24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kısacası, ekonominin sınırsızca büyümesinde ısrar edersek, o zaman harcamalarımızdaki karbon yoğunluğunu şimdiki değerinin küçük bir bölümüne indirmemiz gerekir. Büyüme 2050 yılından sonra da sürecek olduğunda, verimlilikteki gelişmelerin de sürmesi gerekir. 2050 yılından yüzyılın sonuna dek yılda %2,5’luk bir büyüme küresel ekonominin 2050 yılındaki düzeyin üç katına çıkmasıyla sonuçlanacaktır. Bu da son kalan her bir doların nerdeyse tümden karbondan arındırılmasını gerektirmektedir. TEK KURTULUŞ: Büyüme ekonomisinden durağan durum ekonomisine geçiş! Çevrebilimsel ekonomi uzmanı Herman Daly, günümüzde bile ekonomi uzmanlarının dünyadaki kaynakların sınırlı olduğu yönündeki basit bir gerçeği kavramaktan yoksun olduklarını, uzmanlar bu gerçeği kavrayamadıkları sürece sürdürülebilir bir ekonomiye geçilemeyeceğini ve sonunda felaketin kaçınılmaz olacağını dile getiriyor OLASILIKLAR VAR Teknolojik gelişme, yenilenebilir enerji, karbonun önlenmesi ve sonunda muhtemelen hidrojen esaslı bir ekonomiye geçiş olasılığı yok edilmiş değil. Ne var ki, politikacılar böylesine kökten bir dönüşümün mümkün olup olamayacağı konusunda bile bir fikir yürütemediğimizi itiraf edemiyorlar. Yatırım ve kaynaklar nereden gelecek? Atıklar ve salınımlar nereye gidecek? Günümüzdekinden 10 kat daha yoğun ekonomik etkinliğin sürdürüldüğü bir dünyada yaşamak nasıl bir şey olur? Bunun yerine, politikacılar sürekli bizleri evlerimizi yalıtmaya, termostatlarımızı düşürmeye, arabalarımızı daha az kullanmaya, daha çok yürümeye teşvik ediyorlar. Bu öneriler içinde yer almayan tek bir şey “daha az ürün satın almak”. Enerji tasarruflu bir televizyon satın almak alkışlanırken, hiç televizyon almamak topluma karşı işlenmiş bir suç olarak değerlendiriliyor. Reklamlarda belli ölçütlere uymak gönülsüzce kabul edilirken, reklamın tümden yasaklanması “kültürel bir bozukluk” olarak görülüyor. Daha az tüketmek karbon salınımlarının azTim Jackson: Britanya Surrey Üniversitesi altılması yönünde en etkili çösürdürülebilir gelişme profesörü olan Tim züm olmakla birlikte, kimse Jackson’un araştırması sürdürülebilir yaşaböyle bir çözümü dile getirmemın toplumsal, ruhsal ve yapısal boyutları üzerine odaklanıyor. Jackson, Britanya hükü ye bile yanaşmıyor. Çünkü bu metine önerilerde bulunan Sürdürülebilir çözüm dile getirilecek olsa, soGelişme Komisyonu’nun da üyesi runun asıl nedeni olan, ekonomik büyüme tehlikeye düşürülmüş olacak. PİYASANIN MANTIĞI Derin korku, yok yere yaşanan bir duygu değil. Alışverişe çıkmazsak fabrikalarda üretim durur ve insanların işlerine son verilir. İnsanlar işlerinden olunca parasız kalırlar. Parasız kalınca da alışveriş edemezler. Çöküşe geçen bir ekonomi parasızdır ve kamu borçlarını giderecek çözümden yoksundur. Rekabet ortamını sürdürmeye çabalar ve insanların işlerini riske atar. Uygun biçimde tepki göstermeyen bir hükümet kısa sürede görevden atılır. Serbest piyasa kapitalizmi şu mantığa dayanır: ekonomi durmaksızın büyümek zorundadır, yoksa hiç hoş olmayan bir çöküşle karşı karşıya kalınır. Ancak çevresel koşulların krizin eşiğine geldiği bu günlerde insanlar ekonomik büyümenin sürdürülebilirlikle bağdaştığı gibi akılsızca bir sanıya kapılmaktan artık vazgeçmek zorundalar. Bizleri gezegenimize verdiğimiz zararın etkilerinden koruyacak çok daha güçlü bir çözüme gerek var. Küresel durgunluk, iklimdeki dengesizlik, ya da her iki gücün etkisini üzerimizde hissettiğimiz bir dönemde öncelikle bu kötü modelin yerini tutacak alternatif bir model oluşturulmalıdır. D ünya Bankası ile ilgili bu öykünün olayın daha iyi kavranmasına yardımcı olacağına inanıyorum. Sürdürülebilir gelişmeye adanan 1992 Dünya Gelişme Raporu’nun ilk taslağında “ekonominin çevreyle bağlantısı” başlıklı bir şema yer almaktaydı. Şemada “ekonomi” yazılı bir dikdörtgen, bunun içine doğru yönelen “girdiler” yazılı bir ok, bir de dışarıya doğru giden “çıktılar” yazılı ok vardı. Şema bundan ibaretti. En kıdemli ekonomi uzmanı olarak, görevim şemayı gözden geçirmek ve önerilerimi aktarmaktı. Onlara böyle bir şema çizmenin müthiş bir fikir olduğunu, ancak şemanın çevre unsurunu da içermesi gerektiğini söyledim. Bu biçimiyle şemada ekonomiye bir yerlerden girdiler geliyor ve çıktı olarak yine bir yerlere gidiyorlardı. Ekonomi dikdörtgeninin çevresine büyük bir çember çizip buna “ekosistem” adının verilmesini önerdim. Böylelikle girdilerin ekosistemden alınmış kaynakları, çıktıların da ekosisteme kirlenme olarak geri dönen atıkları temsil ettikleri açıkça anlaşılabilecekti. Bu da, ekonominin tüm sistemi zarara uğratmadan ne denli büyüyebileceği türünde temel soruları gündeme getirmemize olanak tanıyacaktı. Taslak düzeltilip yeniden önüme getirildiğinde, ilk şeklin çevresine resim çerçevesini andıran adı belirtilmemiş büyük bir dikdörtgen çizilmişti. Onlara bunun hiç bir şeyi değiştirmediğini söyledim. Taslak üçüncü kez geldiğinde şema yok edilmişti. Gezegenin yüzeyi ve ağırlığı ne büyüyor, ne küçülüyor. Aynı durum enerji stokları için de geçerli: dünyanın aldığı enerji miktarı verdiği miktara eşit. Sistemin toplam büyüklüğü üzerinde yaşadığımız gezegendeki mevcut su, toprak, hava, mineral ve öteki kaynakların miktarı sabit. Son zamanlarda dünya üzerinde meydana gelen en önemli değişiklik, gezegenin sahip olduğu kaynakların giderek daha da büyük bir payını ele geçiren, ekonomideki korkunç büyümedir. Yaşamım süresince dünya nüfusu üçe katlanırken, canlı hayvanların, arabaların, evlerin ve buzdolaplarının sayısı çok daha büyük oranlarda arttı. Gerçekten de, ekonomimiz şimdilerde dünyanın kaldıramayacağı boyutta bir büyüme gösteriyor. Kaynaklar giderek tükeniyor, atık depoları her geçen gün daha da doluyor. Elde kalan doğal kaynaklar mevcut ekonomiyi artık kaldıramazken, ekonomi büyümesini sürdürüyor. DOYMAK BİLMEZ ORGANİZMA Ekonomi sürekli büyüyen, doymak bilmez bir organizma gibidir. Ağaç, balık ve kömür gibi düşük dağınımlı kaynakları tüketerek bunlardan enerji ve yararlı ürünler elde eder. Karbon dioksit, cüruf ve kirli su gibi yüksek dağınımlı atıklar üretir. Ana akım ekonomi uzmanları en çok bu organizmanın dolaşım sistemi, enerji ve kaynakların verimli kullanımı gibi konularla ilgilenirlerken sindirim sistemini göz ardı ediyorlar. Şema öyküsünde tanık olduğum gibi, organizmanın tükettiği kaynakların kökenleri ve atıkları boşalttığı havzalar görmezden geliniyor. Ekonomi uzmanları uygulamada bunların sınırsız olduklarını varsayıyorlar. Bu nedenle, ekonomik büyümede sınır tanımıyorlar. Bu yılın başlarında yayımlanan bir raporda, Büyüme ve Gelişme Komisyonu aralarında Botswana, Brezilya, Çin ve Japonya gibi, 1950’lerden bu yana en az 25 yıl boyunca yıllık ortalama %7 ya da daha fazla bir hızla büyüyen 13 ülkenin deneyim ve politikalarını değerlendirdi. Komisyona göre geri kalan ülkelerin de bunu örnek almaları gerekiyor. Oysa küresel ekonomi bu hızla büyüyecek olsa, büyüklüğü 25 yıl BÜYÜME VE SINIRLARI Ekonomik büyümenin çevreyle sınırlı tutulması gerektiği görüşü 1992’de Dünya Bankası’nı zorlayan bir görüştü; bugün de öyle. Banka, şemada bir şeylerin yanlış olduğunu sezinlemiş, ancak gündeme getirdiği uygunsuz sorularla uğraşmaktansa şemayı tümden yok etmeyi yeğlemişti. Ekonomi uzmanlarının, bilim insanlarının tüm çıplaklığıyla algıladıkları basit bir gerçeği kavramaktan yoksun olduklarını işte o zaman fark ettim: dünyanın boyutu genelde sabitti. CBT 1130/ 14 Kasım 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle