Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KÜLTÜR VE SANAT Minyatürler niçin iki boyutlu? Minyatür sanatçıları, gerçeği göz ardı ederek, sosyal yaşamdaki hiyerarşiyi sanatlanna aktarmıştır. Üstün Dökmen* inyatürlerin niçin iki boyutlu çizildıği konusundaki geleneksel açıklama şöyledir: "Minyatür sanatçıları kusursuz bir şekilde yaratılmış olan varlığı, kâğıt üzerinde bile olsa kopya etmekten, Islami saygı gereğı kaçındıkları için iki boyutlu çizmişlerdir." Bu açıklamanın yeterli olmadığı kanısındayım. Çünkü minyatür, Islamiyete özgü değildir. islam dininden önce ve onun dışında da minyatür sanatı gelişmıştir. örneğin, Islamiyetten önce bir Budist minyatürü vardı. (Uygur sanatçılar yoluyla bu ekol, İslam minyatürünü, dolayısıyla Osmanlı minyatürünü etkilemiştir.) Ayrıca islam öncesi bir geleneğin devamı olarak mınyatürlerde önemli kişilerin çevredeki diğer insanlardan daha büyük çizilmesi "kişiyi tanrılaştırma" eğiliminden kaynaklanıyor olabilir. Oysa kişilerin tanrılaştırılması Islamiyete aykırıdır. O halde minyatürlerin niçin iki boyutlu olduğunu açıklamaya çalışırken, farklı bakış açılarına ve yeni yorumlara ihtiyacımız vardır. I onu kullarından ufak çizemezsiniz. Sanatçı, fiziksel gerçeği çiğnerse kıyamet kopmaz; fakat sosyal gerçek çığnenırse kıyamet kopabilir; en azından padişah, kendisinin ufacık gözüktüğü bir resim için fazlaca ihsanda bulunmayabilir. Bu durumda sanatçı, tercihini sosyal gerçekten yana kullanır, perspektif ilkesini bir yana bırakarak, sahnenin neresinde bulunursa bulunsun, padişahı büyük çizer. Yoksa perspektif mi bilinmiyordu? Padişahın tartışılmaz otoritesinin (bü sanız, sorun çıkmaktadır. Bu sorunu çözebılmek için, üçüncü boyuttan vazgeçip, padişahı elinizdeki kâğıdın ortasına ya da üst tarafına yerleştirerek herkesten büyük çızersiniz. Bu durumda, fiziksel gerçeğe aykırı bir resim yapmış olursunuz. Fakat bu önemli değildir; çünkü sosyal gerçek fiziksel gerçekten daha önemlıdir. Yukardakı açıklama şeklıne karşı çıkarak "Minyatür sanatçılarının iki boyutlu çızmelerinin asıl sebebi, o zamanlar perspektif ılkesinin bilinmiyor olmasıdır" diyebilırsiniz. Ancak bunun öyle olmadığını göşteren çeşıtlı Budist ve Osmanlı minyatürlerı belirledim. (*) Bu minyatürlerde, doğayı üç boyutlu, yani perspektlf ilkesine uygun çizen sanatçılar, sıra Buda'yı ya da padişahı çizmeye geldığınde, bu kışılerı iki boyutlu olarak çizmışler, böylece çevredeki diğer insanlardan daha büyük olarak resmedilmişlerdir. ettikleri kanısını güçlendirmektedir. Eğer bir resimde perspektif sergileniyorsa, sanatçı görüntüye belli bir noktadan bakıyor demektir; yani üç boyutlu resimde sanatçı, kişisel bir bakış açısına sahiptir. Minyatür sanatçısı ise, ne somut, ne de soyut anlamda kişisel bakış açısına sahiptir. Somut anlamda kişisel bakış açısı yoktur; çünkü resimlediği görüntüye belli bir noktadan bakmamaktadır. Soyut anlamda da olaya kişisel bakış açısı yoktur. Çünkü eserine fazlaca kişisel yorum katamaz; çizgıleriyle padişahı övme dışında, yüz ıfadelerini ya da olayları yorumlama özgürlüğüne sahip değildir. Mınyatürlerde yüzler (padişah yüzleri de) birbirine benzer. Bu durum, bir kişilerarası iletişım kuralıyla ilintili olabilir: O zamanlar kı bu günümüzde de geçerlidir, büyüklerin yanında, hem hakikî hem de mecazî anlamda baş eğmek gerekliydi. Küçükler, büyüklerle konuşurken önlerıne bakmalıydılar. Bu durumda, minyatür sanatçısının, gözlerini dikip padişaha uzun uzun bakması söz konusu olamazdı; sanatçı yere bakmalı, padişahın gerçek yüzünü değil, kendi kafasındaki padişah imajını resmetmeliydi. Minyatürlere baktığınızda, Buda'nın, şahların, padişahların, bunların bulunmadığı durumlarda ise yüksek rütbeli devlet adamlarının, çevrelerindekilerden büyük Çİzildiğini görürüz. Bu kişiier, perspektlf ilkesi bir yana bırakılarak, uzakta bile olsalar, yakındakilerden büyük çizilmişlerdir. Kanımca, bu yaklaşımın temel nedeni, toplumda mevcut olan hiyerarşiyi minyatürde de yaşatma isteğidir. O gün, uzaktaki bir dağda bile gözükse padişahın büyük çizilmesi gerekiyordu. Her zaman, her yerde "büyük" olduğu şüphe götürmeyen padişahı, uzakta bulunduğu gerekçesiyle ufacık çizemezdiniz. Çünkü, perspektif ilkesine uyulacak diye, kulların gerısinde küçük çizilmek, padişahın otoritesini sarsabilirdi. Padişah, ya minyatürün ortasında kocaman resmedilmeliydi ya da Surnâme'de olduğu gibi sol üst tarafa yerleştirilmeliydi. Konuyla ilgili kitabımda('), kültürümüzü transaksiyonel analiz açısından irdelemeye çalışırken, özetle şunu ileri sürmüştüm: Geleneksel kültürümüzdeki kişilerarası iletişimde, sosyal gerçek, fiziksel gerçekten üstündü. Yani insanlarımız, kendi akıllarını kullanarak fiziksel gerçeği dikkate almak yerine, otorite konumundaki kişilerden öğrendikleri sosyal gerçeği (toplumsal kuralları/ anababa öğretısini) dikkate alıyorlardı. Evde, mahallede ve devletvatandaş iletişimınde geçerli olan bu durum, minyatürlere de yansımıştı. Resim yaparken fiziksel gerçeği dikkate aldığımızda, uzakta bulunan padişahı küçük çizmemiz, yani perspektif ilkesine uymamız gerekir. Oysa sosyal gerçek, padişahın her zaman "büyük" olduğu yolundadır; o halde kâğıt üzerinde bile olsa Padişah her yerde büyüktür (minyatürde de) Gerek günlük yaşamda, gerekse sanatta, sosyal gerçeğin fiziksel gerçeğe üstün tutulması, yalnızca bizim kültürümüzde ortaya çıkmamıştır. Bu durum değişık dönemlerde, çeşitli kültürlerde de gözlenmiştir. örnegin Batı kültüründe bir dönem, Hz. Isa, başında bir hale ile resmedilmıştır. Bu yaklaşım, fiziksel gerçeğe aykırı da olsa, sosyal gerçeğe uygun düşüyordu. Yine, yetişkin yaştaki Hz. Isa ile Meryem Ana'yı birlıkte göşteren bazı eski resımlerde, Meryem Ana yirmi yaşlarındadır. Fiziksel gerçeğe göre, orta yaşlı oğlu olan bir insan, yirmi yaşında gözükemez. Ancak sosyal gerçek, Meryem Ana'nın her zaman genç olduğu yolundaydı; bu durumda, otuz yaşlarındaki oğluyla birlikte gözüken Meryem Ana, yirmi yaşlarında resmedilebilmiştir. Yukarda, günlük yaşamdaki hiyerarşinin mınyatüre taşındığını, sanatçıların, perspektif ilkesini göz ardı ederek insanları rütbelerine uygun büyüklüklerde çizdiklerini belirttim. Böylece, günlük yaşamda fiziksel gerçekten üstün tutulan sosyal gerçek, minyatür sanatında da belirleyici bir öğe oluyordu. Şüphesiz ki bu açıklama tarzım, konuya ilişkin tek açıklama değildir. Konu, başka yaklaşımlarla da incelenebilir. Ancak, yukardaki açıklama şeklinin tartışmaya değer olduğunu sanıyorum. Kâğıt üzerinde üçüncü boyutun ifade edilebılmesi için, çeşitli ipuçlarından yararlanılır. Bu yazıda, bunlardan bir tanesini, uzaktaki nesnelerin küçük gözükmesi ilkesini ele aldım. Minyatürlerdeki iki boyutluluğun, diğer ipuçları açısından, örneğin gölge ve örtüşme açısından irdelenmesi de ilginç olabilir. Kaynak (*) Dökmen, Ü. (1994), Sanatta ve Günlük Yaşamda lletişim Çatışmaları ve Empati, Istanbul: Sistem Yayıncılık. * Doç. Dr. Meryem Ana her zaman genç miydi? Sonuç Nakkaş Hasan Paşa tarafından yapılmış bir minyatür. Sultan III. Mehmet, Eğri Kalesi komutanını kabul ediyor. yüklüğünün), minyatürde de kendisini gosterebilmesi için, üçüncü boyutun ortadan kaldırılması gerekliydi. Üçüncü boyutun ortadan kaldırılmasını gerektiren senaryo şöyle olsa gerek: Resminizi üç boyutlu çizmek isterseniz ve uzaktaki padişahı küçük resmederseniz, olmaz; yukarda belirtilen sosyal gerçeği çiğnemiş olursunuz. Bu durumda "hem üç boyutlu çizerim, hem de padişahı yakında ve büyük resmederim" diyebilirsiniz. Fakat yine olmaz. Çünkü iki boyutlu kâğıda üç boyutlu bir resim çizmek istediğinizde, uzakta bulunan kişiier, yakındakinin tepesinin üzerindeymiş gibi gözükür. Oysa, padişahın başının üzerine kimseyi yerleştiremezsiniz. Yani, üç boyutlu resimde, padişahı uzağa da koysanız, yakına da koyllginç bir örnekte, Nakkaş Hasan Paşa, Eğri Kalesi ile ilgili bir mınyatüründe üç tente çizmiştir. Bu tentelerden soldaki, üç boyutludur; bu tentenin tepesini görürüz. Oysa bunun hemen yanındaki tente (padişahın başının uzerindeki tente) deforme edılmıştir; bu tentenin ise altını görürüz. Birinci tenteyı gerçeğe uygun çizebilen sanatçının, ikinci tenteyi beceremediği için değil, kasıtlı olarak deforme ettiği anlaşılmaktadır. Kanımca sanatçı, normalden oldukça büyük çızdiği padişahın yüzü ve sorgucu gözükebilsin diye, bu tenteyi deforme ederek iki boyutlu çizmek zorunda kalmıştır. Bu örnekler, bazı minyatür sanatçılarının, perspektif ilkesini bilmedikleri için değil, "büyük" adamların büyüklüğüne gölge düşürmemek için iki boyutu tercih 4476