Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GönüldenBilime Ahmet İnam Bedenle Ruh Elele İnsan bireyi, bu dünyadaki konukluğunda, yaşama gücünün önemli bir bölümünü bedeninden alıyor. Bedenimiz güç kaynağımız. Bedenimiz, bir anlamda giysimiz, görünüşümüz. Onunla ‘ortaya çıkıyor’, onunla ‘görünüyoruz’. Bedenimizle algılıyoruz. Onunla dokunuyor, onunla görüyoruz, onunla duyuyoruz. Dokunup işitiyoruz. Tadıyoruz. Ağrı duyuyoruz. Onunla düşünüyoruz. Beynimizde sorun olduğunda; algılayışımız, duyumsayışımız ve düşünmemizde aksamalar oluyor. Salt beynimizde değil elbette, bedenimizin herhangi bir yerindeki özürlü işleyiş, düşünmemizi, duyu organlarımızın çalışmasını, duygu dünyamızın düzenini etkiliyor. Beden, sağlıklı olduğunda çoğu kez fark edilmiyor. Çoğu insan et ve kemikten yapıldığını, bir beden taşıdığını yeterince anlayamıyor. Beden bilinci, beden ötesi bilinçle birlikte gelişir çünkü. Bedeninin ayırdına varamayan, örneğin, kendinin sadece ‘bedendışı’ ruhtan oluştuğunu sanan biri, bedenine aldırış etmeden onu küçümseyerek yaşayabilir. Bedeninden utananlar, tiksinenler vardır. Bedenini bir hamal gibi taşıdığını düşünenler de… Bir an önce ‘içinde’ bir türlü rahat edemedikleri bedeninden kurtulmak isteyenler de!.. Beden ölümlüdür. Yaralanabilir, hasta olabilir; ağrılar, sızılar verir, yaşlanır güçten düşer. Bu ölümlü varlıkla özdeşleşmek, aynı olmak birçok kültürde rahatsızlık yaratmış olmalı ki, insanın yalnızca bedenden oluşmadığını düşünmeye başlamışlar. Eski Yunan’da Sôma, sêma denmiştir: Beden mezardır! Beden, ruhun hapishanesidir; ruh, beden denilen bu ölümlü, yok olup, çürüyüp giden varlığın içine tıkılmaktan dolayı acı çeker. Kurtulmak ister ondan. Bizim kültürümüzde, "Ölürse tenler ölür, canlar ölesi değil" denmiştir. Turhal’da köyde 1999’da Turhal’da bir köyde amatör astronomlar ve köylüler içi çe, tutulmayı izleme hazırlığındalar. rının arasından geçip yermiş olan tam tutulmade hilal biçimli görüntüdan sonra güneş ters ler bıraktıkça çok zevklehilal biçimini aldı ve niyor ve heyecanla yanlaay güneşin önünden rındakine gösteriyorlaruzaklaştıkça şişmandı. Bazen bir taşın bazen layan hilal sonunda bir ayakkabının üzerinde normal güneşe döbir veya birkaç tane hilal nüştü. oluşuveriyordu. Bir ağaGÜNEŞ cın yakınında bulunanlar TUTULMASI da yaprakların arasından TOPLAYICILARI süzülen güneş ışığının yerde oluşturduğu hilal Güneşin en dış katmanı olan korona çok Tam tutulma sıbiçimli izdüşümleri izle sıcak fakat seyrek gazlardan oluştuğu rasında amatör astroyebiliyorlardı. için parlaklığı normal zamanlarda göz nomların tepkisi çok Güneş örtüldükçe lenmeye yetmez. Ancak tam güneş tutul ilginçti. Avazı çıktığı ağustos sıcaklığı azalıyor, malarında gözlenebilir. kadar bağıranlar, ağ6 derece kadar iniyor ve layanlar vardı. Tam biz biraz üşüyorduk. Alacakaranlık ve ufuk tutulma bittiğinde bazıları gözlem aletlerini çizgisindeki tepelerin ilginç görüntüsü o müt öylece yere bırakıverip kollarını iki yana açtıhiş görüntünün yaklaştığını haber veriyordu. lar ve birbirlerine doğru koşarak kucaklaştıVe işte 14:32’de nihayet ikinci değme. lar. Bu olağanüstü doğa olayını izleyen herAy güneşi tamamen örtüyor; kapkara bir gü kes heyecan duydu belki; fakat amatör astroneşe inanmakta zorlanıyor insan. Önce bir nomların coşkusu bambaşkaydı. bağrışmadır başlıyor. Korona, o nefis taç göTur rehberlerinden öğrendiğime göre rünüp bizleri büyüleyince herkes susuyor. bu gruptan beş altı kişi dünyanın neresinde Saygılı bir sessizlik curcunanın yerini alıyor. olursa olsun her tam tutulmaya gidiyordu. Her gün gördüğümüz, görmesek de hep ora Bunlar "güneş tutulması toplayıcısı" idiler da durduğunu bildiğimiz yeknasak ışık topu sanki. Hepsinin ayrı meslekleri vardı. Fakat, güneş, şimdi karşımızda kılıktan kılığa giri bir sonraki güneş tutulmasını düşünmek onyor. İşte kromosferi ve pembe çıkıntılı alevle lara yaşam sevinci veriyordu. ri ile karşımızda. Güneşi çevreleyen korona 29 Mart 2006’da Ordu’dan Antalya’ya bambaşka güzel. Güneşin çevresinde ışıltılı uzanan tam tutulma çizgisi üzerinde bulunmak yeterli olmayabilir; bulut da olmaması tüyler var şimdi. Herkes dalmış koronayı seyrederken gerekiyor. Antalya, Side, Manavbir ses uyarıyor; "yerdeki otların üzerine bakın". Yerde dalgalar Tur rehberlerinden gat gibi bulutlanma olasılığı az olan bölgelerden birinde halinde ilerleyen saçaklanmalara öğrendiğime göre bulunabilirsek tam güneş bakarak ürperiyoruz ve yalnız güneşin değil dünyanın yekne bu gruptan beş altı tutulmasını izleme olasılığı daha fazla. Güneş tutulması sak görünüşüne de fazla güvenilemiyeceğini ve garip değişiklik kişi dünyanın nere meraklısı amatör astronomler olabileceğini anlıyoruz. Yere sinde olursa olsun lar; ay güneşin tamamını örtüp o muhteşem taç ortaya yayılı beyaz bir çarşafın üzerinde bu dalgalanmalar renkli olarak her tam tutulmaya çıktığında karmaşık duygugörülebiliyor. gidiyordu. Bunlar ları yeniden yaşayacaklar. 29 Mart 2006’da farklı bir İki buçuk dakikalık görsel "güneş tutulması güneşle farklı bir dünya şölen sona erdiğinde (üçüncü değmede) korona kayboluyor. toplayıcısı" idiler görmek dileğiyle... (*) Prof. Dr. Ufak bir pırıltı ile güneşin ışık sanki. İ.T.Ü. emekli öğretim küresinden ilk kırıntı bir "elmas üyesi yüzük" oluşturuyor. Böylece bit990/1111 Mart 2006 TEN YALNIZ KALAMAZ Tenin ölümlü olması, onun değersiz olduğunu mu gösterir? Tenin çürümesi, hırpalanması, yok olması, değişebilir olması küçümsenmesine yol açmış. İnsan, kendinin çürümez, yok olmaz bir güçle donandığını düşündüğü için tenden ibaret olmadığı kanısına varmış. Tenim ölebilir, ama ben tenden ibaret değilim. Tenim yok olsa da ruhum yaşayacak. Ruhumla ölümsüzüm, tenimle ölümlü. Öyleyse, ölümsüz olan yanım daha değerli. Ruhum, tenimden daha değerli… Tenin küçük görülmesi, semâvi dinlerin kimi tarikatlarında, Budizm’de tenden kurtulma çabalarına götürmüş insanı. Schopenhauer, Batı düşüncesinde, tenden gelen ıstırabı yok etmek için teni ortadan kaldırarak, Doğu’daki Nirvana’ya ulaşma anlayışına Batılı bir yorum getiren düşünürlerdendir. Ten hem ölümlüdür, hem de yanlış yönlere çekerek yaşamamıza büyük acılar katar. Ölümlü ten, tutku yumağıdır, arzu yumağıdır. Arzular, doyuruldukça artabilir. Hazlar, yaşandıkça yaşanmak ister. Teni yalnız başına bıraktığınızda insanı ızdıraba boğar. Ruhu acıyla sarsar. Ten, kendi başına bırakılmamalıdır. İnsan tenden oluşmuşsa, kendini oluşturan öğelerin ilişkisini, bütünlüğünü unutmamalıdır. İnsan, belki de, salt bir öğeden, örneğin, yalnızca tenden oluşsaydı; insan olmak, belki de daha kolay olacaktı. Oysa, birbirleriyle zaman zaman çatışan farklı öğelerden oluşuyor insan. Teniyle birlikte ruha da sahip. Ruh, tenle etkileşim halinde. Bu etkileşim, belli belirlenimler içinde sürüyor. Yaşama ustalığı, bir açıdan, bu etkileşimi insandaki potansiyeli geliştirebilecek biçimde oluşturabilmekle sağlanıyor. Yüzyıllardan beri, Batı düşüncesinde, yaygın bir biçimde tenin ‘irrasyonel’ (akıl dışı) işlendiği görüşü savunulur. Eski Yunanlı (örneğin Platon ve Aristoteles), tenin, ruh tarafından; ruhun, akıl bileşenince (‘nous’ diyordu buna Aristoteles) denetlenmesi gerektiğini ileri sürüyordu. RUH BEDEN BÜTÜNLÜĞÜ Ten elbette yalnız değildir insan bireyinde. Onun ‘hiç’ sayılması da yanlıştır, ‘hep’ sayılması da… Teniyle yaşar insan. Öyleyse teninin hakkı verilmeli, ona bakım gösterilmeli, ruha (duygularımıza, düşüncelerimize) gönderdiği iletiler anlaşılmalıdır. Ten de, ruh kadar değerlidir. Ten de, ruh da emanettir bize. Dolayısıyla, yaşam ahlakı açısından ikisine de saygı göstermek, bakımlarını yapmak gerekir. Tenin, güzel bir insan olmamızda katkılarını keşfetmeliyiz. Ruh ile tenin muhabbeti sağlıklı bir biçimde kurulabildiğinde, ruhun tenden, tenin ruhtan beklediklerini anlayabildiğimizde tenruh ahengini sağlamaya çalışmış oluruz. Elbette, çatışmaları olacaktır; unutmayalım ki her âhenk kendi içinde çatışmalar, zıtlıklar içerir. Ten ile ruh ayrılmaz bir bütün olarak yaşanır dünyada. Ten hastalıkları, ruhbeden birlikteliği anlaşılmadan anlaşılamaz. Bugün ‘psikosomatik’ birliktelik denen ruhbeden bütünlüğünü taşıyarak anlamlı bir yaşam sağlayabileceğimizi unutmamak gerekiyor. Ne bedeni ruha, ne de ruhu bedene taşıtmamak gerek. Ruhumuz, bedenimizin ağırlığı altında ezilmemeli, hafifliği ile de uçmamalı! (İlaç bağımlılığı, uyuşturucu tutkunluğu, haz budalalığı, ruhu bedenin örtüsü altında gizleme çabalarındandır.) Ruhun labirentlerini, bedenin uyuşukluğu ile gizlemeyezsiniz. Ruhu bedene, bedeni ruha tanıştırmayı başarabilmeli, bedenruh bütünlüğünü tada tada, insan gibi insan olarak yaşamayı öğrenmeliyiz!