16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tartışmaeditöre mektup Ekoloji ve çevrebilim Tartışmaya doğa bilimleri cephesinden bakış nsanoğlunun 19. yüzyıldan beri sanayi ve teknoloji alanında yaptığı atılımların, ne yazık ki, bir yan ürünü olarak ortaya çıkan çevre sorunlarının çözümünde, çoğu bilim dalının temelini oluşturan indirgemeci yaklaşımın faydalı olamayacağı, birçok acı tecrübeden sonra 196O'lı yıllarda iyice anlaşıldı. Bu zamandan sonra, diğer bütün bilim dallarından farklı olarak, olgulara bütünsel olarak yaklaşan ve gerekü'ğinde indirgemeci yaklaşımlardan da faydalanabilecek esnekliğe sahip olan ekolojinin önenıi giderek arttı. çerçeveyi de ekoloji biliminin oluşturduğu asla gözden kaçırılmamalıdır (Kışlalıoğlu ve Berkes. 1994). leri değildir. Savunucu I "EKOLOJİ" Mİ, "ÇEVREBİLİM" Mİ Son aylarda yeniden alevlenen "Ekoloji" nıi. "Çevrebilinı" mi tartışmalarının yöntem ve ilke ortaklığının sağlanmasıyla birleştirilmesinden oluşan bir bilim dalı olduğu ileri sürülen "Çevrebilim" (Keleş ve Hamamcı, 1998), aslında yalnızca düşsel bir bilim dalı olmaktan öteye gidememektedir. Çünkü, ekolojiyi ekoloji yapan, yöntemsel ve ilkesel anlamda çevreyle ilgilenen diğer bilim ve sosyal bilim dallarından farklı olarak. bütünsel yaklaşımı kullanmasıdır. Dolayısıyla, ekoloji ve çevre bilimlerinin tek bir potada toplanarak den biri, olasılılıkla, doğa bilimleri alanında hâkim olan ekolojist yaklaşımların, bu görüşlere karşı güçlü bir direnç oluşturabilme potansiyelinin olmasıdır. Sosyal bilimlerde ise bu direncin. son yıllarda konu hakkında ekolojist yaklaşımlar içeren yayınların (ör; Baş, 2001; Çalgüner, 2002; Önder, 2003) etkisiyle giderek artması da doğa bilimcileri açısından da sevindiricidir. Ancak, ekolojinin ancak ekolojist yaklaşımlarla ayakta kalabileceğinin farkında olan biz doğa bilimcilerinin, sosyal bilimler alanındaki bu tartışmalara etkin olarak katılmaması, sosyal bilimci ekolojistlerin bu tartışmalarda elinin daha da ğüçlenmesini geciktirmiştir. Doğal ekosistemleri giderek tahrip olan ülkemiz, bu ekosistemleri gelecek nesillere devredebilmemiz için toplumsal bir bilinçlenmeye ihtiyacımız olduğu bir dönemden geçmektedir. Böyle kritik bir dönemde ekolojinin, genç sosyal bilimler öğrencilerine insan merkezli bir bakış açısına daha yakın olan "Çevrebilim" olgusunun içinde eritilmiş haliyle öğretilmesinden vazgeçilmesi zamanı da artık gelmiştir. Çağatay Tavşanoğlu Araş. Gör., Haccttepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü Ekoloji Anabilim Dalı Kaynakça 1) Baş, M.. 2001. Sosyal Bilimler ve Ekolojı. In: Sosyal Kilimleri Yeniden Düşiiıınırk (sernpozyum hildirileri), sf. 209221, Metis Yayımılık. 2) Ho«|<elmLz. A., Hu» lîelmez, L Savaşçı, S., Paslı. N.. Kaynaş, S., 2000. Ekol^ jiI, ISVAK yayınları, 884 sayfa. Aııkara. .•)) Çalgüner, T., 2002. Kkoloji (,'evre'yı1 To.slayinra. Popüler Bilim llcrgisi. 242: 5457. 4) Çaltîüner. T., 200.1. (,'evre rııı Kkolojı mi? NoİK'l Yayın Da^ılım. 104 sayfa. Ankara. 5) Kcle$, K.. llamamcı. C, 1998. Çevrehilinı. Inı^t Kitabevi, :ifi8 say fa, Ankara. fi) Kıjlalıoâlu M., Borkıs. P., 1994. Ekoloji ve Çevre Bilimleri, Remzi Kitanevi, 350 sayfa, İstanhııl 7) Onder, T., 2003. Kkuloji, Toplum ve Siyaset. Odak yayınları. Ankara. /* <T "* Bütünsel yaklaşımın avanlajları, insanın neden olduğu yeryüzündeki ekosistemleri tehdit eden sorunların çözümünde ekolojiniıı bir bilim dalı olarak gelişmesini sağladı. Bunun sonucunda, daha önceleri biyolojinin sadece bir alt dalı olarak değerlendirilen ekoloji bilimi, kendi boyutlarını aşarak çok disiplinli bir hale dönüştü. Bugün ekoloji, iklimbilim ve meteorolojiden tarım ve ormancılığa, biyolojinin alt dallarından hukuk ve politikaya kadar geniş bir yelpazede bilim ve sosyal bilim dallarıyla birlikte çalışmaktadır (Boşgelnıez vd., 2000). Bu çerçevede son yıllarda ortaya çıkan "Çevre bilimleri" de, ekolojinin yanı sıra başka bilim ve sosyal bilim dallarını içine alan, uygulamalı ve disiplinlerarası bir bilim dalı olarak, insandoğa ilişkilerini incelemektedir. Ancak, çevre bilimleri için kullanılacak en doğal bilimsel odak noktasını da bu konu oluşturuyor. Ekoloji "Çevrebilim" tartışması, yalnızca terimsel yada Türkçeleştirme kaygısıyla ortaya çıkmış olmaktan çok, kavramları algılayıştaki farklılıktan ileri gelmektedir. Sosyal bilimlerde çoğu kez ekolojinin doğa bilimlerinden farklı anlaşılması sonucunda, ekolojinin kavramları iıısaıı merkezli yaklaşımlarla özdeşleşürilmektedir. "Çevrebilim" olgıısu da. ekolojinin ruhuna aykırı olarak, bu insan merkezli yaklaşım temelinde kendine yer bulmaktadır. Bazı sosyal bilimcilerin ısrarla kullandığı "Çevrebilim" olgusu ile kastedilen tam olarak ekoloji bilimi yada çevre bilim adlandırılması, ekolojinin sahip olduğu yöntemsel ve yorumsal avantajlarm ortadan kalkmasına yol açabileceği ğibi, insan merkezli bir yaklaşımın ekolojinin içine sokulmasıyla ekolojinin yozlaşması tehlikesini de beraberinde getirecektir. •> \< "Çevrebilim" olarak TEMEL BİLİM VE EKOLOJİ Sosyal bilimler alanında görülen bu aksak tanımlama ve yaklaşımlara ek olarak, temel bilimler alanında da, ekolojiye bir bilim olarak karşı olan ve muhtemelen ekolojinin olgulara yaklaşım biçiminden kaynaklanan bazı ulumsuz görüşlere de rastlamaktayız. Ancak, bu görüşlerin, en azından şimdilik, sosyal bilimler alanındaki kadar keskin bir şekilde ifade edilmesi zor görünmektedir. Bunun en önemli sebeplerin ırma, yayın ve öğrenci sayıları le ulaşılması istenen diğer ledefleri gerçekleştirdiği sürece Şörevi devam eder. Rektörün îaşarısı değerlendirirken, üniver.iteye sağladığı öz gelir, mezunarın iş bulma veya iş kurma ılanakları da dikkate alınacaktır. Hedeflerden sapma veya ;eri kalnıa olasılığı belirdiğinde, özleşmesinin devam etmeyeceiini bilir. Çağdaş ve ileri ülkelerde ılduğu gibi, üniversitelerin araşırnıacı. bilgi üreten ve yayan, anayi ve iş çevreleri ile işbirliği apan, ülkenin ihtiyacı olan iirişimci insanlar yetiştirir hale ielmesi için özerk olması ;erekir. Üniversitelerimizin ülke alkınması ve aydınlanmasındaki tkinliğinin artırılması için bek;nen ve özlenen idari ve nıali zerkliğin sağlanmasının, yarım üz yıllık uyğulamalarımıza akarak, örı koşul olduğunu söy.•yebiliriz. Latif Mutlu İstanbul Bilgi Üniversitesi Kıırucıı ve Vakıf Başkanı Sağlıkta en zayıf 20 ülke arasındayız Mart tarihi bizler için çok anlamlıdır. Bu günde, hekim olnıanm ve hastalarımıza hizmet edebilınenin oıiLirunu yaşarız. Ülkemizde batılı anlamda ilk tıp okıılu olan Tıbhanei Amire ve Cerrahhanei Amire, 14 Mart 1827'de İstanbul'da Şehzadebaşı'ndaki Tulumbacıbaşı Konağı'nda açılmıştı. Bu tarih daha sonra I. Dünya Savaşı yılla rında özel bir anlam kazandı. 1919 yılının 14 Mart güııü ilk kez Tıp Bayramı yapıldı. İşgal altındaki İstanbul'da Tıbbiyeliler tepkilerini bu şekilde dile getirmeye karar vermişlerdi. M EN ZAYIF 20 ULKE ARASINDA Cıeçtiğimiz aylarda açıklanan UNICEF raporuna göre Türkiye, sağlıkta dünyanın en zayıf 20 ülkesi arasmdadır. Bu raporda her ülkeye puan verilmiş. Puanlama on üzerinden yapılmış ve Türkiye'nin puanı, birin de altında kalmış: 0.5 Sağlıkta Türkiye'den daha az puan alan ülkelere baktığımızda, durumun çok acıklı ve aşağılayıcı olduğu ortaya çıknıaktadır: Irak, Liberya, Nabibya, Botsvana. Puanlar. birçok göstergeye bakılarak veriltnektedir. Bunlardan birincisi, sağlık harcamalarmın toplam kamu harcamalarındaki oraııı. yani bütçede sağlık için ayrılan paydır. Türkiye'de bu oran 1990 yılında yüzde 4.7 iken, bu yıl içinde yüzde 2.4'e kadar gerilemiştir. Oysa bu oran İtalya'da yüzde 11. ABD'de yüzde 21, Yunanistan'da yüzde 7, İngiltere'de yüzde 15, İspanya'da yüzde 6 düzeyindedir. Türkiye'de hekim başına 4 bin 435 hasta düşmektedir. Avrupa Birliği ortalaması ise hekim başına hin hasta düzeyinde bulunmaktadır. lİlkemizde hekimlerin payına düşen hasta sayısı her yıl artmaktadır. Ancak, hekimlerin aldığı maaşlar ne yazık ki yıllar içerisinde giderek azalmıştır. En üst kademedeki uzman bir hekimin 1991'de yaklaşik 1100 dolar düzeyinde olan maaşı, 2003'de 500 dolara kadar düşmüştür. Pratisyen hekimlerin maaşı ise 400 dolar civarındadır. DÛŞÜNDÜRÜCÜ RAKAMLAR Tıp eğitimi en pahalı eğitimlerden biridir. Büyük masraflarla yetiştirilen hekimlerin el üstünde tutulması gerekirken, düşük maaşlar, düşük sosyal statü ile konumları iyice zayıflatılmıştır. TC. Sağlık Bakanlığı yatırım harcamaları 1980'li yıllarda bütçenin % 12.317.6'sını oluştururken, 1990'dan itibaren yatırıtnların payı hızla gerilemiştir. 1994 ve 1996'da % 4, 1998'de % 5.1 olarak gerçekleşmiştir. 2004 yılı bütçesinde oran daha da düşmüştür. Türkiye'nin, sağlık alanında bu kadar geri kalması çok düşündürücüdür. Dünyada kendi insanına, sağlığına ve büyük özveriyle hizmet sunan hekimine, hemşiresine ve sağlık görevlilerine önem vermeyen bir başka ülke daha var nıı? Uz. Dr. Ülkümen Rodoplu www. ulkumenrodopkı. com 1929 ile 1937 yılları arasında Bursa'da Yıldırıın Bayezit Darülşifası'nda, ilk Türkçe tıp eğitiminin başladığı tarih olan 12 Mayıs günlerinde kutlanan Tıp Bayramı; 1937'den sonra tekrar 14 Mart günlerinde gerçeklcştirildi. 1976'dan bu yana tabip odaları 14 Mart'ı içine alan haftayı "Sağlık Haftası" olarak değerlendinnektedir. Bu yıl da Tıp Bayramı'nı ağır birçok sorunla karşıladık. Türkiye'de sağlık alanındaki göstergelerin giderek bozulduğu bir or tamda bayramdan sözedilebilir mi? 890/21 1 0 Nisan 2004
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle