Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TIPSAĞLIK YAŞAM Midemiz niçin kendini yemiyor? Mehmet Cemal Akbaş* ATURE dergisinin 3 Aralık sayısında Amerikalı araştırmacıların bu konuda yayımladıkları çalışmalarının sonucu, insan bedeninin harika yapısının bir örneğinin kanıtı. Insanın var oluşundan beri yaşamını sürdürebilmesi için gerekli besinlerl bedeninin kullanabileceği en küçük molekküllere dönüştürebilmesi zorunluydu. Işte Sindirlm sistemi de, bu işlevini herhangi bir zarara uğramadan başarabilmesi için, doku yapısı ve işleyişi çok incelikli ve karmaşık biçimde düzenlenmiştir. Midemizde etli besinlerin parçalanmasında etkili olan hidroklorhidrik asit (HCI) bedenimizde özel yerinde oluşturularak, söz konusu yazıda gösterildiği biçimde midemize salgılanmaktadır Normal koşullarda bu, yemek yeme sırasında, özellikle etli besirv ler mideye ulaştığında olmaktadır. Kırkbeş yıi önce Fizyoloji dersinde laboratuvar, et çiğnenmeden yutulursa midede bu asitle parçalanarak sindirime uygun duruma gelebildiğini öğretmişlerdi. Şimdi de değerli araştırmacılar, normal koşullarda, belirttikleri mekanizmanın işleyiş biçimini, çağdaş teknolojinin aygıtlarını kullanarak, bilimin ve dolaylı olarak insanlığın kullanımına sunmuşlar. Şimdi sıra, bu harika yapılaşmaya karşın, mide ve duodenum (oniki parmak barsağı) da bazı koşullar altında oluşan Peptik Ülser adının verildiği, yani bu iki organımızın içzarını ve bazen de adele tabakasını, ayrıca üstündeki karınzarı (periton) katmanını delerek 'YEME' olayına geldi. Peptik ülser oluşumunun çeşitli nedenlerini biliyoruz. Ben, uzmanlık alanım gereği, bundan otuz yıl kadar önce üzerinde çalışmalar yapılarak saptanan bazı buluşlara değinmek istiyorum. Amerika'da özel bir araştırma merkezinde yapılan uyku çaltşmaları sonucu REM (hızlı göz hareketi) uykusu (normal uyku süresinin içinde belirli aralıklarla genelde 4 defa ve 20 dakika süren) sırasında, midede salgılanan asidin, ağrı oluşturmasına karşın kişiyi uyandıramadığı koşullarda midede ülser oluştuğu savı ortaya atılmıştır. Midemizde etli ve proteinli besin olmadığı zamanda, uyanık iken veya NREM (hızlı göz hareketi olmayan) uykusu içinde asit salgılanmış ise midemizde yanma, ekşime, kazınma ve diğer yakınmalar oluşabilir. Bu durumda birkaç lokma besin alarak veya bir antasit midemize indirerek asidi nötralize ediyor ve ülser oluşmasını engellemiş olabiliyoruz. Hastalığın sağaltımında bugün önemli aşamalar yapılmıştır. Bu son buluşun ülser oluşumunun önlenmesinde yararlarının nasıl olacağının açıklanmasını bekleyelim. EcopolisAnti Cernobil kenti Ukrayna'da planlanan 150 bin nüfuslu Anti Cernobil XXI kenti. Yepyeni bir deneme niteliğinde. İlham Artüz I C * Dr.Ruh ve Slnlr Hastalıklan Uzmanı 30410 umhuriyet BilimTeknik'te (Kasım 1992, Sayı 294) yayımladığım Cernobil Çocukları Okulu konulu yazının hemen ardından, Cernobil faciasının Türkiye boyutları açtsından bilim ve politika alanlarında kopan (ırtına hâlâ bütün şiddeti ile sürmekte. Bu fırtınanın hazan yapraklarından, bize layık görülmüş olanları ve ekonominin insan hayatını ne kadar harcayabileceğini anlıyor ve gerçekten ürperiyoruz. Başta lösemi olmak üzere, kanser olaylarının ve sakat dogumların "karada, suda ve havada tabii seviyede" olduğu Resmi Gazete'mizde açıklanan Karadeniz, Trakya ve Marmara bölgesinde arttığını da ancak aradan altı yıl ve belki de iş işten geçtikten sonra öğrenmek hakkına kavuşuyoruz. Zayıf da olsa, bu gerçeği öğrenmiş olmanın ilerisi için aynı aymazlığın bir daha yaşanmamasına yol açacagı ümidindeyim. Salt bu ümit, yaşanan ve belki de ileride daha da şiddetlilerinin yaşanacağı benzer çevre felaketlerlnin önlenmesine ne kadar katkıda bulunabilir? 1986'da yaşans<ı felaket, insanoğluna, dünyamız üzerindeki yaşam olgusunun ne kadar hassas ve ne kadar kırılgan olduğunu bütün açıkhğı ile göstermiştir. Bu felaket aynı zamanda, yaşamın korunması ve uygarlıkların kendi aktiviteleri sonucu yarattıkları ekolojik çevre sorunlarını aşmak için yeni ve etkili modeller geliştirmelerinin önemini gerçekçi bir şekilde ortaya koymuştur. Böyle bir model, modern insanın 21. asrın standartlarına uygun bir yaşam düzeyine ulaşmasının yanı sıra, bu gelişmenin birlikte getireceği, sosyal, biyolojik ve ekolojik sorunları en alt düzeye indirecek önlemler serisini de içermek zorundadır. Cernobil felaketini bütün dehşeti ve sorumluluk duygusu ile yaşayan gertç Ukrayna Cumhuriyeti, insancıl düşünce ve arzuların yoğunlaştığı yepyeni bir yerleşim tipi, bir "ekopolis" yaratma arzusu ile ciddi planlamalar peşindedir. Bu yeni, (ekofilik = Çevre dostu) ortam tipi, ekolojik açıdan temiz, teknokratik faalıyetlerin yıkıcı etkilerinden olabildiğince arınmış, iyilik ve güzelllklerin ön plana çıktığı, humanistik düşünce ve idealler yapısının oluşturulacağı bir yerleşim birimi olarak planlanmaktadır. ANTİ CERNOBİL XXI olarak adlandırılan bu kent, insanoğlunun, entelektüel potansiyelinin, ruhsal gelişiminin ve yaşam blçim ve çevresinin mükemmelliğe ulaşabilmesi için kullanacağı bir yerleşim birimi oluşturmak amacındadır. ANTİ ÇERNOBİL XXI kenti için seçilen yer, tarih boyunca pek çok uygarlıklara besiklik etmiş, çeşitli toplulukların bıraktıkları tarihsel izleri taşıyan bir yöredir. Yörenin coğrafi yapısı ve konumunun sağladığı ekonomik altyapı da bu projeye işlerlik kazandıran başlıca faktörlerdendir. ANTİ ÇERNOBİLEcopolis'i her bakımdan gelişmiş Odesa, Nikolaev ve Kerson gibi kentlere yakınlığı, Karadeniz'e sahil vermesi ve çevresinin zengin bir yeşil kuşakla çevrili oluşu açısından ve tarihsel yapısının getirdiği kültürel zenginlik açısından bu projeye en uygun yörelerden birisi olarak seçilmiştir Bu bakımdan, kurulacak kent eski ve modern uygarlıkların bağlantısını ve buna d ayalı etnik sürekliliği simgelemektedir. Baltık havzasından gelerek Rus steplerini boydan boya geçen ve Karadenize dökülen Dinyeper nehri halici ve Bug nehrinin oluşturduğu yarımada arasında kalan bu bölge, uluslararası öneme sahip olan, Roma ve Grek yerleşimlerinin yapı kalıntılarının günümüze kadar ulaşmış olduğu antik OLVİYA şehrinin sınırları içerisinde kurulacak ve bu değerli kalıntılar da restore edilerek, uygarlıkların ve kültürlerin kaynaştırılması sağlanacaktır. Kurulması öngörülen ECOPOLİS ANTİ CERNOBİL yaklaşık 150 bin nüfuslu olarak planlanmaktadır. Burada yer alacak endüstriler tümü ile çevre dostu, yüksek teknolojıler şeklinde olacaktır. Bu teknolojilerin geliştirilmesi için uygulanacak yön temler, insanoğlunun çarpık kentleşme ve yanlış endüstrileşme, enerji üretim ve tüketimi sorunlarının çözümünde öncülük edecek nitelikte planlanacaktır Başka bir deyişle ECOPOLİS bu yöntemlerin geliştirileceği bilimsel bir uygulama merkezi oluşturmayı amaçlamaktadır. Ecopolis çevre dostu teknolojilerinin hakim olacagı uygulamalar ile, bir bakıma da "Teknolojik Kent" olarak tanımlanabilir. Ecopo lis'de özellikle, çevreye zarar vermeyecek enerji üretim yöntemleri geliştlrecek araştırmalara öncelik verllecektir. Cernobil felaket I, etki alanında yaşayan insan topluluklannı, sonucu ölümcül olabilen veya hayat boyunca izlerl taşınmaya mahkum arızalara sürüklerken, bir yandan da aynı alanı paylaşan bitkisel ve hayvansal varlıklarda da ölümlerin yanı sıra, onarılması olanaksız etkiler bırakmıştır. Bunlardan bazıları felaketin üzerinden yıllar geçmesine rağmen, etkilerini genetikbozukluklar, ani mutasyonlar ve sakat doğumlar gibi henüz henüz belli etmektedirler. Felaketin ilk haftalarında yörede yaşayan pek çok canlı türü yok olma derecesinde azalmış ve ölmüşken, nükleer şokun etkilerine karşı belirli dlrenç gösterebilen ve yaşamlarını sürdürmeyl başarabilen türlerde, daha sonraki dönemlerde bu tip genetlk bozukluklar ortaya çıkmaya başlamıştır Pek çok radyoaktlf maddenin yarı ömrü, yani etkime süresl yüzlerce sene sürdüğüne göre bu tip etkiler belki de daha da belirgin şekillerde ortaya çıkabilecektir. Kısaca özetlemeye çalıştığım gibi, gerek Cernobil lisesi, gerekse Antiçernobil xxı (Ekopolis) kenti, enerji gereksinimi nedeni ile toplumların her zaman karşılaşabileceği bu gibi durumlarda neler yapılması, daha doğrusu bu tip Cernobiller'in bir daha hiç olmaması için, nelerin yapılmaması gerektiği yönünde insanoğluna çok değerli bilgiler ve deneyimler kazandıracaktır. Bu, özellikle TEK'in Türkiye'de Nükleer Santrallar kurmak için ihaleler açtığı şu günlerde çok önemli olsa gerektir. Karadeniz ekonomik topluluğu veya işbirligi yalnızca parasal temel üzerine oturtulmamalıdır. Para insan var olduğu sürece bir değer taşır. Bu açtdan topluluğun genç Ukrayna Cumhuriyeti'nde Çernobilin külleri üzerinde filizlenen bu fidana güç vermesi, sağlıklı bir çevre için izlenebilecek en akılcı ve insancıl yol olsa gerektlr.