27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR KÖPEKLERDE BİR BAKTERİ İNSAN İÇİN TEHLİKELİ Köpeğin ağzındaki bakterilerin insanlar için tehlikeli olabileceğini bilim uzun bir süredir biliyordu. İsviçreli bilim insanları şimdi bu konuya bir açıklık getirdi. Hastalık etkenleri, vücut ve savunma hücrelerinin üzerindeki şekerle beslendikleri için insanın bağışıklık sistemi olmadan kısa bir süre için de ölür hatta gelişemez bile. Kök hücrelerinden, embriyonik gelişim sürecinde bir organizmanın çeşitli hücre ve doku türleri gelişmekte. Yetişkinlikte de hücre yenilenmesi kök hücreleriyle gerçekleşmekte ve aynı şey yaraların iyileşmesinde de geçerli. Bilim adamlarının kafasını kurcalayan soru şuydu: bir kök hücre bölünme sırasında ne şekilde en fazla iki farklı kardeş hücre olarak gelişebilmekte. Rezervin bitmemesi için bunlardan birinin birçok kez veya neredeyse sonsuz bir şekilde bölünebilen kök hücre olarak kalması gerekirken, diğer hücrenin ise görevleri yerine getirebilmesi için uzmanlaşması gerekiyor. Bugüne kadarki bilgilere göre asimetrik bölünmenin, genelde hücre içindeki proteinlerin yer değiştirmesine dayandığı anlaşılmıştı. On beş yıl önce keşfedilen ilkeye göre kardeş hücrelerden biri bu proteinlere sahip olurken diğeri boş kalıyor. Sirkesinekleriyle gerçekleştirilen deneyler sırasında “Numb” olarak bilinen anahtar protein her zaman yalnızca kardeş hücrelerden birinde bulunmuş. Ancak bu tek taraflı dağılımın ne şekilde gerçekleştiği öğrenilememişti. İşte bu giz bu yıl Knoblich ve ekibi tarafından aydınlatıldı. Bilim insanları araştırteinler, “açık” ve “kapalı” ise fosfat grubu ilaveli veya ilavesiz durumları açıklıyor. Bu molekülün belli başlı tümör hücrelerinde aşırı derecede etkin olduğu bilinmekte. Asimetrik hücre bölünmesinde etkili olan diğer moleküller de tümör oluşumunda rol oynuyor. Knoblich, elde ettikleri sonuçların büyük ölçüde insan için de geçerli olabileceğini düşünüyor. Hücre bölünmesinin düzenlenmesi ile ilgili bilgiler tıpta yepyeni kapılar açacak, diyor. Bu durumda bir nesneyi bulmak veya incelemek zorlaşıyor. Bir kuşu sürü içinde uçmadığı sürece rahatça takip HARFLERİN BÜYÜKLÜĞÜ DEĞİL, ARALARINDAKİ MESAFE DAHA ÖNEMLİ Bir metnin rahat okunabilirliği her şeyden önce harfler arasındaki mesafeye bağlı. New York Üniversitesi bilim insanlarının “Nature Neuroscience” dergisindeki yazılarına göre harfler arasındaki “kritik mesafe” aşıldığında beyin zorlanmadan okuyabiliyor. Oysa birbirine bitişik harflerin okunması çok zor. Aslında bu etkiyle gündelik yaşamda her zaman karşı karşıya kalıyoruz. Mesela reklam panolarını anlamaya çalıştığımızda, bit pazarında eşya aradığımızda veya evimizi düzenlerken gözümüz hep mesafelere ihtiyaç duyar. Ne var ki araştırmacıların birçoğu görünürlüğün öncelikle büyüklüğe bağlı olduğunu düşünüyorlardı. Psikolog Denis Pelli ile çalışan araştırmacılar şimdi bunun doğru olmadığını buldular. Bir nesnenin tanınabilmesi için göz tarafından algılandıktan sonra örneğin çizgilere veya köşelere göre analiz edilmekte. Gözün analizi, arka planda çok fazla engelin bulunması halinde zorlaşmakta. Mesela beyin dağınık bir ortamda birbiriyle kombine edilmesi gereken çok fazla bilgi alır. edebiliriz. Fakat ne var ki görsel dünyamız düzenli değildir, bu nedenle gözümüz ilk önce her şeyi arka plandan yalıtması gerekiyor. Nesneleri rahatça görebilmemiz için uzakta olanlar arasındaki mesafelerin de daha büyük olması gerekiyor. Bir yazıyı uzaktan okumaya çalıştığımızda harflerin birbirine bitiştiğini ve kelimelerin yok olduğunu görürüz. Düzeltme 12 Eylül 1121 sayılı dergimizde “Bilim Dünyasından, Son Araştırmalar” bölümünde yayımlanan “Saksağan aynadaki görüntüsünü tanıyor” başlıklı haberde “İnsanlar dışında sadece maymunlar aynadaki görüntülerini tanıyabilir” deniyordu. Oysa daha önceki araştırmalarda fillerin ve yunusların da bu yetiye sahip oldukları ortaya çıkmıştı. Emory Üniversitesi’nden Frans de Waal tarafından gerçekleştirilen deneyde kullanılan üç dişi Asya filinden biri kafasına çizilen beyaz bir işareti aynadaki görüntüsünde fark ederek bu bölgeye hortumuyla dokunmuş. Yine aynı üniversitede görevli davranış bilimcisi Lori Marino ve Brooklyn’deki New York Akvaryumu’nda görevli deniz biyologu Diana Reis de iki yunusla benzer bir test yapmışlar. Yunuslar, yüzleri işaretli olduğu zaman aynaya yaklaşarak işaretleri daha yakından görmeye çalışmışlar. Yüzlerinde işaret olmadığında ise aynadaki görüntüleriyle çok fazla ilgilenmemişler. tarafından fark edilmiyor. Köpek ısırıkları ya da ender durumlarda tırmalama yaraları enfeksiyonlara yol açabiliyor. İsviçreli bilim insanları şimdi insanın kan dolaşımına girdiğinde tehlikeli olabilecek bir bakteri türünü inceledi: Köpek tükürüğünde yaşayan bu bakterileri bağışıklık sistemimiz neredeyse hiç fark etmediğinden, savunmuyor. Hastalık etkenleri beden hücrelerinin üzerindeki şeker artıklarıyla besleniyor, diyor moleküler biyolog Manuela Mally. Köpek ağzında yaşayan bu bakterinin adı “Capnocytophaga canimorsis”. İsmi gibi insan bedenine verdiği zararlar da o denli karmaşık. Enfeksiyon, kan zehirlenmesi, kangren ve beyinzarı iltihabına yol açabilmekte, en kötü durumda ise ölüme neden olabilmekte. Özellikle bademcikleri alınan ve bağışıklık sistemleri istikrarlı olmayan alkolik köpek sahipleri risk altında. Hastalananların yüzde 60’ı bu risk grubundan diye açıklayan Mally, köpek tarafından ısırılanların hemen doktora görünmeleri konusunda uyarmakta. Uygun antibiyotik tedavisiyle bakteriler öldüğü için enfeksiyon önlenebilmekte. Köpeğin açık bir yarayı yalaması da tehlikeli, nitekim ender durumlarda bu şekilde de bakteri bulaşabilmekte. Kök hücrelerin bölünmesi sırasında meydana gelen hatalarla, tümör kök hücreleri oluşuyor ma yazısında moleküler devreler gibi hayal edilebilecek ve peş peşe “açılıp,kapanan” bir reaksiyon zincirinden söz ediyorlar. Burada sözü edilen devreler pro TIP ARAŞTIRMALARI AIDS VİRÜSÜ SANILANDAN DAHA YAŞLI ÇIKTI 1959 ve 1960 yıllarına ait virüs örneklerinin gen analizini yapan Amerikalı bilim insanları, HI virüsünün günümüzden yüz yıl önce ortaya çıktığını buldular. Araştırmacılar bundan sonra insanların niçin daha önce hastalanmadıklarını öğrenmeye çalışacak. Arizona Üniversitesi’nde Michael Worobey ile çalışan bilim insanları Nature dergisindeki yazılarında, bu sonuca bilinen en eski virüs örneklerinin gen analizi sayesinde ulaştıklarını bildiriyorlar. Genetikçiler 1959 ve 1960 yıllarına ait virüsün genetik varyanslarını incelerken, iki örneğin birbirinden çok farklı olduğunu bu nedenle de virüsün tahmin edilen yaşıyla örtüşmesinin mümkün olmadığını fark etmişler. Çünkü iki örnek arasındaki yaş farkı sadece bir olmasına rağmen, kalıtımlarındaki fark yüzde 12 civarında. Bu sonuçtan yola çıkan uzmanlar iki alt grubun gelişmiş olduğu HIV kökünün 19. yy’dan 20. yy’a geçişte ortaya çıkmış olması gerektiğini düşünüyorlar ve tahminlere göre bir şempanze varyantı olan virüs, hastalıklı maymun eti yiyen insanlara bulaşmıştı. Bilim insanları bundan sonraki araştırmalarında virüsün varlığına rağmen insanların niçin daha önceleri hastalanmadığını bulmaya çalışacaklar. KÖK HÜCRELERİNİN GİZİ ÇÖZÜLÜYOR Organizmanın gelişimi sırasında kök hücrelerinden farklı hücre tipleri gelişmekte. Bilim insanları şimdi bunun için gerekli olan asimetrik hücre bölünmesinin ne şekilde işlediğini çözdüler. Moleküler Biyoteknoloji Enstitüsü’nde Alman araştırmacı Jürgen Knoblich ile çalışan ekibin sonuçları kanserin oluşumu için de önem taşımakta. Çok hücreli bir organizma kök hücre CBT 1126/ 4 17 Ekim 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle