24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİM: Dünya ekonomisi öz ve biçim olarak yeniden yapılanmalı! Dünya ekonomisinin gezegenimizi yok etmesinin nedenleri ve bu konuda neler yapabiliriz? Bu sayımızdan itibaren sizlere uygarlığın yeryüzündeki ekonomik faaliyetin, yerküre ve insanlık açısından nasıl sürdürülemez olduğuna ilişkin yazılar ve bu görüşü destekleyen grafikler, bilgiler, tablolar sunacağız. New Scientist dergisinden ve diğer kaynaklardan yararlandığımız, bütün bu bilgiler, aslında gezegenimizin nasıl bir krizle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. aynaklar hızla tüketilirken, biyolojik çeşitlilik hızla azalıyor ve dünyamız ile ilgili hemen hemen her ölçüm insanların yarattığı olumsuz etkilerin derin kapsamını gözler önüne seriyor. Karbon salınımlarını azaltarak, yenilenebilir teknolojiler yaratarak ve enerji verimliliğini arttırarak, daha sürdürülebilir bir yaşam biçimine geçilmesinin gerekliliğine çoğumuz katılıyoruz. İyi de, tüm bu çabalar durumu her geçen gün daha da kötüye giden gezegenimizi kurtarmaya yeterli mi? Bu tür değerleri gözden geçiren kimi uzmanlar, ekonomik sistemimizin temelleri büyüme varsayımına dayandırıldığı sürece, karbon salınımını azaltGerçek anlamda sürdürülebilir mak yönündeki bir ekonomini neye benziyor? kişisel çabaların Doğal kaynakları doğanın kendive topluca çevreci davranmani yenileme hızından daha hızlı biçimde kullanmayan bir toplum nın hiçbir işe yaramayacağına da yaşamak nasıl olur? Servet, inanıyorlar. vergi, işgücü ve doğum oranları B i l i m , Dünya’yı kurtargibi konularda ciddi kararlar ma konusunda alınması gerek. İş bağımlılığını ciddi bir adım atve gelirleri frenlemek yaşamlarımak istiyorsak öncelikle ekomızı birçok yönden daha olumlu nomiye yeniden kılabilir. biçim vermek zorunda olduğumuzu söylüyor. Bu, hiç kuşkusuz, ekonomi ilkelerine aykırı bir görüş. İktisatçıların büyük bir bölümü için büyüme, soluduğumuz hava denli vazgeçilmez bir unsur. Onlar, yoksulluğu giderebilecek, giderek artan dünya nüfusunu besleyebilecek, her geçen gün daha da artan kamu harcamalarını karşılayıp teknolojik gelişmeleri kö POLİTİKACILAR DİLE GETİRMEKTEN KAÇINIYOR, AMA K rükleyebilecek ve daha pahalı yaşam biçemlerine destek verebilecek tek gücün büyüme olduğunu öne sürüyor. Onlar bu tür bir büyümenin asla sınır tanımayacağına inanıyor. DEHŞET DUYUYORLAR Son haftalarda hükümetlerin büyümeyi tehdit eden unsurlar karşısında nasıl dehşete kapıldıklarına ve kamu mevduatından yığınla parayı nasıl hüsrana uğramış bir finans sistemine akıttıklarına açıkça tanık olduk. Tüm bu karmaşa arasında, büyüme ile ilgili yerleşik görüşe karşı çıkan herhangi bir görüşün de özenle ele alınması gerekir. Burada söz konusu olan görüşün temelinde uzun süredir gündemde olan bir soru yatıyor: Ekonomi geliştikçe bu gelişmenin gerektireceği doğal kaynak miktarının da artması gerektiği gerçeği karşısında, Dünya’nın sınırlı kaynaklarını nasıl denk getirebiliriz? Ekonomi insanlık tarihi gibi uzun bir sürecin sonucunda bugünkü boyutuna ulaştı. Böyle giderse, topu topu yirmi yılda bunun iki katına ulaşacak. New Scientist dergisi büyüme ilkesine tümden karşı çıkan, ancak kırılgan biyoküremizi gözetim altında tutan bilim insanlarıyla aynı görüşleri paylaşan politika, ekonomi ve düşün uzmanlarını bir araya getirerek bu konudaki görüşlerini aldı. Çevresel ekonominin babası Herman Daly, ekonomimizin büyümenin beraberinde getirdiği çevresel maliyetleri nasıl görmezden geldiğine dikkat çekerken, Britanya hükümetinin sürdürülebilir gelişme danışmanı Tim Jackson ekonominin tüyler ürpertici hızla büyümesi karşısında teknolojik çözümlerin güdük kaldığını sayısal değerlerle gözler önüne serdi. Bir zamanlar Jimmy Carter’in çevre danışmanlığını üstlenen Gus Speth çevreci değerlerin günümüz kapitalizmi karşısında hiç bir şansı olmadığını belirtirken, sol kanadın en önde gelen düşünürlerinden biri olan Susan George izlemekte Klasik ekonominin kurucularından John Stuart Mill, olduğumuz bu yıkıcı sürecin yalnızca hükümetlerin önderliğindeki küresel bir 1848 yılında yayımlanan “Politik Ekonominin çaba sonucunda önüne geçilebileceğiİlkeleri” başlıklı yapıtında, ekonomik büyüme sorune inanıyor. nuna çözüm getirilir getirilmez, “sabit” bir ekonomiLondra merkezli Yeni Ekonomi ye geçilebileceğine ve ancak o zaman insanların Vakfı’nın politika belirleyicisi Andrew Simms dizginsiz büyümenin temel gegelişimine odaklanılabileceğine dikkat çekiyor, rekçelerinden biri olan yoksulları düz“Kafalar geçim derdiyle meşgul olmadığında, her lüğe çıkartabileceği görüşünün yok türde anlaksal ekinin gelişmesi, törel ve toplumsal edilmesi gerektiğine parmak basarken, açıdan daha iyiye gidilmesi...yaşam sanatının daha yayıncı ve eylemci David Suzuki iş dünyasının önde gelenlerini ve politiincelikli kılınması da çok daha kolay olur,” diyordu. kacıları farklı biçimde düşünmeye zorluyor. Yazılar, gerçek anlamda sürdürüleGünümüzün ekonomi uzmanlabilir bir ekonominin neye benzeyeceğini ve doğal kay rı bu gibi görüşlere saf ve ütopik olnakları doğanın kendini yenileme hızından daha hızlı dukları gerekçesiyle burun kıvıbiçimde kullanmayan bir toplumda yaşamanın nasıl ola rıyorlar. Ne var ki, finans piyacağını irdelemeye çalışıyor. salarının çöktüğü, besin fiyatServet, vergi, işgücü ve doğum oranları gibi konu larının hızla yükseldiği, külarda ciddi kararlar alınmasını bekliyor. Ancak Daly’nin resel ısınmanın varlığını her de belirttiği gibi, büyümeden gelişmeye geçilmesi, ko geçen gün daha da belli etmünizmin tiranlığı altında karanlıkta donmak anlamı tiği, petrol fiyatlarının na gelmiyor. Teknolojik yenilikler sayesinde elimizde tavana vurduğu şu günki kaynaklardan her geçen gün daha da çok yararlanı lerde bu tür görüşleyoruz. Düşün insanı Kate Soper de, iş bağımlılığını ve rin gözardı edilmegelirleri frenlemenin yaşamlarımızı birçok yönden da si de giderek güçha olumlu kılacağına inanıyor. leşiyor. Bugünkü “Büyüme Ekonomisi”, dünya için felaket!... Yürürlükteki ekonomi politikasınin dayandığı “büyüme” kavramı, sürdürülebilir bir ekonomi ve dünya için uçurumlarla dolu. Ancak, politikacı ve piyasa ekonomistleri, büyümeye herhangi bir alternatif ekonomik modeli düşünmek bile istemiyor... S JOHN STUART MİLL’E UYGUN Bu görüş klasik ekonominin kurucularından John Stuart Mill’in onaylayacağı türde bir görüş olsa gerek. 1848 yılında yayımlanan “Politik Ekonominin İlkeleri” başlıklı yapıtında Mill, ekonomik büyüme sorununa çözüm getirilir getirilmez “sabit” bir ekonomiye geçilebileceğine ve ancak o zaman insanların gelişimine odaklanılabileceğine dikkat çekiyor, “Kafalar geçim derdiyle meşgul olmadığında, her türde anlaksal ekinin gelişmesi, törel ve toplumsal açıdan daha iyiye gidilmesi...yaşam sanatının daha incelikli kılınması da çok daha kolay olur,” diyordu. erbest piyasa kapitalizmini biraz eşelediğinizde, mantıktan ziyade duygulara dayanan bir korkuyla karşılaşırsınız. Son günlerde yaşananlar bu tür bir korkunun güzel bir örneği: ABD hazinesinin 800 milyar dolarlık olağanüstü yardım paketi, çökmekte olan finans piyasalarında güvenin tazelenmesi amacıyla tasarlanmış müthiş bir çözüm. Çözüm, vergi yükümlüsünü, sistemi bunalıma sürükleyen “zehirli borçları” toplamaya zorlamak suretiyle, gelecekte de aynı biçimde davranmamızı sağlayan yeteneğimizi korumayı amaçlıyor. Bu çözüm kısa erimli ve son derece geriletici bir çözüm olabilir, ama ekonomik büyüme ne pahasına olursa olsun korunmak zorunda. Britanya Sürdürülebilir Gelişme Komisyonu’nun ekonomiden sorumlu bir üyesi olarak, böyle bir tepkinin insanı bunaltacak denli tanıdık olduğunu düşündüm. Ekonomik büyüme peşindeki amansız koşuya biraz çevresel ve toplumsal bilinç aşılamayı amaçlayan “Gönencin Yeniden Tanımlanması” projesinin geçtiğimiz yıl başlatılması üzerine, Britanyalı bir maliye görevlisi beni ve meslektaşlarımı “eski günlere dönüp mağaralarda yaşamaya” can atmakla suçladı. Britanya Maliye Bakanlığı finans politikalarının nasıl daha sürdürülebilir kılınacağını araştırmak üzere kısa süre önce yapılan bir toplantıda, üst düzey görevlilerden biri, “Pekâlâ, tüm bunlar son derece ilginç. Artık asıl işimize dönüp, ekonomiyi büyütme konusuyla ilgilenebiliriz herhalde,” dedi. BÜYÜMEYE ALTERNATİF DÜŞÜNÜLMÜYOR Burada verilmek istenen ileti oldukça açık: Amerikalı çevreciler Paul Ehrlich ile John Holdren’in, amansızca tüketmenin aritmetiği konusunda, alabildiğine açık birtakım görüşler öne sürmelerinin üzerinden 40 yıl geçtı, ama büyümeye alternatif olabilecek başka bir kavramdan bugün de söz edilmesi olanaksız. E=NTT biçiminde ifade edilen Ehrlich Denklemi’ne göre, gezegenimiz üzerinde insan etkinliğinin yarattığı etki (I) üç unsurun çarpımına eşittir: nüfusun büyüklüğü (P); nüfusun kişi başına tüketim ile belirtilen gönenç düzeyi (T); bir de, harcadığımız her doların gezegen üzerindeki etkisiyle bağlantılı bir değer olan, teknoloji unsuru (T). Sözgelimi, iklim değişimini ele alalım. Dünya nüfusu 7 milyarın biraz altında ve ortalama gönenç düzeyi kişi başına yaklaşık 8000 dolar. T unsuru ise GSMH’nın her 1000 doları için 0,5 tonun biraz üzerinde karbon dioksite eşit bir başka deyişle, günümüzün teknolojileriyle üretilmiş her 1000 dolar değerindeki ürün ve hizmet havaküremize 0,5 ton karbon dioksit yayıyor. Öyle olunca da, dünya üzerindeki yıllık CO2 salınımları 7 milyar X 8 X 0,5= 28 milyar tona ulaşıyor. Hükümetlerarası İklim Değişimi Paneli (IPCC) atmosferdeki sera gazı düzeylerinin görece güvenli sayılan milyonda 450 birimde dengelenebilmesi için yıllık küresel CO2 salınımının 2050 yılına dek 5 milyar tonun altında tutulması gerektiğine dikkat çekiyordu. Bu yüzyılın ortalarında dünya nüfusunun kaçınılmaz olarak 9 milyara ulaşacağı düşünüldüğünde, bu değer kişi başına ortalama 0,6 tondan az karbon üretilmesi anlamına geliyor. Çoğunluğun paylaştığı görüş, enerji verimliliğini arttırmak ve ekonomik büyümeye ciddi bir darbe indirmeyecek yeşil teknolojiler geliştirmek suretiyle bu düzeye ulaşacağımız yönünde. İyi de, böyle bir yaklaşım gerçekten de işe yarayabilir mi? Günümüzün küresel geliri göz önünde tutulduğunda, gerekli karbon üretimi düzeyini tutturmak CO2 ile ilgili T unsurunun her 1000 dolar için 0,1 tona düşürülmesi yani beş katına eşit bir gelişme sağlanması anlamına geliyor. Bu çok kolay olmasa da, ustaca bir teknoloji ve sağlam bir politika sayesinde pekâlâ gerçekleştirilebilir. Ne var ki, burada eksik olan çok ciddi bir şey var: Ekonomik büyüme. Bu unsuru da eklediğinizde, teknolojik ustalığın bizleri iklim felaketinden kurtarabileceği görüşü daha da zorlu bir boyut kazanır. BÜYÜME SÜRERSE, NEREYE? İlk olarak, dünya ekonomisinin her zamanki gibi sürdüğünü varsayalım. Kişi başına GSMH gelişmiş ülkelerde yılda %2 ya da 3 gibi hızlı bir artış gösterirken, dünyanın geri kalanı bu hıza yetişmeye çalışacaktır Çin ve Hindistan, en azından bir süre, yıllık %510’luk sıçramalar yaparken, Afrika onyıllar boyunca durgunluğunu koruyacaktır. Bu (son derece adaletsiz) dünyada, IPCC’nin hedefine ulaşmamız için tüketimimizdeki karbon içeriğinin harcanan her dolar başına 0,03 tonun altına düşürülmesi günümüz Avrupa ortalamasının 11 kat azaltılmasıgerekmektedir. Şimdi küresel yoksulluğun yok edilmesi konusunda ciddi olduğumuzu düşünelim. Dünya üzerindeki 9 milyar insanın 2050 yılına dek Avrupa’daki %2,5 oranındaki büyümeye uyum sağlayacak bir gelişme düzeyini hedeflediğini düşünün. Bu senaryoda ekonomik üretimdeki karbon içeriğinin Avrupa Birliği ülkelerinin herhangi birinde halihazırda ulaşılan en üst düzeyin yalnızca %2’sine eşit bir düzeye indirilmesi gerekmektedir. DEVAMI ARKA SAYFADA DÜNYADA YILLARA GÖRE İSTETİSTİKSEL VERİLERİN İZLEDİĞİ YOL Kuzey yarıküre ortalama yüzey sıcaklığı CBT 1130/12 14 Kasım 2008 Nüfus CO2 yoğunluğu GDP Tropikal yağmur ormanları ve ormanlık alanlardaki yitim Deniz ürünleri sömürüsü Y rım ı yatı c n a b a lar Kağıt tüketimi Canlı türlerinin yok oluşu Motorlu taşıtlar Ozondaki delinme CBT 1130/13 14 Kasım 2008 Su kullanımı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle