24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yapı Teknolojisi Yüksek, nereye kadar? Istanbul'a yapılması, Dubal çıkışlı bir rüzgârla, aniden gündeme geliveren kule tipi iki yüksek bina, mimarlıkmühendislik dünyamızda tartışmalara yol açtı. Konunun kent planlaması ve sosyolojik boyutlannın yanı sıra genel mimari iirün estetiğini ve Istanbul'u daha özelde ilgilendiren kentsel estetik ve kimlik konusu da ele alındı. Öte yandan, Türkiye'ye akacağı söylenen meşhur dış sermayenin üretim sektörüne yö'nelmesi arzulanırken ilk örneklerinin tüketimticaretalışveriş üçgensel ilişkisinin, teknolojikyenilik içermeyen, ama riski az kân yüksek kısır bölgelerde görünmesi tartışılıyor. Işbu metinde, yüksek bina olayının salt teknik yönleri üzerinde durulmasma öncelik verildi. Erhan Karaesmen sa da, basınç gerilmelerine karşı dayanım gösterebiliyor oluşu, onu rakibi olan betonarme malzemesine göre yüksek bina inşaatında daha şanslı kıldı. Yapı yükseklikleri, yapıların temellerinin üst yüzeylerinden itibaren yapının hizmet gören en yüksek noktasına kadar olan dikey mesafe olarak tanımlanır. Günümüzdeki yapılarda gözün gördüğü kesimlerin altında da çok sayıda bodrum kat bulunması dolayısıyla, temeller gittikçe daha derine gömülmektedir. Gözün toprağın üzerinde görebildiği, örneğin 300 metrelik bir yapının, mühendislik anlamıyla 320 ya da 330 metrelik bir yüksekliğe sahip olabilmesi mümkündür. 2005 yılı itibarıyla temel üstünden ölçülmüş olmak kaydıyla dünyadaki en yüksek çelik karkaslı yapı TayvanTaipe'deki 509 metrelik "101 Tovver" binasıdır. Betonarme karkaslı en yüksek binalardan biri ise, Chicago'da 287 m.'ye Çikmış olan bir işyeri binası olduğu hatırlanmalıdır. Şekil 3'te bu bina, on yıl öncesine kadar dünyanın en yüksek çelik binası olan "Sears Building" de arka planda gözükecek biçimde verilmektedir. Günümüzdeki kentsel arazi kullanımı zorlamalarının da etkisiyle son on beşyirmi yıllık dönemde yüksek bina uygulamalanna, gittikçe daha fazla Asya ülkesinde rastlanır oldu. 20. yüzyıl boyunca ABD teknolojisinin tekelinde gözüken bu olay en vurucu ürünlerini artık Hong Kong'da, Kuala Lumpur'da, Taipei'de, Şanghay'da veriyor. Bittiğinde yine 500 m. sınırını aşacak bir diğer bina ile şirndilik proje halinde olan 300m.'yi aşacak yüksekliğiyle betonarme karkaslı bir dev bina da hep Şanghay işlerindendir. (Ünlü yapı tasarımcıları ThorntonTomasetti Grubu betonarme ve çelikte daha yükseklere tırmanma yarışınm baş koşucularından biridir.) Çelik taşıyıcı sisteminin mimari öğelerle uyumundaki görsel doyuruculuk dolayısıyla en yükseklerden olma iddiasını taşınmaksızın, çağdaş mimarlığın ve mühendisliğin başarılı bir örneği olarak, ünlü mimar Pei'nin ve ünlü yapı taşıyıcı sistem tasanmcısı L. Robertson'ın ortaklaşa ürünü, Honğ Kong'daki China Bank binasından söz edilebilir (Şekil 4). Kentsel dokuya uyum ve görsel zevk doyuruculuğu yönleriyle çok başarılı örneklerden biri de, bilindiği gibi, dört yıl önceki çok talihsiz bir terör baskını olayında yanarak yıkılan Dünya Ticaret Merkezi (WTC) ikiz kuleleriydi. Resim1 ökyüzü, insanoğlunda mevcut yükselme arzusunun simgesini, sınırını, gizemini birlikte tanımlayan bir doğa öğesidir. Tanrıların da yukarılarda yerleşikliğine inanıldığından, yukarılara tırmanmak insanoğluna hep çekici geldi. Anıtlarda cesametin ve oylumun yanı sıra, dikeylemesine yukarı tırmanışın etkileyiciliği hep ön planda oldu. Mısır'ın ve İspanyol Öncesi OrtaGüney Amerika uygarlıklarının piramitleri, görkemini uyumlu bir geometri içinde yukarı tırmanışlarına borçludur. (Şekil 1) G İnsanoğlunun yükseklere tırmanma arayışı, mimarmühendis denen özel insanlar kümesi için ise "tutkulu bir erek" niteliği taşıdı. Taş taş üstüne, tuğla tuğla üstüne konması (teknik adıyla "yığma") yöntemiyle inşa edilen konut türü, alışılmış binalarda bile birkaç katı üst üste çıkma yoluna gidildiğinde çok katlı binacılık başladı. Günümüzdeki kentlerde, Merkezi İş Alanı (MİA) arsaları kentsel nüfus artışına ve bina talebine göre çok yetersiz kaldığı için yükseklere tırmanmak, ayrıca, bir pratik zorunluluk oldu. Bu durum, insanoğlurtun mayasına mevcut yükseklere çıkma arzusuyla da uyumludur. Öte yandan, teknik adamların bir öncekinden daha yüksek bina (veya tesis) yapma hırsı, onu gerçekleştirdiğinde duyumsadığı olağanüstü tatmin de, öteden beri ciddi bir motivasyon kaynağıdır. Teknolojik ilerlemenin inşaat işlerine düşen izdüşümü de, bu sözü edilen unsurların karmaşık bir ürün biçimiyle oluştu. Ancak, yükselme olayı, yukarıda değinildiği gibi, göz zevkiyle ve kentleşme sosyolojisiyle ilgili boyutlara da sahiptir. Ancak yükselme olayı bir yandan da, göz zevkiyle ve kentleşme sosyolojisiyle ilgili boyutlara sahip. Yüksek bina çok özel bir yapı olarak, yapıldığı yörenin ve dönemin teknikekonomik üstünlüğünü simgelerken, bir yandan da hemşerilerin, insanların görsel zevk bekleyişini, çevresiyle uyum unsuruyla birlikte tatmin edebilmelidir. Dolayısıyla, çapraşık ve tartışmalı bir konudur bu. Hazır lop laflarla, ayaküstü televizyon gevezelikleriyle net bir bilgilenmeye ulaşılması kolay değildir. yordu. Mısır uygarlığı döneminde, çok katlı olmayan ancak otuz küsür metrelere tırmanabilen dev kolonlu bina türü yapılar inşa edilebildiği bilinmektedir. Taş taş üstüne "yığma" yöntemiyle yapılmış olan bu yapılara yükselme arzusunun büyük klasik örnekleri gözüyle bakılır. Taş yığma duvarlı yapılar, çağdaş gelişmelerde de yükselme arayışlarına cevap vermektedir. Chicago'da ve New York'ta çelik inşaat kullanımından önceki dönemlerde kırkelli metreye kadar yükselen yığma duvarlı, çok katlı binalar vardı (Şekil 2). Bu yöntemle daha yukarılara çıkılamayışı ise, asansörle dikeylemesine hareket tekniğindeki yavaş ilerlemeden kaynaklandı. (Chicago'daki ilk tarihi yapılarda ayrıca hiç asansör kullanılmadığı ve onuncu kattakilerin bile merdivenleri tırmanarak çıktığı bilinmektedir.) Betonarme ve çelik malzemeleri, yüksek binacılık teknolojisinin çağdaş anlamda gelişmesinde temel unsurları oluşturdu. Geçen yüzyılın başında, kırk elli metre yüksekliğe kadar çıkan betonarme ve çelik taşıyıcı sistemli binalar yapılmasına başlanmıştı. (Betonarme tekniğine dünyaya göre ülkemizde otuzkırk yıl geride olunmasına rağmen, ilk beto narme karkaslı dikkate değer bina olarak ortaya çıkan Laleli'deki Tayyare Apartmanları'nda bile temelden itibaren on beş metreye kadar çıkılmış olunduğu bilinmektedir.) Ekonomide ve teknolojide hızla gelişen yeni ülke ABD'de çelik malzemesinin, bolluğu, işlenmesindeki kolaylık ve ucuzluk dolayısıyla bina inşaatında çelik kullanılması, 1920'ler'den itibaren yaygınlık gösterdi. 1930 başlarındaki ekonomik krizin atlatılmasında inşaat sektörüne motorluk görevi verilince Nevv York ve Chicago gibi hızlı büyüyen ve arsa sıkıntısı çekilen kentlerde, gittikçe daha yüksek çelik binalar ortaya çıkmaya başladı. Bu dönemin simge binası, bilindiği gibi, inşaatı 1931'de tamamlanan Empire State Building'di. Bu yapı temelden itibaren 380 metreye varan yüksekliğiyle çok uzun zamanlar dünyanın en yüksek binası olma sıfatını korudu ve sinema sanatının büyük klasiklerinden King Kong filminin çok yüksek bir binanın çatısında geçen dramatik sahnelerine mekân oluşturdu. TÜRKİYE VE GÖKDELEN KÜLTÜRÜ Yüksek binaların karkasları yapısal davranış yönünden yatay kuvvetlere karşı büyük bir duyarlılık gösterir. Yapıldığı ya da yapılacağı yer neresi olursa olsun, rüzgâr kuvvetinin çok yoğun etkisi altında kalacakları aşikârdır. Bazı ülkelerin bazı yörelerinde ise deprem kuvvetinin yatay bileşeninin zorlayıcılığı da kendini gösterebilir. Şekil 5'te bu iki ana yanal kuvvet türünün bina üzerindeki etkileyiş biçimi şemalaştırılmıştır. ASYA ÖNE GEÇİYOR Çelik malzemesinin hem çekme hem de burkulma etkisinden kaynaklanan bazı sınırlamalar ol977/1610 Arahk 2005 TEKNİKTEKNOLOJİK YÖNLER Babil'de çok katlı binalar yapılabili
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle