hem de nasıl siyaseten tarafsız olunabiliyordu? Bilemiyoruz. Bana kalırsa, kendi güçleri konusunda sayın Berker fazla mütevazi bir tondan konuşuyordu. BUGÜN GEL NEN NOKTA 1970’lerde kendine meşruiyet arayışı ile yola çıkan TÜSİAD, gelinen noktada bizzat kendisi meşruiyetin kaynağı haline gelmiş bulunuyordu. Gün olup devran dönecek, kendi mensuplarına hırsız muamelesi yapanlara, bu kez TÜSİAD hırsız diye hitap edecekti. 19891991 yılları arasında TÜSİAD Başkanlığı yapan Cem Boyner, hatırlanacağı gibi, dönemin iktidarını ‘Kleptokrasi rejimi' (hırsızlık rejimi) olarak nitelemekten yargılanacaktı.Bugün artık hiç kimsenin yadsıyamayacağı gibi TÜSİAD hükümetler kuruyor, hükümetler dağıtıyor, kendi içinden bir başbakan çıkararak tüm kurum ve kurallarıyla Türkiye’nin yeniden inşasında baş aktör olarak rol alıyor. Seçimler arifesinde siyasi parti liderlerinin, hükümetler kurulmadan önce başbakan adaylarının bizzat TÜSİAD’ı ziyaret etmelerini, ardından medyada çıkan icazet ya da itiraz demeçlerini artık kimse yadırgamıyor. TÜSİAD’ın tarihini eleştirel bir gözle okumak isteyenlere biz de bir kitap önermek istiyoruz. Kültür Üniversitesi yayınlarından 2008’de çıkan kitabın ismi “TÜS AD’ n Toplumu n a Giri imleri”. Bir doktora tezi çalışması olan kitap TÜSİAD’ın siyaset ve toplum üzerindeki gücünü, o meşhur ilanlardan başlayarak yeni liberal politikalar çerçevesinde toplumun yeniden inşası bağlamında inceliyor. ECEV T’E SAVA Berker, Koç Holding ve İzmir grubu Ecevit’e açıktan savaş açma yanlısı iken, Özal kardeşler sayesinde hükümetle bağlantılı olan Sabanc grubu ise karşı çıkıyordu. Bu uzun süren sermaye içi çekişmeler, kitapta öyküsü anlatılan Ecevit Hükümetini düşürme ilanları olarak ünlenen ilanların gazetelerde boy göstermesiyle sonlanacaktı. Böylece uzun süren gürültü ve patırtıların ardından toplumun yüzde 41.4’ünün oyuyla gelmiş bir hükümet dağıtılıyordu. Sonrasında bilindiği gibi, IMF ve Dünya Bankası’nın yeniden yapılanma projelerine TÜSİAD içerden destek verecek ve halen devam eden devletin piyasa kurallarına göre yeniden yapılanması başlatılacaktır. Bu yapılanmanın mimarı olarak ünlenecek olan, o zamanlar bir holdingde tepe yöneticisi olarak çalışan TÜS AD üyesi Özal, işadamlarının çabalarıyla Başbakanlık Müsteşarı olarak Demirel hükümetine sokulacaktır. Zorlu pazarlıklarla, ekonominin tüm birimleri bürokratik işleyişin dışına çıkılarak Özal’a bağlanacak, Özal ilk iş olarak, hiçbir bürokratik birimi bilgilendirmeden IMF temsilcisi Woodward’la oturup yoğun bir mesai sonucu 24 Ocak ka S YASETTE TARAF TÜSİAD kurulduktan sonra ilk toplantısını, ara re