27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Teknoloji, tarihi yönlendirebilir mi? Teknoloji üzerinde kamu kontrolü sağlanıncaya kadar, teknolojinin sosyal tarih üzerindeki kısmi determinist etkisi varlığını sürdürecektir. Osman Bahadır Avrupa’da tıbbi araştırmaların bugünü ve yarını Tıbbi araştırma projelerinde EU ile orta düzeyde denebilecek iletişim içinde bulunan ülkemizin ileride daha fazla olanaklara kavuşabilmesi umudu ile bu satırları yazıyorum. Prof. Dr. Haluk Topaloğlu, Hacettepe Üniversitesi Pediatri Bölümü, htopalog@hacettepe.edu.tr T CBT 1104/16 16 Mayıs 2008 eknolojinin ve makinelerin insan ilişkileri ve yaşamı üzerinde doğrudan etkide bulunduğu, bu nedenle bazı bakımlardan tarihi etkilediği, yönlendirdiği ve yarattığı kabul edilen bir gerçekliktir. Örneğin tarihin politik yönü üzerindeki teknoloji etkisi çok çarpıcıdır. Özellikle savaş teknolojisi bu alanda merkezi bir rol oynamaktadır. Günümüzde televizyonun, internetin, cep telefonunun da politika ve diğer insan davranışları üzerindeki değiştirici etkisinin varlığı her türlü tartışmadan uzaktır. Fakat acaba teknolojinin daha derinlerden bir etkiyle, sosyoekonomik düzenin oluşmasındaki bir rolünden söz edilebilir mi? (Marx, Felsefenin Sefaleti adlı eserinde, “El değirmenli toplum feodal lordlu toplum, buhar makineli değirmenli toplum ise sanayici kapitalistli toplumdur” diyordu.) Burada şu basit soruları sorabiliriz? Feodalizme neden olan şey ortaçağ teknolojisi miydi? Sanayi teknolojisi kapitalizm için zorunlu ve yeterli midir? Ya da bilgisayar ve kuantum teknolojisi kaçınılmaz olarak yeni bir sosyal düzene yol açabilir mi? Eğer Marx’ın sözüne bağlı kalarak, belirli teknolojiler ve makineler belirli sosyal düzen tiplerine karşılık gelir diyorsak, o zaman teknolojik değişime, sosyal tarihin en önemli hareket ettiricilerinden biri rolünü vermiş olmuyor muyuz? O zaman acaba teknolojinin kendi değişiminin hareket yasalarını açıklayabilir miyiz? Makineler insan varlığının maddi koşullarını değiştirirler. Bu değişen koşullarda da yeni sosyal ilişkilerin doğması kaçınılmazdır. (Marx, demiryolunun Hindistan’a girmesiyle kast sistemini çözeceğini umuyordu). Ancak birbirini izleyen teknolojik dönüşümler tesadüfler zincirinin sonucunda oluşmazlar. Buhar makinesi el değirmenini zorunlu olarak izliyor. Bu zorunlu izlemeyi belirleyen faktörler, doğanın kısıtlılıkları karşısında artan ihtiyaçların zorlaması, bir önceki aşamadaki bilgileri aşan yeni bilimsel bilgilere ulaşılmış olması, genel ekonomik düzeyin uygunluğu vb. gibi faktörlerdir. Tarihte teknolojik sıçrama örneği yoktur. Bileşenlerinden biri bile henüz ortada yokken bütün bileşenleriyle yepyeni bir teknolojinin bir anda doğduğu görülmedi. Her ne kadar İskenderiyeli Hero bir buhar makinesinin nasıl çalıştırılabileceğini İlkçağ’da keşfetmişse de, bu makinenin fiili kullanımı ve değirmene girmesi çok sonra oldu. Çağın maddi imkânları ve yeterliliği bu konuda önemli bir etkendir. Gazların genleşmesiyle ilgili gerekli bilgilere ulaşmış olmak, buhar makinesinin gerçekleşmesine ve ya yılmasına yetmez, bunun için ayrıca demir döküm teknolojisinin de olması ve üretilecek ürünlerin yeterli miktarda alıcısının da oluşmuş olması gerekir. Bu nedenle önemli olan Hero’nun yaptığı gibi tek bir makinenin tasviri değil, onun etkin ve ekonomik olarak kullanıma sokulmasıdır. Elektrik toplum yaşamına girmeden ve elektriğin çok değişik uygulama alanları ve elektronik teknoloji tipleri geliştirilmeden nükleer teknoloji çağına geçmek imkânsızdır. Teknoloji tarihine baktığımızda, üretim teknolojisinin bir bütün olarak gelişiminin, pürüzlü ve kesintili değil, oldukça düzgün ve süreklilik gösteren bir çizgiyi izlediğini görüyoruz. Ancak teknolojik sıçramanın olmaması, teknoloji tarihindeki yüksek ivmeli süreçlerin varlığını görmemizi önleyemez. Örneğin 19. yüzyılın sonunda doğan elektronik sanayii, bir bütün olarak üretim teknolojisinin gelişimini ve yaygınlaşmasını son derecede hızlandırmıştır. Elbette mevcut bilginin birikmiş stokunun baskısı, bir çağın teknolojik kapasitesi üzerine daima büyük bir etkide bulunuyor. Bu nedenle 19. yüzyılın birikmiş bilgi stokunun yeni teknoloji yaratma kapasitesinin yüksekliği, 13. yüzyılın birikmiş bilgi baskısının yeni teknoloji yaratma kapasitesiyle karşılaştırılamaz. Diğer yandan her teknoloji ve her makine tipi ve hatta her makine tasviri, bulunduğu toplumun sosyal ve siyasal sisteminden etkilenir. Örneğin köle emeğinin yaygın bulunduğu bir toplumda makine kullanımının hızlanması beklenemez. Sanayi dallarındaki uzmanlaşma ve işbölümü de teknolojinin daha yüksek bir aşaması için gerekli koşulları yaratmıştır. Sermaye birikimi de üretimdeki teknik kapasitenin yükselmesinde etkili olmuştur. G eçtiğimiz günlerde, Avrupa Bilim Vakfı’nın (European Science FoundationESF) bir alt kuruluşu olan Tıbbi Araştırma Konseyi (Medical Reseach CouncilsEMRC)’nin Londra’da gerçekleştirilen yıllık toplantısında TÜBİTAK temsilcisi olarak bulundum. Gelecekte yapmak istediğimiz çalışmalara bir nebze katkısı olabilir düşüncesi ile görüşlerimi iletmek isterim. Bu tür toplantılarda Avrupa’da tıbbın sonraki kuşaklara doğru yapılanması gözden geçirilmekte. EMRC eski bir kuruluş sayılır, ilk yapılanması 1970’li yılların başlarında gerçekleşmiş. Bu grubun yaptırım gücü var, yılda iki kez yapılan geleneksel toplantıların sonuçları Avrupa Birliği (EU) yetkilileri tarafından ciddiyetle algılanmakta. Otuz Avrupa ülkesinden tıp alanında yetişmiş birer uzman bu heyete dahil. Belirli aralıklarla üyeler yenilenmekte. Öncelikle: Türkiye, tıbbi bilimler alanında Avrupa ülkeleri tarafından oldukça iyi kabul görmekte. Bunu aslında yıllardır fark etmekteyim. Batılı bilim insanları ülkemizin siyasipolitik gündemini de çok iyi izlemekteler. Günlük olayları değerlendirecek kadar sağduyuları olduğunu gözlemledim. Kendi idarecilerinin “popülist” yaklaşımlarından rahatsızlık duymaktalar. Ülkemizde yılların ötesinden gelen ve artık iyice yerleşip kemikleşmiş uygar ortamların bazı gerici faaliyetlerle yıkılmayacağının da farkındalar. Bu grubun son olarak 2007 yılının sonlarında hazırladığı ve EU yöneticilerine yönelik “Beyaz Belge” isimli bir raporu var. Bu raporda günümüzün bilim insanları ve gelecek kuşaklar için öneriler mevcut. Maddeler olarak özetini aşağıda sunuyorum. GENEL OLARAK 1. Güncel sorunlar kanserler, kalp hastalıkları, enfeksiyonlar ve sinir sistemi ile ilgili konular. 2. Yakın gelecekte beliren ana sağlık sorunları olarak globalizasyon, yeni enfeksiyon hastalıkları ve özellikle tedaviye dirençli tüberküloz, hızlı iklim değişiklikleri, Avrupa’da yaşlanan nüfus öne çıkıyor. 3. Tıbbi araştırmalara verilen destek fonları artmalı ve 10 yıl içinde iki katına ulaşmalı. Halen bu oran ABD’deki rakamlardan yaklaşık üç defa daha azdır. Atıf alan kaliteli ve iyi makale sayısı yine ABD’ye göre düşük kalmaktadır. 4. Avrupa ülkeleri içinde daha fazla ortak çalışma planlanmalı ve yeni EU üyeleri de projelere dahil edilmeli. İŞLEVSEL OLARAK 1. Hedef temel bilimler ve klinik dallarda daha sağlam ve güçlü araştırmalar yapıp bunu ortak amaç olan birleştirici tıbba (translational medicine) yöneltmek olmalı. 2. Bilime gönül veren insan gücünü arttırmak için olanaklar ve koşullar iyileştirilmeli, araştırma etiği kavramı göz ardı edilmemeli. 3. Altyapılar güçlendirilmeli ve bu amaç için bilgisayar ağları ile genlerin bilinmesinden sonra ortaya çıkan yeni klinik tıbbın uygulama standartları gözden geçirilmelidir. EU ve ülkeler bazında etik kavramlar yeniden düşünülmeli. 4.Topluma doğru bilgilerin aktarılması sağlanmalı. Sonuçlar paylaşılmalı ve tıbbi dergilerin içeriği topluma açık tutulmalı. Bu öneriler tüm ülkeler için geçerli idi. Ancak Doğu Avrupa ve Türkiye ile ilgili olarak ek bazı hususlara değinildi. 1. Özel kuruluşlar ve sanayi, bilime ve özellikle ARGE konularına daha çok destek olmalı. 2. PhD’lerin olanakları iyileştirilmeli. 3. Benzer konularda çalışan araştırıcılar arasındaki iletişim vurgulanmalı. 4. Gelecek için güncel düzenlemeler yeniden gözden geçirilmeli. Aslında ilk bakışta ülkemizin bilim alanında yerleşmiş kurumları için yukarıda belirttiklerim yeni kavramlar sayılmaz. Ancak tüm ülkemizi ele aldığımız zaman bölgesel farklılıkların ortaya çıktığını bilmekteyiz. DEĞİŞTİRİCİ GÜÇ Yeni üretim araçları doğayı ve üretme biçimini değiştirir, yeni üretme biçimleri yaşam biçimlerini değiştirir ve yeni yaşam biçimleri de yeni sosyal ilişki biçimleri yaratır. Makineleşmenin kapitalizmi yaratan tek etken olduğunu söyleyemeyiz, ama makineleşme teknolojisi olmasaydı kapitalizmin gelişip güçlenemeyeceğini kesin olarak söyleyebiliriz. Teknolojik iyileşmeler nüfusu da arttırmaktadır. O sadece tıbbi tedavi tekniklerindeki gelişmeler nedeniyle değil fakat aynı zamanda genel yaşam standardını yükselterek de bunu yapmaktadır. Otomasyon aracılığıyla üretilen mal miktarındaki artışla tüketici nüfus sayısındaki artış kapitalizmi her zaman besleyen kuvvetler olmuştur. Teknoloji üzerinde kamu kontrolü sağlanıncaya kadar, teknolojinin sosyal tarih üzerindeki kısmi determinist etkisi varlığını sürdürecektir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle