Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TartışmaEditöre mektup 'HİPERAKTİVİTE: Genetik iddialar ve ilkel bilinı Psikiyatri, kestirme ve indirgemeci bir yargıyla, HADE'nin genetik kaynağı olduğunu iddia ediyor. Oysa araştırma bulguları bu iddialan desteklemiyor. iperaktivite ve Dikkat Eksikliği" (IIADE) diye adlandırılaıı .sorunun genetikle/kalıtımla alakalı olduğu yaygın bir şekilde ve ısrarla savunulur psikiyatristler tarafından. Sadece HADE ile ilgili değil, gün geçmez, aşkla ilgili, mutlulukla ilgili, başarıyla ilgili genetik buluşların gerçekleştiği yönünde haberler basına yansır ve sade vatandaşın insana/yaşama bakışı böylelikle şekillenmiş olur. Oysa, HADE denen şeyde de, genetikle ve kalıtımla ilgili herhangi bir somut kanıt yoktur. Buna rağmen, HADE ile ilgili varsayıma dayalı bu genetik iddiaların sürekli öne çıkanldığını görürüz. Bir tıp dalı olma iddiasındaki psikiyatri, insanın yaşadığı sorunları "hastalık" olarak gördüğü ve dolayısıyla medikal müdahaleye başvurduğu için, uygulamalarının meşruiyetini sağlamak adına insan fizyolojisinden gelen verilere (genetik iddialara) ihtiyaç duyar. İnançlar, bu süreçte bilimin önüne geçer. Halkı bilgilendirme sorumluluğuyla yıllardır bu konular üzerine yazıp çizdiğimde, psikiyatri dünyasından her dönem başka bir isim karşıma çıkar ve "haddimi bildirmeye" kalkışır. Böyle bir örnek de, psikolojiyle ilgili bir elektronik foruma. bir psikolog aracılığıyla iletildi. Bir öğretim üyesi psikiyatrist, "HADE'yle ilgili genetik kanıtları yolluyorum, herhalde artık 'yan'ldığınızı' kabul edersiniz" diyerek, bir web sitesinden temin etmiş olduğu "bilgileri" yolladı. HANGİ "BİLGİ"? 11 H! Bilim nosyonu olan herkes bilir ki, iki şey arasında bir ilişki bulunması. "sebepsonuç" ilişkisi adına bize bir şey söylemez. Fakat, psikiyatristlerin araştırmalarına baktığımda ve genel metodolojik zaaflar üzerine bir de bu sebepsonuç ilişkisi adına bir şey ifade etmeyen korelatif ilişkiye dayanarak, "bulduk, şunun sebebi şu gendeki şu bozukluktur" gibi olmayacak iddialarla ortaya çıktıklarını görüyorum. ZAMETKİN ARAŞTIRMASI dan hepsi birden karşılaştırıldığında, çocukluğunda HADE'li olduğu söylenen grupta glukoz metabolizmasınm %8.1 oranında düşük çıktığı bulunmuş (18 erkeğe karşılık 7 kadın olduğunu hatırlayahm burada). Bu %8.1'lik fark da. 60 bölgenin 4'ünde bulunmuş ve Zametkin'in kendisinin de itiraf ettiği iizere "bu sadece 4 bölgede tespit edilen bulgular tamamiyle tesadüfi olabilir ve başka araştırmalarda bu bulguların tekrar elde edilmesi gerekir." Zametkin'in araştırma bulguları ise bugüne kadar hiçbir başka araştırmada tekrarlanamadı. tLKEL BİLİM şıyor (ilaç kesildiğinde, ilaçla baskılanmış olan belirtiler aynerı ortaya çıkıyor), terapi alanların terapi bittikten soııraki bir yıl içinde %25 oranında depresyon yaşamaları olasılığına karşı. Tüm bunlar, beynin, 1) diğer organlar gibi görülmesinden ve 2) aynen bilgisayar gibi çalışan bir işletim aygıtı gibi incelenmesinden kaynaklanıyor diye düşünüyorum. GENETİK VE İNSAN Söz konusu sitede yer alan araştırmalardan en çok sözü edilmiş olan birisine bakıyorum: Zametkin ve diğerlerinin 1990 tarihli New England Journal Böylesine zayıf bir araştırmaya dayanarak HADE'nin biyokimyasal kaynağı bulundu nasıl denir? Ayrıca, belli bir yaşa gelmiş bir yetişkinin beynine bakarak, yani o zamana kadar geçen süreci ve yaşanan deneyimi hiç hesaba katmayarak, beynin etkileşimsel yanıyla ilgili hiçbir incelenıe yapmayarak, yetişkinin sadece o an içinde bulunduğu durumun fotoğrafını çekip, bu yaşananın tamamiyle beynin (bozuk beynin) bir üretimi olduğunu söylemek pek abes kaçıyor. Yapılması çok zaman önce yasaklanmış olan lobotominin de mantığı böyleydi zaten. Beynin alın lobunun (frontal lob) duygularla ilgili bölge olduğu anlaşıldığıııda. madem bu "bozukluğa" beynin bu bölgesi "sebep oluyor", o halde biz bu bölgeye müdahale edelim ve sorunu çözelim dendi ve cerrahi müdahaleyle lobun iki yarısı birbirinden ayrıldı. Sorun, evet ortadan kalktı! O kişiler bir daha dönüşü olmayacak şekilde "bitkileştiler". Yani, duygu dünyaları ortadan kalktı. Aynı mantık psikiyatrik ilaçlar için de geçerli aslında. Boşuna psikiyatrist Peter Breggin, bu ilaçlar için "kimyasal lobotomi" demiyor. Birtakım duyguların (ve kısmen düşüncelerin) nörokimyasal "karşılıklarının" görüldüğü beyin bölgesine müdahale edildiğinde, duyguya yol açan yaşantılar, deneyimler buhar olup gitmiyor sadece nörobiyokimyasal süreçler yavaşlatılarak/hızlandırılarak (ki verilen bu kimyasal maddelerin her zaman istenen yörıde etki etmediği de biliniyor) bu duyguların (ve düşüncelerin) yaşama yansımasının (ifade edilmesinin) önüne geçiliyor, o da geçici olarak. Tam da o nedenle olsa gerek, depresyonu yenmeleri için ilaç verilenler, ilacı almayı kestikten soııraki bir yıl içinde %8() oranında yeniden depresyon ya Öğretim üyesi psikiyatristin HADE'nin etiyolojisine dair "genetik kanıtlarla" ilgili bana yulladığı bilgiler http://www.ncbi.nlm.nih.gov/entrez/dispomim.cgi?id= 143465 adresinderı alınmıştı ve sitenin alıntı yapılan bölümünün haşlığında, "Johıı Hopkins University, Online Mendelian Inheritance In Man" (Mendelci Kalıtım Sitesi) ibaresi yer alıyordu. Kaynak gösterilen web sitesinin ilgili bölümündeki yazının daha başlangıç bölümünde şu ciimleyi gürüyoruz, bir önitiraf olarak: "Hiperaktivite sendromunun geçerliliği, hiperaktif çocuklar ile kuntrol grubunda yer alan normal' çocuklar arasındaki nö'robiyolojik farklılığııı tutarlı bir şekilde gösterilememesi nedeniyle, hâlâ tartışmalıdır." Ardından da, yazıda genetik bağlantiya odaklanan birtakım araştırmalarla ilgili kısa bilgiler yer alıyor. Bu araşürmaların hepsinde sadece bir "ilişkiden" ("korelatif" ilişkiden... hatta kiminde bu bile yok) söz edilmekte ve HADE'nin etiyolojisinde genetik unsurların rol "oynayabileceği" söylenmekte. of Medicine adlı dergide yayımlanarı çalışmasında, özetle HADE'li yetişkinlerin beyinlerinin, dikkat ve ilgiyi, planlamayı ve nıotor aktiviteyi yönlendiren "premotor korteks" ve "üst prefrontal korteks" bölgelerindeki glukoz mikLarını incelemişler (glukoz: beynin ana enerji kaynağı) ve HADE'li olmayan yetişkinlere kıyasla HADE'li yetişkinlerin bu bölgelerdeki glukoz metabolizmasınm yavaşlaınış olduğunu bulmuşlar. Şimdi de Zametkin araştırmasınm ayrıntısına bakalım: 50 "normal" yetişkinle (28 erkek, 22 kadın), çocukluğunda HADE'li olduğu beyana dayanarak tespit edilmiş 25 yetişkin (18 erkek 7 kadın) karşılaştırılmış (denek sayısıııdaki dengesizliğe dikkat). Soııuçlara bakıldığında, sadece erkekler erkeklerle karşılaştırıldığında, ya da sadece kadınlar kadınlarla karşılaştırıldığında, hiçbir anlamlı fark bulunamamış (erkekler erkeklerle kıyaslandığında fark bulunamamış olması bilhassa önemli, zira HADE öncelikle erkeklerde görülen bir problemdir; kızlarda ve erkeklerde HADE'ye rastlanma oranı 1/10 civarındadır). Fakat cinsiyet ayrımına bakılma Davranış üzerindeki genetik etkiyle ilgili bulgular, genlerin protein sentezini yönetmesi ve protein sentezinin de stres, travma ve ebeveyn ilgisi eksikliği gibi ortamsal faktörlerden etkilenmesiyle, karmakarışık hale gelmektedir. Genlerin davranışlarda kendini gösterme süreci popüler yayınlarda anlatılan hikâyelerden çok daha karmaşıktır. Genlerin kişinin davranış örüntüsünü etkilemesi sürecinin kendisi de, ortamsal faktörlerden alabildiğine etkilenmektedir. Genetik çalışmalar, bilhassa insan duygu, düşünce ve edimleriyle ilgili genetik çalışmalar, henüz emekleme aşamasındadır. Doğrudan insan fizyolojisini ilgilendiren konularda bile henüz çok sınırlı genetik bilgiye ulaşılmışken ve insanın duygu, düşünce ve edim dünyasını ilgilendiren konularda olsun, beyni ilgilendiren konularda olsun, "etkileşimsel" boyutu inceleyerek gerçekleştirilen hiçbir genetik çalışma ortalıkta görünmez ken, bu boş iddialara dayanarak insanlara çocuklara!, sözde "ruhsal hastalıkları" nedeniyle, fizyolojik/medikal mü dahalede bulunmak, bir bilim ayıbı ol manın ötesinde insanlık suçudur. Ve bi lim bundan yara alır. Bu yazıda dile getirdiğim eleştiri ler de, genetik bilimine karşı değil, elde ki olgunlaşmamış bulguların ve çoğı zaman spekülatif düzeyde kalan iddiala rın, birtakım çıkarlar uğruna pazarlan masıyla ilğilidir. Akademi içinden olsuı olmasın, araştırmacılaıa düşen, toplumı bu bilgi kirliliğinden korumak olmalı. Yazıyı tamamlarken unutuyordun az kalsın... Yukarıda çalışınasını irdelt diğim Zametkin, yetişkinlerle yaptığı < glukoz çalışmasını, üç yıl sonra bir d ergenlik dönemindeki HADE'li çocullarla yapmış. Ve Zametkin. yeüşkinlerd bulduğu glukoz seviyesi farklılığını e genlerde bulamamış! Fakat heyhat, 1993 yılında Arch ves of Geııeral Psychiatry dergisinde y; yımlanan bu araştırması, yetişkinlerl yaptığı ve psikiyatrinin biyolojik iddial rını destekleyen 1990 tarihli araştırm sının aksine, kamuoyuna HİÇ yansım mış. Üstün örg. Sosyal psikolog, Ç.Ü. Eğitim F kültesi, Hnloilı, Aduna. 013i uongel&'cu.edu.tr; uo gelc<?ttııet.nct. tr; www.hiperakt cocuk.co 889/20 3 Nisan 2004