20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

VİTAMİNBESLENME Sağlıklı bir yaşamın gizi D vitamininde saklı Son yapılan araştırmalar D vitaminin tek yararının kemikleri güçlendirmek olmadığını ortaya çıkardı. Şimdi insanların bu vitaminden yeterince yararlanmadığını tespit eden bilim insanları, pek çok hastalığın altında D vitamini eksikliğinin yattığını düşünüyor. Düşük D vitamini düzeyi ile kanserler, otoimmün ve enfeksiyon hastalıkları arasındaki tartışma götürmez ilişki, günlük D vitamini alımının yeniden gözden geçirilmesini gerekli kılıyor. 1.25D'den yararlanabiliyor ve yine dolaşımdaki 25D'yi vitaminin aktif şekline dönüştürebiliyor. Sonuçta 1.25D'nin antienflamatuvar eylemlerinin yalnızca deri hücrelerine özgü olmadığı anlaşılmış oldu. D vitamini tarihte “güneş ışığı tedavisi” olarak bilinirdi. 20. yüzyılın başlarında, antibiyotik henüz keşfedilmeden önce, verem hastalığının bilinen tek tedavisiydi. Kimse güneş ışığının bu hastalığı nasıl iyileştirdiğini bilmese de, güneş alan yörelerde istirahat eden verem hastalarının çoğunlukla sağlıklarını kazandığı görülüyordu. CBT 1082/12 14 Aralık 2007 D VİTAMİNİ NEDİR/NE İŞE YARAR? D vitamini konusunda ortaya çıkan yeni bulguların ne anlama geldiğini anlamak için D vitamininin ne olduğuna ve insan vücudunda bu vitaminin nasıl kullanıldığına bir göz atmak gerekir. İnsanlar D vitamini olarak bilinen molekülü, yağlı Son yıllarda pek çok araştırma merkezlerinde vücudun tüm genomu taranarak D vitamininden etkilenen genlerin saptanmasına çalışılıyor. Örneğin Montreal Üniversitesi'nden Sylvie Mader ve ekibi 1.25D ile beslenen bağışıklık hücrelerinin bazı bakterileri öldürdüğünü keşfetti. Başka bir çalışmada ise Los Angeles'taki Kaliforniya Üniversitesi'nden Philip Liu ve Robert Mod Yazının devamı arka sayfada CBT 1082/13 14 Aralık 2007 Yine aynı “tedavi”, 1822'de başka bir tarihi hastalığa çare oluşturuyordu. Çoğunlukla D vitamini eksikliğine bağlı olan, genellikle 6 18 aylık çocuklarda duruş bozukluğuna yol açan raşitizm, 18. ve 19.yüzyıllarda Avrupa'da, sanayileşmenin hız kazandığı, insanların güneş gören köylerden havası kirli kentlere göç ettiği yıllarda çok sık görülen bir hastalıktı. Varşovalı bir çocuk doktoru bu hastalığın Polonya'nın kırsal bölgelerinde nadiren görüldüğünü fark etti. Kentlerde yaşayan çocukları inceleyen doktor, raşitik çocukları güneş ışığına çıkardığı zaman iyileştiklerini gördü. 1824 yılında Alman bilim insanları balık yağının raşitizm tedavisinde harikalar yarattığını gözlemledi. Ancak o dönemde bu buluştan yaygın biçimde yarar sağlan madı. Bunun nedeni bir yiyeceğin içerdiği mikrobesinlerin sağlık için önemli olduğu gerçeğinin doktorlar tarafından tam olarak anlaşılmaması idi. Doktorların raşitizm ve güneş ışığı arasındaki tedavi edici ilişkiyi anlamaları için aradan tam bir yüzyıl geçmesi gerekti. 20.yüzyılın başlarında dışarıdan müdahale ile raşitik hale getirilen sıçanların, güneş gören derilerle beslenmesi durumunda, balık yağının yarattığı etkiye benzer bir iyileşme görüldü. Deri ile balık yağının sahip olduğu ortak elementin ne olduğu en sonunda 1922 yılında ortaya çıkartıldı ve bu elemente D vitamini adı verildi. Yaşamsal öneme sahip amin anlamına gelen “Vital amine” giderek “vitamine” olarak kısaltıldı ve yeni bir tıbbi konu olarak bilim dünyasında yerini aldı. D vitamininin vücutta sağladığı yararları ortaya çıkarmak için yapılan daha sonraki araştırmalar, insanların yedikleri yiyeceklerden mikrobesinler sağladığı gerçeğini de ortaya koydu. Raşitizm ve D vitamini arasındaki ilişkiyi netleştirmek için yapılan araştırmalar, molekülün kemiklerin oluşumundaki rolünü, böbrekleri/bağırsakları nasıl etkilediğini ve kemiklerin içinde kalsiyumun nasıl yol aldığını da ortaya çıkardı. Oysa son 25 yılda D vitamininin işlevleri konusunda sürdürülen çalışmalar genişletildikçe, bu güneş ışığı vitaminin kemikleri güçlendirmekten başka da işlevleri olduğu anlaşıldı. Sonuçta çok sayıda araştırma, D'nin kanseri önlediğini ve bağışıklık sistemi tepkilerini düzene soktuğunu ortaya koyuyor. Dahası D'nin ortaya yeni çıkan yararlarından maksimum ölçüde yararlanmak için, kandaki miktarının pek çok insanda bulunandan daha fazla olması gerekiyor. Bu bulgular, düşük D vitamini düzeyini hastalıklara bağlayan epidemiyolojik verilerle birlikte ele alındığında, dünya nüfusunun çoğunluğunda görülen D vitamini yetersizliğinin ciddi hastalıklara yol açtığı olasılığını güçlendiriyor. balık ve balık yağı gibi sınırlı sayıda yiyecek kaynaklarından ve bugün olduğu gibi vitamin haplarından elde eder. Fakat bu vitamini kendimiz de üretebiliriz. Bu da cilt, morötesi B ışığına (UVB) maruz kaldığı zaman ortaya çıkan kimyasal reaksiyonlar üzerinden gerçekleşir. Başka bir deyişle, D vitamini tam anlamıyla bir vitamin değildir, çünkü orta ölçekte UVB'ye maruz kalınca bunu yiyeceklerden almamıza gerek kalmaz. Oysa dünyanın ılıman bölgelerinde yılın altı ayında UVB ışıkları, cildin yeterli miktarda D vitamini sentezi yapmasına izin vermez. Bu durumda D vitamini hapları alma zorunluluğu doğabilir. D vitamini terimi genel olarak D3 ve D2 olarak birbirine çok benzer iki molekül için kullanılır. D3 cilt hücreleri tarafından üretilirken, D2 bir bitki sterolünden elde edilir. Bu iki molekül insan vücudunda faal değildir. Faal hale gelmeleri için bir dizi enzim tarafından değişikliğe uğratılarak 25D haline gelirler. Karaciğer tarafından yapılan 25D, vücudun D vitaminine ihtiyaç duyduğu an, yeniden bir değişim geçirerek 1.25D denilen şekle dönüşür. Faal durumdaki 1.25D, büyük ölçüde böbreklerde üretilir. 1.25D molekülü genleri “açık” veya “kapalı” hale getiren bir anahtar gibi çalışır. Hücre savunmasının gerekli olduğu durumlarda 1.25D molekülü devreye girerek, gerekli genleri “açar” ve hücrenin direncini arttırır. Son 20 yıldır bilim insanları D vitamininin etkisi altında olan ve hücre savunmasında kritik bir rol oynayan genleri saptamış bulunuyor D VİTAMİNİ NASIL OLUŞUYOR? “D Vitamini”, insan cildinin ürettiği D3 ile bitkilerde bulunan ve insan vücuduna yiyecekler aracılığı ile taşınan D2 adı verilen, az da olsa birbirinden farklı iki molekülü kapsar. D vitamininin bu iki versiyonunun, 1.25D adı verilen biyolojik olarak faal şekline erişmesi için iki aşamalı bir değişimden geçmesi gerekir. İNSAN DERİSİNİN ÜRETTİĞİ D VİTAMİNİ YİYECEKLERDEN ALINAN D VİTAMİNİ ILIMAN BÖLGELERDE D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ 1.25D'nin rolünün kalsiyum homeoztas (Organizmanın, dış çevredeki değişmeler karşısında iç dengesini koruma eğilimi) ile sınırlı kalmadığı, başka işlevlerinin de olduğu anlaşılınca, bu vitaminin eksikliğinin belirli hastalık tiplerinin ortaya çıkmasına yol açtığı inancı yaygınlaştı. Kanserler, otoimmün hastalıklar, hatta grip gibi enfeksiyon hastalıklarının D vitamini eksikliği ile ilgili olduğu düşünülüyor. D vitamini araştırmalarına katılan bilim insanlarının son bulgular karşısındaki ortak görüşü, dünyanın ılıman bölgelerinde yaşayan insanların özellikle kış aylarında D vitamin eksikliği yaşadığı. UVB ışığı tropik iklimlerde, ılıman iklim bölgelerine göre atmosfere daha dik bir açıdan girer. Ilıman bölgeler güneş ışığını yalnızca yaz aylarında bu açıdan alır. İnsanların çoğu D vitaminini yalnızca UVB'ye maruz kalınca aldığından, popülasyondaki 25D düzeyi enlemler arttıkça azalma gösterir. Bu arada belirli bir enlemdeki farklılıklar diyete, etnisiteye, yaşam alanlarının yüksekliğine bağlıdır. Enlem arttıkça, başta MS olmak üzere bazı hastalıkların artış göstermesinin D vitamini eksikliğinden kaynaklandığı görüşü giderek yaygınlaşıyor. Kronik olarak ilerleme kaydeden MS, merkezi sinir sisteminin sinir fiberlerini kuşatan koruyucu miyelin tabakasının, bağışıklık hücrelerinin saldırıları karşısında hasar görmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Bu hastalığın görülYeterli ve sağlıklı me sıklığı ekvatordan uzaklaştıkça bir miktarda D viartar. Kuzey Amerika, Avrupa ve Avustralya'da bu hastalığın sıklığı tamini almak için UVB ışınlarının yetersizliğine bağaçık tenli insanlalanıyor. MS hastalığının seyrinde rın kuzey yarıkügörülen dalgalanmaların da mevsimsel olması bu nedenden kayrede, yaz aylarınnaklanıyor olabilir. Hastalık faalida sabah saat yetleri ilkbaharda artarken (kışı iz10.00 ile öğleden leyen bu dönemde 25D düzeyi gesonra 3.00 arasınnellikle en düşüktür), belirtilerin en az olduğu mevsim sonbahardır da 515 dakika (Yaz aylarını izleyen bu dönemde güneşlenmeleri D3 düzeyi en yüksektir). yeterlidir. MS ile aynı çizgiyi takip eden diğer otoimmün hastalıkları Crohn hastalığı, otoimmün diyabet ve kanser olarak sıralayabiliriz. Örneğin mesane, meme, kolon, yumurtalık ve rektum kanserlerinin görülme sıklığının ABD'de güneyden kuzeye ilerledikçe katlanarak arttığı izleniyor. Morötesi B ışığı Epiderm Keratinosid Melanosid Kan dolaşımına 1) Morötesi B ışığı ve ısı, 7dehidrokolesterol (solda) adı verilen bir kolesterol ürününü parçalamak için hareket geçtiği zaman, keratinosid adı verilen deri hücreleri D3 vitamini yapar. Bazı yiyeceklerde bulunan D2 vitamini, benzer bir bitki sterol molekülünden (sağda) elde edilir. İster deri tarafından üretilsin, ister sindirim sisteminden kaynaklansın, hem D3 hem de D2, sonunda kan dolaşımına girer. 12) Kan dolaşımı içinde dolanan D3 ve D2 karaciğere ulaştığı zaman, enzimler tarafından kimyasal olarak 25hidroksivitamin D'ye (25D) dönüştürülür. Vitaminin 25D şekli daha sonra yeniden kan dolaşımına girer. YEREL OLARAK HAREKETE GEÇME Deri, insan vücudunda D3 üreten tek dokudur. Deri ayrıca D3'ü önce 25D'ye ve daha sonra 1.25D'ye dönüştüren tüm enzimleri de üretir. Bağışıklık hücreleri ve bazı diğer dokular 25D'yi 1.25D'ye dönüştürmek için gerekli olan enzimi yerel olarak üretir. Enzim Böbrek D VİTAMİNİNİN GÜÇLENDİRME FAALİYETLERİ 1980 yılından bu yana D vitamininin kansere karşı koruyucu rolü biliniyor. Çok sayıda epidemiyolojik çalışma güneş ışığına maruz kalmakla bazı kanser türlerindeki görülme sıklığı arasındaki ters orantılı ilişkiyi ortaya çıkardı. Hayvan çalışmaları ve hücre kültürleri bu ilişkiyi doğruluyor. 3) Vücutta dolanan 25D'nin çok büyük bir kısmı böbreklerde nihai şeklini alır. Böbrekler 25D'yi 1.25D şekline dönüştürür. Buradan da kana karışır ve değişik organlara ve hücre tiplerine doğru yol alır. D vitamini burada fizyolojik olarak etki yapar. A) Tümör gelişimini baskılama Örneğin sıçanlarda baş ve boyun kanserlerinde, 1.25D'nin sentetik bir versiyonu olan bir bileşimin (EB1089) tümör gelişimini %80 oranında gerilettiği görüldü. Benzer sonuçlar hayvanlarda meme ve prostat kanserlerinde de elde edildi. Bu tepkileri ortaya çıkarmak amacıyla yapılan araştırmalarda EB1089'un, farklı genlerin faaliyetlerini değiştirerek, hücrenin çoğalma yeteneğini baskıladığı ortaya çıktı. 1.25D'nin kanser hücreleri üzerindeki gelişmeyi önleyici etkisi bu bulguların ışığı altında da anlam kazanıyor, çünkü aşırı UVB'ye maruz kalınması sonucu cilt hücrelerinin DNA'larının hasar gördüğü ve kanserleştikleri biliniyor. lin, biyolojik olarak aktif 1.25D ile güçlendirilen bağışıklık hücrelerinin Mycobacreium tuberculosis denilen tüberküloz bakterisine karşı savunmasını güçlendirdiğini ve doğal antibiyotik etkisi yarattığını ortaya çıkardı. Böylece güneş ışığı tedavisi ile tüberküloz arasındaki ilişki de aydınlanmış oldu. B) Bakterilere karşı doğal antibiyotik rak çalıştığı saptandı. Örneğin, bağışıklık hücrelerinin farklı alt türleri sitokin adı verilen faktörler salgılayarak haberleşirler. Burada amaç spesifik bir bağışıklık tepkisini başlatmaktır. D vitamini, sitokinin gereksiz haberleşme faaliyetlerini baskılayarak aşırıya kaçmış enflamasyon tepkilerini düzene sokar. D vitamininin enflamasyonu engellemedeki doğal C) Enflamasyonu engelleme rolüne ilişkin ilk bulgular 1990'lı yıllardaki hayvan çaDiğer çalışmalarda da 1.25D'nin bağışıklık hücresi lışmalarından elde edildi. Bu çalışmalarda 1.25D'ye maetkileşimlerini değiştirerek antienflamatuvar ajan olaruz kalmış sıçanların normal olarak yaralanmalarda ortaya çıkan enflamasyona karşı korunmuş oldukları fark edildi. Oysa D vitaminine maruz kalmamış sı150ng'nin üzeriZehirlenme NE KADAR 25D GEREKİR? çanların bu tür yaralanmalara karşı belirtileri ve hiperkalsemi aşırı hassas oldukları saptandı. D Vücutta ne kadar D vitamini olduğunu vitamininin bu özelliğinden yararserum içindeki 25D yoğunluğunu lanılarak otoimmün hastalıkların ölçerek anlarız. Mililitrede 3045 3060ng: Arzulanan aralık . tedavi edilme olasılığı ortaya çıktı. nanogram düzeyi kemik sağlığı içim Çünkü bu tür hastalıkların ortaya minimum istenilen yoğunluktur. Ancak 2029 ng: Yetersiz çıkış nedeni aşırı sitokin tepkileriyararlı hücresel tepkiler için daha yükkalsiyum emilimi bozulur. dir. sek yoğunlukların gerektiği biliniyor. 30 019ng Had safhada yetersizlik Bu çalışmalar bilim adamlarına ng/ml'nin altında sağlık riskleri artar; Raşitizm belirtileri görülür. 150ng/ml'nin üzerinde kanda ve dokuşunu öğretti: Aralarında bağışıklık Kanser riski artar larda kalsiyum birikimi ortaya çıkar; hücrelerinin de bulunduğu pek çok Antimikrobiyal peptid tepkisi zehirlenme belirtileri görülebilir. hücre tipi, kan dolaşımındaki baskılanabilir. VÜCUTTAKİ D VİTAMİNİ YOĞUNLUĞUNUN ÖLÇÜMÜ Vücuttaki D vitamini miktarının ölçümü, kan dolaşımında bulunan 25D yoğunluğunun ölçülmesiyle yapılır. Genel olarak kabul edilmiş sağlık standartlarına göre kemik oluşumu için gereken minimal 25D düzeyi 3045 ng/ml'dir. Serum D vitamini yoğunluğu 21 ve 29 ng/ml'nin altına inerse yetersiz sayılır ve genellikle kemik yoğunluğunda azalmaya yol açar. Raşitizm semptomları ve kolon kanseri riski yoğunluğun 20ng/ml inmesiyle artar. İşin kötü yanı bu düşük yoğunlukların, başta kış ayları olmak üzere, çok yaygın olmasıdır. Örneğin 2005 yılının şubat ve mart aylarında kuzey Avrupa'da Dani VİTAMİNBESLENME
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle