02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DUYURULAR PSİKİ YATRİ ARAŞTIRMALARI TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi tarafından her yıl verilen dökümcülük eğitim kursları bu yıl 30 Mayıs 27 Temmuz 1994 tarihleri arasında yapılacaktır. Türk hükümeti ve UNİDO desteği ile; Afrika, Asya, Avrupa ve Güney AMerika kıtasındaki az gelişmiş üylkelerin teknik personellerine, MAM Teknolojik Araştırmalar Başkan Yardımcılığına bağlı Malzeme Araştırma Bölümü'nde "Dökümcülük", Gıda ve Soğutma Teknolojileri Bölümü'nde ise "Sebze ve Meyve Işletme Teknolojileri ve Mikrobiyolojik Kalite Kontrolleri" konusunda uygulamalı kurslar verilmektedir. Malzeme Araştırma Bölümünde 1979' dan beri süregelen kurslarda 38 ülkeden toplam 165 teknisyen, Gıda ve Soğutma Teknolojileri Bölümü'nde 55 teknisyen eğitildi. Ruhsal hastalıklara ilişkin Halk arasında yaygın 10 yanlış inanış ve doğruları... Ahmet Çelikkol* ldukça yeni bir tıp dalı oluşu ve zor anlaşılması gibi nedenlerle Psikiyatri (ruh hekimliği) konusunda, topluma mal olmuş yanlış bilgiler vardır. Bu yanlış bilgiler, çoğu zaman, uygulamada, ruhsal bozuklukların teşhisinde, tedavisinde güçlüklere yol açmaktadır. Bu yanlışlardan çok yaygın ve önemli olanlannı gözden geçirelim. O * Inmede klinik ve sınıflandırm a II (ACA ve PCA klinik tablolar) Dr. Sevim Baybaş 4 mart. Bakırköy Ruh ve Sinir hastalıklan Hastahanesi, Strok Araştırma Merkezi eğitim programı. Bilgi:543 65 65/522 * D e p r e s y o n Doç. Dr. Duran Çakmak. 4 Mart 13,30. Kadıköy Sağlık Eğitim Merkezi Konferans Sal. 349 25 54 Dr. Ali Ihsan Soyluoğlu. Cerrahpaşa Tıp Anatomi seminer salonu 3 Mart, 10.30. * Üst ekstreme arterleri Uzm. * Anadolu Türk denizciliğinin başlaması ve gelişmesi hakkında bazi görüşler Prof. Dr. Ali Ihsan Gencer, 5 Mart saat 11.00. Islam Tarih, Sanat ve kültür Araştırma Merkezi cumartesi konferanslan. Beşiktaş Yıldız Sarayı Çit Kasrı. Tel: 260 59 88 Ultraviyole ışınlarını saptamada yeni bir metod ABD'de, bilim adamlarının, güneşin ultraviyole ışınlarının deniz hayatı üzerindeki etkisini ölçmede yeni bir metot geliştirdiklerini açıkladılar. Ulusal Okyanus ve Atmosfer Yönetimi'nden bihm adamlan, UVB (Ultraviyole Güneş Işığı) ışınlarının seviyesini artık ölçebıldiklerini ve bunun deniz hayatı üzerindeki etkisini saptayabildiklerini bildirdiler. Bilim adamlan, UVB ışınlarının deniz hayatı üzerindeki etkisini ölçmeye yönelık testlerin, okyanus yüzeyine çıkan ve ışınlara daha duyarlı olan balık yumurtası ve larvaların hücreleri içerisindeki moleküler yıpranmasının ölçülmesiyle gerçekleştırıldiğini kaydettiler. Balık yumurtası ve larvalar transparan bir yapıya sahip olduğu için güneşin zararlı ışınları hücrelerine kadar işleyebiliyor. Bu yeni metodun, UVB ışınlarına maruz kalan kalık hücreleri içerisindeki DNA moleküllerinin kimyasal düzenınde oluşan deformasyonu meydana çıkardığı belirtiliyor. Geliştirilen yeni metodun, bilim adamlarının, çeşitli deniz canlılarının ,ozon tabakasının yok olmaya başlamasıyla farklı okyanus derinliklerine ulaşan UVB ışınlarındaki artışa ne kadar duyarlı ve adapte olabileceklerine karar vermelerine de yardımcı olduğu ifade ediliyor. Bu yeni metoda ilişkin denemeler ise öncelikle hamsi balığt ve pasifik sardalyeleri üzerinde gerçekleştiriliyor. Hayır. Araştırmalar, psikiyatrik hastalığı olan kişilerin suç işleme oranlannın, diğer kişilerden farklı olmadığını açıkça ortaya koymuştur (1). Zaten bir psikiyatrik hasta, planprogram gerektiren, adım adım uygulanan bir eylemi planlayıp gerçekleştiremez. Eskiden Psikopati adım verdiğimiz kişilik bozukluğu (Antisosyal) bir yana bırakılırsa, bir psikiyatrik hastanın suç işlemesi istisnadır. Bu suçlar da genellikle manavın önünden geçerken bir elma alıp yiyerek yürümeye devam etmek gibi basit bir hırsızlık vb. gibi olaylardır. Psikiyatrik hastalar hakkındaki bu korku bilgisizlikten, psikiyatrik hastaları tanımamaktan ileri gelmektedir. Bir de, ortaçağ'da, Batı Dünyasında, psikiyatrik hastaların ortaçağ kafası ile içine şeytan girmiş kişiler sanılmasından kaynaklanmaktadır. Hayır, psikiyatrik bozukluklar, iyileşemez hastalıklar değildir, bu hastaların çoğu iyi bir bakımla (tatmin edici bir düzeyde) iyileşir. Psikiyatrik bozuklukların tedavisi için, çok iyi ilaçlar geliştirilmiştir, çok İyi terapi yöntemleri vardır. Yeter ki hastanın tedavisi düzenli sürdürülsün. Peki, her türlü tedaviye rağmen iyileşemeyen psikiyatrik hasta yok mudur? Tabii ki vardır, ancak bu olumsuz olasılık bütün tıp için söz konusudur. Şöyle bir örnek durumu açıklar sanınm. Iki basamaklı merdivende tökezledik ve düştük. En kuvvetli olasılık, biraz üstümüz kirlenir, bir yerimiz acır, sonra yolumuza devam ederiz. Biraz şansızsak, bedenimizde sıyrıklar oluşur. Sonrası bir yerimiz kırılır. Daha kötüsü, kafamızı şiddetle merdiven betonuna çarparız beyin travmasından günlerce hastanede yatmak zorunda kalırız. En şanssızımız kuvvetli kafa çarpması sonucu beyin kanamasından hayatını kaybedebilir. Bu son durum olacak şey değildir fakat olabilir. Sonuç olarak, iki basamaklı merdivenden düşmenin tıbbi sonuçları giderek küçülen ihtimalle ölüme kadar uzanabilir. Bu sadece olasılık meselesidir. Her hastalık, çok uzak bir olasılık içinde de olsa böyle bir risk taşır, bu durum psikiyatrik hastalıklar için de geçerlidır. Diğer söylenen, psikiyatrik hastalıkların nüksedeceğı korkusudur. Gerçekte ise, söylememiz gereken, hemen her hastalı Psikiyatri hastası saldırgan olur ğın nüksedebileceğidir. özellikle, iyileşme sonrası tedavinin erken kesilmesi, uyulması gereken kurallara uyulmaması, hemen her hastalıkta nüks olasılığını artırır. Ruhsal bozuklukların iyi olmayacağı yanlış inancı , psikiyatrideki tedavi imkanlarının nisbeten yeni gelişmiş olmasıyla açıklanmalıdır. On yıllar öncesi, şizofreniye "erken bunama" gibi yanlış ve ürkütücü bir isim verilmesi, bu yanlış bilgiyi pekiştirmiştir. Ruhsal hastalıklar iyi olmaz Hayır, uyuşturucu değildir, beyne zararlı da değildir, tedavi edicidir. Çoklarınca korkulduğu ya da iddia edildiği gibi vücuda da zararlı değildir, aşırı dozlarda bile genellikle hayati tehlike ortaya çıkarmazlar. Bazılarınca sanıldığı gibi, beyin hücrelerinde hiçbir şekilde tahribat yapmazlar. Zaten, bütün tıpta, bir ilacın kabul görüp sağlık hizmetine sunulabilmesi için gerekli koşullar çok ağırdır; değil zarar vermek, en küçük bir kuşku olduğunda bile derhal kullanımı dünya ölçüsünde durdurulmaktadır. Tıpta kullanılan tüm ilaçlar, zararlı olma açısından dünyanın her ülkesinde garanti altındadır. Psikiyatrik ilaçlar, uyuşturucu değildir, alışkanlık yapmaz. Çok az alışkanlık yapma riski olan az sayıda ilacın satışı da birçok ülkede yeşil * ' reçeteye bağlanarak veya başka bir yolla denetime alınmıştır. Bu demektir kl, az da olsa alışkanlık riski taşıyan bir ilacı, hekim denetimi olmadan eczaneden alamazsınız. Ancak hekim, üç kopyalık, devlet denetimli "yeşil reçete" yazdığı takdirde belirtilen kutu sayısı kadar alabilirsiniz, böylece ancak aylarca hatta yıllarca kullanıldığı takdirde sadece bir olasılık olan alışkanlık daha işin başında önlenmiş olmaktadır. özellikle yeşil reçete uygulanmasıyla bu ilaçların da alışkanlık yapma riski sıfırdır diyebiliriz. Zaten bu tür ilaçların tedavideki yeri de fazla değildir; genellikle, acil durumlarda, geçici olarak verilir. İşin diğer gerçeği de, bu birkaç kalem ilacın yeşil reçeteye bağlanmasının nedeni, tedavi amacıyla kullananları denetlemekten çok, uyuşturucu olarak kullanma eğıliminde olan kişilerin bu ilaçlara ulaşmasını engelmektir. Gerçekte, 21. yüzyıla girerken, hâlâ bu konuyu gündeme getirmek uzücüdür. Psikiyatrik ilaçlar beyne zararlıdır Çünkü Hippokrates'ten beri beden (soma) ı ve ruh"u (psişe) bir bütün olarak değerlendirmek gelenek olmuştur. Ruhsal yaşamımız tümüyle bedenle sürekli etkileşimde bulunan beynimlzin ürünüdür. Bir insan beyninde, gerçek slnir hücresi olan nöronların sayısı 1015 milyar kadardır. Ortalama 12 milyar kabul edersek, bu rakamın büyüklüğü hakkında bir fikir vermek gerekirse şu ömeğe bakalım: Bir insan 18 yaşına geldikten sonra 1234 diye beyin hücrelerini saymaya kalksa, bir dakikada 50 hücre saysa, 8 saatlik bir mesai gününde 24000 sayısına ulaşır. Bir yılda 260 gün mesai yapsa 6.240.000, bütün ömrünü bu işe verse ve bir memur gibi 30 yıl çalışsa 187.000.000 sayısına ulaşır. Daha hızlı çalışsa, diyelim 250.000.000'a ulaşır. Bu demektir ki, aşırı hızla saysa bile bir insan, tüm ömrü bo Ruh ve beden ayrı şeylerdir yunca, bir insan beynindeki nöronların ancak ellide blrine ulaşabilir. Ya da 50 kişilik bir sınıf, biriikte, 30 yıllık hızlı bir mesai ile ancak sonuca varabilir. Bunun yanında her nöronun, ortalama 2000 uzantı ile başka nöronlarla bağlantı kurduğunu (sinaps) dfkkate alırsak, nöronların birbiri arasındaki örgütlenmesinin hesabı biraz önceki hesabı ikibine katlayacaktır. Bu hesap ortaya çıkarıyor ki, ruhsal fonksiyonlanmız işte bu 12x10 üzeri 10 sayıdaki, beyin hücresi ve 12x2x10 üzeri 13 sayıdaki sinapsın bir fonksiyonudur. Bu nöronlardaki herhangi bir hasar, bundan da önce sinapslardaki biyokimyasal işlemlerdeki herhangi bir bozulma ruhsal bozuklukları ortaya çıkarmaktadır ve bu biyokimyasal çalışma düzeni bugün oldukça iyi bir şekilde bilinmektedir. Şu da belirtilmelidir ki, beyin ruhsal fonksiyonları oluştururken bedensel durumlardan da etkilenir, mesela hipofiz bezi aşırı çalışı 3624
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle