13 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ooofoffline Tanol Türkoğlu ([email protected]) eGölge Etmeyin! Bir iş arkadaşım vardı, Yedek subaylık zamanı geldiğinde fazla kilolanndan dolayı askere gitmedi. 0 sırada öğrendik ki öyle sadece bir kere tartıya çıkmakla birbuçuk yıllık askerlik görevinden muaf tutulmak olmuyor. Her ne kadar kendisi doğal olarak kilolu idiyse de bunun böyle olduğunu tüm askerlik süresi boyunca ispatlamak zorunda kaldı. Fiilen askerlik yapmadı ama tertipleri terhis olana kadar birkaç ayda bir birliğine gidip hafta sonunu geçirmek durumda idi. Şu anki regülasyon nedir bilmiyorum, ama on yıl kadar önce, soğuk savaş döneminin müttefik dünyasının bir numaralı zıt kutbu olan Sovyetler Birliği ile sınırı olan iki müttefik ülkeden biri olan ülkemizde askerlik ile ilgili düzenlemeler her zaman sıkı olmuştur. Beııi bu konuda düşündüren şey, o devrin ikinci sınır ülkesi olan Finlandiya ile ilgili olarak geçfiğimiz günlerde internette okuduğum bir haber oldu. Bu habere göre Finlandiya'da askerlik göreviniyapan erkekler içinde eğer internet bağımlısı olanlar varsa bunlara askerlik yaptırılmıyormuş. 0nun yerine bir süre İzin veriliyor ve birkaç yıllık dönem İçinde bu bağımlılıktan kurtulamamış olduğu tespit edilirse askerlik görevine ömür boyu alınmıyormuş (sanırım onun yerine sivil olarak kamu hizmeti görüyormuş), Uniyersitelerde 60 yıl Bilimle Geçen Bir Yaşam I f Bahattin Baysal Alfa Yayınları Prof. Dr. Bahattin Baysal, ülkemizin seçkin bilim insanlarından. Kilabına verdiği isim gibi, 60 yılını ülke üniversitelerinde geçirdi. Cumhuriyetin yetişlirdiği ilk kuşak bilimcilerden olan Baysal'ın bilim ve üniversiteler içinde geçen anılarını okurken, aynı zamanda, Cumhuriyetimizin bilim serüveninin kilometre taşlarını da izliyorsunuz. Baysal'ın anıları üniversiteye girmek için çaba sarfettiği 1941lere kadar uzanıyor. Savaş yılları.. yokluklar, darlıklar had safhada, ama ülkenin, devletin kaliteli insanlara, bilim adamlarına ihtiyacı da çok yüksek. Baysal ilk başladığı dönemin üniversite yıllarını, anlayışını, hocalarını, öğrencilerini, devletin politikasını anlatıyor aynı zamanda. Ve bilimsel atnıosferi.. Dolayısıyla bilim denilince daha çok yabancı bilim insanlarının araşürmaları geliyor. Burada örneğin bir anısı nı naklediyor Baysal: Bir yabancı dergide gördüğü dalga mekaniği konusunu, fızik ve kimya kitaplarının yazarı Prof. Hayri Dener'e sormuş, makaleyi uzatıp.. Aldığı yanıt kendisini hayal kırıklığına uğratmış: "Dalgalar hareket halindedir. Bildiğin gibi, hareket halindeki bir sistemin mekanik incelemesi yapılır. Bu makalede böyle bir sistem inceleniyor". Baysal diyor ki, doktorasını Fransa'da fızik alanında yapmış bir insan, dalga mekaniğine ver ESTONYADA SERBEST İNTERNET İlk bakışta bu bir haksızlık gibi algılanabilir. Ancak Finlandiya gibi Iskandinav ülkelerinde internetin gündelik hayata girmişlik oranının yüksekliği dikkate alındığında bu bana oldukça normal geldi. Keşke bizim ülkemizde de internet o denliyaygın olsa da bu tür düzenlemeleri Türkiye'de de görsek. Söz Iskandinavya'dan açılmışken Estonya'daki gelişmelere değinmeden geçmek olmaz. Birkaç yıl önce Estonya, cumhurbaşkanlığı diizeyinde gösterdiği destek ile interneti gündelik hayatın her aşamasına sokma stratejisini benimsedi. Bu aslında AB ülkeleri için Onerilen eAvrupa uygulamalarını hayata geçirmekten başka bir şey değil. Bu sayede biryandan önemli gelişmeler kaydedilirken diğeryanda da bu elektronik mayanın tutup tutmayacağı tartışılıyor. Gerçekleştirilen uygulamalardan bir tanesi katılımcı demokrasinin çok güzel bir örneği. Herkese açık bir portal üzerinde bir kişinin herhangi bir konu ile ilgili önerisi belli bir adette kişi tarafından destek bulursa, konu ülkenin parlementosunda görüşülmek üzere gündeme alımyor. Ancak ilginç bir nokta bu uygulamanın da etkinliği konusunda gb'zlemcileri düşündürmekte. Estonyalılar bu web sitesine o kadar da ilgi göstermiyor, siteye kayıtlı olan üyelerden ise ancak yüzde on ya da yirmisi düzenli olarak siteye uğruyor. Uzun yıllar boyunca en sivil yönetim biçimi olan demokrasinin temsili modelini denemiş olan ve bundan da suistimallerle soğutulmuş olan dünyanın heryerindeki geniş halk kitleleri acaba internet sayesinde doğrudan, katılımcı demokrasi söz konusu olduğunda demokrasinin kendisine olan inançlarını yitirmiş mi olacaklar? diği bu yanıtla, 20. Yüzyıl fıziğini hiç anlamamış olduğunu göstermişti.. O zamanın Türkiyesinde bilimsel bir makale bulmak için bile Ankara'dan İstanbul'a gelmek zorunluluğu vardı. Tabii eğer o makale üniversitede varsa.. Baysal'ın böyle bir macerasını okuyoruz. Burada örneğin Prof. Parts'ı tanıyoruz.. Ayrıca deney yapma zorlukları da dile geliyor kitapta. Baysal, deney yaparken protokol tııtma zorunluluğunun da ilk kez Almanlar tarafından konduğunu, oıılar gittikten sonra da bu zorunluluğa pek uyulmadığını anlatıyor. Cünümüzde protokol defterleri ne kadar var laboratuvarlarımızda acaba?! ^ Baysal'ın anıları, yer yer siyasal ^L ortamla paralel sürüyor. 19401950 arası solcular üzerindeki büyük baskılar da dile geliyor anılarda. Behice Boran, Niyazi Berkez, Pertev Naili Boratav ve arkadaşlarınm komünistle suçlandığını, Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer'in Üniversitelerarası Kurul'dan bu "komünistlerin" atılmasını istediğini öğreniyoruz. Baysal ABD'de gidiyor.. Oradaki renkli anıları da okunmaya değer. Orada kalmıyor ve Türkiye'ye dönüyor. Princeton'da Einstein'le aynı zamanda bulunduğunu, onu yoldan yürürken bir kez gördüğünü belirtiyor. Boston'da ise Niels Bohr'un fıziğin temel yasaları üzerine verdiği iki ay süreli seminerini izliyor. *** Baysal'ın kitabında siyasi şahsiyetlerden tutun bilim dünyamızın belli başlı şahsiyetleri boy gösteriyor, çeşitli, ilginç anılarda yer alıyorlar.. değerlendirme lürkiye'de halen yürürliikte olan Anayasa, eğitim ile ilgili yasalar, yönetmelikler, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Türkiye Ulusal Programı, hükümet programları, siyasal parti programları ve Milli Eğitim Şuraları ele alınarak yapılmıştır. Çalışma sonucunda, Türkiye'deki eğitim politikasında kütüphane ögesine ilişkin ciddi boyutlarda bir kavrayış eksikliğinin bulunduğu anlaşılmıştır. Buna göre, kütüphane, Türkiye'de ulusal eğitim politikasının bir ögesi olarak değerlendirilmemektedir. Türk Eğitim Politikası kütüphaneyi eğitimin organik bir parçası olarak görmemekte, onu "teknik bir ayrıntı" ve "uygıılamada çözümlenmesi gereken bir sorun" olarak, yönetmelik düzeyinde ele alrnaktadır. Türk Eğitim Politikasının kütüphane ögesine ilişkin yaklaşımı, genelde, çağdaş özellikler taşımayan "geleneksel" bir niteliktedir. Çalışmada yapılan değerlendirmeler ve elde edilen sonuçlara dayanarak, Türk Eğitim Politikasında kütüphane ögesine ilişkin yaklaşımın Türkiye'de kütüphaneciliğin geleceğini belirleyecek temel sorunlardan birisi olduğu vurgulanmıştır. Kütüphanecilerın eğitim alanına yönelik bilinç, duyarlılık ve etkinliklerini artırmaları önerilmiştir. (Bilgi: [email protected]) Türkiye'de Eğitim Politikası ve Kütüphane Doç. Dr. Bülent Yılmaz. Turk Kütüphaneciler Derneği Ankara Şubesi, 2004. Dört bölümden oluşan çalışma, kütüphane kurumunun Türk Eğitim Politikası içındeki algılanış biçimini, yerini ve işlevini belirlemek amacıyla yapılmış olup, "Türkiye'deki eğitim politikasında kütüphane ögesine ilişkin bir yaklaşım yetersizliği ve kavrayış eksikliği bulunmaktadır" biçimindeki varsaytm üzerine temellendirilmiştir. Çalışmada, öncelikle, eğitim politikası ile eğitim politikasıkütüphane ilişkisi ilgili kavramlar çerçevesinde kuramsal olarak ortaya konmaya çalışılmıştır. Daha sonra, oluşturulan kuramsal çerçeve temelinde Türkiye'deki eğitim politikasının kütüphane ögesine ilişkin yaklaşımı değerlendirilmiştir. Bu ARACISIZ YÛNETİM Gerçek olan şu ki bugün oy kullanan insanlar yönetim sürecinin belki de en pasif halkasını oluşturuyor. Oysa bu sayede seçilen yetkili kişiler, yani aracı katman, işin neredeyse tamamını üstlenmiş durumda. Siz hiç balı tutup da parmağını yalamayan gördünüz mü? İnternet bildiğimiz yeryüzü tarihinin belki de hiçbir evresinde görülmeyen bir imkanı milyarlarca insanın bu gezegeni yönetmesi tırsatırıı ilk defa zihinlerde düşündürüyor. İlk defa aracı bir katmana gereksinim duyulmayabilir. Bu likıin işaret ettiği modei belki de yüz sene sonrasının dünyasını bambaşka bir gezegeıı haline getirecek. Önceki yazılarımm birinde, yine bu köşcdc, insanın yaşayabilmek için vücuduna gereksinim duymaz hale geldiğinde dünya üzerindeki hangi sektörlere ne olabileceği konusuna değinmiş ve(jözümkorktuğu için derinlere dalamaınıştım. Aynı duyguyu şu an da hissediyorum. Aklıma şu soıu geliyor: Aracısız bir yönetim modelinde sınırlara, yöneticilere, yetkilileıe, ciltler dolusu düzcnlemelere vb gerek duyulur mu? Birileri elektrikleri diğer birileri de internet üzerinden veri iletimini sağlayan kabloları ya da radyo sinyellerini kesmesin yeter! 916/22 9 Ekim 2004
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle