Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
EN ERJİ Gezegeni fazla ısınmaktan canlılar koruyor Her şey genlerde Tıp Nobel Ödülü alan iki bilim adamının açtıkları yol, bize betki de kanseri yenme oianağı verecek. Çeviri: Fatma Artunkal Fizyoloji ve Tıp Nobel ödülü, . California San Fransisco Üniversitesi'nden J. Michael Bishop ile Harold Varmus'a kanserle ilgili olarak yaptıkları temel bir keşiften dolayı verildi. Bu keşfin öyküsü, bundan üç çeyrek asır önce başlamıştır. Amerikalı bir hekim olan Francls Peyton Rous, 1911'de, bir piliçten öbürüne kanser transfer edebildigini bildirmişti. Bir piliçte "sarkoma" denen bir tümör varsa, Rous, bu sarkomayı ezip incecik bir filtreden geçiriyor, içinde canlı hücreler bulunmayan berrak bir sıvı elde ediyordu. Sonra bu sıvıdan birazını sağlıklı bir piliçe zerk ettiğinde, sağlıklı piliçte sarkoma gelişiyordu. Anlaşılan, sıvıda bir virüs vardı, filtreden geçebilecek kadar küçük bir enfeksiyon ajanı. Bu özel virüse "Rous plliç sarkoma vlrüsü" adı verildi ve bu keşif, en azından bazı kanserlerin virüs hastalığı olduğu düşüncesine yol açtı. öteki bilim adamları kuşkuluydular, ne ki yıllar geçtikçe, hayvanlarda zerk yoluyla kanser oluşturma örnekleri çoğaldı ve 1966'ya gelindiğinde, yani ilk keşiften tam 55 yıl sonra, Rous'a bu keşfi için (ki Rous o tarihte 87 yaşında olup hâlâ çalışıyordu) Bir Nobel ödülü verildi. Virüslerin nüklelk aslt içerdikleri bilinmekteydi. Bütün canlı hücreler nükleik asit içerir. İster insan, ister piliç hücresi olsun, hücrelerin içerdiği önemli nükleik asit çeşidinin adı DNA'dır. DNA ( deoksiribonükleik asit), başka bir nükleik asit çeşidi oluşturur ki buna RNA (ribonükleik asit) denir ve RNA, hücrelerdeki bütün çeşitli protein moleküllerinin üretimini gözetim altında tutar. Hücreleri ve hücrelerden oluşan organizmaları böyle harikulâde bir biçimde çalışır halde tutanlar da işte, çok büyük çeşitlilik gösteren bu protein molekülleridir. Biyokimyanın merkezi dogması budur: Genetik bilgi, DNA'dan RNA'ya, ondan da proteinlere geçer. Oysa tümör virüsleri de RNA içerir. Demek ki bunlar, kanser ürettikleri zaman, hücrelerdeki DNA'yı öyle bir biçimde değiştiriyor olmalılar ki buna bağlı olarak bir değişim zinciri başlıyor ve bu değişimler, kanser ile sonuçlanıyor. Bu durumda genetik bilgi RNA'dan DNA'ya geçtiği için tümör virüslerlne "retrovirüs" adı verllir... "retro" öneki, Latince "geriye doğru" demektir. ISAAC ASIMOV Uken, kayaları parçalayan kimyasal tepkimeleri hızlandınr. Tepkimelerse karbondioksidi yeryüzünden uzaklaştırır. N ew York Üniversitesi'nden David Schvvartzman ve VVashington'da Hovvard Üniversitesi'nden Tyler Volk'a göre dünyada yaşam olmasaydı, yerküre bugün 50° (daha sıcak olacaktı). iki bilim adamının yaptıkları araştırmalar, canlı varlıkların silikat kayaların sogumasını hızlandırarak gezegenin ısısını düşürdüklerini gösteriyor. Bilim adamlarına göre ilk zamanlarda atmosfer karbondioksit gazı açısından oldukça zengindi ve bu da gezegeni donmaktan alrkoyuyordu. 3.6 milyon yıl önce güneş, bugünkünden 20 kat daha soğuktu. Güneş ısındıkça, canlılar havadan giderek daha çok karbondioksit aldılar, bu durum sera etkisini düşürdü ve dünya ısısının çok fazla artmasını engelledi. Burada şöyle bir önemli soru sorulabilir: Yaşam, dünya ısısının sabit kalabilmesi açısından gerçekten de zorunlu mu, yoksa sadece fiziksel bir soğutma bu işi tek başına gerçekleştirebilir mi? Schvvartzman ve Volk bu soruyu cevaplandırabilmek için Havvaii'deki bazalt akıntılarını inceiediler ve buldukları sonuçlar canlı varlıkların anahtar rolü oynadıkları tezini güçlendirdi. Araştırmalarda likenle kaplı kayalarda gerçekleşen kimyasal tepkimelerin, çıplak kayalara kıyasla 100 kere daha hızlı olduğu görüldü. Kimyasal soğutma diye adlandırılan bu evrim, karbondioksiti yukarı iterek dünyayı serinletir. Kayayı toprağa çevirdikten sonra toprağa karışıp kaybolan pek çok kimyasal tepkimelerde, karbondioksit kullanılmaktadır. Bugün yeryüzündeki en eski zamanlardan kalan, en ilkel yaşam türleri olan bakteriler, aslında yüksek ısıda yetişen canlılardır. Bu yüzden Schvvartzman ve Vblk yaşamın ilk başladığı 100°'lik atmosfer ısısındakl dünyanın bir resmini çizdiler. Buna göre suyun yüksek basınç nedeniyle sıvı olarak kalabildiği görüldü. ilk bakteriler kayaları soğuttukça karbondioksit atmosferden dışarı çekildi ya katı karbonlarda birikti ya da okyanuslarda çözüldü ve böylece gezegen soğudu. Üreme arttıkça bu olay daha da etkili oldu. Schvvartzman ve Volk'a göre dünyanın ilk "biota"sı kendi varhğını sürdürebilmek için şartları düzeltemedi, ama düşük ısılı yaşamı oluşturmak ve geliştirmek için gerekli şartları yaratmada önemli faktör oldu. (New Sclentlst) retrovirüsler, hücreyi kanser yoluna sokuyorlardı. Ne ki birkaç bilim adamı, böyle düşünmediler. Bu bilim adamları, kanserin dış virüslere bağlı olmadığını, hücrenin kendi normal çalışmasının içinde olduğunu savundular. Hücrede bizzat kendileri saatli bomba olan bazı normal genler vardı. İşte radyasyondan, kimyasal maddelerden ya da başka herhangi bir şeyden etkilenebilenler bu normal genlerdi. Bu etki ile normal genler hafifçe değişerek anormal genler oluyor ve böylece kansere götüren değişimleri başlatabiliyorlardı. Kanser yapan anormal gen "onkogen" ("onko" Yunanca "tümör" demektir) idi. Onkogene dönüşebilecek normal gen ise "protoonkogen" ("proto", Yunanca "ilk" demektir) idi. 1976'da Bishop ve Varmus, bu onkogen kavrayışının doğru olduğunu gösteriyora benzeyen ilk önemli deneyleri açıkladılar. Protoonkogenler, hücrelerin sayısını ve değişik çeşitlerini çoğaltmak suretiyle normal hücre büyümesi ve çeşitlenmesi süreçlerini denetlemeye yardımcı idiler. Vücutta yeterince hücre oluştuğunda, bu normal süreçler duruyordu. Ne ki normal genler onkogenlere dönüştüğünde, durdurma yeteneklerini yitiriyorlar. Anormal hücreler, sınırsızca büyüyor, normal dokuları istila ediyor, bedenin organizasyonunu bozuyor ve genellikle, ölümcül bir kanser üretiyor. 1976'dan bu yana bu görüşü destekleyen daha başka kanıtlar da hızla arttı. Retrovirüslerin de onkogenlerin ürünü olduklan, bunların da bedenin kendi içinde oluşabileceklen, dışarıdan gelmeleri gerekmediği ortaya çıktı ve bu keşfin bir sonucu olarak, Bishop ile Varmus'a, ilk can alıcı deneylerinden on üç yıl sonra, Nobel ödülü verildi. Niçin kanser? Kanserin kökeni konusundaki bilgimiz belirginleştikten sonra, bilim adamları, şimdi de protoonkogenlerin tam teşhisi üzerinde çalışmalarını yoğunlaştıracak, bunlardan onkogen oluşturan değişimierin nasıl meydana geldiğini titizlikle inceleyeceklerdir. Burada umut, doğru tedavi ile onkogen oluşumunu önleyebilmek ya da en azından ihtimalini azaltmak ya da bu tür genler bir kere oluşmuşlarsa bile bunların etkilerini iyileştirmek ( ya da hatta tersine döndürmek) olanağıdır. Peki ama herhangi bir zamanda, kansere dönüşebilecek normal genler niye olsun ki? Bir kere, yaşam 3.5 milyar yıldır varolmakla birlikte, çok sayıda hücreden oluşan organizmalar, sadece 0.8 milyar yıldır varlar. Kimbilir, belki de evrim, çok sayıda hücre üretme ve bunları yönetme sistemini henüz mükemmelleştirmiş değildir ve kanser de bu sürecin hâlâ süren aksaklıgının yansımasıdır. Bishop ve Varmus'un ödül aldıkları araştırma, bizleri bilgimizi uygulayarak bu aksaklığı giderebileceğimiz güne biraz daha yaklaştırmış oldu. (Coprlght LATS) U Başka bir düşünce Daha 1970'lerin başlarında bile bilim adamları arasında yaygın olan inanç, hücrelerin (insan hücresi ya da başka) bu retrovirüsleri dışarıdan kaptığı yolunda idi. Retrovirüsler, bir süre hiçbir şey yapmaksızın, sessiz sedasız, hücrelerde oturuyordu ... Tıpkı saatli bomba gibi. Sonra, er ya da geç, . radyasyon, kimsayal maddeler ya da başka herhangi bir etken, bunları harekete geçiriyor ve böylece