Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bilim ve Düşünce Tarihi lsefe Bilim, Fe ve S a n a t Dergisi n HAYAT’ta Seçmeler adır Osman Bah m Hazırlayan: l.co ai an@hotm bahadirosm Darülfünun’un Görevleri Bilim kurumlarımızı uluslararası kriterlerle ölçmek zorundayız. leklerini maddeten ve manen bugünkünden daha çekici bir şekle koyarsa, ancak o zaman, yeni nesil arasından geleceğin alimlerinin yetişmesini bekleyebiliriz. Yoksa bugünkü koşullar dahilinde, Emin Bey’in Darülfünun’dan beklediği şeylerden birçoğu, daha uzun süre gerçekleşme imkânlarından mahrumdur. Gerçek acı da olsa daima hayalden daha faydalıdır. Dünya Savaşından sonra bütün medeniyet âlemini kaba, haris ve çıkarcı bir "maddiyecilik" istila etmiş, manevi mefkureler (idealler) şiddetle sarsılmıştır. Bunun sonucu olarak yeni nesillerin "bilim" ve "mefkure" yolunda artık eskisi gibi kuvvet ve hararetle yürümediği dünyanın her tarafında büyük bir endişe ile görülüyor ve bunun giderilmesi için türlü türlü çareler düşünülüyor. Darülfünunların, laboratuvarların, enstitülerin, müzelerin daha faal bir şekilde gelişmesi için her millet en büyük fedakârlığı göstermekte, devlet bütçesinden başka çeşitli cemiyetler ve hayır sahipleri tarafından büyük bağışlarda bulunulmaktadır. Başka memleketlerde, esasen çok ilerlemiş olan bilim hayatını bugünkü ekonomik koşulların zararlı etkilerinden kurtarmak için bu kadar özen gösterilirse, bilim hayatının henüz başlamamış olduğu memleketimizde ne büyük özene ihtiyaç olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Bugünkü ekonomik koşullar altında gençlerimizin bilim yoluna atılmaları hemen hemen imkânsızdır denilebilir, çünkü kendilerine maddeten çalışabilmek için gereken geçim araçlarını en asgari bir derecesinde bile sağlayamıyoruz. Ne kadar yetenekli, çalışkan, bilim aşkıyla tutuşan gençlerimiz var ki, hayatın maddi zorunlulukları karşısında, hazırlandıkları mesleği bırakarak daha kârlı ve şüphesiz daha kolay meslekleri tercih ediyorlar. Darülfünun şubelerinin asistan ve muallim muavini bulmakta ne kadar zorluk çektiğini bilenler, bu fecaati daha yakından hissetmişlerdir. Halbuki, Türkiye’de gerçek bilim hayatı, ancak bundan sonraki nesiller tarafından tesis olunacaktır. Geleceğin öğretim unsurlarını yetiştirmek, Darülfünun’un en büyük görevi olduğu halde, ne yazık ki bunu yapabilmek Darülfünun’un kudreti dahilinde değildir. Bu nedenle, tekrar ediyorum, Türkiye’de yeni bir bilim hayatı yaratmak, sadece bir Darülfünun meselesi değil, onun çok ötesinde, bir memleket meselesidir. Bu hususta Darülfünun mensuplarına düşen görev, gerçeği, olduğu gibi, bütün acılığı ve açıklığı ile göstermektir. Hayat, Sayı 28, 9 Haziran 1927, Cilt II, s.3, Ankara. Köprülüzade Mehmed Fuad (Fuat Köprülü) Darülfünun’da Türk Edebiyatı Tarihi müderrisi ehmed Emin (Erişirgil) Bey "İdealsizlik Tehlikesi ve Darülfünun" başlıklı yazısında Darülfünun’a ve bilhassa Edebiyat Fakültesi’ne düşen görevlerden bahsediyor. Emin Bey’e göre Edebiyat Fakültesi’nin eğitimi "Türkiye merkezi etrafında dönmeli, sonra da eğitime bir parça daha hararet girmelidir". "Ortamına bakmayan, bilimsel incelemeleri ortamın ihtiyacı esasına dayandırmayanlar, olsa olsa başka alimlerin taklitçisi olurlar." Bu fikirlerin esas itibariyle ne kadar doğru olduğunu açıklamak gereksizdir. Yalnız arkadaşımın yazısında belirsiz kalmış bazı noktalar var ki, onlar üzerinde biraz ısrar etmek istiyorum. Mesela "eğitimi Türkiye merkezi etrafında döndürmek" yalnız Edebiyat Fakültesi’nin değil, Hukuk, İlahiyat, Fen , hatta kısmen Tıp fakültelerinin ve diğer yüksek okulların da görevidir. Mesela Emin Bey Türkiye coğrafyasının ve tarihinin henüz yazılmadığını ve Edebiyat Fakültesi’nin bununla yükümlü olduğunu söylüyor. Fen Fakültesi kürsüleri Türkiye’nin bitkilerini, hayvanlarını, madenlerini, jeolojisini layıkıyla incelemeden Türkiye’nin tabii coğrafyası yazılabilir mi? Hukuk Fakültesi ve Yüksek Ticaret Mektebi kürsüleri Türkiye ekonomisini aydınlatmadıkça, ekonomik coğrafya vücuda gelebilir mi? M BİLİMSEL ÇALIŞMALAR BİR BÜTÜNDÜR Aynı meseleyi Türkiye tarihi için de aynı şekilde ileri sürebiliriz. Türkiye’nin ekonomik ve hukuki tarihi, dini tarihi meydana çıkmadıkça, Edebiyat Fakültesi’nin mesaisi daima yarım kalmaz mı? Hukuk ve İlahiyat fakültelerine bu hususta hiçbir görev düşmüyor mu? Edebiyat Fakültesi’nden çok eski olan Hukuk Fakültesi ile Mektebi Mülkiye ve Ticaret Mektebi gibi yüksek kuruluşlar bu meseleler hakkında şimdiye kadar ne sonuçlar elde etmiştir? Demek oluyor ki, memleketimize ait olan incelemeleri yalnız bir fakülteden değil, memleketin bütün bilim kurumlarından beklemek mecburiyetindeyiz. Mehmed Emin Bey Türkiye tarihinin henüz yazılmadığından bahsederken; "Bir memleket var ki, tarihi hakkıyla yazılmamış, Tanzimat’tan beri geçirdiğimiz çeşitli dönüşümlerin, inkılabların toplum aynı zihniyetle ve aynı yöntemlerle donanmış insanlar yetiştirmeye de muhtacız. Avrupa bilimiyle uzun zamanlardan ARŞİV OLMADAN TARİH beri devam eden ilişkimize rağmen BaÇALIŞMASI YAPILAMAZ tı’daki bilim zihniyetini, bilim anlayışını Ne kadar doğru bir değerlendirme! ve oradaki verimli yöntemleri temsil etTanzimat’tan beri değil, çeşitli asırlardan mekten henüz çok uzak bulunuyoruz. beri Türk cemiyetinin geçirdiği dönüşümEğer bu temsil işlemi şimdiye kadar başaler henüz incelenmemiştir ve bugünkü rıyla yapılabilseydi, o zaman bilim adamkoşullar dahilinde tamamıyla incelenmelarımızı ve Darülfünun’umuzu uluslarasine de imkan yoktur. Çünkü henüz morası kriterlerle ölçebilirdik. dern bir "Hazinei Evrak: Arşiv" dairemiz Bu gerçeği büyük bir bakış derinlimevcut olmadığı gibi, Tanzimat’tan beri ğiyle gören aziz başvekilimizin bir nutukyayınlanan eserleri, gazete koleksiyonlalarında söyledikleri gibi, bu gayeye erişrını ve diğer her türlü belgeleri kapsayan medikçe, bilim adamlarımızı ve bilim kurumlarımızı uluslararası kriterlerle ölçemedikçe, görevimizi yapmış sayılamayız. Siyaset ve askerlik sahalarında bütün dünyanın gıpta edeceği büyük ve modern örnekler gösteren Türk kabiliyeti, bilim vadisinde de bunu göstermekten aciz değildir. Yeter ki bu lüzumu şiddetle hissederek, bu ihtiyacın tatmini için gereken ortamı Darülfünun binasının (Zeynep Hanım Konağı) ön cepheden ve araçları hazırlayagörünüşü lım. bir kütüphaneye de sahip değiliz. ŞimdiYARATICILIK ZORDUR ye kadar Tanzimat devri tarihine ait inceTürkiye’de modern bilimlerin gelişilemelerde bulunmak isteyenler, bu humi için düşünülecek tedbirler, yarım ve susta tarifi imkânsız zorluklarla karşılaşgeçici tedbirler olamaz. Bilim sahasındamışlardır. Çalışmak isteyenler için ortam ki gerçek durumumuzu bütün acılığı ve ve araçlar hazırlanmadıkça kimseden bir açıklığıyla gördükten sonra, ona göre geiş bekleyemeyiz. nel ve kesin tedbirler almak zorundayız. BİLİM YAPMAK İÇİN ARAÇLAR Yoksa bugünkü zihniyet ve bugünkü IN YANI SIRA BİLİMSEL yöntemlerle yapacağımız şey, nihayet ZİHNİYET DE GEREKİR "mütercimlik ve nakillik" derecesini geçeYirminci yüzyılın bilimi, en bol ve meyecektir. Taklitten inceleme ve yaratzengin bir ölçüde maddi araçlara, mümaya yükselebilmek çok zor bir meselekemmel laboratuvarlara, muazzam küdir. Son zamanlarda liselerimizde öğrentüphanelere, büyük müzelere, faal semiciye "toplumsal ve felsefi" bir eğitim verilnerlere dayanır. Dünyanın en büyük ve meye başlanması, Maarif Vekaleti’nin liseen çalışkan alimlerini bu araçlardan ayırıden başka yüksek öğrenim kurumlarına nız; atalete mahkum kaldıklarını görecekgidecek kanalları kapatması, gelecek için çok ümit verici bir hadisedir. Bu şekilde siniz. hazırlanan ve yüksek öğrenimi mutlaka Ancak şunu da itiraf etmeliyiz ki, yabancı bir dille donanmış olarak sürdübugünkü bilimsel yöntemlere vakıf olmaren gençler, yarın memleketin muhtaç olyan insanları dünyanın en zengin araçladuğu münevver zümreyi oluşturacaktır. rına boğsanız, yine hiçbir şey yapamazlar Türkiye’de yüksek öğrenimin kuvve başkalarının kitaplarında gördükleri vetlenmesi ve bilim hayatının gelişimi şeyleri papağan gibi tekrar ile yetinirler. için, orta eğitim sahasında atılan bu adım Şu halde, memlekette faal bir bilim hayacidden çok büyüktür ve çok ümit vericitı yaratmak için, bir taraftan maddi araçları tamamlamakla beraber, diğer tarafdir. Maarif Vekaleti, bu hareketle uyumlu tan bugünkü Batı alimleri gibi bizzat gözolarak, memlekette kuvvetli bir bilim ve lem ve inceleme yapma yeteneğine sahip sanat hayatının uyanması için zorunlu ve her bakımdan onlardan farksız yani olan tedbirleri alır ve bilim ve sanat messal nedenleri bilimsel bir yöntemle araştırılmamıştır" diyor. 990/19 11 Mart 2006