25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Çernobil: Gerçekte sağlığımızı ne kadar etkiledi? CBT'nin 08 Haziran 2007 günkü sayısında bu başlık altında “Açık Kösede” çıkan yazımız için, 05 Ekim 2007 tarihinde aynı başlık altında “TartışmaEditöre Mektup” sayfasında CBT'de basılan makalede, yazımızın yanlışlıklar ve eksiklikler içerdiği ileri sürüldü ve okurların doğru bilgilendirileceği vurgulandı. Bu yazıdaki bazı cümleleri,tırnak içinde aktarıp bu konudaki doğruları vermeye çalışacağız. Yazılarımızda her zaman gerçek ve kendimize ait özgün bilimsel bulgu değerleri vermeye, ansiklopedik bilgilere yer vermemeye ve her zaman bilimsel doğruların yanında olmaya özen gösterdik. Radyoekolog, Dr. Sayhan Topçuoğlu ( sayhantopcuoglu@yahoo.com ) “Ç ernobil'in etkileri sınırlı kalırken, çevremizde doğal radyoaktivite düzeyi hızla artıyor. 1962 yılında alınan doğal radyasyon dozu 0.050 mSv iken, günümüzde 2.400 mSv. Radyasyonun etkilerini inceleyen Birleşmiş Milletler Bilim Komitesi UNSCEAR, 1962 yılında alınan doğal radyasyon dozunun 0.050 mSv iken 1977'de 1.040 ve 1992'de 1400 mSv çıktığını belirledi. “Yazımızdan çarpıtılarak yapılan bu alıntıdan sonra, kozmik ışınlardan ve radon gazından dolayı dünyada hiçbir zaman 0.05 mSv doz olmadığı ve ayrıca, sadece kozmik ışınlardan ve radon gazından alınan dozun 1.5 mSv doz oluşturduğu yazılıyor. İlk yazımızda bu konudaki paragraf ise: “Doğal radyo CBT1082/22 14 Aralık 2007 aktif maddelerin durumu ise farklıdır. Çünkü çevremizde doğal radyoaktivite düzeyi konvansiyonal kirleticiler nedeniyle hızlı bir artış trendi izlemektedir” diye başladıktan sonra, UNSCEAR, 1962 yılında alınan doğal radyasyon dozun 0.050 mSv iken 1972'de 1.040 ve 1992'de 1.400 mSv olduğunu belirlemiştir” şeklindedir. Kaynağımız, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) Monako Denizel Çevre Laboratuvarının (MEL) Direktörü tarafından yazılan makaledir. (1). Bu yazıda, UNSCEAR'in halk için saptadığı ortalama yıllık dozlar, doğal radyoaktif maddelerden yaklaşık 50 mikrosivert (0.050 mSv) 1962'de, 150 mikrosivert (0.150 mSv) 1972'de, 1040 mikrosivert (1.040 mSv) 1977'de, 1140 mikrosivert (1.140 mSv) 1982'de ve 1992'de ise 1400 mikrosivert (1.400 mSv) olarak belirlendi. Bu kaynağın bir kopyası CBT editörlüğüne de yollandı. Ayrıca biz ilk yazımızın ilk paragrafında, halkımızın 1986 yılında radyasyonlu çayları içerek aldığı radyasyon dozunun 0.66 mSv olarak saptadığımızı yazmış ve Science News ise, Amerika'da Denver yüksekliğinde 2.5 yıl yaşayan kişilerin aynı miktarda radyasyonu sadece kozmik ışınlardan aldıklarını makalemizden alıntı yaparak belirtmiştik. Bu kozmik ışınlardan gelen yıllık doz düzeyi 1962 yılındaki 0.050 doz düzeyinden beş defa daha fazladır. Bu nedenle de konuya kozmik ışınları katmamak gerekir. Çin'de, Hindistan'da şu kadar dozun alındığını anlatmak, Bekerel (Bq) ve radyasyon dozunun tenkit yazılarında tarifi ile “TÜBİTAK'ın ekindeki yazımızda kavram ve birimleri bulabilirsiniz” reklamına hiç gereksinim yok. CBT okurları belli düzeydeki kişilerdir, ansiklopedik bilgileri her yerde kolayca bulur. Örneğin, google.com'ın Türkçe sayfalarında Bekerel (bir atom çekirdeğinin bir saniyede bozunması) biriminin tarifi en üstte hemen karşımıza çıkar. “Fosil yakıtlar, fosfat içeren yapay gübreler, böcek öldürücüler ve deterjanlar da çevremizde doğal radyoaktivite yoğunluğunu arttırmakta..” yazmış olmamız da hafife alınarak, “herhangi bir kişi gübre fabrikası ya da gübreli sebze tarlasında sabah akşam kalmadıkça, yatmadıkça bu maddelerdeki radyoaktivite etkili olmayacaktır. Besin yoluyla alabileceği ek doz ise önemsiz. Bu tür endüstri ürünlerindeki doğal radyasyon dozunun, toplam doğal radyasyon içindeki payının etkisiz olduğunu da UNSCEAR rapor etmiştir”, denmektedir. Süper fosfat içeren yapay gübrelerin her kilosunda 2000 Bq ve konsantre süper fosfatta ise 4000 Bq alfa ışını veren radyoaktif madde vardır. [1] Alfa radyasyonunun eksternal bir tehlike taşımadığını herkes bilir. Gübreli sebze tarlasında yatsan da veya üstüne otursan da anlamlı bir risk taşımazsın. Buna karşılık besin yolu ile bazı doğal radyoaktif maddelerden doz alma anlamlıdır. IAEA tarafından yapılan bir koordineli araştırma programında, FAO balıkçılık alanlarında deniz ürünü tüketimi ile alınan yıllık efektif doz miktarı hem sezyum137 (yapay bir radyoaktif madde, bomba denemelerinden, Çernobil kazasından ya da nükleer güç santralarından denizel ortamlara giren) hem de polonyum210 (sadece alfası olan ve denizel ortamlarda konvansiyonal kirleticiler nedeniyle sürekli artış gösteren) için saptandı [2]. Sezyum137 için hesaplanan doz değeri 160 man Sv iken polonyum210 için bu değer 30 000 man Sv olarak bulundu. Benzer bir çalışma, IAEA tarafından bize güdümlü olarak verilen bir proje ile de yapıldı. [3] 1997 yılında Karadeniz halkının hamsi tüketimi ile yıllık doz miktarını sadece polonyum210 radyoaktif maddesi için 0.072 mSv olarak saptadık. Buna karşılık aynı yıl sürecinde hamsi balığındaki sezyum137 miktarı sayım limitlerimizin altında olduğu için doz saptaması yapamadık. ÇAY VE HAMSİ Burada 1986 yılında en yüksek radyasyonlu çaylardan alınan 0.66 mSv'lik doz ile Karadeniz halkının hamsi tüketimi ile 1997 yılında aldığı ya da alması olası olan 0.072 mSv'lik doz düzeylerini karşılaştırmada yarar var. 1986 yılında çay tüketimi ile alınan doz miktarı, 1997 yılında hamsi tüketimi ile alınan doz düzeyinden yaklaşık dokuz defa daha yüksektir. Ancak, çay ürünündeki aktivitenin % 94.8'i, 125 günde efektif yarı ömre bağlı olarak kaybolmuştur. Yani, Çernobil kazasının olduğu 1986 yılından sonra, çaylardaki radyasyon anlamsız düzeye indi. Buna karşılık hamsideki polonyum210 aktivitesi yıllara bağlı olarak azalmadan devam ettiği gibi, belki de artış gösterdi. Bugünkü durumun cevabı da, bu konuda profesyonellerin yapacağı radyoekolojik araştırmalarda saklıdır. Biz bu nedenle Çernobil etkisi sınırlı kalırken, doğal radyoaktivite düzeyi hızla artıyor diyebilmemiz, sadece Çernobil kazasının arkasına saklanarak kanserleşme sorununa yönelmenin yanlış olacağını dikkatleri çekerek, konvansiyonal kirleticileri önleme sürecinin biran önce başlatılması amaçlıdır. Bu konuda, daha geniş ve özgün araştırma bulgularımızı içeren bilgiler IAEA'nın Bulletin dergisinde [4] bulanabilir. IAEA'nın 2004 yılı yayınında. [5] ANSCEAR'a dayandırılarak, son yapılan dünya doz ortalamasında kişilerin aldığı toplam doğal doz 2.4 mSv olup, yapay doz miktarı ise: 0.4 mSv olarak tıp uygulamaları, 0.005 atmosferik nükleer test uygulamaları, 0.002 Çernobil kazası ve 0.0002 nükleer güç santralarından kaynaklanarak, toplam doz değeri (doğal ve yapay) 2.8 mSv olarak verilmiştir. Bizim, ilk yazımızda yapaylar için verdiğimiz 0.4072 mSv değeri de bu IAEA'dan alındı. Tenkit yazısında ise, “tıp uygulamaları (akciğer röntgen filmi+tanısal radyoloji) için 1.6 mSv” veriliyor. Burada değerlerimiz arasında da tutarsızlık var. Herkes, tanısal radyoloji dozu almadığı gibi, günde bir paket sigara da içmez. Bilindiği gibi, günde bir paket sigara içen kişi yılda yaklaşık 0.2 mSv polonyum210 dozu alır. Özellikle bazı ülkelerde, tütün yetiştiriciliğinde, fosfatlı gübre kullanıldığı için, sigaradaki polonyum210 düzeyi de üç kat arttı. İzin verilen sınır değerlerimize de değinilerek, “sınır değerler aslında nükleer tesislerin planlama, işletme ve kaza durumlarında gerek personelin gerekse çevredeki halkın aşırı radyasyon dozu almalarını sınırlamak için konulmuş koruyucu sınır değerlerdir.” Çernobil kazasının da ülkemiz için bir kaza durumu olmadığını söylemek bizce mümkün değil. Bu nedenle de, burada çelişki kendi yorumlarındadır. “Burada önemli olan nokta, halkımızın 1 Bq aktiviteyi bile fazladan almasını önlemek ve toplumu bilinçlendirmektir”, cümlemize karşılık, “bu tümüyle yerine getirilmeyecek bir istek, ... insanda 1 Bq'lik radyoaktivite artımını belirleyebilmek ya da bunu önleyebilmek olasılığı olmadığı gibi, bundan oluşabilecek ek dozu hesaba katmaya çalışmanın da bir anlamı olmayacağı açık” deniyor. Bizim burada 1 Bq aktiviteyi bile fazladan alınmaması dileğimiz, mecazi anlamda bir vurgulamadır. Çernobil kazasından sonra, özellikle Doğu Karadeniz'de binlerce kişinin tüm vücut yükü sayımında çalışmış ve bu konuda yayını olan [6] bir kişi olarak 1 Bq aktivite artımının sayılıp sayılamayacağını, teorikçi değil uygulayıcı olarak herkesten iyi bilmekteyiz. “Bu konudaki dünya otoriteleri böyle yapıyor. Almanya'da ise bu böyle değil” gibi cümlelere de yazılarında yer vermiş olmaları ise hiç hoş değil. Biz hiçbir zaman makalelerimizde, IAEA'nın dünya çapındaki MEL Laboratuvarında uzun süre bulunduğumuzu ve çok sayıda uluslararası projeleri yürüttüğümüzü, çoğu SCI'de basılmış yüzlerce yayınımızın olduğunu yazmaya gerek görmedik. [1] Baxter, M.S.1993. Environmental radioactivity. A perspective on industrial contrşbutions. IAEA Bulletin, 36, 2, 3338., [2] Povinec, P.P. 1994. Final report of the CRP. IAEAMELR2/94., 50 p., [3] Topçuoğlu, S. et al., 2001. To establish and compare for the coastal waters of Turkey, the 210Po210Pb contents in anchovy fish and sea snails., IAEA, Contract No : 9712/R1/R0., [4] Topçuoğlu, S. 2000. Black Sea Ecology, Pollution Research in Turkey of the Marine Environment. IAEA Bulletin, 42,4, 1214. [5] IAEA.,2004. Radiation, People and the Environment International Atomic Energy Agency/P1/A.75/0400391., [6] Topcuoğlu, S. ve ark.,1989. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşayanların vücudunda bulunan radyoaktivite değerleri. Radyoaktif Atıklar Çevre ve Sağlık Sempozyumu Yayını, 275 286, 3 5 Mayıs 1989, Istanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle