24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bir Savaş Öyküsü TÜCCARIN OĞLU 26 yaşındaki Teğmen B.P. Nettleton, iki kuşak önce İngiltere'den Sydney yakınlarına yerleşmiş bir ailenin ticaretle uğraşan büyük oğluydu. Bir küçük erkek kardeşi vardı. 1914'te yedek teğmen olarak Avustralya ordusuna girmiş, 1915'in ilk günlerinde teğmenliğe terfi etmişti. Hakkında tutulan kayıtlara ve görgü şahitlerinin 7 Ağiıstos hakkında anlattıklarına bakılırsa, Nettleton iyi savaşmış ve çarpışmada liyakat göstermişti. Ama, birliğiyle birlikte kalktıkları taarruz neticesiz kalmış, onun ve çoğu arkadaşının ölümüyle sonuçlanmıştı. Bu çarpışma sırasında siperlerin birinde 61düğü ve ölüsünün orada bırakıldığı rapor edilmişti. Öldüğü siperleri ele geçiren Türk askerleri, buldukları iki subaym cesedini ayrı bir yere gömdüklerini belirtiyorlardı. Bu iki subaydan biri, Teğmen B. P. Nettleton olmalıydı... Kasabada "gıyabında" yapılan cenaze törenine katılan kalabalık 'kiliseden taşmıştı"... Onun öliim haberiyle sarsılan babası, iki yıl daha yaşamıştı. Babasının mezar taşına, adet oiduğu üzere onun da ismini kazıdılar... İsmi iki mermer taş üzerinde yazmasına rağmen gerçek mezarı bile olmadı; ama, su içtiği matarasıyla adıadresini yazdığı not defteri, onun anısını 90 yıl sonra bile canlı tutmayı başardı... AylakBilgi Yas TahirM. Ceylan İzzettin Çalışlar'ın Meclis kartı ^ f» rYasın bir nedeni, kişinin zedelenebilir olduğunu ve yaşaJ^L^: t mın kendisini zannettiği kadar önemsemediğini görmesidir ^ ^ ^ ^ • l Bundan kurtulmanın yolu, kendisinin de yaşamı önemsemediH I ^ H K ğini göstermektir İntihar. Kişi ölüme anlam veremediğinde yaşamı reddeder Öleceğini bilen tek canlı oysa insandır ve onun ölümü anlamlandıramaması affedilmez bir hatadır. "Anlamsız" bir ölümle karşılaştığında, yaşamla kabil bir çözüme ulaşmak için insan, bilinçaltından ölümü inkSr eder, ardından da inkârını inkâr ederek ilk haline döner Böylece herkesin ölümünü seyreden bir ölümsüz gibi yaşar, herkes, herkesten bir eksiğinin ölümünü tahayyül edebilir, insan kendi ölümüne ancak böyle dayanabilir. insan kendisi için tutulamayacak kadar büyük biryastan daima kurtulur, yas başkası içindir, sırayla akrabadan hısıma, hısımdan komşuya geçirilir ki tadılsın. Ama bedenden değil de yas, ruhtan yaşandığında "zevkli" ve işlevseldir. İzzettin Çalışlar kimdir? İzzettin Çalışlar 1882'de Yanya'da doğdu. Eğitim çağında İstanbul'a geldi ve orta öğrenimini askeri okulda yaptıktan sonra, 1901 yılında Mühendishanei Berri Hümayun'a girip 1903'te de mezun oldu. Aynı yıl girdiği Harp Akademisi'ni de 1906'da Topçu Sınıfı ikincisi olarak bitirerek kurmay yüzbaşı rütbesiyle orduya katıldı. Balkan Savaşlarına kadar çeşitli birliklerde komutanhk yapan izzettin Bey, savaş süresince çeşitli tümenlerin kurmaylıkları yaparken, 1914'te kıdemli yüzbaşılığa yükseltildi ve Genelkurmay 3. Şube'de ve Edirne Kalesi Komutanlığı'nda görev aldı, akabinde Nisan 1914'te binbaşı oldu. Yarbay Mustafa Kemal Çanakkale cephesinde görevlendirildiğinde, Bnb. izzettin Bey'i 19. Tümen Kurmay Başkanı olarak yanına çağırdı; bu görevi, daha sonra Anafartalar Grubu Kurmay Başkanı olarak devam etti. Çanakkale Savaşfndan sonra yarbaylığa terfi eden izzettin Bey, müteakiben 2. Ordu Kurmay Başkanlığı ve Genel Karargah kurmaylığı yaptı. 1920 yılında da, Milli Mücadele'ye katılmaya karar verip Anadolu'ya geçti. Yarbay rütbesiyle istiklal Savaşı'na katılan izzettin Bey, çeşitli birliklerde komutan olarak Inönü ve Kütahya İzzettin Çalışlar'ın anılarını yazdığı defterin ilk sayfasında ilk sahibinin kendi el yazısıyla ismi: Nettleton. muharebelerine katıldı. 1921 yılında, Sakarya Meydan Savaşı'nda albay rütbesiyle 1. Grup Komutanıydı. Savaş yıllarında son görev olarak da 1. Kolordu Komutanlığını yaptı. Büyük Taarruz sırasında Afyon'un Çalışlar köyünden başlayıp İzmir'e kadar sürdürdüğü "Çalışlar Muharebeleri" nedeniyle, Atatürk, ona Çalışlar soyadını verdi. Türk ordusunun İzmir'e girmesiyle ek görev olarak Izmir Askeri Valiliği'ni de yürüten ve aynı yıl mirlivalığa yükselen izzettin Çalışlar, 19231924 yılları arasında da Aydın milletvekilliği yaptıktan sonra istifa ederek askerlik mesleğinde kaldı. 3. Ordu Kumandanlığı sırasında, 1930 yılında orgeneralliğe yükselen Çalışlar, altı yıl boyunca da 2 Ordu Kumandanlığı yaptı ve 1939'da kendi arzusuyla emekli oldu. Sivil yaşamında politikayı sürdüren Çalışlar, CHP'den 1939 Aydın; 1940 Muğla; 1947 Balıkesir milletvekilliği yaptı Bütiin meslek yaşamı boyunca Osmanlı, Alman ve AvusturyaMacaristan imparatorluklarına ait çeşitli nişan ve madalyalarım almış olan Çalışlar, TBMM tarafından da İstiklal Madalyası ve Takdirname ile ödüllendırildı 1912 yılında Kevser Hanım'la evlenen ve 4 çocuk sahıbi olan izzettin Çalışlar, 20 Ağustos 1951'de vefat etti. Mezarı Ankara Devlet Mezarlığı'nda bulunuyor. (*) gazeteci vmw.gallipoli1915.org 944/15 23 Nisan 2005 Öte yandan yaşarken çatıştığı adamın ölümünün ardından kişinin kendini suçlayıp, yas tutarak bu suçun cezasını kendine çektirdiği de düşünülebilir. Ayrıca ölene karşı zamanında sevgi göstermemişlerde ölümden ötürü yasta olduğunu göstererek geriye doğru bir sevme eylemiyle kendini affettirme de vardır. Ama af asla tamamlanmaz, sokaklar yarım affedilmiş insanlarla doludur. Dilencilerin mesela her birisi, af tamamlama aracıdır; ilginçtir ki insanlar sabah değil, günahla dolduktan sonra dilenciye akşam para verir ve herkesi suçlayan sokak savcıları olarak, kendilerini hiç suçlamadıkları, o yüzden de kendi aflarını yuvarlak bir ekmek gibi kusursuz tamamladıkları için, dilencilerin yeryüzünde hiç intiharı duyulmamıştır. Ölen kişi önceden yakınına nasıl davranıyorduysa, ölümden sonra yastaki yakını da kendine öyle davranır. Kişi ölenle bağını iç diyaloglarla sürdürür, bu sırada bilinçaltından ölümden memnun olduğunu hissederek korkar. Korkuyuyenmek için zihninde onu tekrar öldürür ve ölümün kanıtı olarak mezara taş diker; ölüm kesin olsun ister ve bir yandan da insanlıktan söz eder. Sartre'ın dediği gibi ama, insanlıktan konuşulan yerde katilin olduğu muhakkaktır Cinayetin olmadığı Eskimoların arasında mesela insanlıktan söz açmaya gerek var mıdır? Ölenler bir gün yerlerinden kalktığında yaşayanlan şen şakrak bulurlarsa başlarına ceza koyacaklardır. 0 yüzden ölene karşı suçu ağır olanınyası uzun olmalıdır, yasyavaş biraftır! Erkekler eşini, kadınlar çocuğunu kaybettikten sonra daha uzun yas sürer. Çocuk kaybında yası kısaltan etken, kişinin tekrar çocuk sahibi olabilme potansiyelidir. Yas, ölene karşı üzüntü değil, cezaya karşı bir masumluk duruşu ve korkmuş haliyle kişinin kendini yaşamdan çekme davranışı olmuştur. Aynen buzul döneminde dünyanın yörüngesinin elipsten daireye dönmesi gibi, yasla beraber insanın yaşam yörüngesi değişir. Buzulküredeki yörünge değişimini J. Croll adında bir hademe ortaya atmıştı ve dâhi derecesinde bir zekâyla on üç yaşına kadar ancak okuyabilmenin yasına düşmemek için çaiışıp, en parlak astmnomi kuramlarından birini kurarakyasa düşmekten kurtulmuştu. Öte yandan geniş ailelerde yas, normal süresi olan iki aydan da kısa sürer, çünkü ceza beraber çekildiğinde hafifler Vicdanlar aynen askeri tümenler gibi birleştiğinde yenilmez olurlar. Anlıyoruz ki, vicdan gibi insanın en yumuşak yeri dahi sahip olduğu "lojistik" desteğe, yenme gücüne ve karşı tarafın zafiyetine göre çalışır! Onun için bir mangaya bile ait olmayan dul kadın ve erkeklerde yas uzun, intihar fazladır Evlilikten düşmüşler toplumla, sevişmekten düşmüşler dünyayla ödeşemezler çünkü. Öte yandan ölenle beraber insanın yüzüne, kurak topraklan gösteren bir atlas sayfası gibi sapsarı bir durgunluk çökmesi ölenle ölmekten, ölene özdeşimden kaynaklanır. Çünkü ölenle bağ oluşturan binlerce anı vardır, bunlann bir ucu ölümle beraber açık kalmıştır Ölümden sonra açık uçlar, belli sürenin sonunda bir yere bağlanır, Freud buna "yasın çalışması" der Anılanmız ve bağlanmız yaşamda bize bir duruş verir. Bağlar koptukça yaşamdaki duruş belirsizleşmeye başla!. Belirsiz c t a ş güvens/z aöımlara neden olacağınöan bizi yürü'mekten alıkoyan yası tutanz, ta ki bağları yeniden kurup, yeniden adım atana dek. 0 yüzden yas, dünyanın üstünde 190 km.lik bir yastık gibi yatan atmosfer kadar koruyucudur. Yas tutmaya dayanamayan yanlış adım atar. Üzülmek bazen ölmemek demektir. Atmosfer olmasaydı yağmur taneleri kurşun gibi hızlanarak kafamıza inerdi; yas olmasaydı, yanlış adımlar yaşamımıza küçük hançerler olur sokulurdu. Sonuçta ölüm gibiyaşamın nesneleri aniamlıysa, üzüntü gibi ruhun nedenleri de lüzumsuz değildir. tmceylan@superonline. com YAR1MAFFEDİLMİŞİNSANLAR ÖLÛMVECANLI YÛZDEKİBEYAZLIK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle