24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Metil gnıp ı Karbon monokslt Hldrotermal yanklar ve gey zerler gibi volkanik bölgeler de gazlar, önemli blleşlkleri reaksiyonun oluştuğu yüzeylere tafir. bulundugu zincırler elde edecegırruzden hıç kuşkum yok. Ne yazık kı bızırn elde ettigimiz kadar kısa RNA zuıcırlerinı, bu zinciri oluşturan monomer bırımlerinin diziliş sırasını, taşıdıklatı bazlaruı çeşidine gore gosterebilecek bu yontem henüz (jHİıştırılmış degil.. Kanser katili Amerikalı dirimkimya uzmanları soya fasulyesinin içerdiği temel bir maddenin kanseri engellediğini ortaya koydular. Bitkilere özgü bir tür östrojen olan "genistayn"ın kanserii hücrelerin gelişimini engellemede önemli bir rol oynadığı belirtiliyor. Asya ülkelerinde kanser oranlarının, özellikle de, meme, kalın bağınak ve prostat kanserlerinin,daha düşük oiması, bu ülkelerde soya ağırlıklı beslenmenin yoğun olmasına bağlanıyor. ABD'ye göç eden Asyalılann bu beslenme düzeninden uzaklaşmalarıyla kansere yakalanma çekincesinin de artması, bu görüşü daha da pekiştiriyor. Güney Kalifomiya Üniversitesi'nden Amy Lee, soya fasulyesinde bulunan genistaynın bu olayda önemli bir payı olduğunu öne sürüyor. Söz konusu madde kanser hücerelerinin daha da hızlı gelişmelerine neden olan streslere karşı tepkiyi güçsüz kılarak etkili oluyor. Kanser hücresi tam hızla gelişirken, bir süre sonra hücrelerde normal olarak kandan sağlanan oksijen ve glükoz tükeniyor. Bu açığın kapatılması amaayla salgılanan bir kimyasal, "anjiyojenesis" adıyla bilinen bir süreçle, uru besleyecek yeni kanallann oluşmasına yol açıyoır. Lee ve ekibi, daha önce doku kültürleri uzerinde yaptıklan deneylerle, genistaynın kanser hücrelerinin strese karsı tepkisini engellediğini kanıtlamışlardı. Şimdi ekip bu düzeneğin tam olarak nasıl çalıştığı konusunda yeterli bilgiye sahip. Lee ve meslektaşı Yanhong Zhou, genistaynın CCAAT olarak bilinen bir kopyalama etmeninin işlevini engellediğini ortaya koydu. Bu protein genelde DNA içindeki önemli bir genetik "dizgeye" ilişerek gerilime neden olan genleri devinime geçiriyor. Genistayn bağlayıa etmene fosfor vererek onu etkisiz kılıyor ve kanser hücresinin büyümesine engel oluyor. Rita Urgan New Scientist, 14/3/1998 Bu çahşmalarda çözemediğimlz sonınlar var mı, bunlar nelerdir? Yaıut: Çalışmalarımızda, RNA zincırını, ılk yeryuzu koşullan altında elde etmek ıçın, RNA monomerlerıru reaksiyona soktugurnuzu soyledim. Bu adeta maratona yarıyoldan katümaya benziyor Çünkü, yukanda soyledigim gibi, her bır monomer birimi bır rıboz molekulu, bir nukleik asıt bazı ve bır de fosfat grubunun bileşmesınden meydana gelir. Bu bıleşenler, laboratuvarda, ılk yeryuzu koşullan altında sentez edılebılmışlerdır. Ama bu uç bıleşenın bır araya getirılerek monomerlerin elde edılmesı için gosterilen çabalar, ne yazık ki başarısız kalmıştır. Dolayısıyla, maratonun ancak yansmı koşmuş oluyoruzü Bu: başka sorun da katalız olarak kullandıgımız montmorıllonit mınerali.. Bu, yeryuzunde çok yaygın olarak bulunan bır mıneral.. Oysa ki ancak belli bir kaç kaynaktan çıkarılan montmorıllonit ornekleri sozunu ettigimiz katalız özellıgıni taşıyor. Şimdiye kadar bunun da nedenini anlayabümış degüız. Bıraz once, genetik informasyonun templat sentezi dedigimiz olaylarla ko rundugunu ve bir kuşaktan otekıne geçırildigıni gormuştuk. Laboratuvarda denenen enzimsız templat sentezlerının ancak yarısı başanlr Olıgoguarulat dedıgımız guaninlı zincirlerin, olıgostıdılat dedigımız sıtozinli zincırler uzerinde sentezleri başarılı.. Ama adeninli olıgoadenilat templatları uzerinde urasilli oligouridin zincirlerinin sentezleri başarılamadı. Yü larını bu konudaki çalışmalara vermesme karşın bu sorunu hâlâ çözememış olan Dr Orgel'in Amerikan Kımya Dernegı'nın 1993 yüuıda San Dıegodakı toplantısında, çaresız, umıtsız bır ıfadeyle soyledikleri kulagımdan hiç gitmez: "Belki de bir Tanrı var"... Hayatın nasıl başladıgı konusunda çalışan bilginlerin karşılaştıklan en buyuk sorun da, bu araştırmalara ışık tutacak olan örneklerm, çeşıtlı dış etkenler yüzunden ya kaybolmuş ya da degışmeye ugramış olmalan... Tıpkı izlemeye çalıştıgımız ayak ızlerinin, kar yagdıgı için yok olmuş olması gıbi. Bu nedenlerle, uzay araştırmalannın surdurulmesi çok, pek çok önemli... Bilginler, Güneşe, yerkureden daha uzak oldukları için, Mars, Jupiter, Saturn gibi gezegenlerde ve atmosferlerinde meydana gelen olayları, degişmelerı mceleyerek, yeryuzunun ılk gunlerınde ugramış oldugu degişiklikler konusunda bılgi edinebileceklerine inanıyorlar. Bu bilgıleı bizım araştırmalarımıza da ışık tutabilecegi için, bu konulaıla yakından ilgüeniyor, gelen verıleri ve degerlendırmelerını çok buyuk bır heyecanla izlıyorum. ...YADA BİRKAZAN? Dünyanın olufumundan ionra, yeryüzU ateften bir top gibiydl. Biraz soğuduğunda blle atmosfer hâlu çok ucaktı. Erimlf mağmadan yayılan gazlar önemli blleşlklerle birlikte çıkar. Bu blleşlklerl sabltleştlren plrlt yüzeyinde karbon monokiit ve metil grubu birleşerek organlk bllelflklerl meydana getirecek olan asetlk asldi olufturur. zinciri idı. Dolayısıyla, yalnızca, dort monomer uzunlugundakı bır RNA zincırının, ilk yeryüzü koşulları altında sentez edilebilmesine, "mucıze" gozu ıle bakıhyordu. Ben de çalıştıgım profesorle "bizim elde etmeyi başardıgımız iki monomer birimi uzunlugundakı 'zincir', mucize degilse de, mucizenin yarısı sayüır" yolunda şaka odiyordum! RNA'nın ve DNA'nın, monomer birimlerinden, ılk yeryuzu koşulları altında sentezıra yapmayı araştıran çalışmalara, 1960'larda Profesor Leslie Orgelın laboratuvannda başlanrnıştır. Orgel, hâlâ başarı ile surdurdugu degerli araştırmalan ile bize bu alanda çalışan oteki büim adamlanna çok yardımcı olmuş, ışık tutmuştur Çalışmalarımızın ikinci aşamasında da, yapısındakı butun bazların sitozkı oldugu oligositidin zincirini elde ettik. Bu zincir ondort monomer birimi uzunlugundaydı. Çagdaş RNA zinciri kadar uzun olmasalaı da, RNA'ya benzeyen bu bileşikleri, ilk yeryüzü koşulları altında elde etmek dogal kı çok sevmdırıcı ıdı. Ancak, işimiz burada bıtmıyordu. Şimdi sıra, bu zıncırlerın kendılerine komplementer olan zincırlerı yapabılme yetenegini taşıdıklannı gostermeye gelmışti. Çagdaş or ganizmalarda bu işlev, hücredeki DNA ve enzimler ai'acüığıyla yerine getırılır. Translasyon denilen ikinci aşamada da, proteın sentezı gerçekleşir. Proteinler, amıno asıt denilen monomer birimleri arasmda peptid bağlarının kurulmasıyla meydana gelen polimer zincırleridir. Bugun bilinen orgnaizmalarda, toplam yırmı çeşit amıno asıt bulunur. Bu amıno asıt moleküllerinin proteındekı dızilış sırası, her canlı için farklı ve o canlıya ozgudur. TVanslasyon sırasında sentez edılen proteın zıncırine hangı amıno asıdın eklenecegını, demek kı protein zincirindeki amino asıtlerın dızilış sırasıru, mRNA zincırindeki bazların sırası belırler. Çünku mRNA zincirindeki belli uç baz kombınasyonu, bolli bu amino aside karşı gelır, bellı bır drrııno asidi kotlar Ozetleyecek olursak, DNA'dakı bazların dızilış sırası, rrıRNAdakı bazların dızilış sırasıru, bu da proteinlerdeki amino asitlerin diziliş sırasını saptar, Bir RNA, ya da DNA, zincirine bıtışik ve ona komplementer olan zindrın laboratuvarda, deneme tüpunde, enzımlerin yardımı olmaksızm sentez edilmesine, "enzimsız templat sentezı" (nonenzymatıc templatedırected synthesıs), denir. Bu denemeyi ilk başaran ve bu konuda onlarca çalışma yayımlamış olan bilgın de Profesor Leslie Orgel'dır. Orgel'ın çalışmalanndan yararlanarak, bız de montmorillonitın katalıtık etkısi ile sentez ettigimiz olıgosıtıduı zıncırını teplat olarak kullandık ve bu zincire komplementer olan oligoguanin zirıcirinin sentezuıi, enzim kullanmaksızın başardık. Bu araştırmamız, laboratuvarda ilk yeryüzü koşullan altında sentez edılmiş bır RNA templatı kullanılarak, bu template komplementer bır RNA zincirınin, enzimlerin yardunı olmaksızın sentez edılebilecegıni gosteren ilk çalışmadır ve 1996 yılı başında Nature dergisınde yayımlanmıştır. Bu sonuçlar, ilk canlınuı nasıl meydana geldigi konusunda suıduıulen araşürmalara onemlı bır katkı sayılıyor. ' • Çalışmalanmızın buraya kadar anlattıgım aşamalarında ele geçen RNA zincırlerındeki butun bazlar birbirinin aynı ıdı, adeıun gıbi, sitozin gibi... Amacımızın RNA zinciri gibi, ya da yapısı RNA'nınkıne benzeyen zincırleri sentez etmek oldugunu soylemıştim. Bıldigımız organızmalardakı RNA'laruı yapısında dort çeşit baz molekulu bulundugu içın, çalışmalaruruz bundan sonrakı aşamasında da, taşıdıkları bazları farklı olan monomer molekulle rinın esterleşme reaksiyonlarını incelıyo ruz . Ornegin, reaksiyona giren monomerlerden bir bolumündekı bazlar adenin, oteki bolumündekı ıse sitozın, ya da urasil gibi. Ilk aldıgımız sonuçlar, ele geçen RNA zıncırlermde, bu iki çeşit baz molekulunun de bulundugurıu gosteıdi, dolayısıyla çok sevındirici... Reaksiyona soktugumuz monomerlerimizi, dogal RNA zıncırinde oldugu gibi, dort çeşit baz ihtiva edecek şekilde seçebılıriz, bu guç degil.. Şimdiye kadar kazandıgımız deneyimlere gore de bu bazların dordunun Karbondan oluşan yaniletken ve iletkenlerin günün birinde kendi güneş enerjilerini toplayan ve saklayan uçak ve arabalarda kullanılabileceği belirtiliyor. Karbon bileşimleri karbon liflerinden oluşan katmanların tutkalla yapıştınlması sonucunda elde ediliyor. New York Eyalet Üniversitesi'nden Deborah Chung ve Shoukai Wang ise, liflere elektron veren kimyasallar sürmek suretiyle onlan iletken ya da yaniletken duruma getiren bir yöntem geliştirdiler. Bu yöntemle birleştirilen liflerin, iletken liflerle birbirlerine iliştirilen güneş pilleri, kondensatör ve elektronik parçalann yapımında kullanılabileceği, böylece bunlann silikona kıyasla çok daha ucuza üretilebileceğine dikkat çekiliyor. 581/1S Gelecek karbonda
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle