Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kısa Haberler Uyuşturucu bağımlıhğı bilmecesi çözülüyor Her seferinde daha fazla uyuşturucu, git gide daha kötü hıssetme ve daha fazla rısk: Kokaın bağımlısı fareler de insanlardakıne benzer davranışlar sergılıyorlar. Bilim adamları yeni bilgiler ışığında insan vc hayvandaki bağımlılığın ne şekilde işlediğini çözmek ıstiyorlar. Söz konusu uyuşturucu olduğunda fareler çok çabuk öğreniyorlar. Kobaylar, kendilerini bağımlı hale getirecek maddelere ulaşabildiklerinde bu fırsatı asla kaçırmıyorlar. Bu davranış biçimi aslında biyologlar tarafından 1962 yılında saptanmıştı. Fakat bilim adamları farelerin uyuşturucu maddelerden tıpkı ara sıra biraz içki içen insan gibi hoşlandıklarını mı yoksa bağımlı mı olduklarını bilemiyorlardı. Uyuşturucu tüketimi ve bagımlılık arasındaki sınır çok ince. Bılım adamları bağımlılığı kanıtlayan üç temel davranış motifı saptadılar Uyuşturucuyu azaltmak veya bırakmakla ilgili sorunlar yaşamak ve zararlı yan etkiler ortaya çıktığı halde daha fazla uyuşturucuya ihtiyaç duymak. Fransız araştırmacılar şimdi aynı davranışları kokain verilen farelerde de izlediklerıni söylüyorlar Science dergisindeki habere göre incelenen farelerın yaklaşık %17'sinde bu üç davranış motifi söz konusu. Bununla bırlıkte tarelerin gerçekten bağımlı olmaları içın belli bir zaman geçmesi gerekiyor. Kokain bağımlılığına bağlı belirtiler bir aydan sonra ortaya çıkıyor çünkü. Ayrıca farelerin gerçekten bağımlı olabilmeleri için de içten gelen bir eğilimin gelışmesı de gerekiyor diyor bılım adamları. Kokain içen farelerin %17'sinin bağımlı hale gelmesi Victor Segalen Üniversitesi'nden Vâronique DerocheGamonet için büyük bir sürpriz olmuş. Çünkü bu değer, uyuşturucu bağımlısı olarak sınıflandırılabilecek kokain kullanan insanlardaki yüzdeyle örtüşmekte. Araştırmacılar şimdi yeni bilgiler sayesinde daha gerçekçi hayvan modellerine ulaşmayı umarak, daha az tehdit altında bulunan hayvanların ne kadar süre içinde ve hangi koşullar altında bağımlı hale geldiklerini öğrenmeye çalışacaklar. Fakat DerocheGamonet için en önemlısi hayvanlarla elde edilen sonuçların insanlar üzerine aktarılarak bağımlılığın psikolojisi ve nörobiyolojisinin anlaşılacak olması. bilim dünyasından Ağnlann kaynağı beyinde ingiliz ve Amerıkalı bilim adamları ünıversıte öğrencıleriyle gerçekleştirdiklerı hipnoz deneyleriyle, kuruntuya dayanan hayali ağırların beyindeki gerçek ağrılar gibi aynı etkiyi yapabileceğini buldular Sonuçlar, hasta bedeninde kaynağı bulunmayan kronik ağrı mekanızmaların açıklanmasında yararlı olabilecek Pittsburgh College Üniversitesi araştırmacılarının konuyla ilgili yazısı Neurolmage dergisinde yayımlandı. Deneyler sırasında hıpnotize edilen gerıçlerden bedensel bir ağrı hissetmelerı istenırken, farklı beyın bölgelerındekı etkinlikler tize olmayan deneklerin bir ağrıya hayal etmeleri sırasında tamamen farklı bir beyin etkinliği saptanmış. Sonuçlar, ağrının gerçekten de düşüncelerimizde oluşabileceğini göstermekte diyor David Oakley. rakılınca, yapısı rnntgen ışını ve optik spektroskoplarla incelenebılen saydam bir kristal oluşmuş. Araştırmacılar ilginç bir şekılde azot kristalindekı kafesli yapının elmasın yapısına benzediğini fark etmişler. Bu yüzden son derece yüksek bir enerjı yoğunluğuna sahip. Eremets, üç bağlantılı azotun patlayıcı türe dönüştürülmesı halinde nükleer olmayan en iyi patlayıcı maddelerden en az beş kat fazla enerjı açığa çıkarabileceğini söyledi. Azot kristali bu nedenle çevreye duyarlı bir roket yakıtı olarak kullanılabilecek. Ancak bu vizyonun gerçekleşebilmesi içın önce kristalin daha düşük basınç ve sıcaklıkta üretılebılırlıği araştırılacak. Ağlamak, ani ölüme karşı öıılem Bebekler sadece anne babalarının dikkatini çekmek için ağlamıyorlar. Bern Üniversitesi bilim adamları, ağlamanın bebeklerde düzenli bir soluk ritmini geliştirdiğini buldular. Olağanüstü derin soluklar beyindeki soluk kontrol sistemı için bir tür "reset" devresi gibi işlemekte. Bu mekanizma solukların yavaşlaması ve tekdüze hale gelmesi halinde ritmi bölüyor diye açıklıyor David Baldvvin, Journal of Applied Physiology dergisinde. Bebekler içlerini çekerek ve derın nefesler alarak ağladrklarında bir süreliğine değişmeyen ama kısa vadede oksijen ihtiyacındaki değişime reaksiyon göstermek için yeterli Elmas gibi azot Mainz MaxPlanck Kimya Enstitüsü bilim adamları azotu yüksek basınç ve sıcaklıkta katılaştırdılar. Bu şekilde üretilen kristal, elmas gibi kafesli bir yapıya sahip ve yakıt ya da patlayıcı madde olarak kullanılabilecek. Normalde gaz halinde bulunan azot molekülleri, üç çift elektron çiftiyle birbirine bağlı olan ikişer atomdan oluşurlar. Azot bu sağlam bağlantıları nedeniyle kolay tepkımez Fakat Mikail Eremets şimdi azotu son derece tepkisel bir maddeye dönüştürdü. Bu amaçta azot yaklaşık 1800 derecelik yüksek basınç hücresinde bir milyon atmosferlık basıncın etkisinde bı Yol gösteren ışınlar Suyun, pompa, elektrik veya düşük basınçla hareket ettiğı zaten biliniyordu fakat mınik su damlacıklarını kızılötesı ışınla hareket eltirmeyı başaran Amerikalı fizikçiler, nano yapılı pürüzlü bir T taranmış. Bunlar daha sonra gerçek ağrılara sahip deneklerin etkinlik motifleriyle karşılaştırıldığında yalancı ve gerçek ağrı sırasında aynı etkınlik motiflerinin oluştuğu görülmüş. Ancak hipno İşitme enğellilere telofonda konuşma kolaylığı Yeni bir yazılım programının işitme engellilerine gelecekte telefonda konuşma kolaylığı getireceği bildirildi. New Scientist dergisindeki habere göre Avrupalı bilim adamları tarafından geliştirilen "SimFace" yazılım programı, telefonun diğer ucundaki kişinin yüzünü ekranda simüle ederek, işitme sorunu olan kişiye söylenenleri dudaktan okuma olanağı vermekte. Sistem tamamen sağır olanlardan çok ağır işitenler için düşünüldü diyür bilim adamları. Normal dizüstü bilgisayarında çalışan yazılım programını her sabit telefona veya cep telefonuna bağlamak mümkün. Yazılım programı tüm sözcükleri tekrarlamak yerine ses birimlerinden (fonem) seslerle ilgili dudak hareketlerini hesaplıyor ve görüntüyü yaklaşık olarak 200 milisaniye içinde hazırlıyor. Ancak sistem bu gecikmeyi dengeleyerek görüntü ve sesin, eşzamanlı olarak yansımasını sağlamakta. SimFace nöronsal ağ sistemiyle çalışıyor. Beyindeki nöronların çalışma şeklini taklit eden bu sistemler öğrenmeye de yatkındır. Programın çatışma biçimi sözcüklere değil seslere dayandığından yazılım programı görüntülerde, daha önce bılmediği kelimeleri yansıtacak kadar esnek. ingiliz Kraliyet Ulusal Sağırlar Enstitüsü (RNID), prototıple ilk testleri gerçekleştirdi. Katılımcıların %84'ü SimFace ile söylenenleri daha iyi anladıkları gibi telefonda rahatlıkla konuşabilmişler. "Programın biraz daha geliştirilmesi gerekiyorsa da işitme sorunu olan birçok insanın yaşamını kolaylaştırabilir" diye konuştu RNID'den Neil Thomas. SimFace şimdilik, ingilizce, isveççe ve Flamanca işliyor. Sistem isveçli, ingiliz, Hollandalı ve Belçikalı bilim adamlarının ortak çabaları sonucunda geliştirildi. p olan bir soluk ritmı oluşmakta. Bebekler 50100 solukta bir derin nefes alarak ağlıyorlar. Bilim adamları daha önceleri bu ağlama türünün akciğer dokusundaki mekanik özelliklerin geliştirilmesine yaradıgını sanıyorlardı. Soluk ritmini kontrol eden mekanizmaların kesın bir şekılde açıklanması halinde bilim adamları bebeklerdeki anı ölüm tehdidini dahaerkenteşhisedebilmeyi umuyorlar. VVHMİBBH!MH^PHV9H^ 912/4 1 1 Eylül 2004