25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TartışmaEditöre Mektup Bilimsel makalelerde nitelik sorunları Teşvik ödiillerinin kesilmesi anlamsız. TÜBİTAK 2005 yılındaAveB grubunda yayımlanan çalışmalar için verilen ödülleri önemli ölçüde arttırdı. Olumlu bir yaklaşım. Bilimsel yayınları teşvik için tanınmış üniversitelerimizin verdiği çok daha önemli ödülleri de sürdürmelerini dilerim. yazmaktaki güçlüktür. Yabancı dildeki bilimsel yayınları okuyup izlemekle makale yazıp yayımlamak arasında büyük fark var. Bu nedenle, hangi yabancı dilde olursa olsun indekslere giren bir makaleyi yazan bir bilim adamına saygı duyarım. TÜBİTAK'ın bilimsel makalelere verdiği küçük teşvik ödüllerini yıllarca önce rahmetli Dr. Adnan Kahveci'ye tavsiye ettiğimi hatırlıyorum. Bu ödüllerin kesilmesini anlamsız buluyorum. TÜBİTAK 2005 yılında A ve B grubunda yayımlanan çalışmalar için verilen ödülleri önemli ölçüde arttırdı. Olumlu bir yaklaşım. Bilimsel yayınları teşvik için tanınmış üniversitelerimizin verdiği çok daha önemli ödülleri de sürdürmelerini dilerim. Özgün yayını arttırmak için ne yapılabilir? T ürkiye kökenli makalelerin çok azının özgün olduğu görüşü büyük ölçüde doğru. Fakat bunun çözümü TÜBİTAK ve üniversitelerin indekse giren makalelere verdiği desteği tamamen kaldırmaktan ziyade, bu kurumların sadece A ve B tipi dergilerde çıkan makaleleri ve atıfları ödüllendirmesi. Bir makalenin aldığı atıf sayısı araştırmanın ve araştırmacının niteliği hakkında en sağlam ve en nesnel bilgiyi veriyor. Kendi kendine verilen atıflar harç tutularak, beş veya on yılda belli bir sayının üzerinde atıf almış makalelere ödül verilebilir. Bu sayede araştırmaların bölünerek çok sayıda ufak makaleye ayrılmasının da önüne geçilebilir. Avrupa ve ABD'de birçok üniversitede atama ve yükseltmelerde araştırıcının son beş yılda yaptığı beş önemli yayın isteniyor. Burada önemliden anlaşılan, ciddi bir çalışma sonucu ortaya konmuş, kapsamlı, atıf almış eserler. Atıf konusunda bazen öne sürülen negatif atıf meselesi çok abartılıyor. Negatif atıflar, bir diğer deyiş ile bir makaleyi eleştirmek için verilen atıflar, toplam atıfların ufak bir bölümünü oluşturuyor. Günümüzde her konuda o kadar çok sayıda makale çıkıyor ki, bir makaleyi negatif olarak eleştirmek bile, o makalenin belli bir gücü olduğunu teslim etmek anlamına geliyor. Bir makaleye değinmemek, eleştirmekten çok daha kötü bir durum. Örneğin 20002003 arasında Türkiye adresli olarak çıkan 400 jeoloji makalesinin 230 tanesi sıfır veya bir atıf almış (http://www.avrasya.itu.edu.tr/cbt/jeolojibolumleri.htm), bu makalelerin bilime ciddi bir etkileri olmamış. Makalelerin özgünlüğünün artırılması için alınan kararlann çok somut olması gerekiyor, aksi takdirde hemen suiistimal ediliyor. Örneğin, doçentlik başvurusu için başlıca eser koşullarından bir tanesi "yürütücüsü olduğu bir projeden çıkan bir makale" idi. Bu o kadar suiistimal edildi ki. Birkaç sene önce doçentlik sınavına başvuran bir adayın jürisinde idim. Kendisinin önemli bir katkısı olmadığı belli olan çok yazarlı bir eseri başlıca eser olarak göstermiş, gösterirken de müdüründen "kendi yürüttüğü projeden yaptığı bir makale" diye yazı almış. Projenin ne projesi olduğu belli değil. Bu nedenle ÜAK başlıca eser ile ilgili bu maddeyi bu sene kaldırdı. Eğer "önemli özgün araştırmalaı ödünlendirilsin" diye bir madde konursa, en değersiz projeler ödül almaya başlar Türkiye'de üniversiteye giriş sisteminin bu kadar rijid olmasının nedeni de bu, biraz es netilse suiistimaller başlar. Türkiye1 deki ka dar, üniversite ve liselerde kopya çekmeyt istekli öğrenci ne Avrupa'da ne de ABD'dt var. Türkiye'nin sosyal bünyesi bugünkü ri jid sistemi gerektiriyor. Kişinin kendisim saygısı ve bireye verilen değer arttıkça bı değişecek, ama bu uzun bir süreç. Aral Okaj okay@itu.edu.tı S on aylarda Prof. Dr. Hasan Seçen'le birlikte CBT'de yayımladığımız "Ulusların Bilimsel Etkinlikleri" ve "Türkiye'nin Bilimsel Yayın ve Ahf Bakımından Dünyadaki Yeri" başlıklı geniş kapsamlı incelemelerin akademik çevrelerde ilgi ile izlendiği ve tartışma konusu yapıldığı görülüyor. Özellikle son on yılda, bilimsel yayınlara yapılan atıflar, atıf/yayın sayıları, bilimsel ve teknik (22) konuda dünyada ve Türkiye'de yayımlanan çalışmaların değerlendirilmesini belirten istatiksel verilerin yararlı olduğu ve objektif değerlendirmeler için sağlıklı bir baz oluşturduğu anlaşılıyor. Daha önceki yılları bir tarafa bırakalım, 1985 yılında Türkiye'de yapılıp indekslere giren bilimsel yayın sayısı 580 idi. Bilimsel makale ve yayın sayılarının uzun yıllar oldukça düşük kaldığı biliniyor. 199O'lı yıllara kadar uzun bir hazırlık dönemi geçtiğini görüyoruz. Bilimsel yayın sayıları 199O'lı yıllarda hızla artarak 2004 yılında 14 bin dolaylanna yükselmiştir. Bu hızlı artışı Cumhuriyet döneminin büyük başarısı olarak saptıyoruz. Ancak, yayın sayıları gene de yeterli değil. Yayın sayılarındaki artışın hızını kesmek doğru değil!. Son yıllarda başlıca konumuz, yayımlanan bilimsel çalışmalarda nitelik sorunudur. "Bilimsel yayın yapılıyor" da ne oluyor? diye afaki soruların bir anlam taşımadığı kuşkusuzdur. Bu konuda yapılan çeşitli değerlendirmelerin istatistiksel sonuçlarına bakmak gerekiyor. Türkiye'de son on yılda yapılan bilimsel yayınlar için atıf/yayın oranı 2.86 oldukça düşük bir sayıdır. Bu sayı ABD yayınları için 12.5, Batı Avrupa ülkeleri için 9.1, öbür ülkeler için genellikle 5 dolaylarındadır. sürdürülebilmesi için önemli bir altyapı kurulmuş ve üniversite araştırma merkezlerinde çeşitli karakterizasyon deneylerinin yapılması sağlanmıştır. Bu merkezlerin araştırıcılara hizmet verme yerine gelir sağlayan kurumlar olarak örgütlenmesi önlenmelidir. Bir yüksek lisans veya doktora tezi ya da her araştırma projesinin yürütülmesinde TÜBİTAK desteğinin bulunması zorunluluğu önlenmelidir. Bilimsel araştırmalardan kısavadeli faydalar beklemek pek fazla bir anlam taşımıyor. Gelişmekte olan ülkelerde bilimin rolü yıllarca üzerinde durulan bir sorun olarak işlenmiştir. Nükleer enerji, elekt YENİ TEŞVİKLER Devlet üniversitelerinde çalışan öğretim üyeleri ile yardımcılarının düşük ücretlerle çalıştıkları biliniyor. Biraz öne geçen bilim adamlarının yüksek ücretler ödeyen özel üniversitelere geçtikleri görülüyor... Vurguladığımız gibi bilim dünyamız BİLİMDE NİTELİĞİ ve ÖZGÜN MAKALELER üretmeyi ön plana almalıdır. Konuyu yıllardan beri bu amaçla gündemde tutuyoruz. Nitelikli yayın yapan bilim adamlarının projeleri geniş ölçüde desteklenmeli, bu bilim adamları daha önemli teş• M vik primleri '* almalıdır. TÜBİTAK her yıl ' birkaç bilim ödülü ve teşvik ödülleri veriyor. Dünyada bilim adamları çok değişik bilim ödülleri kazanıyor. Devletler, üniversiteler, mesleki kuruluşlar, cemiyetler, araştırmaları destekledikleri gibi çeşitli ödüllerle onurlandırıyor. Türkiye Bilimler Akademisi üye sayısı ise 31'i emekli olmak üzere 117'dir. Acaba neden? En önemli nedeni, yeterli sayıda bilimsel yayını olan ve yeterli atıf alan bilim adamının bulunmaması! 1968 yılında TÜBİTAK Bilim Ödülü'nü rahmetli Feza Gürsey ve Raüp Berker ile birlikte kazanmıştım. Bizlere ödüllerimizi Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay verdi. Bilim Ödül konuşmalarımızı ise Cumhurbaşkanı ile tsmet İnönu birlikte dinlediler. Büyük bir onur! Son yıllarda izliyorum. Cumhurbaşkanları ödülleri verdikten sonra bilim ödülü kazananların konuşmalarını dinlemeden salondan ayrılıyorlar. Bilime verilen önemi yansıtması bakımından önemli bir gözlem olarak belirtiyorum. Prof. Dr. Bahattin Baysal ~ ronik, uzay teknolojisi, nano teknoloji, ilaç endüstrisi gibi ilgi odağı olan konularda yoğun projeler üzerinde çalışarak ülkelerin kısa sürede kalkınacağı ileri sürülmüştür. Oysa, toplu büyük projelerin memleket endüstrisine yönelik çalışmaları amaçlaması, sağlık ve eğitim konularına yönelmesi olumlu sonuçlar verebilir. SADECE 121 MAKALE Son on yılda Türkiye'de yapılan ve yüksek atıf alan bilimsel yayın sayısı 121 olup çok düşük bir sayıdır. Kolayca görülüyor, konumuz yayın sayılarını azaltmak değil, nitelikli yayın sayılarını yükseltmektir. Dünyadaki ilk 500 üniversite arasında Türkiye'den niçin bir üniversite yer almıyor? En önemli kriterlerden biri indekslerde yer alan yayın sayılarının yetersizliğidir. Türkiye'de bilimsel araştırmaların MAKALE YAYIMLAMA Sayın Orhan Bursalı "Makale yayımlamak sorun değil" diyor. Hayır, makale yayımlamak her zaman bir sorundur. Yabancı dilde, genellikle İngilizce bir makale yazıyorsunuz. Öğrenimini İngiltere veya Amerika'da yapmamış bir Türk bilim adamı için önemli bir sorundur. Türkiye'de üniversitelerdeki öğretim üyelerinin yarısından fazlası hiçbir makale yayımlamıyor. Başlıca sorun, makale * 947/20 14 Mayıs 2005
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle