24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner cetiner.m@superonline.com Hekimlik mesleği başkaları adına karar verme sorumluluğunun en yoğun biçimde yaşandığı ender mesleklerden biridir ve depresyon, suçluluk duygusu gibi zorlanmalar da bu meslek grubu için kaçınılmazdır. Şişmanlık bir toplulukta ne şekilde yayılıyor? Massachusetts eyaletindeki Framingham kentinin sosyal ağ modeli. Her nokta bir kişiyi temsil ediyor, çizgiler aileleri ve arkadaş çevrelerini birleştiriyor. Şişmanlık eğilimi (sarı noktalar), en yakın ilişkilerle bulaşan enfeksiyon gibi yayılmakta. En belirgin bulaşma arkadaşlar arasındaki bağlantılarda görülmekte. Sosyal ağlar beslendikleriyle güçlenme yetisine sahipler. İnsandan insana bulaşmada doğrudan ilişki de gerekmiyor. Bir arkadaşımın arkadaşının şişman olması yeterli diyor sosyolog. O insanla muhatap olmasam bile, arkadaşlarımın onun şişmanlığına kötü gözle bakmadıklarını fark ediyorum. Bu durum da benim sosyal ağımı değiştirmekte. Ve araştırmacılar ilginç bir şekilde kendileri şişman olmayan, içki içmeyen ya da depresyonda olmayanların bile bu davranışları bulaştırabileceklerini saptamışlar. Demek ki bir ağ, bireylerin ilişkilerinin toplamından fazlası. Fizikçiler, bilgisayar uzmanları ve sosyologlar Oxford Üniversitesi’nde şimdi bu tür ağların doğasını araştırıyorlar. Burada soru şu: sıkı ve gevşek ilişkilerin karşılıklı oyunu nasıl oluyor da toplumların sonucu olabiliyor? Hedström’un çalışma arkadaşı JukkaPekka Onnela bu amaçta müthiş bir veri bankasına girebilme şansına ulaşmış. Söz konusu veri bankasında adı verilmeyen bir Avrupa ülkesinde yaşayan yedi milyon insanın cep telefonu konuşmaları kayıtlı. Fizikçi kimin kimle ne sıklıkta ve ne uzunlukta konuştuğunu biliyor, ancak isimler şifrelerle değiştirilmiş. Türkiye’de Hekim Olmak Hekimler hasta olduğunda onlara en çok yapılan şakalardan biri “hekim adam hasta olur mu” sorusudur. Gerçekten de hastalıklara karşı insanların en önemli güvencesi olarak görülen hekimlerin kendilerini bile hastalıklardan koruyamamaları komik bir çelişki olarak görülebilir. Acaba hekimler gerçekten kendilerini hastalıklardan daha iyi koruyabiliyor ve diğer insanlara göre daha sağlıklı yaşayabiliyorlar mı? Bu soruya “evet” yanıtını vermek olanaksızdır. Yapılan çalışmalar hekimlerin sağlıkla ilgili birçok risk taşıdığını gösteriyor. Bunların başında mesleki tükenmişlik ve onun neden olduğu hastalıklar gelmektedir. İstatistiklere bakarsanız yeryüzünde her yıl yaklaşık 250 hekim intihar ediyor. İntihar oranı toplumla karşılaştırıldığında kadın hekimler arasında 2, erkek hekimler arasında ise 1,5 kat daha fazladır. Hekimler arasındaki intihar olasılığının yalnız yaşayan, çocuksuz ve bayan hekimler arasında daha sık olduğu ileri sürülmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan bir çalışma, intihar öyküsü ile mesleki uygulama sırasında hekimlerin uğradığı cinsel taciz ve depresyon arasında net bir ilişkinin varlığını ortaya koymaktadır. Nitekim gelişmiş batı toplumlarında, hekimlerin intihar nedenleri arasında ilk sırayı %30–70 arasında değişen oranlarda depresyon almaktadır. Aslında buna şaşırmamak gerekir. Hekimlik mesleği başkaları adına karar verme sorumluluğunun en yoğun biçimde yaşandığı ender mesleklerden biridir ve depresyon, suçluluk duygusu gibi zorlanmalar da bu meslek grubu için kaçınılmazdır. Yukarıda yer verdiğim bilgiler elbette hekimlerin yaşam olanaklarının iyi olduğu, mesleki saygı gördükleri, sağlık sistemindeki bozuklukların doğrudan ve acımasızca hekimlere fatura edilmediği ülkelere aittir. Bu ülkelerde çalışan hekimlerin 6 yılı bulan zorunlu hizmet yükümlülükleri yoktur, politikacılar tarafından her fırsatta azarlanmazlar, hastalar tarafından darp edilmezler, öldürülmezler. O ülkelerdeki siyasi otoriteler hekim örgütlerine ve uzmanlık derneklerine danışmadan sağlık alanında kararlar almazlar. Bu ülkeleri yönetenler sağlıkta büyük dönüşüm projelerine soyunmuşken, akrabaları sağlık sektörünün içindeki büyük özel hastane zincirlerine ortak olmazlar. Yani ülkemiz hekimleri sadece başkaları yerine karar vermenin, verdiği bu kararla hiç tanımadığı insanların ölümü ile yaşamı arasında belirleyici bir rol oynamanın ve bunu hemen her gün ve defalarca yapıyor olmanın sıkıntısı yanı sıra, ülkemize özel zorluklarla da boğuşmak zorundadır. Türkiye’de ekonomik ve sosyal anlamda her geçen gün biraz daha köşeye sıkıştırılan bu meslek grubunda “tükenmişlik” duygusu çok büyük bir hız ve derinlikle yerleşmektedir. Kendine güvensizlik, ümitsizlik, gerilim, sabırsızlık, kızgınlık, yoğunlaşma bozukluğu, doyumsuzluk, kendini işine verememe, işi savsaklama gibi bulgular sağlık çalışanları arasında hızla artmaktadır. Dr. Ali Özyurt tarafından gerçekleştirilen bir çalışmaya göre tükenmişlik duygusu farklı düzeylerde olmakla beraber Türk hekimlerinin %30’unda önemli bir sorundur. Bu anket çalışmasında hekimlerin sadece %66’sının “tekrar aynı mesleği seçerdim” yanıtını vermiş olması, %61’inin ise çocuklarının hekim olmasını istememesi aslında çok dikkate değerdir. Tıpta uzmanlık sınavının 2006 yılı birincisi genç ve çok parlak bir hekim henüz 25 yaşındayken bu yılın şubat ayında Rize’nin Pazar ilçesinde intihar etti. Yine bu yılın Ocak ayında Bursa Devlet hastanesinde görevli bir başka genç hekim daha 43 yaşındayken canına kıydı. Canına kıymadan önce geride bıraktığı not çok acıklıydı "Bu güne kadar namusumla şerefimle yaşadım. Ölümümden kimse sorumlu değildir." Oysa belki de bir sorumlu vardı. Belki de bu sorumlu 1 Mayıs günü meydanlarda somutlaşan ve artık gizlenemez hale gelen şimdiki yönetim anlayışıydı. ZAYIF İLİŞKİLER DE ÖNEMLİ Onnela bu verilerle, bir toplumun tüm ilişkilerini gösteren bir tablo elde etmiş. Ağ düğümleri ve birbiriyle kesişen çizgiler bunlar. Sık ve uzun telefon görüşmeleri en yakın ilişkilerde, kısa ama sık görüşmeler güvenilir tanışlarla yapılmakta. Onnela bu modelden yararlanarak ağı bozmaya çalışmış. Mesela en güçlü ilişkiler bozulduğunda ağ ne şekilde değişiyor? Bu bir toplumda arkadaşların ve akrabaların yok olduğu ve geriye sadece tanışların kaldığı anlama gelmekte. İlginç bir şekilde ağda pek de belirgin değişiklikler meydana gelmemekte. Ağ sağlam kaldığı için bilgiler daha önce olduğu gibi tüm alanlara akabiliyor. Fakat Onnela zayıf ilişkileri yok ettiğinde görüntü değişmiş. Sık ilişki örgüsü aralarında hiçbir bağlantının bulunmadığı minik adacıklara dönüşmüş. Bunlar özellikle bir topluluğu bir arada tutan orta dereceli tanışlıklardı. Bu ilişkiler küçük gruplar arasındaki değiş tokuşları sağlamakta. Bilim insanlarının son zamanlarda daha fazla yararlanmaya başladıkları bu tür elektronik birikimler, yepyeni olanaklar sunuyor. Araştırmacılar insanları hiç tanımamalarına rağmen, bir milyon nüfuslu bir toplumun gündelik etkinliklerini takip edebiliyorlar. Stockholm’daki verilerde durum farklıydı. Buradaki insanlar hakkında çok ayrıntılı bilgiler bulunmasına rağmen, verilerin birçoğu ancak yılda bir kez güncelleştirilmişti ki bir topluluk içindeki sosyal yaşamı araştırabilmek için bu bilgiler yeterli değildir. Ama iki veri bankası birleştirildiğinde olağanüstü ayrıntılara ulaşmak mümkün. Mesela Stockholm’deki yaşam istatistiği, günümüzdeki cep telefonu verileriyle birleştirildiğinde, intihardan önce ve sonra kimin kimle konuştuğu öğrenilebilir. Bu birleştirme teknik açıdan mümkün olsa da veri güvenliği nedeniyle bazı engellere takılabilir diyor uzmanlar. Derleyen: Nilgün Özbaşaran Dede Kaynak: Der Spiegel 18/2008 CBT 1104/ 15 16 Mayıs 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle