Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Arkeoloji Dünyanın en eski aşk şiiri The New York Times’ta 14 Şubat Sevgililer Günü’nde "dünyanın en eski aşk şiiri" adı altında yayımlanan bir yazıda İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde özel bir bölümde gösterime sunulan 4 bin yıllık bir çiviyazısı tabletinin içerdiği şiire gönderme yapılıyor. Yazıda özetle şöyle deniyor: ski Sümer tableti, bugün Irak sınırları içinde yer alan Nippur bölgesinde 1880 yılında bulunmuştu. Arkeolojik kazılara verdiği destekle tanınan Bisse şirketi tableti Sevgililer Günü promosyonu olarak hediye etmeye karar verince, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin fazla dikkati çekmeyen bir köşesinde sergilenmekte olan tablet yeniden gün ışığına çıktı. Şiir, MÖ 2030 yılına ait mahkeme kararları, antlaşma fesihleri, emlak satışları ve bir cinayetin belgesi gibi diğer belgelerin yanında sergileniyordu. Tabletlerin çok eskiye dayanan bir geçmişi olmasına karşın ziyaretçilerin pek çoğunun dikkatinden kaçıyordu. Söz konusu şirket, özel bir sergi için gereken maddi olanağı sağlayınca tabletler yeniden ilgi odağı haline geldiler. Bu şiiri, 27 yaşındaki Choi Na Kyoung adındaki Koreli bir turistin iddia ettiği gibi varlıklı bir prensese aşık olan bir adam değil, tam tersi Kral Şusin’e aşkını ilan eden bir rahibenin yazdığı düşünülüyor. Kral ile rahibenin birleşmelerinin arifesinde yazıldığı sanılan bu şiirde, rahibe Aşk ve Bereket Tanrıçası İnanna’yı, Kral ise Çobanların Tanrısı Dumuzi’yi temsil ediyordu. E Muazzez İlmiye Çığ Dünyanın en eski şiirinin yazıldığı tablet ile. Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır. Damadım benden zevk aldın. Anneme söyle sana güzel şeyler verecektir. Babam sana hediyeler verecektir. Sen beni sevdiğin için, Lütfet bana okşayışlarını. Benim Tanrım, benim koruyucum. Tanrı Ellil’in kalbini memnun eden Şusin’im, Lütfet bana dokunuşlarını. Türkiye, ABD’den sonra en fazla Sümer belgesine sahip ülkedir. Türkiye’de bu tabletleri okuyabilen birlaç kişiden biri 93 yaşındaki Muazzez İlmiye Çığ’dır. Ünlü Sümerolog, Sümerlerin aşkı algılayış şekillerinden ne denli etkilendiğini şöyle belirtyor: "Sümerler aşkta yasaklara yer vermezlerdi. Bunun yerine aşk ve tutkunun bereket getireceğine inandıkları için zevkten övgüyle bahse derlerdi." Çığ’a göre tarıma dayalı Sümer toplumunda kral ve rahibenin sevişmesi ürünlerinin bereketini artıran bir eylemdi. Bu şekilde toplumlarının geleceği de garanti altına alınmış oluyordu. Profesör Samuel Noah Kramer ile birlikte çalışan Çığ, İstanbul müzesinde incelemelerini sürdürürken bu tableti 74.000 tabletin içinden fark ettiğini belirtiyor. İki bilim çevirdiği bu satırlar ayrıca ayrıca farklı dönemlerdeki dini metinler arasındaki kayıp halkaları da tamamlıyor. Muazzez İlmiye Çığ şiirde dile getirilen duyguları şöyle yorumluyor: "Bunca yıldan sonra bile çok az şey değişti. Sümerlerde olduğu gibi aşk ilişkisinde hâlâ kıskançlık ve sadakatsizlik hüküm sürüyor. Bu şiiri kim yazdıysa bugün yazdıklarının ne kadar büyük bir beğeni ile okunduğunu görmesini isterdim." Çiviyazısı ile yazılmış satırlarda şöyle deniliyor (Muazzez İlmiye Çığ’ın Türkçesiyle) Damadım, kalbimin sevgilisi Güzelliğin büyüktür, baldan tatlı Aslan, kalbimin kıymetlisi, Güzelliğin büyüktür, baldan tatlı. Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır. Yatak odasında bal doludur. Güzelliğinle zevklenelim, Aslan seni okşayayım, Piref H. Ökkeş ğerini bir diğer deyişle hem taciz hem de darp etmiş oluyordu. Olaya el koyan bir diğer parti, yani polis, 7.65 mm çapındaki tabancanın kabzasında her iki profesörün parmak izlerini buldu. Bunu duyan her iki profesör de diğerinden şikayetçi oldu. Olaya karışan profesörlerden Prof. Dr. A. Ç. daha önce de Prof. Dr. Ş. P. ile aynı bölüm öğretim üyeleri Prof. Dr. Y. G., Prof. Dr. E. S. ve Doç. Dr. İ. Y.’i ''bilimsel hırsızlık'' yaptıkları iddiasıyla YÖK'e ve Cumhurbaşkanlığı'na şikâyet etmişti. Şikayet dilekçesinde öğretim üyelerinin ''bilimsel makalelerden alıntı yaparak kendilerininmiş gibi yayınladıklarını, yayın çoğaltmak amacıyla birbirlerinin makalelerine ilgi alanları olmamasına rağmen isimlerini koyduklarını'' öne sürmüştü. Battalgazi Üniversitesi elemanlarına, mezunlarına ve öğrencilerine geçmiş olsun diyor, acil şifalar diliyorum. Cilalı Balta Devrinden Cilalı Tabanca Devrine Geçiş Dikkatli okurlarım, Anadolu’daki bir üniversitenin F.E. Fakültesi K. Bölümü'nde görevli iki profesör arasındaki anlaşmazlığa ilişkin kaleme aldığımız "Cilalı Balta Devri" başlıklı yazımızı anımsayacaklardır. O yazıda M.S. 2004 yıllarının başında öğretim üyesi Prof. Dr. A. Ç. bölüm başkanı Prof. Dr. Ş. P.’nın baltalı saldırısı üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı'na şikâyette bulunmuştu. Biz, akademik camiada baltaların gömüldüğü yerlerden çıkarıldığı bu nadide döneme artık Cilalı Balta Dönemi dendiğini ve olaya dekor olan üniversitenin adının o tarihten itibaren Battalgazi Üniversitesi olarak değiştirildiğini duyurmuştuk. (Lakin Cumhuriyet Savcılığı’nın konuyla ilgili kovuşturmaya gerek duymadığı görüşü kamuoyuna duyurulmamıştı.) Tabii, gerçek hayat biçok akademisyenin hayatı gibi değil, hiç boş durmuyor, sürekli ilerliyor. Örneğin, M.S. 2006 yıllarına gelindiğinde "Cilalı Balta Dönemi"ni başlatan bu akademisyen grup boş duramadıkları için yeni ge 990/18 11 Mart 2006 DörtKöşe liştirdikleri eşsiz kavga yöntemleriyle bir dönemi kapatıp yeni bir dönemi silah zoruyla da olsa açtılar. Biz buna "Cilalı Tabanca Devri" diyoruz. İddiaya göre, olay M.S. 2006 yılının mübarek bir gününde saat tam 13:00’de meydana geldi. Prof.Dr. Y. G. ile Prof. Dr. A. Ç. arasında çıkan arbedede, kime ait olduğu henüz belirlenemeyen ruhsatsız bir tabancanın kabzası profesörlerin birinin yüzde patladı ve profesörlerden biri bu yüzden yüzünden yaralandı. Oysa profesörlerden diğerine göre olay, öbür profesörün tabanca çekmesi ile başladı ve diğeri, diğerinin elinden tabancayı almak isterken diğerinin yaralandığını öne sürdü. Bu durumda diğeri, di DörtKöşe DörtKöşe DörtKöşe