23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ı deri kanserlerini ayrı ayrı değerlendirilar. Melanom dışı kanserlerin yüz, eller, lar ve ensede sık görülmesinin, bu bölerin güneş ışınlarına sürekli maruz kalsıyla ilgili olduğu düşünülüyor. Çitfçiler gibi açık arazide çalışan kişilerbu risk artıyor. Melanomda ise durum <lı. Bu hastalığa yakalanma riski yüksek nlar, sürekli güneşte kalmayan ancak a sürelerle yüksek dozda UV ışını alan ler, örneğin tatil için bol güneşli bolge» giden, ama normal yaşamlarında büla çalışanlarda melanom riski artıyor. lanöm, diğer deri kanserlerinden farklı rak erkeklerin gövdesinde kadınların bacaklarında daha sık görülüyor. Şayet melanomda birincil neden UV ılarına maruz kalınması ise bu hastalık ten yüz veya ellerde de daha sık ortaya mıyor? Belki de deri kanserlerinin ortaçıkması için UV ışınlarının, derideki ıserlerin köken aldığı melanosit (pignt hücreleri), bazal hücre veya skua> hücrelerde belirli sayıda geni etkilez si gerekiyor. Ya da melanom için özgül gen ve protein var. Olayın anlaşılmada önem taşıyan başka bir soru da deaki tümör hücrelerinin bağışıklık sisteıden nasıl kurtuldukları. Genetik çalışmalardan elde edilen bazı ipuçları yanında araştırmacılar son yıllarda UV ışınlarının bağışıklık üzerindeki bazı karmaşık etkilerini çözdüler. Açık tenli kişilerin deri kanserine yatkın olmalarının başlıca nedenlerinden biri, UV ışınlarının deride bağışıkhğı baskı altına alması yanında hücrelerin DNA'sını tahrip ederek kanserieşmeyi başlatması. Derinin dış tabakalarında bol mlktarda bulunan urokanik asit deride bağıkşıkğın baskılanmasıyla yakından ilgisi olan bir kimyasal bileşik. 1980'lerin ortalanndan bu yana Avustralya, ABD ve Ingiltere'deki araştırma laboratuvarlarından gelen bilgiler, urokanik asitin, UVB ışınlarının bağışıklıkla ilgili etkilerinden bazılarının tetiğini çektiğini gösteriyor. Urokanik asit normalde zararsız bir molekül iken güneş ışığına maruz kaldığında bağışıklık sıstemini baskılayan bir dönüşüme uğruyor. Bu özelliği ortaya çıkarılmadan önce urokanik asit, cilt kozmetıklerinde nemlendirici olarak bol miktarda kullanılıyordu. Hatta 1960'larda bu maddenin "doğal" bir güneş filtresi olduğu kabul ediliyordu. Bu yanlış inanış yakın zamana kadar devam etti. Urokanik asitin bağışıkhğı baskılayıcı rolüne ilişkin ilk bilimsel çalışmanın yayımlamasından altı yıl sonra bile 1980'lerin sonunda piyasada hala içinde urokanik asit bulunan losyonlar vardı. 1989'da Sidney Üniversitesi'nden Vivienne Reeve ve arkadaşları Japon kozmetik firması Shiseido tarafından üretilen üç cilt kreminde urokanik asit bulunduğunu saptadılar. Ertesi yıl bu araştırmacılar, ciltlerine urokanik asit sürülen farelerin standart UVB ışınlarına maruz bırakılması durumunda deri kanserine olağanüstü yüksek oranlarda yakalandıklarını gösteren bir çalışmayı yayınladılar ve Avustralya hükümeti urokanik asit içeren cilt bakım ürünlerinin piyasadan çekilmesine karar verdi. 1990'da urokanik asit ABD kamuoyunun gündemlne geldi ve incelemeye alındı. Urokanik asitten sonra kozmetik endüstrisi, insan bağışıklık sistemiyle ilgili başka bir sorunla karşılaştı: Birçok çalışmanın sonuçlarına göre sık kullanılan güneş filtreli bronzlaşma ürünlerinin çoğunluğu, cildi UV ışınlarının bağışıkhğı baskılayıcı etkilerinden korumuyordu. Sidney Ünivesitesi'nden Kenneth Ho ve arkadaşları fareler üzerinde yaptığı son çalışmaya göre, güneş kozmetiklerinde bulunan en popüler UVB emici güneş filtlerinden ikisi olan oktil çlimetil paraaminobenzen (padimate O) ve 2 etilheksilpemetoksisinnamat (2 EHMC) hücre hasannı önlüyor fakat deride bağışıklığın baskılanmasına engel olamıyorlar. Güneş filtlerinin bu yönden neden işe yaramadığı bilinmiyor. Ho ve arkadaşları, güneş fıltrelerinin hücrelere hasar veren dalgaboyundaki UV ışınlarını engellediğini ancak bağışıkhğı baskılayan dalga boyundaki UV ışınlarını engelleyemediğini düşünüyorlar. Güneş filtlrelerinin, derinin dış tabakalarındaki urokanik asitin dönüşümüne yol açan UV ışınlarını engelleyememesi de bu durumdan sorumlu olabilir. Sonuç olarak, güneş filtreleri, bunlan kullanan insanlara sahte bir güvenlik duygusu veriyor. George VVashington Üniversitesi dermatologlarından Edward De Fabo, güneş filtlerinin sahte güvenlik duygusu nedeniyle kişilerin uzun süre UVB ışınlarına maruz kalması sonucu da, ciltte zaten küçük yaşlardan beri bulunan tümörlü hücrelerin bağışıklık sisteminin kontrolünden çıkarak çoğalmaya başladığını söylüyor. Konuyla ilgili bazı çahşmalar, 1 ile 3 defa ağır (kabarcıklı) güneş yanığına maruz kalan çocuklarda sonraki yıllarda melanom riskinin arttığını düşündürüyor. Kuşkusuz bu konuda sorulacak daha temel bir soru da güneş ışınlarının neden dolayı bu kadar zararlı bir etkisi olduğu. Acaba bağışıklık sistemimiz niçin evrim sürecinde UV ışınlarına karşı uyum sağlamadı? Bu bilinmiyor ama bazılarına göre bağışıklık sisteminin UV ışınlannca baskılanması yararlı bir özellik çünkü böylece cildin güneş ışınlarına karşı şiddetli bir reaksiyon vermesi önleniyor. Çünkü güneş ışığınca değişime uğratılan cilt hücrelerini, bağışıklık sistemi "yabancı" hücreler gibi kabul ediyor ve bunlara karşı saldırıda bulunuyor. Oysa deride bağışıklığın baskılanması, bir bakıma güneşte yanmış deriye karşı bağışıklık sisteminin bir ret reaksiyonu vermesini engelliyor. Başka bir deyişle bağışıklığın baskılanması aslında koruyucu bir mekanizma: Bu mekanizmayla, güneşten zarar görmüş hücrelere karşı bağışıklık sistemi hücrelerin bir saldırı başlatması engellenerek hücrelerin kendilerini onarmaları için zaman tanınıyor. Dolayısıyla gerçekte evrime uyum sağlamamış olan bağışıklık sistemimiz değil, insanların uzun süre güneşte kalmak şeklinde kendini belli eden davranış biçimleri. Çünkü cildimizin güneş ışığına karşı gösterdiği reaksiyon cildin derin tabakalarını korumaya yönelik olarak melanin pigmenti üretiminin biraz artmasının ötesinde karmaşık bir şebekenin harekete geçmeslni içeriyor. Bu karmaşık koruyucu mekanizmalar ise çok ince ayarlanmış, öyle ki aşırı güneş banyosu veya ozon tabakasının ani incelmeleri gibi etmenler sonucunda bu ayar bozulabilir. Aynı ince ayarlı mekanizma bitkiler, balıklar ve planktonlar için söz konusu. İnsanların zararlı UV ışınlarmdan korunmak için geniş kenarlı şapkaları olabilir ama diğer canlıların böyle bir seçenekleri yok ve eğer doğanın dengesindeki bozulma canlıların da güneş ışınlarıyla olan dengesini bozarsa bir melanom uzmanının dediği gibi, deri kanseri belki de karşılaşılacak sorunlann en sonuncusu olacak. TÜBİTAK NSF işbirliği Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu ile ABD Ulusal Bilim Vakfı (National Science Foundation, NSF) arasında 1988 yılında onaylanan "Bilimsel İşbirliği" anlaşması çerçevesinde ilk "Ortak Çalışma Toplantısı" (VVorkshop) 1518 Mayıs 1994 günlerinde Istanbul'da, İTÜ Maçka Sosyal Kuruluşlan salonunda düzenlendi. "Işık Saçılması Yönteminin Polimer Fiziği Konularında Yeni Uygulamaları: Zayıf Çözücü Bölgesinde Polimer Yumağının Katlanmasf konulu ortak çalışma toplantılarına, (14) konuk profesör ile memleketimizin çeşitli üniversitelerinden ve TÜBİTAKMarmara Araştırma Merkezi'nden (18) polimer bilimci katıldı. Polimer zinciri olarak tanımlanan makromoleküllerin seyreltik çözeltilerdeki yumak ve küresel (globüler) halleri ile yumakglobül dönüşümlerinin, birçok olay için iyi tanımlanan basit bir model sağladığı biliniyor. Bu tür dönüşümler, proteinlerin katlanması, DNA moleküllerinin düzenlenmesi, ağ yapılı polimerler arası komplekslerin oluşması gibi olayların incelenmesinde önemli bir yer tutar. Yumakglobül dönüşümlerinin incelenmesinde çeşitli deneysel ve kuramsal güçlükler bulunuyor. Bu nedenle, çahşmalar başlıca, doğrusal, yüksüz uzun homopolimer zincirleri üzerinde yoğunlaşmış bulunuyor. Ortak Çalışma Toplantıları sekiz seksiyonda sürdürülmüş ve toplam (20) bildlri sunulup tartışıldı. Bilkent'te moleküler biyoloji ve genetik bölümü açılıyor Bilkent Üniversitesi Fen Fakültesi bünyesinde, uzun zamandır kurulması planlanan Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü'nün açılmasına nihayet karar verildi. Mütevelli Heyetine göre, bölüm Ekim 1995 tarihinde öğrenim ve bilimsel çalışmalara başlayacak. Bölümün inşaattesisat ve laboratuvar donatım çalışmalannın sürdüğü belirtildi. Bu arada bölümde çalışacak nitelikli bilim adamlarının seçimi için Science ve Natur dergilerine iş ilanlannın verildiği ve bu ilanlara çok sayıda bilim adamının başvurduğu bildirildi. Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü'nün ileri düzeyde gelişmiş laboratuvarlarla donatılacağı ve Fen Fakültesi'ndeki fizik, kimya, elektronik ve bilgisayar bölümlerinin araştırma olanakiannın da bu amaçla kullanılacağı açıklandı. Bölümde lisantüstü çahşmalar kanser araştırmaları konusunda yapılacak. 3809
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle