02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kültür Gelecek Dünya Panoramasında Türkiye’nin Açmazları Biz ölene kadar dipsiz kaba su dolduran insanlara benziyoruz. Kırk yıllık domatesi kutulanmış olarak ithal edeceğiz, yüksek ayakkabı kutusu konutları inşa etmeye devam edeceğiz, geleceğimizi tespih çekerek bekleyeceğiz. Bu konular alay edilemeyecek kadar ciddi. Ve her aydın tartışması, eğer politikacı ya da patron tarafından ödenmemişse, Türk aydınını bunaltıyor. Doğan Kuban zel bir akademik toplantıda 510 yıllık Türkiye senaryoları konuşuldu. Genç fakat deneyimli ve önemli bir Amerikan kuruluşunda idareci olan bir finans uzmanı (FU) dünyanın ekonomik perspektiflerini, vurdumduymaz politikacıların ve görevli gazetecilerin saptırmaları ötesinde, hazır bulunanlara açık bir dille anlattı. Bugün ekonomik darboğaza giren ABD’nin ve dünyanın giderek recession’a yani finansal krize giriş sürecinin nedenlerine değindi. Ve bunun en güçlü orduya sahip silah çılgını Amerika’yı sürükleyeceği olası davranışlar konuTürkiye’de en zor sosunda kuşkularını dile getirdi. Sıcak paraya dünyanın en run dinle para arabüyük faizini veren sistemi sasındaki simbiyotik yesinde Türkiye’ye yüz milyar ilişkiyi anlamak. USD üzerinde kısa vadeli para Çağdaş ekonomistler konakladığını, fakat böyle bir paranın bir kriz döneminde hiç dinin bu denli araçgüvenilir olmadığını, bir günde laştırılmasını incelerbaşka bir yere kaçabileceğini ken yarım yüzyılda söyledi. Altı yüz lira ile bir ay geçin70.000 cami inşaatıdiği düşünülen insanların çonın Türkiye’ye kaça ğunlukta olduğu bir ülkede bu mal olduğu, ve buragözlemler endişe vericiydi. FU daki müteahhit kada Türk toplumunun kötü bir eğilimini vurguladı: Fakir zancının nasıl paylaTürklerin tüketme tutkusu çok şıldığı ve bu etkinliğin fazla, Türkiye tutumlu bir oturduğu mülkiyet Protestan ülkesi değil. Oysa bizim çocukluğumuzda tutum hafsorunlarını incelemetaları bayağı ses çıkarırdı. O zaye başlamadılar. manki Cumhuriyet hükümetleri, Osmanlı yakın tarihinde yetişmiş aydınlar olarak, Türk toplumunu tutumlu olmaya teşvik edecek kadar bilinçliydiler. Oysa bugün Türkiye’de tüketim tutkusu pompalanıyor. Borç neredeyse fakirin saltanatı hatta özgürlüğü gibi algılanmaya başlandı. Bir yanda kredi kartı borçlarını ödeyemeyenler, ötede dolar milyarderleri, ölene kadar para istifleyenlerin İslam peygamberinin yaşamı ile çelişkisi de vurgulandı. Hazreti Muhammed ölümünden bir gece önce evinde kalan yedi dinarını eline alıp ‘Allahım huzuruna bunlarla mı çıkacağım’ der (Haykal, M. H., “The Life of Muhammad”, 1976). Türkiye’de bu sünnete itibar eden bir devletli tanıyor musunuz? Tarikatholding çağdaş Türk Müslümanlığının markası. Bir dinleyici bir milyarlık dolar zenginin zekâtının hiç olmazsa on iki buçuk milyon dolar olması gerektiğini hatırlattı. 70.000 cami inşaatının Türkiye’ye kaça mal olduğu ve buradaki müteahhit kazancının nasıl paylaşıldığı ve bu etkinliğin oturduğu mülkiyet sorunlarını incelemeye başlamadılar. Örneğin her cami inşaatı ile ilişkili kaç konut yapılıyor? Bu correlation’un hesabı kuşkusuz ancak ahrette verilecek. Bu bağlamda bir soru daha akla geliyor: Bu camilere tahsis edilen din görevlilerine karşın, yüksek eğitime kaç görev kadrosu verildi? Türkiye’de yaşayan bütün aklı başında insanları düşündüren saymakla bitmez olay var. Yiyecek fiyatları, tarımda, gübre, mazot gibi girdilerin fiyatları, benzinin, otomobilin fiyatları, eğitimin, sağlığın fiyatı. Bu arada özelleştirme furyası içinde devlet hastanelerinin durumu pek çok insan tarafından dile getirildi ve FU bir Amerikan hikâyesi anlattı: Amerika’da 1015 yıl önce beş yüz dolara alınan iki kanser ilacı ömrü altı ay uzatıyormuş. Bugün ise bir buçuk yıl yaşamak için beş yüz bin dolar ödeniyormuş. FU’ya sordular: Parası olmayan ne yapıyor, o da yanıt verdi, ‘ölüyor’. Biz insan başına yıllık gelirini, kâğıt üzerinde 2.000 dolar arttıran bir ülkede yaşıyoruz. Ekonomik yaşama ilişkin istatistiklerin devletin geleceğini bile tehlikeye atabilecek saptırılmış değerler olduğu düşüncesi insanın içini karartıyor. Bu ekonomik öngörülerin karanlığı üzerinde, bir olası İstanbul depreminin Türkiye ekonomisine vereceği tahribat bir başka kara delik olarak ortaya atıldı. Sanayisinin %65’i İstanbul’da olan Türkiye’nin ekonomisine vurulacak darbenin sonuçlarını tartışmak istemedik. ke. Bizdeki eğitim kalitesi mevcut çerçöp sanayiyi bile destekleyecek kaliteye ulaşamıyor. Eğer bilgisayarınız bozulursa yurtdışından gelecek parçayı birkaç hafta bekleyebilirsiniz. Oto için de öyle. Bu durumu bütün sanayi alanlarımız için genelleştirirseniz sonuç dudağınızı uçuklatabilir. Bugünkü eğitim perspektifleri ve felsefeleriyle (olmayan felsefe) Türkiye’nin enformasyon teknolojisine ortak olma şansı sadece telefon şirketlerini yabancılara satmakta yoğunlaşıyor. Değil enformasyon teknolojisine hazır olacak bir programı gerçekleştirmek; henüz lise mezunlarına doğru dürüst hesap yapmasını öğretmekte zorlanan bir eğilimle olası değil. Demografik gelişmenin bütün bu sorunları katmerleştirdiği, okumamış sınıfın sayısal egemenliğinin giderek arttığına da dikkat çekildi. Az çocuklu ve çocuksuz aydınların, çok doğurganlara teslim olmasının dünyanın bütün geri kalmış ülkelerinde olduğu gibi, bir zaman sorunu olduğu ve sonucunun da cehalet seferberliği ile eşdeğer olduğu söylenebilir. 10 YILDA BİR KİTAP Cyberspace’in sadece müşterisi olarak kalacak, başı türbanlı, 10 yılda bir kitap okuyan, fakat günde 5 sa Ö YAZILIMIN ÖNEMİ Ne var ki bütün bu güncel ya da görünen tehlikelerden çok, Türkiye gibi ülkeleri ekonomik sömürge durumuna düşürecek olan şey, enformasyon teknolojisindeki gelişmelerdir. Enformasyon teknolojisinin gelişmesinde birincil rol yazılım tasarımıdır. Bunu gerçekleştiremeyecek toplumların neden sömürgeleşme sürecine girebilecekleri konuşuldu. FU, bir yazılım hikâyesi anlattı. “Amerikalı bir müşteri banka hesabına ilişkin bir bilgi için bankaya telefon eder. Kendisine bir müracaat numarası verirler. Yanıt veren Hindistan’da oturan bir Hintlidir. Çünkü Amerikan bankasının yazılım programı daha ucuz olduğu için belki de Hindistan’da “yazılmış” ve yine ucuz olduğu için çağrı sistemi de Hindistan’da kurulmuştur.” Yazılım tasarımı, bilimsel eğitim, matematik ve yaratıcılık gerektiren bir konudur. Bundan 1520 yıl sonra bunu gerçekleştiremeyen toplumların, donanım teknolojisine sahip olsalar bile, yine de dışarıya bağımlı olmalarının kaçınılmaz olup olmayacağı tartışılmaktadır. Türkiye bugünkü sanayi aşamasında bile geri bir ül CBT 1104/2 16 Mayıs 2008 DİNPARA İLİŞKİSİ Türkiye’de en zor sorun dinle para arasındaki simbiyotik ilişkiyi anlamak. Çağdaş ekonomistler dinin bu denli araçlaştırılmasını incelerken yarım yüzyılda at TV seyreden ve en zengin hükümet adamları tarafından yönetilen Türk toplumu kaderini stoik bir metanetle karışlıyor. Çünkü cahil. Biz ölene kadar dipsiz kaba su dolduran insanlara benziyoruz. Kırk yıllık domatesi kutulanmış olarak ithal edeceğiz, yüksek ayakkabı kutusu konutları inşa etmeye devam edeceğiz, geleceğimizi tespih çekerek bekleyeceğiz. Bu konular alay edilemeyecek kadar ciddi. Ve her aydın tartışması, eğer politikacı ya da patron tarafından ödenmemişse, Türk aydınını bunaltıyor. ABD’nin yeni bir egemenlik savaşı olasılığı, liberal ekonominin artık terk edilmiş yağmacı çekirge tutumu, ilkçağ Müslümanlığına doğru gerilemiş eğilimler içinde, enerji fakiri ve hardware üretmekte zorlanan sanayisi ile, tüketici proleter bir toplumun geleceği üzerindeki kara söyleşi, sokağa çıkana kadar sürdü. Dışarıda hava güzel ve yıldızlıydı. Ve yıldızlar milyonlarca yıllık yollarına devam ediyorlardı. Belki de bütün olumsuz öngörülere karşın yaşamı ve yaşamayı sevmek gerektiğini ve bunun için uğraşmanın insana yakışan en önemli çaba olduğunu anımsatıyorlardı. David Hume da bütün şüpheci felsefesine karşın köktenci bir şüpheciliğin doğaya aykırı olduğunu söylemiyor muydu?..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle