27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AYLAK BİLGİ YENİ İNSAN YAYINEVİ Yeni İnsan Yayınevi, 2007 yılı içinde yayıncılık serüvenine başladı. Yayınevi bütün dünya için bir yıkım ve bir varoluş sorunu haline dönüşen ekolojik felaketlerin felsefi, siyasi, kültürel nedenlerini irdelemeyi, bunların tarihsel köklerini ve eğitimle ilgili tüm bağlarını açığa çıkarmayı öncelikle yayın görevi olarak belirlemiş. İddiaları şöyle: “21.yy’da yaşanılan değişime, ancak eski ezberlerimizi bozarak, yeni düşüncelere zihnimizi açarak giriş yapabiliriz... İnsanlık, doğayla ilişkisini sorgulamak zorunda. Ya yeni bir birliktelik kurulacak ya da devam etmekte olan ve insanın şimdiki yaşam tarzıyla kazanamayacağı belli olan bu savaşa devam edilecek. Bu yol ayrımında; farklı yayınlarla, okuyucuyla kurulacak yeni tarz birlikteliklerle Türkiye yayın hayatında ekolojik taraflı eksikliği kapatmak ve ekoloji literatürüne ilk kitaplarla ve yeni çevirilerle bir soluk kazandırmak hedefindeyiz. Ekoloji temelli olmak üzere, eğitim, tarih, edebiyat ve felsefe ana başlıkları altında kitaplar yayımlayan yayınevinin hazırladığı kitaplar şunlar: Enerji ve İnekler (Özgür Gürbüz); Değiştirilen Gen mi Sen mi Evren mi? (Şeminur Topal); Yaklaşan Küresel İklim Krizi (Murat Filinte); Mozart’ı Anlamak (Alp Nadi); Kaçkarlar’da Balayı (Murat Selçuk); Deneyen Felsefe (Ahmet İnam); Kabala (Ekrem Ülkü); Avrupa’da Türkiye’yi Savunmak (Cevdet Akçalı); Doğu Anadolu Kültürü Üzerine Bir İnceleme (Mustafa Aksoy); H2O ve Unutmanın Suları (Ivan Illich); Yazınsal İletişim ve Halkla İlişkiler (Engin Berk). Yayınevi: 0216330 30 64; www.yeniinsanyayinevi.com; yeniinsanyayinevi@gmail.com Tahir M. Ceylan tmceylan@superonline.com Gençler görüyorum, emniyet şeridini kullanarak arabaların önüne geçiyor, yaşlılar görüyorum maaş kuyruğunda itiş kakış önden yer kapıyor, çocuklar görüyorum not için hocalarının gözünü oyuyor ve kadınlar görüyorum yanındakinden daha üstün bir sevgili bulmak peşinde çevreyi süzüyorlar. Bencillik, uzun sürmüş yağmur mevsimi gibi yağmaya devam ediyor ülkeye, başıbozuk sel misali umarım heyelan yıkmaz üstümüze! Bencillik Ne İşe Yarar? Bencilliğin, yapana fayda sağladığı su götürmez bir durum. Yüz arabanın ikişer saniyesini çalarak iki yüz saniye kazanmak elbette bir kârdır. Ancak gençler, kazandığı iki yüz saniyeyi acaba nasıl harcamaktadır? Gördüğüm, internette “naber moruk” diye yazışarak! Bu şekilde attıkları taş, ürküttükleri kurbağaya değmediğine göre, zaman çalarken taşıdıkları riskin (kaza) getirdiği kârı başka yerde aramalıyız. Bazı gözlemlerim var: Gençler, emniyet şeridini kullanıp trafik sıkışıklığını atlattığında bıçkınlaşıyor, üstlerine özgüveni yüksek bir hainlik geliyor. Yaşlılar aynı şeyi yaptığında da romatizmadan kurtulup sanki dinçleşiyor, kafede oturan kızlarsa, karşı masadan birini ayarttığında yanındaki erkeğe daha da sarılıp onu öpücüğe boğuyor. Türkiye’de aldatmak, çalıp çırpmak ve kurnazlık muhtemelen bir özgüven yükseltme yolu. Güven kazanmanın sağlam biçimi olan ve zaman alan kişisel donanımları arttırarak başarı kazanmaya, sosyal jüri, prim tanımıyor; onun yerine yarışı, toplum kuralları gevşediği, hukuk işlemediği, polis ortada görünmediği için kurnazlık ve hırsızlık tarlalarında yaptırıyor. Bakıyorsunuz bilim adamları intihalle yayın üretiyor, korsandan yakınan sanatçılar korsan kaset dinliyor, din adamları camilerin halısını çalıyor, çaldırıyor, en zenginler yeşil kart kullanıyor. Peki bu bataklarda özgüven yükselir mi, evet yükselir, ama kişiliği geliştirerek değil de daraltarak... Sert bir rüzgârda da dar temelli bu abidelerin boynu devrilir. Neden böyle? İlk neden gevşek kurallı toplumun, zaman içinde bireyleri yetenek kaybına uğratması, donanımsız hale gelen kişilerin toplumun kendini savunamadığı zamanlarda ve alanlarda saldırıp ondan minimal yarar kopartmaya mecbur kalması. İkincisi bireysel olarak derinleşme, yetenek zenginleşmesi ve ufuk genişlemesi yaratılamadığı için toplumun tümden örtülü bir depresyon içinde bulunması ve bunu ortadan kaldırmak için kişilerin ototerapi (kendi kendini tedavi) yöntemi olarak sosyal jürinin yücelttiği kurnazlık yolunda başarı araması ya da kendini alkole vurması. Türkiye’de alkol gibi bencillik de depresyon ilacı olarak kullanılıyor ve bencil olmayan ilaçsız kaldığı için dibi boyluyor! Peki son aşamada ne oluyor? Toksikomanlar gibi herkes gün gün bencilliğin dozunu arttırıyor. Bu doza ortadaki pasta cevap veremediği için savaş çıkıyor, insanlar trafikte, işte, sevişmede sanki cephedeymiş gibi yaşıyor, erkekler ölür gibi araba kullanıyor, kadınların üstünde onu öldürür gibi boşalıyor. Bu cengaverlere, bir oy verdim bir tayın kaptım kurnazlığını yaşatacak her parti seçim kazanır bu ülkede. Mesele tayın değil, tayınla kurnazlık yanılsaması yaratmak, kurnazlık üzerinden özgüven yükseltmek çünkü. Çeyrek asırdır sistem değişti, kılığında kurnazlık olmayan liderin, muhtarın, babanın ve kocanın peşinden kimse gitmiyor bugün. Bu işin güdüleyicisi de yine bencil kadınlar; “filanca evini barkını düzdü, sen hâlâ oyalan, işini biliyor adam” diyerek eşlerini, gözlerinde başka adamlar olduğu gizli mesajıyla tehdit ediyorlar. Öte yandan yanında bir kadın olan adam, çatışma anında haksız da olsa geri adım atmaktan korkuyor. Neticede sosyal jüri kadınlardan oluşuyor. Son bir şey daha, benciller çekici olur; o, daha fazla kaynak elde etmek için, kendini ilgi görecek durumda tutmak zorunda çünkü. Kırılmakbarışmak oyunları, aldatmakaldatılmak dolapları bir gerilim yaratma ve gerilimi boşaltma yoluyla, aynen uyuşturucuda olduğu gibi bağımlılık yaratır ve bu kişilerce özellikle kullanılır. Öyle ya da böyle bencillikle herkes, Freud’un “arı zevk egosu” dediği bebek gelişme dönemine uygun davranıyor: Zevkli her şey benden, acı veren her şey başkasından. İnsanlar acıyı yabancı görüyor ve derhal ondan kurtulma bencilliğine sarılıyor ve herkes bebek kalıyor. Söylenecek çok şey var ama tüm hakikatler söylenmez, ortadan yarılarak iki tane olmuş beyne karşılık bir ağzımın olması, her düşündüğümü söylememek içindir! Deneyen Felsefe Ahmet İnam Dergimizde haftalık yazılarını okuduğunuz felsefecimiz Ahmet İnam, “gönül felsefesi” çalışmaları içinde oluşturduğu hayata ilişkin düşüncelerini, çeşitli konularda felsefi yolculuklarını, bir kitapta bir araya getirdi. Kitap, “Felsefe Türkiye’de”, “Felsefe ile Bilim Kültürümüzde”, “İnsan” başlıkları altında 28 yazıdan oluşuyor... İnam’ın felsefi tadına alışkın olanlar ve merak edenler için... Bir Anadolu “sokak” felsefecisi ile karşılaşacak okur. Yaklaşan Küresel İklim Krizi H. Mutar Filinte Doğrudan iklim araştırmalarının ve toplantılarının içinde yaşayan, ABD Wisconsin Madison Üniversitesi ve Antarktika Meteoroloji İstasyonu’nda çalışmalarını sürdüren Murat Filinte, dünyanın en önemli sorunlarının başında gelen küresel ısınma üzerinde, bilim dünyasının tartışılan tezlerini, doğal iklim döngüleri ve dinamikleriyle, insan faaliyetlerinden kaynaklanan ısınma tezlerini ele alıyor. Ayrıca ısınmanın Türkiye üzerindeki etkilerini inceliyor. Yazar, bu konuda yapılan 3 bin kadar araştırmadan sonuçlar çıkarma amacında. Yazınsal İletişim ve Halkla İlişkiler Engin Berk İletişim üzerine çok şey denebilir: “İnsanın varlık sürdürme biçimidir”, “Ne söylediğiniz değil, neyi nasıl söylediğinizdir önemli olan”, yazar da zaten kültüre bir iletişim gözlüğüyle bakıyor ve insanlık tarihini aynı zamanda bir iletişim tarihi olarak görüyor. Bu konuya akademik ve tarihsel yaklaşım çerçevesinde, iletişime daha çok edebiyat açısından yaklaşıyor... Tayfun Akgül CBT 1104/ 9 16 Mayıs 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle