Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TÜBİTAK MAM’da GDO laboratuvarı TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) Gıda Enstitüsü (GE) genetik yapısı değiştirilmiş organizmaları (GDO) saptıyor. Bu amaçla MAM GE’de uluslararası standartlara uygun, DNA bazlı GDO analizlerinin sorunsuzca yapılabileceği bir laboratuvar var. Özellikle mısır ve soya kökenli gıda maddelerinde GDO’ya rastladıklarını belirten MAM yetkilileri, bazı Türk şirketlerinin politikaları gereği ürünlerinde GDO kullanmak istemediklerine dikkat çekiyor. Reyhan Oksay OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) T ÜBİTAK MAM’daki Gıda Enstitüsü bünyesinde kurulmuş olan özel donanımlı laboratuvarda, ülkemize yurtdışından gelen veya yurtiçinde üretilen, gıda üretimi için kullanılacak gerek hammadde ve gerekse işlenmiş olan tarım ürünlerinin GDO içerip içermedikleri saptanabiliyor. GE’ye bağlı Gıda Mikrobiyolojisi ve Fermantasyon Teknolojisi Grubu’ndan Dr. İbrahim Yaman bu konuda bilgi verdi: CBT 1183/ 10 20 Kasım 2009 CBT Türkiye’de sizden başka uluslararası akreditasyon almış başka GDO laboratuvarı var mı? TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) Gıda Enstitüsü (GE) bünyesinde yapılan GDO analizleri 2003 yılından beri Alman Akreditasyon Kurumu DARDAP tarafından akreditedir ve Türk sanayicisinin hizmetindedir. Yeni düzenlemelere göre Türkiye’de yapılan analiz akreditasyonlarının Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) tarafından yapılması gerektiği için bu süreç de paralel olarak devam etmekte. TÜBİTAK MAM GE’nin dışında böyle bir laboratuvar bulunmamaktadır. Size ne sıklıkla analiz talebi geliyor? Bu süreç nasıl işliyor? Genellikle bu talep kimlerden geliyor? GDO kapsamında TÜBİTAK MAM GE’ye yılda 100 kadar analiz başvurusu yapılmakta. Numuneler analiz yapılacak laboratuara uygun koşullarda sevk edildikten sonra, numunelerde var olan genetik materyal, yani DNA, izole edilip bu DNA içerisinde yabancı DNA (modifikasyonla aktarılan) var mı yok mu diye bakılır. Bazı durumlarda kantitatif olarak ne kadar olduğu belirlenir. Daha sonra bu sonuçlar müşteriye gizlilik çerçevesi içinde rapor edilir. Talepler genellikle gıda alanında faaliyet gösteren şirketlerden geliyor. Ayrıca, ithalat ve ihracat şirketleri de numune göndermekte. Bir gıdanın modifiye gen içerip içermediğini anlamak için ne tür analizlerden yararlanıyorsunuz? Pahalı bir işlem mi? Bir gıda ürününün GDO içerip içermediğini tespit etmek için DNA veya protein bazlı yöntemler var, en yaygın olanı DNA bazlı analizlerdir. Çünkü bu yöntemler, diğer yöntemlere göre çok daha hassastır; numuneler arası bulaşmanın, yani kontaminasyonun önüne geçilmesi gerekir. Bu nedenle özel olarak tasarlanmış temiz odalar kullanılmalı. TÜBİTAK MAM GE’de uluslararası standartlara uygun, DNA bazlı GDO analizlerinin sorunsuzca yapılabileceği bir laboratuvar kurulmuştur. DNA bazlı analizler, örnekten saflaştırılan DNA’nın uygun primerler kullanılarak “Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR)” yöntemi ile milyonlarca kez çoğaltılması esasına dayanır. Kalitatif analizlerde var veya yok şeklinde sonuç alınırken, kantitatif analizlerde yüzde oranı veya kopya sayısı olarak örnek içindeki GDO miktarı rakamsal olarak ifade edilir. Bu analizler Enstitümüzde iş yoğunluğuna bağlı ola rak 3 ile 8 gün arasında tamamlanabiliyor. Gerekli kit ve sarf malzemesinin yurtdışından temin edilmesinden dolayı diğer gıda analizlerine oranla biraz daha pahalıdır. Sıradan bir tüketici elindeki gıdanın GDO içerip içermediğini anlamak için bize başvurabilir. Türkiye’de genellikle hangi besin maddelerinde GDO’lar bulunuyor? Yapılan analizlerin sonuçları istatistiksel çıkarımlar yapmak için yeterli değil, fakat laboratuvarımıza gelen örneklerin bazılarında özellikle mısır ve soya kökenli gıda maddelerinde GDO’ya rastlamaktayız. Dışarıdan ithal ettiğimiz GDO’lar nasıl geliyor? Herhangi bir gıda maddesinin içine önceden karıştırılmış olarak mı, yoksa katkı maddesi olarak mı? Veya tohum olarak mı? Bu sorunun cevabını vermek zor. TÜBİTAK MAM GE’de çok farklı numunelerle karşılaşıyoruz ve bunların çoğu son ürün, yani tüketime hazır ürünlere ilişkin numuneler. Bunun yanı sıra mısır tanesi, soya fasulyesi, fındık, buğday, pirinç gibi hammadde olarak gelen numunelerimiz de var. Ürünün menşei ve nasıl ithal edildiği gibi konular sorumluluk alanımızda değil. Cartagena Biyogüvenlik Protokolü’nden başka uymak zorunda olduğumuz ulusal bir yasal düzenleme var mı? Ulusal Biyogüvenlik Kanun Taslağının yasalaşarak 2009’da yürürlüğe girmesi beklenmekte. Bu çerçevede GDO ve ürünlerinin, ithalatı, piyasaya sürülmesi, kapalı kullanımı, geçişi izne tabi olacak. Bu iznin verilmesi genel olarak aşağıdaki koşulların sağlanması durumunda verilecek; a) İnsan, hayvan, bitki ve çevre sağlığı ile güvenliğinin tehdit edilmemesi, b) Tüketicinin seçme özgürlüğünün ortadan kaldırılmaması, c) Çevrenin materyal dengesinin ve ekosistem işleyişinin istenmeyen şekilde bozulmasına neden olunmaması, d) GDO’nun kendisinin veya özelliklerinin istenmeyen şekilde çevreye yayılmaması, e) Yerel çeşitlerin devamlılığının tehlikeye düşürülmemesi. Ayrıca, yönetmelik ve tebliğlerle belirlenen eşik seviyelerinin üzerinde olan, gıda, yem ve işleme amaçlı GDO ve ürünlerin etiketlenmesi öngörülmekte. Laboratuvarınızda GDO geliştirebiliyor musunuz? TÜBİTAK MAM Gıda Enstitüsü olarak GDO geliştirmek gibi bir misyonumuz yok. TÜBİTAK MAM Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Enstitüsü’nde (GMBE) ise, gıdalara yönelik olarak yürütülmekte olan GDO çalışması var olmakla birlikte, gıda hammaddesi olan çeşitli bitki türlerinde (tahıl, baklagil, meyve ve sebze gruplarında) istenilen tarımsal özellikler doğrultusunda ilgili genlerin bitki genomlarına transfer edilmesi ve GDO’lu bitki genomlarının analiz edilmesi yetkinliğine sahiptir. Bu konuda gerek nitelikli araştırmacılar gerekse cihaz/ekipman altyapısı var. TÜBİTAK MAM GMBE’de laboratuvar koşullarında ve kontrollü ortamlarda çeşitli tahıl, baklagil ve hızlı büyüyen orman ağaçlarında transgen teknolojisinin kullanıldığı ARGE projeleri tamamlanmıştır. Bilgi toplumu bireyin akli melekelerini minimum düzeyde kullanarak yaşamını yönlendirmesini sağlayan toplum anlamına gelmez. Tersine her bireyin bilgiyi hangi araçlarla nerede arayacağını bilme, bulduğu bilgiler içinde doğru olanı yanlış olandan ayırt edebilme becerilerine sahip olmasını gerektirir. Sorgulayabilenler Toplumu Richard Bach’ın ülkemizde de yeni çıkan Hipnozcu adlı kitabında, roman kahramanı Jamie Forbes bir noktada interneti kullanarak bir kişi hakkında araştırma yapar. Her ne kadar internette doğruluğundan emin olunamayacak yığınla bilgi olduğunu belirtse de, webde yine de güvenilir bilgilere ulaşılacak siteler olduğunu vurgular. Böylece bilgi çağının en kritik olgularından birisine dolaylı yoldan temas edip üzerinde durmadan geçmiş Richard Bach. O da siberuzayda bilginin nasıl araştırılacağı ve bulunan bilgilerin doğru olup olmadığının nasıl tespit edileceği. En popüler arama motoru olan Google’ın minimalist ana sayfasında iki tane buton var. Birisi yazılan kelimelerle ilgili en popüler araştırma sonuçlarını ekrana getirmeyi sağlıyor; “Kendimi şanslı hissediyorum” isimli ikinci tuş ise listenin en başındaki linke doğrudan tıklanmış gibi ilgili siteyi yüklüyor. Bu ikinci buton dikkat çekici değil mi? Firma açısından bir meydan okumanın şekillenmiş hali. Google arama sonuçlarının doğruluğundan o kadar emin ki, her arama sonucunda kişinin listedeki ilk linke gitmesinin yeterli olacağını göstermek için böyle bir butonu eklemiş olabilir. Öte yandan bu durum internetteki bilgi yığınının ne kadar sağlıklı ve doğru bilgilerden oluştuğu ya da arama yapanların her seferinde hep en doğru bilginin bulunduğu linki tespit edip öncelikle ona gittiğini garanti edemiyor. O halde asıl sorun çözülmemiş bir şekilde kullanıcının sırtına yüklenmiş durumda. Yani yapılan aramaya en uygun linkin hangisi olduğunu, listelenen bilgilerden hangilerinin doğru olduğunu tespit edebilmek. Bilgi toplumu ifadesine eleştirel bakanlar biraz da bu noktada bir yorum farkına sahipler. Bilgi toplumu, bireyin akli melekelerini minimum düzeyde kullanarak yaşamını yönlendirmesini sağlayan toplum anlamına hiçbir zaman gelmedi; gelmeyecek de. Hatta tam tersi bilgi toplumu bireyin bu alanda her zamankinden daha ileri düzeyde becerilere sahip olmasını gerektiriyor. Bu beklentilerden biri bilgiyi hangi araçlarla nerede arayacağını bilmek ise, diğeri de bulduğu bilgiler içinde doğru olanı yanlış olandan ayırt edebilecek muhakeme yeteneğine sahip olmaktır. Bu açıdan irdelendiğinde bilgi toplumu ifadesindeki bilgi, veri ya da enformasyon ağırlıklı bir bilgiye işaret etmektedir. Yani bir mekanizma tarafından işlenmesi gereken bilgi. Bu veri ve enformasyonun işlenmesi bireyin aktif olarak rol oynamasını gerektiren bir süreçtir. Kişi karşısına gelen bilgi kırıntılarını irdelemeli, farklı kaynaklardan çarpraz kontrol yapmalı ve güvenebileceği doğrulukta bir sonuç üretebilmelidir. Bu süreç herhangi bir araca, kişiye ya da kuruluşa delege edilemez. Bu tür araçlar da değerlendirme sürecinde kullanılabilir ancak son aşamada kararı bireyin kendisi vermelidir. Bu çerçevede bilgi çağının bireyi sorgulayıcı olmalıdır; tabi olucu değil. O halde karşısına gelecek bilgileri irdeleyecek bireyin donanımı burada kritik bir yönverici olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişi yeterli (zihinsel) donanıma sahip değilse ne arama süreci ne de bunun sonucunda elde edeceği bilgileri işleme ve bunun sonuçları tatminkâr olacaktır. Örneğin ülkemizdeki internet kullanım eğilimlerine baktığımızda karşımıza çıkan tablo bunun bir göstergesidir. Güdük girdi güdük çıktı üretir mantığıyla interneti gündelik yaşamına yön verici düzeyde ve alanlarda kullanabilme konusunda yeterli donanıma sahip olmayan internet kullancılarının önemli bir çoğunluğu, çevrim içi zamanlarının önemli bir kısmını dedikodu sitelerinde chatleşerek geçirmekte. Onları eleştirmek biraz da haksızlık aslında. Çünkü onların da ebeveynleri zamanlarını ya kapı önünde çekirdek çitleyerek ya da kahvehane köşelerinde pinekleyerek geçiriyordu.