Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet üniversitesi mi, Osmanlı medresesi mi? “Üniversiteler,…inançların serbestçe yaşandığı merkezler olmalı.” (Cumhurbaşkanı Abdullah Gül) Üniversiteler neden inançların serbestçe yaşandığı merkezler olmalı? Bunu söyleyen bir üniversite öğretim üyesi. Gerçek üniversitenin anlamını bilmiyor olabilir mi? Öyleyse üniversite nedir? Prof. Dr. Mahmut Âdem, mahmutadem@mynet.com niversite nedir? İnsanlık tarihinde gerçek üniversite, bilimin inançtan bağımsızlaştığı tarihsel aşamada kurulabilmiştir. Gerçek üniversiteden ne anlaşılmalıdır? Düşünce olarak tarihsel oluşum sürecinde üniversite; ünlü Alman bilim adamı Wilhelm Von Humboldt’dan (17691859) Karl Jaspers’e (18831969) değin başlıca iki görüş birbiriyle bütünleşerek bugünkü anlamını kazandı. Üniversitenin benimsenen bu iki temel işlevini Jaspers şöyle sözlendirdi: “Belli bir yerde hiçbir engelle karşılaşmadan, evrensel anlamda gerçeğin araştırılması insanlığın hakkıdır. Üniversitenin ereği, araştırmacı ve öğrenci topluluğunu aynı hedefte buluşturmak, daha açık bir deyişle, araştırma bulgularına dayalı bir öğretim hizmeti sunmaktır 1”. Bu iki tema, üniversite özerkliğinin temel taşlarıdır. Bunlardan biri olmazsa diğeri olmaz, dolayısıyla üniversiGül: İslam’a aykırı kate olmaz. Başka bir deyişle nunlar kalkacak. Düzen hiçbir engelle karşılaşmadan Türkiye’de İslam’ı cami gerçeği araştırmayan öğretim kurumları üniversite değildir; içine hapsetti. Biz, olsa olsa ezbere dayanan, çoİslam’ı hayat tarzı olağuna yabancıların bulgularırak görmek istiyoruz.. nı çevirerek aktaran önlisans İslam’ın yalnız ahireti ya da meslek yüksekokullarıdır. değil, dünya düzenini de Üniversiteler, bilimsel içerdiği bir gerçektir. araştırmalar yapan, bilim ve Biz Müslümanlar, buna teknoloji üreten en yüksek düzeydeki bilim yuvalarıdır. inanıyoruz. Türkiye’de Çünkü günümüzde insanlar; geçerli kanunlar arasıngerçeğin araştırılarak bulunda İslam’a aykırı olanlar masını, bilimsel bulguların baskıdır. Baskı kalkagerçeğe dayanmasını, toplumun bu bulgularla beslenmecak. Bu hakkımı kullasini istemektedirler. nacağım.” Gerçeğin tüm çıplaklığı ile ortaya konulması, bilim insanlarının kendilerini bu işe yansız ve bağımsız olarak adayabilmelerine, görüşlerini özgürce söyleyebilmelerine bağlıdır. Bunun da yeri üniversitedir. Ü beraber devlet kendisi, tesis edilmiş olan, üniversiteyi özgür ve bağımsız bir bilim kurumu olarak görmelidir… Üniversite, devlet üzerinde direkt bir surette müessir olmaz, onun tesiri dolaylıdır. Devletin üniversite üzerinde olan tesiri de dolaylıdır. Devlet, bizim görüş ve anlayışımıza göre üniversiteye belli bir istikamet veremez. Onun çalışmasında şu tarzda hareket edeceksin, demez… Türkiye’nin üniversite hakkındaki görüş tarzı böyle olmalıdır ” Üniversiteye bilimsel, yönetsel ve mali özerklik verilmesi bu amaca ulaşılması için zorunludur. ABD, İngiltere, Almanya, vb.tüm gelişmiş toplumlarda geçerli olan bu özerklik anlayışı, gelişmekte olan ülkelerde, bu arada Türkiye’de ne ölçüde geçerli? Türkiye’de üniversite ne denli özerk, bilim insanları bilimsel çalışmalarında ne denli özgür? Üniversite kavramı, nitelikli ve üstün nitelikli yönetim ve teknik kadroların yetiştirilmesini, sanayileşerek kalkınabilmek için bilimsel araştırmaların yapılmasını ve yeni teknolojilerin geliştirilmesini, tüm yurttaşların sürekli ve daha ileri eğitilme isteğini, seçkin eğitiminden kitle eğitimine geçişi ya da eğitimin demokratikleştirilmesini vb. çağrıştırmaktadır. Oysa dinsel inançlar, dogmatiktir. Dinde tek doğru vardır, o da Tanrı buyruğu. da var, olmayan da. Aykırı olanlar baskıdır. Baskı kalkacak. Bu hakkımı kullanacağım. Halka bu imkânı vereceğim . Ne mutlu size ki, bu konuda üniversiteler sayenizde hayli yol almış bulunmakta! Atadığınız YÖK Başkanı ile bunun ilk adımı atıldı. Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, üniversite rektörlerine, Türban yasağı ile ilgili olarak şöyle bir çağrı yaptı: “Bunlar üniversitelerin dışında konmuş yasaklardır. Mahkemelerle ilgilidir. Bu bakış meselesidir. Öyle bir kural olabilir. Ama siz onu önemli görmeyebilirsiniz, bir sürü insanı rahat ettirirsiniz”. Daha sonra anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişiklikleri, “türban yasağı kaldırıldı” biçiminde algılayıp, türbanlı öğrencilerin üniversitelere kabul edilmesi gerektiği yolunda üniversitelere bir genelge gönderdi. Ne iyi ki, Danıştay bu genelgenin yürütmesini durdurdu. Yargı kararlarının uygulanmamasını ifade etmek, yasal bir suç değil mi? Sanki bugünkü gelişmeleri Cumhurbaşkanı İsmet İnönü yıllar öncesinden öngörmüş ve şöyle demiş: “Millet ve toplum için telafisi zor olan felaket, yarım bilgili insanların yetki sahibi olmasıdır. İki yarım âlim, bir tam etmez. Ama yarım âlimin yaptığı tahribatı, bin cahil yapamaz . AKPMHP kutsal ittifakı, parlamentoda “türbanı” serbest kılacak anayasa değişikliğini gerçekleştirmiştir. Siz de, gece yarısı onaylayarak “İslam’a aykırı olan” bu baskıyı kaldırma hakkınızı kullandınız. Kutlarız! İKİNCİ VE ÜÇÜNCÜ ADIMLAR Yalnızca YÖK’e “medrese anlayışını geri getirmeyi ilk görev sayan bir başkan atamadınız, aynı zamanda bu GÜL NE DEMEK İSTEDİ? Aynı zamanda bir akademisyen de olan Sayın Cumhurbaşkanı, “Üniversiteler, düşüncelerin serbestçe ifade edildiği, inançların serbestçe yaşandığı merkezler olmalı” dedi. Bu tümcenin ilk bölümü doğru. Üniversiteler, düşüncelerin serbestçe ifade edildiği merkezler olmalı. Peki, 3 Kasım 2002 tarihinden bugüne değin önce Başbakan, sonra Dışişleri Bakanı, bugün de Cumhurbaşkanı olarak, üniversitelerin düşüncelerin serbestçe ifade edilen merkezler olması için ne yaptınız? Türkiye’de üniversitelerin özgür ve özerk olması için ne gibi projeler hazırladınız, ne tür yasa önerileri verdiniz? 12 Eylül askeri cunta ürünü olan YÖK şemsiyesi altındaki üniversitelerin, demokratikleştirilmesi konusunda hiçbir girişimde bulunmadığınıza göre, bu “düşüncelerin serbestçe ifade edildiği” ifadesi tam bir boş söz ( lâfu güzaf) olmuyor mu? Belki de esas söylemek istediğiniz, tümcenin ikinci bölümüdür: “Üniversiteler inançların serbestçe yaşandığı merkezler olmalı”. Neden? Üniversiteler cami mi, mescit mi, medrese mi? Yoksa üniversiteleri “medreseleştirilme” özleminiz mi var? Bu özlemi şöyle ifade etmiştiniz 12 yıl önce: RP Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül, Milliyet gazetesinden Nilgün Cerrahoğlu’na verdiği mülakatta şöyle demiştir: İslam’a aykırı kanunlar kalkacak. Düzen Türkiye’de İslam’ı cami içine hapsetti. Biz, İslam’ı hayat tarzı olarak görmek istiyoruz. Artık saklanamaz gerçekler var. İslam’ın yalnız ahireti değil, dünya düzenini de içerdiği bir gerçektir. Biz Müslümanlar, buna inanıyoruz. Türkiye’de geçerli kanunlar arasında İslam’a aykırı olan HASAN ÂLİ YÜCEL NE DEDİ Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, 1939 yılında toplanan ilk Milli Eğitim Şurası’nda üniversitenin hedefini şöyle belirliyor: “Üniversitenin amacı, iyi inceleme ve deney, doğru düşünme yeteneğini taşıyan ve bilimsel yöntemleri alışkanlık haline getirmiş bir zihniyetle donanmış, yüksek bir idealin heyecanına tabi olarak gelişme yolunda ileri atılan ahlaklı, düzeyi yüksek bilim, meslek ve sanat adamları yetiştirmeye çalışmaktır. ” Yine aynı şurada Prof. Dr. Vehbi Sarıdal üniversiteyi şöyle betimliyor: “Üniversite, devlet dediğimiz büyük sosyal uzvun bünyesine dahil değildir. Filhakika üniversiteyi kuran, yerini tayin eden, ona tahsisat veren, onun profesörünü atayan ve görev veren devlettir. Bununla CBT 1104 / 20 16 Mayıs 2008 başkana girişimlerinde yardımcı olacak kimi yeni YÖK üyeleri de atadınız. Bundan sonra Cumhuriyet üniversitelerini “medreseleştirme” özleminiz de adım adım gerçekleştirilecektir. Bundan hiç kuşkunuz olmasın Sayın Cumhurbaşkanı! İkinci adım, imamhatip lisesi mezunlarına, kamu yönetiminden dış ilişkilere, mühendislikten tıbba değin üniversitenin tüm bölümlerine girebilme hakkı verilmesidir. Bu da, YÖK Başkanının gündeminde. Üçüncü adım, Mısır’daki Ezher (özgün adı: Camiul Ezher) medresesi mezunlarının diplomalarına ilahiyat fakültesi denkliği vermektir. Bu özleminiz, şuradan anlaşılıyor: 12 yıl önce, yardımcısı olduğunuz genel başkan Erbakan ki o zaman siz de onunla birlikte idiniz ne yapıyor? Başbakan Erbakan, ilk yurtdışı gezisini İran’a yaptı, sonra Kahire’deki şeriatçı yetiştiren “El Ezher medresesini” ziyaret etti. Daha sonra Türk hükümetini ve TSK’yi Kürtleri katletmekle suçlayan ve bölgede Kürdistan devleti kurulmasını isteyen Libya lideri Kaddafi’nin çadırında birlikteydiniz.