27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Başbakan ve “İslam Aydınlanması” Bu yazıda “İslam Aydınlanması” döneminde yaşamış, en önde gelen birkaç filozof ve bilim adamının felsefi ve bilimsel köklerini kısaca irdeledikten sonra bu köklerin, İslam âleminde nasıl kurutulduğunu, fakat bu aynı köklerin, “İslam Aydınlanması” sayesinde, Avrupa Hristiyan âleminde nasıl canlandırıldığını, Avrupa’yı aydınlattığını göreceğiz. Dr. Taşkın Atılgan, taskinatilgan7@hotmail.com ayıs 2008’de Topkapı Sarayı Has Ahırlarında “İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nin” açılışı yapıldı. Müzenin açılışında Başbakan Erdoğan ve bazı Bakanlar ile Müzenin kurulmasında öncülük eden, Frankfurt Üniversitesi Arapİslam Bilimleri Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Fuat Sezgin, konuşmalar yaptılar. Bu açılışta Başbakanın yaptığı konuşmayı, o zaman, televizyonda izlemiş ve “İslam Aydınlanmasını” ve bilim tarihini bilen, sorumlu birisinin kamuyu ve Başbakan’ı aydınlatmasını beklemiştim... Aradan birkaç ay geçti Başbakan’ın açılışta söylediklerini irdeleyen bir yazıya rastlamadım. Başbakan, açılış konuşmasında “...İslam düşünürleri ve bilginlerinin 8. yüzyıldan itibaren bilimsel düşünceye kaynaklık edecek çok 8. yüzyıl ile 12. yüzyıl arasınyönlü araştırmalar yapda “İslam Aydınlanması’nı” tıklarını, başarılı sonuçlara ulaştıklarını” söylüyaratan bilimadamlarının ve yor ve “Müslüman düşüfilozofların ortak özellikleri nür ve bilginlerin çalışAristocu olmalarıdır. malarının 12. yüzyıldan 16. yüzyıla uzanan bir süBunlardan Farabi, reçte Arapça’dan (Aristodan sonra gelen) 2. Latince’ye yoğun olarak Üstad; İbni Sina, Aristo felçevrildiğini” belirtiyor ve ekliyor “... Akıl, ilim, sefesiyle islamiyeti entegre düşünce bunların üçü eden filozof; İbni Rüşd sürekli olarak bir arada (Averreos) ise “Yorumcu” zaten zikredilmiş. Bizler (Aristo’nun yorumcusu) Müslüman olarak bunu yerine getiremiyorsak olarak tanınmışlardır. kimse kalkıp bunun faturasını bu medeniyete, bu inanca kesemez.” birkaç ay sonra da Melik Şahın ölümünden sonra, Hayyam İsfahan’da barınamaz, önce Şam’a oradan da Selçuklu Sultanı Sancar’ın (Melik Şah’ın torunu) başşehri olan Merv’e kaçar ve Sancar’ın hizmetine girer. Merv’de, ileri yaşlarına kadar matematik ve astronomi üzerine çalışmalar yapar ve şiirler yazar. M İSLAMIN SEKÜLER DÖNEMİ İslamiyetin ortaya çıkışından 2 yüzyıl kadar sonra, 8. yüzyıl ortalarında, Abbasiler dönemiyle başlayan ve 12. yüzyılın sonlarına kadar devam eden dönem, toleranslı ve seküler (din işleriyle devlet işlerinin ayrıldığı) Abbasi Halifelerinin liderliğinde, Bizans’tan kovulan ve eski Helen medeniyetinin mirasçısı olan Nasturi Hristiyanların (Yunancadan çevirilerin çoğunu yapanlar), İslamiyeti yeni kabul etmiş, kendi eski medeniyetlerine ek olarak Hint ve Helen medeniyetlerini sindirmiş İranlıların katkılarıyla ortaya çıkmış bir aydınlanma dönemidir. Bu dönemin, Başbakan’ın söylediğinin aksine, MS 12. yüzyılın sonundan itibaren İslam Dünyasına hâkim olmaya başlayan ve zamanımıza kadar devam eden İslamın karanlık çağı diye adlandırabileceğimiz dönemle fazla ilgisi yoktur. Başbakan “…kimse bunun faturasını bu medeniyete, bu inanca kesemez” derken iki çok farklı dönemi birbirine karıştırıyor. 8. yüzyıl ile 12. yüzyılın sonları arasında yaşamış ve eserleri Avrupa dillerine çevrilmiş, kendilerinden sonra gelen pek çok filozof ve bilim adamını etkisi altına almış, önde gelen birkaç Müslüman bilim adamını ele alalım. Bunların en önde geleni, hiç şüphesiz, bir filozof, kimyacı, matematikçi, tıp doktoru ve müzik teorisyeni olan ve (Aristo’dan sonra) 2. Üstad olarak da tanınan Farabi’dir (878 950). Farabi, daha önceki filozofların dini dogmaları desteklemek için felsefi sistemler geliştirmelerini tersine çevirerek, önce felsefe okunması üzerinde ısrar ediyor ve felsefenin ilahiyattan önce gelmesi gerektiğine ve ancak bu yöntemle dini konuların anlaşılabileceğine inanıyordu. Farabi’nin etkilediği ilahiyatçılar ve filozoflar arasında Müslüman filozof İbni Sina’yı, Yahudi filozof Maymonides’i, Katolik ilahiyatçı St. Thomas Aquinas’ı ve yazar Dante Aligiyeri’yi sayabiliriz. İbni Sina, Aristo’yu defalarca okumasına rağmen anlayamadığını, ancak Farabi’nin Aristo üzerine yazdığı yorumları okuyunca kavramaya başladığını yazar. Farabi, ana dili olan Türkçenin yanında Farsça, Arapça, klasik Yunanca ve çok sayıda başka dilleri de biliyordu. Farabi Bağdat’ta aldığı medrese eğitiminden sonra Harran Üniversitesi’ne gitmiş ve orada bulunan Hristiyan bilim adamlarıyla da, klasik Yunan felsefesi ve bilimleri üzerine çalışmalar yapmıştı. İslam aydınlanmasının en önde gelen düşünürlerinden biri de İbni Sina’dır (9801037). Bu büyük filozof ve tıp bilgini, Aristo felsefesi ve İslam düşüncesinin en sistematik entegrasyonunu başarmıştı. Yazdığı “Tıbbın Kanunları” adlı eser ise, 17. yüzyıla kadar Avrupa üniversitelerinde okutulan temel tıp kitabı olmuştu. Büyük Selçuklu hükümdarı Celaleddin Melik Şah zamanında yaşamış olan Ömer Hayyam (10481131) çok önemli bir matematikçi, astronom, felsefeci ve şairdir. Hayyam’ın en önemli katkıları matematik, özellikle cebir ve astronomi alanlarındadır. Hayyam’ın üzerinde uğraşıp çözüm bulduğu matematik problemlerinin önemini, Avrupalı matematikçiler yüzlerce yıl sonra kavrayabilmişti. Hayyam, Melik Şah’ın ve veziri, büyük devlet adamı, Nişapur medresesinden okul arkadaşı olan Nizam ül Mülk’ün daveti üzerine, Selçukluların başşehri İsfahan’a gelir ve devletin daha iyi yönetilmesine yardımcı olacak, daha doğru bir takvime olan ihtiyacına cevap verebilmek için, Melik Şah’ın İsfahan Rasathanesi’nde gözlemlere başlar. Uzun yıllar süren gözlemlerin, araştırmaların ve hesaplamaların neticesinde Celali Takvimi (Celaleddin Melik Şah’ın ismi verilen takvim) ortaya çıkarılır. Celali Takvimi, o zamanlar Avrupa’da kullanılan Julian Takviminden çok daha doğrudur ve Avrupalılar, ancak 500 yıl kadar sonra Celali Takviminden biraz daha doğru olan Gregoryan Takvimini ortaya çıkarabilmişlerdi. Zamanın sofularının yaptıklarını gülünç bulan ve onları eleştiren Hayyam’a karşı, bu çevrelerde büyük bir kin ve nefret duyuluyordu. Büyük devlet adamı Nizam ül Mülk’ün yobazlar tarafından öldürülmesi ve bundan GAZALİ SONRASI BİTİYOR Farabi, İbni Sina ve Ömer Hayyam gibi “İslam Aydınlanması’nda” başrolü oynamış Aristocu filozoflar ve bilim adamları, çok etkili bir AşariSünni mezhebi ilahiyatçısı olan Abu Hamid AlGazali’nin (10581111) yazdığı “Filozofların Tutarsızlığı” isimli kitapta mahkum edilirler. Gazali, bu kitabında, Müslüman Aristocuların ve Neoplatonic felsefecilerin düşüncelerinin İslamiyetin dogmalarına ters düştüklerini iddia ediyordu. AlGazali, ayrıca, dini dogmaların akıldan önce geldiğini, dogmalara ters düşen akıl yürütmelerin ve bilimsel buluşların kabul edilemeyeceğini savunuyordu. “Karanlık Çağ” Avrupa’sında Katolik Kilisesi de aynı şeyi savunmuş ve karşı çıkanları şiddetle cezalandırmıştı. Düşünürler Gazali’nin bu müdehalesinin İslamda son 300 yıldır gelişen rasyonel felsefenin gerilemesine ve yok olmasına yol açtığını öne sürer. Bilinen bir gerçek ise, 12. yüzyılın sonlarından itibaren, 8. yüzyıl ile 12. yüzyıl arasında, çok sayıda, dünya çapında filozof ve bilim adamı çıkaran İslam dünyasında bir Farabi, İbni Sina, Biruni, Ömer Hayyam, İbni Rüşd... seviyesinde bilim adamı veya filozofun çıkmadığıdır. Endülüslü Arap filozof ve bilim adamı İbni Rüşd – Avrupalılar Averreos derler (1126 1198) Aristo felsefesinin, Gazali öncülüğündeki AşariSünni ilahiyatçıların saldırılarına karşı savunulmasında önemli rol oynadı. Batı dünyasında, daha 13. yüzyılda, İbni Rüşd’ün Aristocu yorumlarının (Batılılar İbni Rüşde “Yorumcu” adını vermişlerdi) önemi anlaşılmış ve İbni Rüşd, Aristo felsefesinin, yüzlerce yıldan sonra, tekrar Avrupa’da ortaya çıkmasına önayak olmuştur. İbni Rüşd’ün yorumları 13. yüzyılda Latinceye ve İbraniceye çevrilmiş ve o zamanın Avrupa’sının en önemli üniversiteleri olan Paris, Oxford ve Bolonya Üniversiteleri’nde okutulmaya ve tartışılmaya başlanmış, üniversite hocaları ve öğrencilerinin başlattığı İbni Rüşd’cü (Averroist) akım Avrupa Rönesans ve Reformasyonunun öncülüğünü yapmıştı. İbni Rüşd’ün eserleri 15. yüzyılda Avrupa’da başlayan Rönesans aydınlanmasında önemli rol oynamıştır. HEYKELİ DİKİLDİ İbni Rüşd’ün Aristo felsefesi üzerine yorumları, zamanın Müslüman ilahiyatçıları tarafından İslamiyetin dogmalarına aykırı bulunmuş ve İbni Rüşd, yapılan bir soruşturma neticesinde suçlu bulunarak sürgüne gönderilmiş, felsefe üzerine yazdığı kitaplar yakılarak yok edilmiştir. Bugün, İbni Rüşd’ün felsefesini Latince çevirilerinden öğrenmekteyiz. Hem Avrupa’da hem de İslam dünyasında, dini dogmalara bağlı kalanlar bir tarafta, özgür düşünceyi savunanlar öbür tarafta yerlerini almışlar ve kendi görüşlerini destekleyen bilgiyi, ortaya çıkaranın geldiği dine bakmaksızın, kendi görüşlerinin savunmasında kullanmışlardı. Avrupa’da, 12. yüzyılın sonlarından itibaren, felsefi doğrulara, dini dogmalarla değil de özgürce, akıl yürüterek ulaşılacağını savunan Averroist’lere CBT 1120 / 20 5 Eylül 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle