24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR İSPANYOL GRİBİ ANTİKORU HÂLÂ YAŞIYOR İspanyol gribi salgınından bu yana doksan yıl geçmesine rağmen, salgın dönemini yaşayanların kanında grip virüsüne karşı antikor bulundu. Nature dergisindeki habere göre antikorlar, farelere aşılandığında, aşılanmamış farelerin aksine hayatta kalmışlar. Benzer bir grip salgını yaşanacak olursa, tedavi için antikorlardan yararlanılabilecek. 19181920 yılları arasında dünyaya yayılan İspanyol gribi virüsü, 25 milyon insanın yaşamına mal olmuştu, hatta kimi uzmanlar bu sayının 50 milyonu bulduğunu varsayıyorlar. H1N1 tipine dahil virüs son derece bulaşıcıydı ve diğer grip virüslerinin aksine küçük çocuklara ve yaşlılara değil daha çok 2040 yaşları arasındaki sağlıklı genç insanlara bulaşmıştı. Vanderblit Tıp Merkezi’nden (ABD, Tenessee eyaleti) James Crowe ve ekibi kısa bir süre önce İspanyol gribi salgınıtersizliği de en büyük çevre sorunu haline gelmiş. Virginia Deniz Bilimleri Enstitüsü’nden Robert Diaz ve Göteborg Üniversitesi’nden Rutger Rosenberg, son on yıllarda denizlerdeki oksijen yetersizliğiyle ilgili gerçekleştirilen araştırma sonuçlarını değerlendirmişler. “Ölüm bölgeleri” ilk kez 1930’lu yıllarda Baltık Denizi’nde saptanmıştı. 1960’lı yıllarda büyüyen sorun, tarımda daha çok kullanılmaya başlanan gübre yüzünden denizlere daha fazla azot ve fosfat gibi besleyici maddenin ulaşmasına bağlı olarak gelişmişti. 1995 yılına gelindiğinde oksijen fakiri 305 deniz bölgesi tespit edilirken günümüzde bu sayı 400’ü geçti diyor uzmanlar. Hesaplar ölüm bölgelerinin 1960’tan 2000’e kadar ikiye katlandığını gösteriyor. Oksijen fakiri bölgeler günümüzde yaklaşık olarak 245.000 km²’lik bir alanı kaplamakta. Oksijen yetersizliği, besleyici madde artışına bağlı olarak yosunların hızla büyümesiyle meydana gelmekte. Ölen yosunlar dibe çöktüğü zaman, bakterilerce indirgeniyorlar ki bunun için oksijen tüketilmekte. Bu süreç yüzünden ise denizlerdeki oksijen miktarı azalıyor. Bunun sonucunda ilk önce dibe yakın yaşayan canlılar ölmekte. Oksijen yetersizliği, genelde balıkların azalmasından sonra fark ediliyor. Uzmanlar daha fazla ölüm bölgesinin oluşmaması için, sahil sularına besleyici madde girişinin engellenmesi gerektiğini söylüyor. Örneğin Karadeniz’deki oksijen fakiri bölge 19731990 yılları arasına 40.000 km²’den fazla büyümüş. Fakat 1989 yılından itibaren gübre için yardımlar kesilince, denize akan besleyici madde miktarı da azalmış. Ve 1995 yılında “ölüm bölgesi” tamamen yok olmuş. lerinin zarar görmesine bağlı olduğunu saptamış. Ayrıca belli başlı negatif yükler de saç tellerinin birbirini itmelerine dolayısıyla da saçların zor biçimlenmesine neden olmakta. Bilim kadını bu yüzden üreticilere, dengesizlikleri ortadan kaldıran ve bu şekilde saç tellerinin birbirine sürtünmesini engelleyen bakım ürünleri geliştirmelerini önermekte. Örneğin negatif yüklerin itme etkisini nötrleştirecek, pozitif yüklü plastik parçacıkları içeren saç bakım ürünleri uygun olabilir diyor Max. GENETİK ANTİKORLARLA KANSER TEDAVİSİ Alman bilim insanları genetik antikorlarla yeni bir kan kanseri tedavisi geliştirdiler. Yeni antikor, bedenin bağışıklık sistemini kanserle savaşmaya teşvik ediyor. Würzburg Üniversitesi’nden Ralf Bargou ve Amerika’daki Micromet firmasından Patrick Baeuerle tarafından geliştirilen antikor, ilk olarak Münih, Würzburg, Essen, Ulm ve Mainz üniversite kliniklerinde yatan hastalar üzerinde test edilmiş. Tedavileri mümkün olmayan yedi hasta bile en yüksek doza tepki vermiş. Bu çok alışılmadık bir durum diyor Baeuerle, ama has DENİZLERİN OKSİJENİ TÜKENİYOR Geçtiğimiz on yıllarda denizlerdeki düşük oksijenli “ölüm bölgeleri”nin sayısı üçte bir oranında artmış. Uzmanlar buna neden olarak örneğin gübre gibi tarım ürünlerinin nehirler üzerinden denizlere akmasını gösteriyorlar. Science dergisindeki habere göre aşırı avlanma, yaşam alanlarının zarar görmesi ve tehlikeli yosunların üremesi dışında oksijen yeİspanyol gribi virüsü nı atlatan 32 kişi buldular. O tarihlerde 212 yaşlarında olan bu kişiler bu gün ortalama olarak yüz yaşındalar. Salgını yaşayan kişilerin birçoğu ailelerinden bir kişinin hastalandığını hatırlıyorlar, yani virüsle doğrudan doğruya temas halinde olduklarını söylüyor. Araştırmacılar bu insanların kanlarında 1918 yılındaki virüse karşı gelişen antikorlar saptadı. Test edilen sekiz kişiden yedisinde ise hâlâ antikor üreten BLenfosit hücreleri var. Araştırma insan bedenindeki Bhücrelerin bir enfeksiyonun ardından uzun yıllar kalıcı olduğunu göstermesi açısından önemli. Kanser Araştırmaları SİGARA İÇMEYENLER NİÇİN AKCİĞER KANSERİNE YAKALANIYOR? Amerikalı bilim insanları ince tozun akciğer ve solunum yolları üzerinde tıpkı sigara dumanı gibi etki yaptığını saptadılar. Tütünün yanması sırasında olduğu gibi ince toz partiküllerinin üzerinde de serbest radikaller oluşmakta. İnce toz partikülleri bir kez solunduğunda bile kalıtım malzemesi ve diğer biyomoleküllere zarar verebiliyorlar. Birçok yanma sürecinde oluşan gaz halindeki serbest radikaller, havada bir saniyeden kısa bir süre içinde indirgenebilirken, ince toz partikülleri üzerinde günlerce hatta daha uzun bir süre hayatta kalabiliyorlar. Bugüne kadar bilinmeyen kimyasal bağlantılar Louisiana Eyalet Üniversitesi’nden Barry Dellinger’e göre akciğer kanseri ve sigara içimine bağlı diğer tipik hastalıkların sigara içmeyenlerde görülmesini açıklayabilir. Dellinger yeni keşfedilen parçacıkları “persistent free radicals”/ “inatçı serbest radikaller” olarak isimlendirmiş. Bunlar özellikle de bacalardan veya egzoz borularından çıkan dumanların soğuması sırasında bakır veya demir içerikli nano parçacıkların üzerinde oluşmakta. İnatçı serbest radikallerin oluşabilmesi için özel halka biçimli moleküllerin yüzeye tutunması gerekiyor. Bunlar suyun, oksijenin ve bedende bulunan diğer maddelerin varlığıyla, etkin serbest radikallerin üretimini sağlayan sürecin reaksiyon döngüsünü ayakta tutuyorlar. Yüzeydeki metal parçacıklarla birleşme, ayrıca halka biçimli moleküllerin indirgenme veya diğer kimyasal reaksiyonlardan korunmalarını sağlamakta. İnce toz partikülleri havada her zaman bulunabilecek kadar küçük oldukları için inatçı serbest radikallerin hava akımlarıyla uzun mesafelere yayılmalarına da yardımcı oluyorlar. İnce toz partikülleri solunduğunda sigaranın içerikleri gibi akciğer ve solunum yollarında tutunuyorlar. Daha önceki araştırmalarla da minik partiküllerin kalp/dolaşım sistemini olumsuz etkilediği, damar sisteminde zararlara yol açtığı ve akciğer ve ağız bölgesinde kansere yol açabileceği saptanmıştı. Radikal yüklü parçacıkların sigara içmeyenlerde gelişen akciğer kanseri için kesin bir açıklama olup olmadığı yeni araştırmalarla tam olarak anlaşılacak. BİLİM, SAÇ BAKIMINA EL ATTI Alman bilim insanları mikroskop tekniğiyle kabaran, matlaşan ve kırılan saçlara çare olabilecek bir şampuan ve saç bakım ürünü için olası bir formül buldu. Bilim kadını Eva Max matlaşan ve kırılan saçlarla ilgili araştırmasını Amerikan Kimya Birliği’nin konferansında sundu. İlk kez saçların birbirine sürtünmesi veya baskı uyguladıklarında kimyasal ve fiziksel kuvvetleri ölçmemize izin veren bir araştırma tekniği bulduk diye konuşan Max, kabarmanın ve kırılmanın, saç tel CBT 1120/ 4 5 Eylül 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle