02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Üniversite Olmak Üniversite, Latince universitas sözcüğünden gelmektedir. Bağımsız ve özgür, aynı zamanda tüzel kişiliğe sahip bireyler topluluğu olarak tanımlanabilir. Başlangıcı, Platon’un Academeia’sına (MÖ 400), Aristoteles’in Lykeion’una (MÖ 387) kadar gerilere götürülebilir. Hindistan’da, Çin’de, daha sonra Roma İmparatorluğu’nda, başlıca yönetici yetiştirmek amacıyla kurulmuş yükseköğretim kurumlarının varlığı bilinmektedir. Çağdaş üniversitelerin prototipleri olarak Bologna (1088) ve Paris (1160) üniversiteleri kabul edilmektedir. Tarihsel sırayla Oxford (1167), Venedik (1204), Cambridge (1209) ve Padua (1220) ilk kurulan üniversiteler olarak kayıtlara geçmiştir. Prof. Dr. Okay Eroskay İstanbul Kültür Üniversitesi ken, onların insan haklarına ve fırsat eşitliğine saygılı, paylaşmaktan mutluluk duyan, girişimci, demokratik ve laik yönetimi benimsemiş, eleştirel ve akılcı çözümlere hoşgörüyle yaklaşan, yurttaşlarını seven, çevre ve doğa bilinci gelişmiş, yasalara ve kurallara saygılı, estetik ve kültürel zevkleri algılayabilen fertler olarak yetişmelerine yardımcı olmaktır. Yukarıda sıralanan hedeflere ulaşmak için verilen eğitim, gençlerimizi koşullandırıcı olarak değil, yaşam düzeylerini yükseltici bir süreç olarak düşünülmelidir. Bu tanım, esas itibarıyla, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne dayanmaktadır. Bu nedenle, gençlerin genel görüş, temel mesleki bilgi ve çeşitli yöntemlerle kendi kendine öğrenme yeteneği kazanması ve bunu yaşam boyu sürdürebilmeleri istenmektedir. Küresel gelişmeler, bireylerin artık çoklu bilgi ve beceriye sahip olmasını zorunlu kılmaktadır. Ü niversitelerin tarihsel gelişmesi hakkında çok ayrıntılı bilgiler ve zengin bir yayın listesi mevcuttur. XIX. yüzyıl başlarında, Avrupa’da yaklaşık 190 ve Amerika’da 50 dolaylarında üniversitenin olduğu bilinmektedir. Amerika’da, Alman ve İngiliz üniversitelerinden farklı olarak, 1800’lü yıllardan itibaren, günlük hayatta karşılaşılan sorunlara ve bir mesleğe yönelik farklı bir üniversite modelinin geliştiği görülmektedir. Amerikan üniversiteleri, meslek icrasına doğrudan olanak sağlayan ve toplumun isteklerine cevap veren bir esneklik içersinde gelişmişlerdir (ÖZTUNALI. Ö. 2001). AKADEMİK ÖZERKLİK Üniversiteler için akademik özerklik, koşulların başında gelmektedir. Özerklik, bir üniversitenin, herhangi bir müdahale olmaksızın stratejik plan ve programına göre, kendi karar organları vasıtasıyla yönetilmesi demektir. Özerklik bir üniversitede, kimin öğrenim görebileceği, nelerin öğretileceği, öğrencilerin mezun olmak için hangi koşulları yerine getirmeleri gerektiği, hangi konularda araştırmalar yapılacağı, ödeneklerin nasıl kullanılacağı gibi akademik ve yönetsel konularda yetki sahibi olması anlamında kullanılmaktadır. Özerklik kurumsal bir ayrıcalık değildir. Ülkemizde, tüm devlet ve vakıf üniversiteleri, yasa ile kurulurlar. 2547 sayılı yasa ile anayasamızın 130. maddesine göre YÖK tarafından yönetilir ve denetlenirler. OECD ülkeleri için öngörülen Bağıl Özerklik İndeksi’nde (Realitive Index Autonomy), mali özerklik veya kaynak kullanımı yetkisi ağırlıklı bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Bağıl özerklik için öngörülen ölçütler, gayrimenkul ve diğer donanımların mülkiyetine sahip olmak, borçlanarak fon yaratabilmek, kaynakları kendi amaçları yönünde bağımsız kullanabilmek, akademik program ve ders içeriklerini belirleyebilmek, akademik personelin görevlendirilmesine veya işine son verilmesine karar verebilmek, çalışanların ücretlerini, öğrenci kontenjanlarını ve katkı paylarını belirleyebilmek şeklinde sıralanmaktadır. Esasen özerklik kavramı, günümüzde kişiler için herhangi bir sorgulamaya veya işini kaybetme riskine maruz kalmadan bilimsel görüşünü ifade etme hakkı veya serbestisi olarak da tanımlanmaktadır. Belirli bir perspektif içerisinde hedefe ulaşabilmenin en iyi ve en az riskli yolunun, karar mekanizmalarını doğru kurmak ve kişilere yetki vermek olduğuna inanılmaktadır. Aksi takdirde, üniversiteler, farklı görüşlerini kamuyla paylaşmaktan çekinen öğretim kurumu yapısı kazanmaktadır. Kapısında üniversite yazan, ancak gerçekte üniversite olmayan kurumlar veya okullar oluşmaktadır. Ayrıca, gençlerimize mesleki ve teknik bilgiler kazandırır AKADEMİK YÖNETİM Üniversitelerde katı hiyerarşik yönetim yerine, yatay ilişkilere dayanan, karşılıklı etkileşime önem veren, paylaşımcı bir yönetim modeli uygun görülmektedir. Öğretim üyeleriyle öğrenciler arasında sevgi, saygı ve yardımlaşma sağlanmaya çalışılmalıdır. Böylece öğrenciler kendilerini demokratik bir ortamda aktif ve katılımcı bireyler olarak geliştirme olanağı bulabileceklerdir. Üniversite yönetiminde en önemli halka, öğretim üyesi ile öğrenci arasındaki iletişimdir. Öğretim üyelerinin öğrencilerine birer yetişkin olarak sevgi ve saygıyla yaklaşmalarının sınıfta sorgulamaya ve tartışmaya açık, özgür ve güvenli bir ortam oluşturmanın temel ön koşulu olduğunun bilincinde olmaları çok önemlidir. Öğretim üyelerinin davranışları ve söyledikleri, gençler üzerinde etkileyici olabilmektedir. Bunlar, öğrencilerin zihinlerinde uzun yıllar yer etmektedir. Hatta öğretim üyelerini kendilerine örnek almaktadırlar. Üniversite süreci, gençlerin sadece öğretimle temel ve mesleki bilgiler kazandıkları yıllar olmamalıdır. Üniversiteyle mezunlarımız arasındaki iletişim ve yardımlaşma çeşitli şekillerde sürdürülebilmelidir. Üniversite ortamında öğretim ciddiye alınmalıdır. Öğrencilerle en yeni bilgiler paylaşılmalı, dersler ve programlar çağdaş yöntemlerle sunulmalıdır. Öğrenci ile öğretim üyesi ilişkileri saygıya dayanmalıdır. Hiçbir öğrenciye farklı davranılmamalı ve öğrencinin öğretim üyesinin bir kopyası haline gelmemesine özen gösterilmelidir. Uygun pedagojik yaklaşımlar bulunarak öğrencilerin yaratıcılık yeteneklerinin körelmesi engellenmelidir. Eleştirel düşüncelerine saygılı ve hoşgörülü davranılmalıdır. Üniversitelere olan güven ve itibar, başlıca etik kurallarının veya standartlarının belirlenmesi ve bu kurallara taviz verilmeden uyulmasına bağlıdır. Doğal olarak, etik standartlarının fizikî sınırları yoktur. Toplumla veya diğer uluslarla ilişki CBT 1183 / 12 20 Kasım 2009 lerde bulunan üniversitelerin veya akademisyenlerin bu ilişkiler sırasında kendi kimliklerini veya ayrıcalıklarını koruyabilmeleri gerekir. Üniversite, akademik ve özgür bir düşünce ortamıdır. Dolaylı yöntemlere başvurmadan, her türlü konunun, belli bir zarafetle ve hoşgörüyle görüşülmesine olanak sağlayarak ortak aklın kabul görmesi gereken bir kurumdur. Üniversite çağındaki gençlerimizin eğitim ve öğretimi, şüphesiz ki çok özel bir öneme sahiptir. Nüfusumuzun büyük bir oranının 1723 yaş arasında olması, bu sorunun geleceğimiz bakımından ağırlığını arttırmaktadır. Halen üniversitelerimize girmek için çırpınan yaklaşık 1.5 milyon genç vardır. Gençlerimizin sosyalleşmesi, toplumumuza uyum sağlaması, gelişmemizin dinamik gücü olabilmesi için, akademik kültürün gençlere sevdirilmesi ve benimsetilebilmesi gerekmektedir. Gençlerimizin çeşitli sorunlarının çözülmesi, ülkemizin geleceğinin güvence altına alınmasını sağlayacaktır. Üniversiteler, akademik işlevleriyle, yenilikleri izleyen ve geliştiren, bilimsel yaklaşımlarla gençlerimizi şekillendiren, geleceğe hazırlayan, kültürel eksiklerini tamamlayan, dolayısıyla kimlik kazandıran kurumlardır. Hiçbir zaman, tek merkezli, tek tip ve dogmatik olmamalıdırlar. Üniversitelerimizin çoğunda, evrensel yeni bilgiler üretmek yerine, öğrencilere mevcut bilgilerin aktarılması, yaygın olarak sürdürülmektedir. Sonuç Gelişmiş toplumlarda, bilimin ve akılcı düşüncenin etkin olarak kullanıldığı görülmektedir. Geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerde yoksulluk, yasadışı davranışların yaygınlığı ile barınma, beslenme, sağlık, güvenlik, insan hakları gibi konularda yaşanan pek çok sorun, bilimsel yöntem veya bulgulara inanmamak veya akılcı yaklaşımlara güvensizlikten ileri gelmektedir. Bilim, çoğu zaman göstermelik olarak kullanılmakta, bazen de bilimsel bulgular çarpıtılarak öznel sonuçlardan yararlanılmaktadır. Cumhuriyetin kuruluşu ve Atatürk devrimleriyle gerçekleştirilmek istenen, kırsal tarım toplumundan , akılcılığı ve bilimi rehber kabul eden aydınlanmış topluma dönüşmektir. Üniversitelerimiz önce kendi kurumsallaşmalarını sağlamalıdırlar. Üniversitelerimizin sürekli denetim altında tutulması, onlara olan güvensizlikten ileri gelmektedir. Merkezi yönetim ve denetim ile korumacı tutum gelişmeye mani olmaktadır. Üniversite sorunu gerçekte bir yönüyle yönetim modeli konusudur. Merkeziyetçi, denetleyici veya koruyucu yönetim, üniversitelerimizin gelişmesini olumsuz etkilemekte ve ülkemizin sorunlarının da akılcı yöntemlerle çözülmesini geciktirmekte veya olanaksız kılmaktadır. Üniversitelerin kendi kurulları ve organları vasıtasıyla yönetimi ve ileriye dönük gelişme planlarını hazırlamaları gerekmektedir. Üniversite kültürünün oluşması da önemli koşullardandır. Bunun sonucunda, elbette üniversitelerimiz arasında farklılıklar ortaya çıkacak ve daha çok araştırma ile daha iyi öğretim yapabilmek için olumlu bir rekabet oluşacaktır. Çağdaş üniversitelerin kendilerine özgü felsefesi ve üstün yanları olmalıdır. Bu amaçla, üniversitelerin bir yönüyle kurumsal, muhafazakâr, uzlaştırıcı, diğer yönüyle ise dinamik, yenilikçi, ilerici ve üretken olma zorunluğu bulunmaktadır. Üniversite, farklı işlevleri barındırdığından demokrasinin de vazgeçilmez kurumlarından biridir. Üniversite ve demokrasi ilişkisi çift yönlüdür; birinin yara alması diğerini de hırpalar. Üniversitelerimizin kendilerine özgü, fakat küresel düzeyde araştırmalar yapmaları, buluşlarıyla üretime katkılar sağlamaları, üst düzeyde uzmanlaşmış insan gücü yetiştiren kurumlar olmaları dileğimiz vardır. Ülkemiz, ancak bundan sonra uluslararası topluluğun seçkin, saygın ve sözüne değer verilen bir üyesi olabilir. ÖZTUNALI, Ö. (2001) Üniversiteler Tarihi ve Vakıf Üniversiteleri: İstanbul Kültür Üniversitesi, yayınlanmamış bildiri.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle