24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tartışmaeditöre mektup Türkçe bilim dili üzerine düşünceler Türkçeleştirmede kalıcılığın ve kültürselliğin sağlanması için 5 nokta ilim dilinde kavramların saydamlaşması, anadilde yaratıcılığın artması, yabancı dile odaklanmış bir bilimsel iletişiın yerine Türkçeyi önceleyen bilim öğretiminin özendirilmesi diişüncesiııden yola çıkarak TÜBA bir süredir fen ve sosyal bilim terimlerinin Türkçeleştirilmesi konusunda yoğun çaba harcamaktadır. Türkçeye ilgi duyan, terimler konusunda daha önce de çalışmaları bulunaıı bilim insanlarının bu toplantılarda bir araya gelmeleri konunun süreklilik ve yaygınlık kazanmasına ve kurumsallaşmasına katkıda bulunacaktır. B likten gelmek anlamına gelmektedir. Bu sorun yabancı dil derslerinin ortaöğretiındeki etkinliği arttırılarak ve üniversitelerde alana ö'zgü yabancı dil desteğiyle çözümlenebilir. 2. Bilim terimlerinde ortak payda sağlanması elbette çok önenılidir ancak bilim dili yalnızca terimlere indirgenemeyeceğinden, üniversite öğretiminde gerek Türkçe gerekse yabancı dil derslerinde, bilim söyleminin öğretimi de önemsenmelidir; dzellikle araştırma tekniği / bilimsel araştırma yöntemleri türünden derslerde, her bilim dalının özellikleri korunarak, genel bilgiler yerine bilim söyleminin gözlem, varsayım, veri toplama/değerlendirme, özet, sonuç yazma gibi bileşenleri üzerinde çalışma yapmak yerinde olacaktır.Açıkçası, yabancı dil öğretimi de Türkçe öğretimi de biçimci, yapısal bir yaklaşım yerine işe yarar, işlevsel bir doğrultuda ele alınmalı, okumayı. düşünmeyi, çözümleme ve uygulamayı temel almalıdır. 3. Terim çalışmalarının ardından yayımlanması düşünülebilecek, uluslararası dizinlerde kabul görecek Türkçe fen ve sosyal bilimler dergilerinde, ülkemizde ve genel olarak bilim dünyasında kendilerini kanıtlamış bilim insanlarımızm ( her sayıda en az bir araştırma olmak üzere)araştırmalannı yayımlamaları genç akademisyenler için de özendirici olacaktır.(Gö rüşlerini benimle paylaşan Prof. S.Erdem'e teşekkür ederinı) 4. Bilim dilinde Türkçeleşme çalışmalarına (terimler de içinde olmak üzere) yararı olabilecek en önemli etkinliklerden birisi de kimi temel bilim yapıtlarının çeviri yoluyla Türkçeye kazandırılmasıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki hümanizma hareketi anımsandığında bu tür bir etkinliğin Türkçemize ve bilim dünyamıza kazandırabilecekleri azımsanamaz. 5. Bilim söyleminin kurumsallaşması açısından, düzeye uygun genel bilim terimlerinin ortaöğretimde de yaygınlaşması için gerekli önlemler alınabilir. Bıınun başarılabilmesi ise .Türkçe öğretmenleri dışındaki eğiticilerin de Türkçe meraklarının ve özenlerinin arttırılmasına bağlıdır. Bütün bunların kurumsallaşması ve sürekliliği nin sağlanması için, ilköğretimden başlayarak bütün eğitim düzenimizin, bilime ve düşünce üretimine öncelik verecek biçimde yapılandırılması, bilimin ve bilim kurumlarının politikadan arındırılması,bilim kurumlarında akademik niteliğin tek belirleyici ölçüt lıaline gelmesi ve en başta bilim insanlarımızm Türkçenin gücüne inanmaları gerekmektedir. Prof. Dr. Ahmet Kocaman Doğu Akdeniz Üniversitcsi Eğitim Fakültesi G.Mağusa/KKTC ahmet.kocaman6demu.edu.tr Bu çalışmalarda kalıcılığın ve bütünselliğin sağlanması açısından üniversitelerimize ve bilim insanlarımıza düşen kimi sorumluluklar da vardır; bu yazıda bunların kimilerini konuyla ilgilenenlerin dikkatlerine sunmak istiyoruz: BEŞ NOKTA 1. Öncelikle bilimin yabancı dille daha kestirme ve etkili yoldan yapılabileceği saplantısının terkedilmesi gereknıektedir. Bilimde yetkin bir yabancı dil yeterliğinin sorgulanması söz konusu olamaz ancak bu yeteneğin salt yabancı dilde eğitim yoluyla kazanılacağını düşünmek en azından birçok bakımlardan örnek aldığımız gelişmiş ülkelerdeki uygulamaları görmez Dünya Su Günü Raporu i ç i n d e bulunduğumuz yüzyılın en I önemli sorunlarından biri, temiz su Akaynaklarının hızla azalnıası, sııya erişinıin zorlaşması ve su yoksulluğunun giderek artmasıdır. Bu nedenle, Birleşmiş Mılletler Genel Kurulu 1992 yılındaki 47. loplantısında dünyamızııı karşı karşıya olJuğu su sorunlarına dikkat çekmek ve bu vonuda yapılan çalışmaları tartışmak üzee her yılın 22 Mart gününü Dünya Su jünü olarak ilan etmiştir. Birleşmiş Milletler Çevre Programııın (UNEP) 2002 yılmda yayınladığı 3. iüresel Çevre Raporuna göre, başta Afri;a ve Asya kıtalarında yaşayanlar olmak izere. dünyada 1,1 milyar insan güvenli ,mesuyu, 2,4 ıııilyar insan ise güvenli arıtıa hizmetlerinden yoksundur. 2002 yılına düzenlenen Dünya Sürdürülebilir Kalınma Zirvesinde ise, son 10 yılda temiz ııya erişim ve atıksuların arıtımıııda karılaşılan yetersizliklerin sebep olduğu çouk ölümlerinin, 2. Dünya Savaşından jnra yaşanan silahlı çatışmalarda kaybeilen insan sayısından fazla olduğu gerçeini gözler önüne sermektedir. Bu koşullar altında, 2000 yılırıda irleşmiş Milletler taralından ilan edilen iııyıl Kalkınma Hedefleri arasında yer an “2015 yılı itibarı ile, güvenli mesuyuna erişim imkanı bulunmayan inn sayısını yarıya indirmek hedefi sadece r niyet değil, tüm insanlık adına kaçınılaz bir zorunluluk olarak algılanınalıdır. Bununla beraber, UNEP 2002 rapo ru, piyasa koşullarının küresel ölçektekı siyasi, ekonomik ve sosyal koşullara bu şekilde yön vermesinin devam etmesi halinde 2032 yılı itibarı ile dünya nüfusunun yarıdan fazlasının ciddi su sıkıntısıyla karşılaşabileceğine dikkat çekilmektedir. SU, ÖLÜM VE TÛRKİYE Su kıtlığı ve yetersizliği her ne kadar yaşamın en öncclikli sorunları olarak ele alınsa da, su kaynaklarının doğal dengesinin kentsel, endüstriyel ve tarınısal etkinlikler sonucu bozulması, suyu ayııı zamanda bir ölüm kaynağı haline de getirınektedir. Son 20 yılda sel, deprem, doğal yangınlar. tırtına ve volkan patlamaları gibi felaketlerde can kaybı tüm dünyada son elli yılda 4 kat artarak 560 bine ulaşırken, sel ve taşkınlar nedeni ile ölümler %49 (274 bin kişi) ile birinci sıradadır. Veriler, dünyada her geçen on yılda sel ve taşkın olaylarının yaşanma sıklığının arttığını göstermektedir. Dünyadaki Su Yoksulluk İndeksine bakıldığında Türkiye'nin orta sınıf grubuna girdiği görülnıektedir. Dünya yıllık yağış ortalaması 1000 mm iken Türkiye'deki ortalama yağış 640 mm'dir. Benzer şekilde, kişi başına düşen tatlısu miktarı açısından dünya ortalamasının 7000 m3 olarak belirlendiği 3. Küresel Çevre Raporu'na göre ülkemiz, kişi başına yıllık 20005000 m3 tatlı su kaynağıyla düşük sınıfta yer almaktadır. Bütün bu olumsuzluklara rağnıen, önce kalkınma anlayışıyla, tatlı su kaynaklarımız korunamamakta, nehirlerimiz, göllerimiz ve yeraltı suyu kaynaklarımız hızla kirletilmektedir. 2001 yılı Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, ülkemiz nüfusunun ancak %72'sine su şebekesi, %75'ine ise kanalizasyon şebekesi ile hizınet verilebilmektedir. Yaklaşık olarak her 4 insanımızdan l'i yeterli su ve atıksu hizmetlerinden yoksundur. Yine 2001 yılı DİE verilerine göre, ülkemiz insanının ancak %30'una arıtılmış su hizmeti sunulabilirken, ancak %17'sinin atıksuları uygun şekilde arıtılabilmektedir. Diğer bir deyişle, her 10 insanımızdan 7'si sağlıklı içmesuyundan yoksun bulunmakta, 8'inin ise atıksuları arıtılamamaktadır. Seller nedeni ile 100 milyon USD üzerinde maddi kaybın yaşandığı ülkemizde, sel felaketleri, yağış rejimlerindeki değişiklikten çok, yanlış yapılaşma, dere yataklarının daraltılıp. yok edilmesi, bitki örtüsünün tahribi ve sulak alanların yok edilmesi nedeni ile yaşanmaktadır. Bu konuda yaşanan son örnek; “Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'da değişiklikler öngörülerek, su havzalarının madencilik faaliyetlerine açılması ve yok edilmesidir. Bu çerçevede, insan ve canlı yaşamının devamlılığı adına, su konusunda da sağlıklı, adil ve sürdürülebilir çözümler üretilebilmesi için, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının bir insan hakkı olarak ve kamusal bir aıılayışla ele alınması gerekmektedir. Cihan Dündar Çevre Mühendisleri Odası Yonetim DÜZELTME: Ceçen sayıda yayınlanan araştırmanın verileri konusunda "ÖSYM'den izin aldık" ibaresi yanlışlıkla kullanılmıştır (l.sayfa,3.sutun,3.paragraO). Araştırmada kullanılan veriler, ÖSYM tarafından her TUS sonucu tıp fakülteleri ile uzmanlık eğitimi veren tüm kurumlara gönderilen tablolardan alınmıştır. Dolayısı ile çalışma için ÖSYM'den izin alınması söz konusu değildir. ÖSYM'den bir araştırma projesi sunularak alınan, yazımızın verileridir. Yanlışlıktan dolayı özür dilerim. Prof. Dr. Faik Sanalioğlu. 889/21 3 Nisan 2004
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle