27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dünya üzerinde fotosentez sürecinin evrimi Fotosentez Dünya’nın ilk zamanlarında ortaya çıktı. Böylesine hızlı ortaya çıkması, bu sürecin şans eseri gelişmediğini ve başka dünyalarda da ortaya çıkabileceğini gösteriyor. GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam Aşağıdaki konuşma yurdumuza çeşitli ülkelerden gelen genç öğrencilere yapılmıştır: Anadolu’ya Gelen Dünya Gençlerine Sevgili Gençler, Bin yıllar öncesinden gelen, nice bilge insan yetiştirmiş bir derinliğin, bir zenginliğin can verdiği Anadolu toprakları üzerindesiniz. Bu topraklar, içindeki inancı, bilimi, güzelliği yüzyıllardır türküleriyle tüm dünyaya duyuruyor. Genç olmak dünyada yaşanmış, yaşanmakta olan hayatın sesini duyabilmektir. Çünkü genç, yaşanacak hayatın kurucuları arasında olacaktır. İşte, bir genç olarak sen de, bu topraklardan hayatın senin yüreğine, beynine seslenen çağrısını işitebilir, onda ışıyan bilgeliği görüp, onun, senin kendi hayatındaki önemini keşfedebilirsin. Bu Anadolu’nun gençliğe çağrısıdır: “Doğruluğu, dürüstlüğü, güzelliği, sevgiyi, barışı keşfet. Onlara taze anlamlar kazandır. Genç olmak yeni olmak demektir, genç olmak taze olmak, taze kalmak demektir. Hayat yeni düşüncelerle geçmişten, kültürümüzden, atalarımızdan devraldığımız ilkelere kendi yorum gücümüzü katarak onları yaşattıkça güzeldir, sevgi ve barış doludur.” Bu topraklar, Anadolu toprakları, tarih boyunca nice uygarlıkların doğup gelişmesine, yerini kendisinden sonra gelecek uygarlıklara bırakmasına tanıklık etmiştir. Sürekli bir hareketin, dinamizmin değişmenin, yaşandığı, şu an Türkiye Cumhuriyeti’ne kucağını açmış Anadolu, dünyanın en eski uygarlıklarını bağrında taşımasına karşın, dünyanın en genç bölgesinde, dünyanın en genç ülkelerinden birini üzerinde taşımaktadır. Neden? Bu ülke, yalnızca genç nüfus çok fazla olduğu için genç değildir; yarına olan umudu, beklentisi, projesi çok güçlü olduğundan gençtir. Çünkü genç olmak, sürekli yenileyebilmektir kendini, hep yeni kalmaktır. Yeni bilgilerin, yeni deneyimlerin insanı olmaktır. Bu dünyanın bu kadar olmadığını, şimdiye dek bilinmeyen, fark edilemeyen boyutlarının keşfedilmeyi beklediğini görebilmektir. Aramak, araştırmaktır. Sorgulamaktır. Bu evrenin, bu hayatın nice keşfedilecek gerçekleri, siz gençleri beklemektedir. Bu arayışı, yaşadıklarınızı eleştirel bir gözle görerek, kendinizle yüzleşme cesareti içinde, başınıza gelenlerden sürekli olarak öğrenme isteğiyle gerçekleştirebilirsiniz. Genç olmak, öğrenme yetisini, isteğini, gücünü yitirmemekle başarılabilir. Ne zaman yaşlanır insan? Artık öğrenemez olduğunda. Önümüzde öğrenmenin hazinelerini açan iki büyük kaynak var: Bilim ve sanat. Bilimin tuttuğu ışıkla arıyoruz hakikati; o, teknolojiye destek vererek sorunlarımızın çözümüne katkıda bulunuyor; yaşamımızı kolaylaştırıyor, uzakları yakın ediyor, hastalıklarımızı iyileştiriyor. Gerçekliği kavramada önümüze yeni ufuklar açıyor. Hangi genç bilimin bulgularına kayıtsız kalabilir, hangi genç hayret duygusundan, meraktan yoksundur? Sanat, alışkanlıklarla yaşayıp gittiğimiz hayatın ötesine kapılar, pencereler açarak, dünyamızı zenginleştiriyor, ufkumuzu genişletiyor; farkına varmadığımız incelikleri tanıtıyor. Sanatla farklı boyutlar kazanıyor hayat. Elbette bu arayışında canlılığa, cana, bu dünyada yaşayan cümle mahlukata karşı sorumlu olduğunu unutmayacaktır. Genç, yeninin ardında, arayan, araştıran birisi olarak, bütün bu çabasında, insanlığa, çevresine, dünyada sürdürülmeye çalışılan hayata karşı sorumludur. Geçmişe, şu ana, geleceğe sorumludur. Bu arayışın zorluğunu, sorumluluğunun ağırlığını nasıl taşır, genç insan? Gücünü aşktan alarak, 13. yüzyıl Anadolu bilgesi Yunus Emre ne diyor? “Aşk gelicek, cümle eksiklikler biter.” (Gelicek, gelince demek.) Aşk yürekleri doldurmamışsa, kâinatın en küçük zerresinde bulunan bu aşk yaşanmıyorsa insan çabucak yaşlanır. Aşk gelince, bulununca, yaşanınca, yaşamın zorluklarının üstesinden kolayca gelinir. Çağımızda aşk çoğunlukla cinsellikle sınırlandırılıyor, oysa aşk toprakta, bulutta, suda, kelebeğin kanadında, yıldız tozlarındadır. Her yerdedir duyan kalpler için. Gençsek, bu anlamdaki aşkı dünyanının her tarafına taşımak en büyük sorumluluklarımızdan biridir. Anadolu toprakları aşk doğuran, genç doğuran topraklardır. Öyleyse, genç olmak, yeniye açık, arayan, sorumluluk sahibi, aşk dolu insan olmak demek. Biyolojik yaşınızın küçük olması sizin genç olduğunuzu göstermez. Dünyada biyolojik yaşı küçük ne çok yaşlı insan vardır. Gençlik yaşla ilgili değildir. İnsanın beynindedir gençlik ateşi, yüreğindedir. İçindedir. Dışımızın genç görünmesi, içimizin genç olduğu anlamına gelmez. İçimizin gençliği, içimizdeki yaşama sevincinden kaynaklanır, bilme, araştırma, öğrenme coşkusundan beslenir. Gençler! Gençlik ülkesine hoş geldiniz. Yıllar sonra bile yüreğinizde gençliği duyduğunuzda, bir zamanlar bu ülkeye ayak basmış olduğunuzu hatırlayınız. şamın evrilmesine olanak tanıyacak kadar uzun ömürlüdür. Bu yıldızlar da en sıcağından en soğuğuna doğru sırasıyla F, G, K ve M yıldızlarıdır. Güneşimiz bir G yıldızıdır. F yıldızları daha iri, daha parlak ve daha mavidirler. K ve M yıldızları daha küçük, daha karanlık ve kırmızı olup, daha uzun ömürlüdür. Kısacası, uzaybilim uzmanları yıldızın yaşına ve türüne göre dört senaryodan birini göz önünde bulundurmalı: 4 SENARYODAN BİRİ Anaerobik (oksijensiz) okyanus yaşamı Ana yıldız herhangi türden bir yıldızdır. Organizmalar ille de oksijen üretmek zorunda değildirler; atmosfer çoğunlukla metan gibi başka gazlardan oluşur. Aerobik, okyanus yaşamı Ana yıldız herhangi türden, daha yaşlı bir yıldızdır. Oksijenli fotosentezin evrilmesine ve atmosferik oksijenin birikmesine yetecek denli bir süre geçmiştir. Aerobik, kara yaşamı Ana yıldız herhangi türden olgun bir yıldızdır. Kara bitkilerle kaplıdır. Yeryüzünde yaşam şimdi bu aşamadadır. Anaerobik, kara yaşamı Yıldız canlılığını yitirmiş bir M yıldızı olduğundan UV ışınımı kayda değmeyecek denli düşük düzeydedir. Kara bitkilerle kaplıdır, ama bu bitkiler oksijen üretmeyebilirler. Bu farklı durumlarla ilgili fotosentetik biyogöstergeler de doğal olarak farklı olacaktır. Ancak hangi durum söz konusu olursa olsun, fotosentetik pigmentler yine de Dünya üzerinde geçerli olan kurallara uymak zorunda: pigmentler en bol miktarda olan fotonları, mevcut en kısa dalga boyutunu ya da en uzun dalga boyutunu soğurma eğilimindeler. Başka gezegenler üzerinde yaşamın izlerine rastlanması her an yüz yüze gelebileceğimiz bir gerçeklik. Ancak evrenin başka yerlerinde yaşamın izlerini sürebilmemiz için, öncelikle yaşadığımız dünya üzerindeki yaşamın tüm inceliklerine varmamız gerekiyor. Rita Urgan, kaynak Scientific American, Nisan Biyogöstergeler Bitkilerin yansıttığı renkler dışında, bu özellikler de yaşamın belirtileri olabilir: Oksijen (O2) artı su (H2O) Yaşamın olmadığı dünyalarda bile, ana yıldızdan gelen ışık su buharını bölüştürmek suretiyle gezegenin atmosferinde az miktarda oksijen oluşturur. Ancak bu oksijen anında yok olup gider. Ozon (O3) Dünya stratosferinde ışınım oksijeni ayrıştırır. Ayrışan oksijen yeniden birleşerek ozonu oluşturur. Sıvı su ile birlikte, ozon güçlü bir biyogöstergedir. Metan (CH4) artı oksijen ya da mevsimsel çevrimler Oksijen ile metan fotosentez olmadan güçlükle elde edilebilen garip bir kimyasal bileşimdir. Metan yoğunluklarının yükselip düştüğü mevsimsel bir çevrim de yaşamın en çarpıcı göstergelerinden biri sayılır. Metil klorid (CH3CI) Yeryüzünde bu gaz bitkilerin yanması ve Güneş ışığının planktonlar ve deniz suyundaki klorla tepkimesi sonucunda oluşur. Oksitlenme buna zarar verir. Oysa bir M yıldızının nispeten güçsüz ışınımı fark edilir miktarda gazın oluşmasına yol açabilir. Nitrik oksit (N2O) Bitkiler çürüdüklerinde nitrik oksit biçiminde azot salarlar. CBT 1104/ 11 16 Mayıs 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle