02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DOĞ A ek/em yerleri yaşlandıkça değişıme uğruyor. Çocuk elinin röntgen totoğratında eklem yorlerlnin genişliğinin, orta yaş ve ihtıyariıkta giderek yok olduğu görülüyor. Sağdaki el, 75 yaşındakı romatızmalı bir insana ait. Yapısal özünün kaybolması ile, kemık kolay kmlabılır hale gelıyor (altta) Kemikte değişiklik Kemıkier ve Saçların beyazlaşması ve dökülmesl, deridekl kırışıklıklar ortaya çıktığında yolun yansını ardımızda bıraktık demektir. İnsanoğlunun yaşlanmasına yol açan organik dönüşümler nelerdir? Bir kurama göre, bizi asıl yaşlandıran zamandır, organlzma yıpranır ve işlevlerini yitirir. Bir başka kurama göre yaşlanma kalıtım yoluyla genlerimize geçen programın parçasıdır. Prof. Albert Rosenfeld Çeviri: Dilek Zaptçıoğlu aşlanmak ve ölmek gerçekten de kaçınılmaz süreçler midir? Doğa bu konuda ne denli kararlı görünüyorsa da, bilim adamları akışa müdahale etmek için her yolu deniyorlar. Olümü engellemek mümkün mü? Y "Yaşlanma" denen çöküş devrine sandığımızdan da erken, kendimizi en zinde hissettiğimız yırmi yaşlannda giriyoruz. Yüzümüzdeki kırışıkları görmezlikten gelsek de artık eskisi kadar güçlü olmadığımızı fark ediyoruz. Gün geliyor, belirtiler açıkça ortaya çıkıyor... Oysa yaşlanmak dış görünüşümüzle ilgili bir olgu değıldir, organizmadaki derin dönüşümlerin doğal bir sonucudur. Vücudumuzda neler olup bitiyor? Yaşlanman.ıp, kökenlerine inrüeye çalışan draştırmacıların bu konuda söyleyecek çok sözü, geliştirecek sayısız kuramı var. Ve bütün bulgular tek bir gerçeğe işaret ediyor: Yaşlanmak, geriye çevrilmesi mümkün oimayan bir süreçtir. İnsanoğlu bu süreci yavaşlatabilir ama durduramaz. Gerçekten de "yaşlanma" dediğimiz süreç, hayatın çok erken bir döneminde, çogumuzun kendini henüz genç saydıgı çağlarda başlar. Bazı uzmanlar ergenlik çağından sonra çokmeye başladığımızı iddia eder, bazıları ise zirveyi yirmi yaş dolaylarında düşünür. Yaşlılık üzerine yapılan araştırmaların çoğu ise insanın "altın çağı" kabul editen otuz yaşı temel alır. İster yirmilerde başlasın, ister otuzlarda, "yaşlanma" yalnız dış görünüşümüzü değiştirmekle kalmaz, organizmanın derlnlerindeki dönüşümlere tekabül eder. "Yıpranma kuramı" Bazıları için bu soruyu yanıtlamak kolaydır: Insan vücudu sonuçta herhangi bir makineden farksız değil midir'' Evet, belki en karmaşık makine odur ama insan vücudu da her alet gibi zamanla aşınır, eskir ve bozulmaya başlar. Bu bakış açısına göre bizi asıl yaşlandıran zamandır, hayata bunca yıl katlanmış olmaktır. Organizma uğradığı yıpranma sonucu bazı işlevlerini yitirir ve sonunda eski bir otomobil misali "stop eder". Nasıl ki bozulan araba onarım için tamire verilirse, hastalanan vücut da doktorların sihirli ellerine teslim edilmelidir. Arabamızı yeni bir modelle değiştHebiliriz, oysa vücudumuzu değiştirmenin imkânı yoktur. Oysa her yaşlanma kuramı öncelikle şu gerçeği göz önünde bulundurmak zorundadır: Insan vücudu canlıdır ve cansız mekanizmalardan farklı düşünülmelidir. Örneğin insan kendi aksaklıklarını giderme, kendi gücüyle "yedek parça" üretebilme yetisine sahiptir. Vücudumuzdaki çoğu hücre, örneğin deri hücreleri ya da bağırsaklarımızı saran epitel hücreler yaşadığımız sürece bölünmeye devam eder, eskilerin yerini yenileri alır. Karaciğerin de kendini yenileme özelliği vardır. Hücreler ne zaman bölünmeye başlayacaklarını, ne zaman duracaklarını iyi bilirler. Ama hayati önem taşıyan hücrelerin çoğu, organizma belli bir olgunluğa eriştikten sonra üremeyi keserler. Örneğin kalp ve beyin hücreleri bir kez öldüğünde artık diriltmek imkânsızdır. Öte yandan her gün gerçekleştirdiğimiz organik süreçler de kendimizi sürekli yenilememizi sağlar. Burada yiyecekler, özellikle proteinler büyük önem taşır Enerjimizi ise yine yiyeceklerimizden, özellikle de soluduğumuz hava yoluyla yaktığımız karbonhidratlardan alırız. Öte yandan kalıtım yoluyla yapımızı şekillendiren genlerin içindeki DNA molekülleri, kozmik ışınların veya kimyasal maddelerin etkisiyle hasara uğradığında enzimler yardıma koşar, bozulan parçaları kesip çıkartır ve Saçlarda beyazlık Saçların dökülmesi ve beyazlaşması, derirjeki kırışıklıklar, güçten kuvvetten düşme gibı tipik yaşlanma belirtileri ortaya çıktığında yolun yansını çoktan ardımızda bırakmışızdır. Organizma, hücrelerinin önemli bir bölümünü artık yitirmiştir. Bu kayıp, cüssemizi bile etkiler, 60 yaşına geldiğinde boyumuz es kiye nazaran ikiüç santimetre kısalmış, omuz çapımız daralmıştır. Genellikle vücudumuz yağ bağladığı için kilomuzda değişme görülmez, hatta artış kaydedilir. Hafızamız zayıflar, öğrenme yeteneğimiz azalır, yaşlandıkça zekâmız eski kıvraklığını yitirir. Yaşlılığı çok genel anlamda bir "performans düşüşü" olarak tanımlayabılıriz. Neyse ki vücudumuzda, en zinde yaşlarda bile tam olarak kullanmadığımız bir enerji potansiyeli vardır; saatte 200 km. yapabildiği halde 150 km.'den hızlı sürülemeyen bir araba gibi... 50 yaşındaki bir insanın performansı epey düşmüş olsa dahi 30 yaşında yaptıklarının çoğunu hâlâ yapabilir, yılların tecrübesi de cabası. Fakat artık eskisi kadar esnek davranamaz, aşırı durumlar ve stres karşısında bocalar. Tabii bu söylediklerimiz herkes için aynı oranda geçerli değil. Biz burada asıl şu soruya cevap aramak istiyoruz: İnsanoğlunun yaşlanmasına ve ölmesine yol açan organik dönüşümler nelerdir?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle