24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

YAŞ AM /erine yenilerini monte ederler. Uzun nolekül zincirlerinden oluşan proteiner hasara uğradığında ise koruyucu endmler neredeyse ordular halinde olay /erine koşarlar ve bozulan proteinlerin /ücuttan atılmasını sağlarlar. Vücudumuzdaki bütün bu sistemlerin ıatasız çalıştığını varsaysak, ölümsüz )lmamız için teorik olarak hiçbir engel /oktur. Fakat sözünü ettiğimiz aksaklıkar gerçekte kendi gücümüzle onarama/acağımız kadar büyüktür ve çok sık oraya çıkabilir, hele bazıiarı hayat boyu siemeyeceğimiz derin izler bırakır. 'Yaşlanma saati"ni durdurmak!... şu moleküllerde kalıcı hasarlar oluşturmalarına yeter. Bir "serbest radikal" birleştiği molekülün dengesini bozmakla kalmaz, çok şiddetli bir saldırı sonucu yeni "serbest radikaller" açığa çıkartarak zincirleme bir reaksiyona neden olur. Saldırıya uğrayan moleküller enzim, hormon veya yapısal önemdeki protein moleküller olabildiği gibi, genetik bilgilerin saklı olduğu bir DNA ve RNA molekülü de olabilir. Meydana gelen hasar, değil tek bir hücre veya organ, bütün organizmanın bile telafi edemeyeceği kadar büyüktür ve ölüme yol açabilir. "Serbest radikaller kuramı" llk kez 1950'lerde Nebraska Üniversitesi'nden Denham Harman tarafından ortaya atıldı. Radyoaktif ışınların hayvanlarda yol açtığı yıkımı inceleyen Harman, ışınların fareleri vaktinden evvel yaşlandırdığını ve öldürdüğünü saptadı. Işınlar hayvanın hücrelerinde çok sayıda "serbest radikal" oluşturuyordu. "Eğer kobaylar bu saldırgan atom grupları yüzünden yaşlanıyorsa", dedi Harman, "insan vücudundaki hücrelere saldıran görece az sayıdaki 'serbest radikal' de yaslanmanın baş sorumlusu olabilir." Harman, farelere "serbest radikaller"i zararsız hale getiren "antioksldant" adlı maddeyi enjekte ettiğinde ömürlerinin uzadığını gördü. "Serbest radikaller kuramı" zamanla gelişti ve çok sayıda taraftar topladı. ute yandan bir DNA molekülü yaşadığımız sürece defalarca "redüplikasyon"a tabl olmakta, yani kopyası çıkmaktadır. Ve bu "redüplikasyon" süreci esnasında da bazı aksakhklar ortaya çıkar. iste bu düşüncelerden yola çıkan Ingiliz bilim adamı Alex Comfort "çoğaltma kuramı"nı ortaya atmıstır. Comfort'a göre, orijlnalden çıkanlan Kopyanın defalarca kopya edllmesi sonucunda her kopya bir öncekinden daha kötü ve silik olmaktadır. VB elde ettiğimiz son kopyadaki veriler tümüyle okunaksız hale gelebilmektedir. Bir yıkım türü daha vardır ki, vücudumuzdaki bağışıklık sistemini olumsuz etkiler. Araştırmacılar, vücudun bulaşıcı mikroorganizmalara karşı savaşma ve antikor üretme yetisinin yıllar geçtikçe azaldığını kanıtlamıştır Yaşlılıkta, doğal bağışıklık sistemimizin temeltaşları kabul edilen akyuvarların bile "şaşırıp" Yaşlanmaya ilişkin eski kuramların ıemen hepsi, yukarıda sözünü ettiğimiz 'yıpranma" noktasından hareket ediyor ıe yaşlanma olayını buna bağlıyordu. îugünkü tartışmalar ise kalıtım olayı ;evresinde dönmektedir. Buna göre /aşlanma, kalıtım yoluyla genlerimize jeçen "program"ın parçasıdır, her biriniz içimizde yaşlanma hızımızı belirle/en bir "yaşlanma saati" taşırız. Atalanmızdan miras kalan bir "yaşanma saati" fikri bazılarının hiç hoşuıa gitmeyecektir: Madem ki her şey ön:eden yazılmış bir "program" çerçeveiinde ilerlemektedir, o halde yaşlanmara karşı girişeceğimiz tüm çabalar naile değil midir? Gerçekte yaşlanma sürecinde önceJen belirlenmiş katı çizgıler söz konu;u olamaz. Böyle bir "program" var ol;a bile, gelişimi ancak anahatlarıyla ya la düşüncesizce yaşayıp sertleştirmek jene bizim elimizdedir. Hatta vücudunuzda belki birden fazla "yaşlanma iaati" vardır Bunların nasıl çalıştığını cavrayıp tempoyu düşürebilir, saati durlurabilir, hatta belki geriye doğru gitmeiini bile sağlayabiliriz... JHH^^^tafu » Yaşllllğm Sirn peşinde tiılım aaamları yüzlerce laooratuvarda yaşhlığın sırnnı çözmek için uğraşıyor Soğukta uyutulmuş bir kobayda değlşiklikler incelenirken, bir araştırmacı da sineklerde özel beslenmeyle yaşhlığın gehleyip gerilemediğinı saptamaya çalışıyor kendi hücrelerimize saldırdığı görülür. "Otoimmünite" denen bu reaksiyon iki yoldan gelişir: Birincisi, bağışıklık sistemimizdeki hücreler, uğradıkları hasar sonucu duyarlılıklarını yitirmiş ve dostla düşmanı ayırt edemez hale gelmiştir. İkincisi, vücudumuzdaki normal hücreler öyle büyük bir hasara uğramıştır ki, bağışıklık sistemimize "yabancı" görünür ve düşman muamelesine maruz kalırlar. çekirdeğindeki DNA moleküllerinde saklıydı. Bütün bu veriler Hayflick'i "yaşlanma saati"nin DNA'nın içinde gizli olduğu sonucuna götürdü. Meslektaşlarının çoğu kuramı destekledi. insan niçin ölüyor? Fakat "Hayflick limiti"nden ve varılan sonuçtan etkilenmeyen bilim adamları da vardı. Örneğin Amerikalı doktor ve endokrinoloji uzmanı VV.Donner Denckla'nın tezi şöyleydi: "Laboratuvardaki suni ortamda yalıtılarak deneye tabi tutulan hücrelerde olup bitenler, vücudun yaşlanma süreciyle aynı olmayabilir; hatta hücreler doğal ortamlarında laboratuvardan çok daha farklı reaksıyonlara girebilirler." Denckla'nın asıl cevap aradığı soru şuydu: "insan nlçin ölüyor?" "En yaygın ölüm nedenlerine baktığımızda, iki fizyolojik sistemden birinin işlevini yerine getirmediğini görürüz: Kalp ve dolaşım sistemi ile bağışıklık sistemi. Kanserin yayılmasında bağışıklık sistemindeki aksaklıkların büyük rol oynadığına ilişkin bir dizi veri vardır. Eğer bu doğruysa kanser hastalığının bağışıklık sistemiyle doğrudan bağlantılı olduğu sonucunu çıkartabiliriz." Denckla, yaşlanma sürecinin beyinden idare edildiği yolundaki kuramların babasıdır. Uzun yıllar özellikle sıçanlar üzerinde deney yapan Denckla, genç ve yaşlı kobayların beyinciğindeki bir hormon bezesini incelemiştir. Denckla, beyincik bezelerini ameliyatla aldığı ve sonradan "thyroxin" adlı tıroid bezi salgısını enjekte ettiği yaşlı kobaylarda hayret verici bir gençleşme süreci ızledi. Kalp ve dolaşım sistemi güçleniyor, bağışıklığı artan hayvanların dış görünüşünde tüylerin uzaması gibi açık gençleşme belirtileri gözlemleniyordu. Sıçanlar yalnız genç görünmekle kalmıyordu; bıyokimyasal ve fizyolojik testlere verdikleri cevaplar genç farelerle eşdeğerdı. Öte yandan beyincik bezelen alınmayıp sadece thyroxin verilen yaşlı farelerde hiçbir değişik gözlenmiyordu. Kalıtım ve yaşlanma Yaşlanmanın kalıtım yoluyla önceden programlandığına ilişkin kuramlar arasında iki ana akım vardır. Aralarında tek fark, "yaşlanma saati"nin vücuttaki yerine ilişkindir. Birine göre "saat" beyindedir ve direktiflerini hormonlar yoluyla vücuda ulaştırmaktadır. Diğeri ise "saatirf DNA moleküllerinde saklı olduğunu ileri sürmektedir. Kısaca "DNA kuramı" olarak adlandırılan bu ikinci teori, University of Florida'da çalışan mikrobiyolpji uzmanı Leonard Hayfllck tarafından ortaya atılmıştır. Hayflick yıllarca sürecek deneylerine başladığı sıralarda dokulardaki hücrelerin ölümsüz olduğuna dair genel bir kanı hâkimdi. Hayflick, normal bir hücrenin sınırsız bölünmediğini ve belli bir süre sonra öldüğünü kanıtladı. Ölümsüzlük sadece kanserli hücrelere özgüydü. Hayflick'ın üzerinde deney yaptığı ve literatürde "VVİ38" adıyla tanınan hücreler "III. devre"ye girene kadar yaklaşık 50 kez bölünüyordu, "III. devre"ye girdikten sonra bölünmeye son veriyor ve ölüyorlardı. 'Serbest radikaller kuramı" Yaşlanma konusunda ortaya atılan en >opüler kuramlardan biri de, "serbest adikaller kuramı"dır. "Serbest radikal" ;avramı, metobolizmada sürekli oluşajelen yan ürünleri, yani reaksiyona girneye oldukça istekli olan atom gruplaını tanımlar. "Serbest radikal" adı veilen bu molekül parçacıkları, başka m o eküllerle birleşmeye can atmaktadır. aerçi yaşamları saniyenin on binde bii kadar bile sürmez, ama bu süre kom Sinirlerde değişiklik Bılgısayar grafiğinde gösterılen sınır hücreleri, vücudun haberleşme sıstemını oluşturur. Yaşlandıkça, sinirler vücudun çeşitli bölumlerıyle haberleşmelerinı azaltır Derı hücreleri ise (altta) bolunerek kendılennı yenilerler. Ancak zamanla onlar da hayatıyetlennı kaybeder ve ölurler. Dondurulan hücre "hatırhyor" Hayflick değişik yaşlarda olup, değişik sayıda bölünme geçiren hücreleri aldı ve 196 derecedeki sıvı azotun içine yerleştirerek dondurdu. On iki yıl içinde yavaş yavaş yeniden hayata döndürdüğu bu hücreler üzerinde ınceleme yapan Hayflick, her birinin hangi aşamada donduğunu ve bölünme sürecine nereden başlaması gerektiğini "hatırladığım" saptadı. Örneğin 20 bölünmeden sonra dondurulan bir hücre, yıllar geçse bile bu sayıyı hatırhyor, 50 bölünmeye kadar devam edip ölüyordu. Böylece 50 bölünme, literatüre "Hayflick limiti" olarak geçti. Hayflick genç hücrelerin çekirdeğinı yaşlılara, yaşlı hücrelerinkini gençlere aşıladığında ise şunu gördü: Hücrenin kaç kez böluneceğıne dair bılgı, hücre Yaşlanma duruyor Bütün araştırmalar, sıçanların beyincik bezelerindeki "bir şey" yüzünden yaşlandığını ortaya koydu. Beze alındığında yaşlanma süreci durmakla kalmıyor, geriye bile çevrilebiliyordu. Denckla, bütün bunlardan, beyincik bezesinin ergenlik çağımızdan itibaren salgılamaya Devamı arka sayfada » •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle